21 Ocak 2013 Pazartesi

Ömer Süleyman da sırlarıyla gitti-Taha Kılınç


Ortadoğu'da şöyle ya da böyle yeni bir dönem başlarken, ancak dikkatle bakanların fark edeceği ilginç bir kural da sekmeden işlemeye devam ediyor: Eski dönemde kritik noktalarda yer almış bütün isimler ya beklenmedik şekillerde ölüyorlar, ya da usta işi bir manevrayla yeni dönemin aktörü olarak yeniden sahneye çıkıyorlar. 

Libya'da Muammer Kaddafi'nin linç edilerek öldürülmesi, bu durumun ilk örneğini oluşturdu. Kaddafi, Batı'yla yaşadığı aşk-nefret ilişkisinin arka planında, birçok Batılı liderin politik kariyerini bitirebilecek muazzam sırlara da vâkıftı. Özellikle Fransa ve İngiltere'nin üst düzey politikacıları arasında, Kaddafi'nin çadırından geçmeyen çok azdı. Kaddafi konuşsaydı, muhtemelen yer yerinden oynayacaktı, Libya içinde yeni süreçte oluşturulmaya çalışılan birçok denge de böylece sarsılacaktı. 

Ama olmadı. Bir avuç kızgın Libyalı, kendilerini 42 sene yöneten Kaddafi'yi Sirte'nin dehlizlerinden birinde bulup linç ederek öldürdüler. Böylece Kaddafi, mahkemeye bile çıkarılmadan, yönettiği devletin bütün sırlarını da beraberinde götürerek dünyayı terk etmiş oldu. Kendisinden sonra ise, büyük ölçüde birlikte çalıştığı kadrolardan isimlerin oluşturduğu bir ekip işbaşı yapacak gibi görünüyor. 

Suriye'de uzadıkça dramatikleşen ve iç savaşa doğru evrilen çatışmalarda, dün Devlet Başkanı Beşşar Esed'in en yakınındaki bazı isimleri hedef alan bir intihar saldırısı gerçekleştirildi. Öldüğü açıklanan isimlerin hepsinin iki ay önceki bir zehirlenme olayıyla ortadan kaldırıldıkları türünden iddiaları bir yana bırakırsak, net olarak söyleyebileceğimiz tek şey şu: Suriye'de bir döneme damgasını vuran isimler artık yok. 

Hıristiyan Savunma Bakanı Davud Raciha, Esed'in kız kardeşi Büşra'nın kocası Asaf Şevket, Esed'in danışmanı ve eski Savunma Bakanı Hasan Türkmani gibi isimler, Suriye'de çok kilit pozisyonları işgal ediyorlardı. Özellikle Asaf Şevket, ordu ve istihbaratla yakın ilişkileri dolayısıyla, Baas rejiminin kılcal damarlarına kadar nüfuz etmiş bir isimdi. Son 20 yılda içinde Suriye'nin rol aldığı bütün olaylarda, Şevket'in doğrudan ya da dolaylı bir rolü bulunuyordu. 

Son olarak Mısır'da, Hüsnü Mübarek'in istihbarat şefliğini yapan, Tahrir Meydanı'ndaki protestolar sırasında başkan yardımcısı olarak atanan Ömer Süleyman'ın ABD'deki bir hastanede tedavi görürken hayatını kaybettiği haberi geldi. Bu herkes için sürpriz bir haberdi. Çünkü Süleyman'ın hastalığına dair herhangi bir bilgi bulunmadığı gibi, ABD'ye ne zaman ve nasıl gittiği de belli değil. 

Dahası, Ömer Süleyman, birkaç ay önce cumhurbaşkanlığına adaylığını koymuş, seçim kampanyalarına başlamış, ancak önü Mısır yargısı tarafından kesilmiş bir isim. Yani engellemelerle karşılaşmasaydı, seçim maratonuna devam edecekti. Bu süreçte de hasta olduğuna dair hiçbir işaret yoktu. 

Ömer Süleyman, Hüsnü Mübarek'i de aşacak şekilde, Mısır derin devlet sisteminde etkinliği olan bir kişiydi. Özellikle ABD ve İsrail'le geliştirilen çok boyutlu ve gizli ilişkiler, tümüyle Süleyman'ın kontrolündeydi. Ortadoğu'da olan-biten her şey, suikastlar, saldırılar ve hükümet darbeleri, Ömer Süleyman'ın ilgisi ve bilgisi dâhilindeydi. 

1995'te Hüsnü Mübarek'e Etiyopya'nın başkenti Addis Ababa'da düzenlenen suikast girişimini son anda önleyerek kendisini kanıtlayan Süleyman'ın, Mısırlı rejim muhaliflerine yönelik uygulamaya koyduğu vahşi yöntemler de meşhurdu. Süleyman'ın görev yaptığı 1993-2011 yılları arasında on binlerce insan Mısır içinde ve dışında rejimin direkt hedefi haline getirilmişti. 

Ömer Süleyman, yani, yeni bir sürecin başladığı Mısır'da eski dönemin en büyük aktörü ve olayların birinci dereceden şahidi olan isim artık hayatta değil. Bu şu anlama geliyor: Hüsnü Mübarek döneminde devletin iç ve dış operasyonlarının üzerine kapkalın bir perde örtüldü. Bu perde, muhtemelen hiç aralanamayacak. Mübarek de öldüğünde, Mısır geçmiş otuz senesinin üzerine bir soğuk su içmek ve yoluna bu 'hafıza kaybı' ile devam etmek zorunda kalacak. 

Üst üste gelen bu ölümlere bakıp sevinenler ve bunların somut iyileşmelerin işaretleri olduğunu düşünenler olabilir. Oysa öyle değildir. Eski dönemlerin sembol isimlerinin yargılanmadan, yaptıklarını anlatmadan, soru işaretlerini gidermeden ani ve şüpheli ölümlerle sahneden çekilmeleri, Arap halklarının hayrına bir gelişme değildir. Şu durumda, bazı haksızlıklar hiç tazmin edilemeyecek, bazı suiistimallerin failleri hiç bulunamayacak, bazı sırlar hiç aydınlatılamayacak demektir. 

Ve yakın tarihinde aydınlanmamış, hesaplaşılmamış, aklanmamış dönemlerin bulunduğu Arap ülkeleri, önümüzdeki sürece de yara-bere içinde başlayacaklar, demektir. 

Hiç yorum yok: