YAPAY ZEKA: Sevgi Dolu(!) Şeytanlar
Gerçekte kendileri ruhsuz-sevgisizken; "sevgi" pazarlamadan da geri durmayan uzaylıların; pardon "cin-şeytanlar"ın baş rolleri paylaştığı "Yapay Zeka" filminin bir afişi.
|
Ünlü Pinokyo masalından ilham alan "Yapay Zeka" filmi, ilk bakışta masum bir yapıt gibi görünüyor. Oysa filmin yapımcıları ve senaristleri, ustaca yöntemlerle seyircinin bilinçaltına öylesine şeytani mesajlar zerk ediyor ki, bunu görmemezlikten gelmek mümkün değildir.
Sinema tarihi boyunca, vermek istediği mesajı açıkça belli eden filmler genellikle başarısız olmuş, propaganda kaygıları seyirci tarafından hoş karşılanmamıştır. Ancak sinemanın dahi çocukları olarak bilinen bazı yönetmenler vardır ki, onlar, başarılı sinema dili ve etkili kurgu yöntemleriyle seyirciyi rahatsız etmeden, mesajlarını bir hap gibi milyonlarca insana yutturmayı başarmışlardır.
İşte bu isimlerin en başında da Hollywood'un namlı yönetmenleri Stanley Kubrick ve onun mirasçısı kabul edilen Steven Spielberg gelmektedir.
"Yapay Zeka" filmini çekme fikri aslında Stanley Kubrick'e aitti, ancak onun döneminde henüz animasyon teknolojisi olgunlaşmadığından filmi çekmeyi uzun yıllar erteledi. Kubrick bu projesini hayata geçiremeden ölünce, proje en yakın arkadaşı Steven Spielberg'e miras kaldı.
Spielberg, "Yapay Zeka" filminin hem senaryosunu yazdı hem de yönetmenliğini yaptı. Sinema sektörü, Musevi asıllı yönetmeni; Jaws, 3. Türden Yakınlaşmalar, Indiana Jones, "E.T."(Extra Terrestial=Dünya Dışı Varlık), Geleceğe Dönüş 1-2-3, Jurassic Park 1-2-3, Schindler'in Listesi, Münich, Er Ryan'ı Kurtarmak, Deep Impact(Derin Darbe), Men in Black 1-2 (Siyah Giyen Adamlar), Dünyalar Savaşı, Transformers, Taken gibi yapımlarından tanıyor. Spielberg'in imza attığı filmler çoğunlukla sinematografik açıdan çok başarılı ve arka planında new-age mesajları olan yapımlar olarak dikkat çekiyor. Spielberg'i, sitemiz yazarlarından Dr. Alp Bayraktar, "Transformers" filminin analizini yaparken ayrıntılı bir şekilde anlattığından burada tekrar vermiyoruz. İsteyen bu yazıya göz atabilir.
FİLMİN ÖZETİ VE ANALİZİ
Sevgi patlaması yaşayan ruhsuz-robot David.
|
21. yüzyılın ortalarında, küresel ısınma hat safaya ulaşmış, başta New York olmak üzere Dünya'nın bir çok sahil kenti sular altında kalmıştır. Artık robotlarla iç içe yaşayan insanlık, teknolojiye iyice bağımlı hale gelmiş, adeta mekanik bir yaşam sürmektedir. "Yapay Zeka" üzerine uzmanlaşan bir firma ise, bir adım daha ileri giderek; kendi varlığından haberdar olan, bilinç sahibi, duyguları olan, üstün teknoloji ürünü yeni robotlar geliştirir. Görünürdeki amaç, kendini insan yerine koyabilen bu robotların, küresel ısınma gibi insanlığın ortak sorunlarına çözüm bulmasıdır. Ancak firmanın başındaki çılgın mucidin asıl amacı tanrıcılık oynamak, yaratıcılığa soyunmaktır. Filmde geçen bir diyalog onun bu amacını açıkça ortaya koymaktadır. Ekipteki mühendislerden biri, "peki bu robotların duygularına, insan nasıl karşılık verecek, burada bir etik sorun ortaya çıkmayacak mı?" diye sorar. Mucidin verdiği cevap şöyledir:
"Tanrı, kendisini sevsin diye Adem'i yaratmadı mı?" Mucid kendisini Tanrı ile kıyaslıyor, yarattığı varlıktan koşulsuz, karşılıksız sevgi ve itaat bekliyor. Ve Yüce Yaratcı'nın kölelerine karşı merhametini, rahmetini ve vadettiği lütuflarını görmezlikten geliyor. Sonuçta firma, David adında insani duygularla dolu, sevmeye, sevilmeye muhtaç çok özel bir çocuk robot geliştiriyor.
Tam da o günlerde "Yapay Zeka" firmasının mühendislerinden birinin çocuğu, ölümcül hastalığı yüzünden komaya girmiştir. Aile, doktorların yönlendirmesiyle çocuktan ümidini kesmiştir. Bu trajik durumu fırsat bilen firma sahibi, aileye kederlerini hafifletmek kılıfıyla, bu robot çocuğu evlat edinmelerini teklif eder.
Ruhsuz-robot David, kendisini çocuk edinen insan ailesiyle ne kadar da mutlu(!)
|
Böylece türünün en ileri örneği olan robot çocuğun gelişim süreci de yakından takip edilecektir. David adlı robot çocuğa daha önce aile ile ilgili tüm bilgiler yüklenmiştir. Robot David, aileye hemen intibak eder, onlara öz evlatları gibi davranır. Yazılımı gereği yeri gelir üzülür, yeri gelir sevinir, aile ebeveynlerine anne, baba demeye başlar. İşte tam da bu süreçte gelin görün ki, doktorların ölecek dediği ailenin öz çocuğu da komadan çıkarak hızla iyileşir.
Artık ailenin aynı yaşlarda, biri mekanik diğeri organik iki çocuğu vardır. Ne var ki iyileşip evine dönen çocuk, anne babasını bir robot çocukla paylaşmak istemez. Robot çocuk da yazılımı gereği yoğun kıskançlık duyguları yaşar. Öyle ki robot David, ailenin gerçek çocuğuna kazayla ölüm tehlikesi yaşatır. Sonunda aile, robot çocuktan vazgeçmek zorunda kalır. Prosedür gereği robot çocuğun başka bir aileye evlatlık verilmesi mümkün değildir. Firmaya iade edilmesi ve imha edilmesi gerekmektedir. Ancak robot oğlunu çok seven anne Monica, onun imha edilmesine razı olmaz ve kaçması için ormana terkeder. David, annesine yalvarır; "ne olur beni bırakma, senin için gerçek çocuk olurum" der. Ama Monica, göz yaşları içinde oradan ayrılmak zorunda kalır.
Ailenin, iyileşen gerçek çocuğu ve robot çocuk David'in arasından kara kedi geçmiş gibi...
|
Ormanlar ve şehrin kuytu köşeleri, kırık dökük ancak kendilerini tamir ederek varlıklarını sürdürebilen kaçak robotlarla doludur. İnsanlık, robotların kendilerine olan bağlılığına ve karşılıksız sevgisine çok duyarsız, umursamaz durumdadır. Her gün yeni ve daha kabiliyetli robotlar icat edildiğinden, modası geçen eski robotlar yakalandıkça imha edilir. Bir şekilde kaçarak imha edilmekten kurtulan robotların toplatılması için de, robot avcı ekipleri oluşturulmuştur.
Filmde insanlığın bu yaptığı gaddarlık olarak gösterilmiş, Tanrı-insan ilişkisi baz alındığından bu sonucun ortaya çıktığı vurgulanmıştır. Ancak elbette bu yaklaşım, baştan sona iftira ve haksızlıklarla doludur. Çünkü Yüce Allah, yarattığı insana karşı çok merhametli, çok şefkatli çok lütufkardır.
Filmin bu bölümünde yapılan felsefi göndermenin asıl amacının ne olduğu, finalde ortaya çıkan "uzaylılar"la birlikte daha iyi anlaşılacaktır.
Ormanda robot avcılarından köşe bucak saklanan David'in en büyük hayali, annesinin okuduğu pinokyo masalındaki mavi periyi bulmaktır. Pinokyo masalının kahramanı olan kukla çocuğun en büyük hayali, bir gün gerçek çocuk olabilmektir. Ve onun bu isteğini ormandaki mavi peri gerçekleştirir. İşte bu masalı hiç unutmayan robot David, kendi mavi perisini aramaya başlar. Eğer mavi periyi bulup insan olmayı başarırsa, çok sevdiği annesine yeniden kavuşabilecektir. David her yerde mavi periyi arar ama bir türlü bulamaz. Bu arada yapay zeka firmasının sahibi mucit bilim adamı, tüm bu süreç boyunca uydularla David'i adım adım takip eder. Mavi perinin izini elektronik bilgi bankalarında arayan David'in yolu, mucidinin yönlendirmesiyle icat edildiği fabrikaya çıkar.
Robot laboratuvarına dönen robot çocuk David, kendisi gibi robot çocukları görünce hayal kırıklığı yaşar.
|
Mucit bilim adamı David'e hiç beklemediği bir yüzleşme hazırlamıştır. Laboratuvarı gezen David, orada kendi prototiplerini görür ve üretim aşamalarına gözleriyle şahit olur. David nihayet bir robot olduğunu ve hiç bir zaman insan olamayacağı gerçeğini kavramıştır. Tıpkı bir insan gibi çok derin hüzün yaşayan David için mavi peri masalı da orada biter. Robot David insan olup annesine dönme ümidini kaybedince, yaşamak için bir nedeni olmadığını düşünür ve intihar eder. Ağzından çıkan son sözcük ise "anneciğim"dir. Yarısına kadar sular altında kalan gökdelenin dibini boylayan David, başında taç, elinde meşale olan "dev bir mavi heykel"le karşılaşınca aradığı mavi periyi bulduğuna inanır. Ama artık iş işten geçmiştir. Son bir gayretle yalvarır; "ey güzel mavi peri, ne olur beni insan yap" diye ancak işe yaramaz. Zamanla enerjisi biter, devreleri bir bir kapanır.
Filmin bundan sonrasında zaman atlaması olur ve aradan iki bin yıl geçer. Dünya'da sular çekilmiş, buzul çağı başlamıştır. İnsanlık ise varlığını sürdürememiş, yok olmuştur. Ve bilin bakalım Dünya kime kalmıştır? Elbette robotlara, demeyin... Dünya robotlara değil, "üçgen kafalı, iri gözlü dört parmaklı" Hollywood'un yıllardır her fırsatta pompaladığı uzaylılara; yani"cin şeytanlar"a kalmıştır. İyi kalpli(!) uzaylılar, robot David'i bulur ve insanlıktan kalan nadide bir miras olarak laboratuvara götürüp canlandırır. Orada hafızası okunan robot David'in yaşadığı trajik hikaye, film kareleriyle ekrana yansıtılır. David'in insan olma hayali ve annesine duyduğu derin sevgi, uzaylıları çok etkiler.
Adeta bir iyilik meleği gibi sunulan uzaylılar, insanlığın kendi eliyle yarattığı duygu dolu robotlara bu kadar kötü muamele yapmasını ve onların sevgilerine hiç karşılık vermemesini anlamakta zorluk çeker. Burada verilmeye çalışılan asıl mesaj; "Tanrı'nın da yarattığı insana karşı acımasızlığıdır." Bu uzaylı maskeli cin-şeytanların, sürekli insanların beynine enjekte ettiğ yılan zehiridir. Uzaylı maskeliler, Tanrı'nın yarattığı insana, insanın da duygu dolu robotlara göstermediği merhamete-sevgiye fazlasıyla sahiptirler(!) Bundan daha büyük bir yalan ve iftira yoktur. Bu filmde de bu yalan sinsice işlenmiştir.
Uzaylı geçinen ruhsuz şeytan amca, ruhsuz-robot çocuğa ne anlatıyor acaba?
|
Uzaylılar(!) işte bu sözde üstün vasıflarını göstermek için, robot David'in tüm arzularını bir bir gerçekleştirirler. Bu amaçla uzaylılardan biri, mavi periolarak David'in karşısına çıkar ve annesinin iki bin sene önce öldüğünü, ama ondan bir parçayı kullanarak onu bir günlüğüne geri getirebileceğini söyler.David yanından hiç ayırmadığı, annesinin bir tutam saçını uzaylıya verir. Neden sadece bir gün diye soran David'e şu cevab verilir:
"Denklemler bize, uzay zamandaki yollar kullanıldığında, bir kez daha kullanılamayacağını gösterdi." Sonuç olarak uzaylılar David'in hafızasındaki görüntülerden yola çıkarak yaşadığı evi bire bir tasarlar ve David o evde annesi Monica'yı karşısında bulur.
Uzaylı kılığındaki "cin şeytanlar"ın olağanüstü iyiliği ile anne-oğul, sabah güneşin doğuşundan, akşam batışına kadar sevgi dolu bir gün yaşar. Güneş'in batışı ile birlikte önce Monica geri dönüşü olmayan bir uykuya dalar. Robot David sevgi dolu sözlerle annesine veda eder. Ve sıranın kendisine geldiğini anlar. Gözünde iki damla yaş, yüzünde masum bir tebessüm vardır. Annesine sarılarak, o da ölüm uykusuna yatar. İşte bu dramatik sahne ile birlikte koca filmin en önemli anı da perdeye yansır. Ancak bu anı, bir robotun ve uzaylıların inanılmaz sevgi yumağını göz yaşları içinde izleyen kaç seyirci yakalayabilmiştir, orası meçhul.
Final sahnede mavi peri masalı gerçekleşmiş, uzaylılar(!), boyut atlatarak robot David'i insan yapmıştır. Zira makineler insan gibi ağlayamaz ve olmayan ruhunu teslim edemez. Robot David'in duygusal müzik eşliğinde ve törensel bir havada verilen "insani ölüm sahnesi"yle film de bitmiş olur.
SONUÇ
1) Tüm bu salya sümük sahnelerin arka planında; bir gün bu uzaylılar(!), Dünya'ya gelecek ve Tanrı'cılığa soyunacak, hatta insan bile yaratabilecekler. Üstelik, "bu uzaylılar, haşa Tanrı'dan bile daha merhametli, daha şefkatlidir" gibi bir zehir bilinç altına akıtılmaktadır.
2) "İnsanlara, her zaman gıpta ettik", "İnsanların ruhuna hep özendik", "insanlar var olmanın anlamı için en önemli anahtardır" gibi cümlelerle, insanların kıymetini Tanrı'nın değil, uzaylıların(!); yani "cin şeytanlar"ın bileceği ikinci mesajı bilinç altına zerkedilmektedir.
3) İblis'in dünyayı ele geçirmek için seferber ettiği beyin yıkayıcı ajanları; bir taraftan insan dalkavukluğu yaparak ahmakları avlarken; diğer taraftan aslında kin duyduğu insanoğluna, görünmezliği altında sırıtarak müthiş bir "sevgi edebiyatı" sunmaktadır. Burada ise insanların, yarattıkları "robotlar"a karşı sevgisizliği karşısında kendilerinin nasılsevgi varlığı(!) olduklarını vurgulamaktadırlar. Hem Yüce Allah'ın, yarattığı insanlarla ilişkisi ve hem de insanın yarattığı robotlarla olan ilşkisi, sinsice eleştirilmekte; kendilerinin sevgi ve merhamet yüklü oldukları palavrası, göz yaşları arasında enjekte edilmektedir.
4) Şu an gerçek dünyada, melek yahut uzaylı sanılan cin-şeytanlar; insanoğlunun hırsını, kan dökücülüğünü, çevreyi ve doğayı talan etmesini ve her türlü vahşetini dile getirerek(ki bu bir gerçektir); evrimleşmesini beklediklerini, ona yardım edecekleri bir zamanı kolladıklarını, UFO'cular vasıtasıyla sürekli işlemektedirler. Bunun için de insanların bir kısmını medyumlar aracılığıyla eğiterek boyut atlatacaklarını; bu yolla oluşturacakları "sevgi dolu ışık işçileri(!)"yle ve bir Mesih(Deccal), vasıtasıyla dünyanın; insanlığın "altın çağı(!)"nı inşa edeceklerini sürekli tekrarlamaktadırlar. Böylece tıpkı"robotlar"a boyut atlatarak insanlaştırdıkları(!) gibi, insanlığa da boyut atlatarak kendileri gibi melek(!) boyutuna çıkaracakları "İblis yalanı"nı kulaklara fısıldamaktadırlar. Bu asılsız yalan, İblis'in cennette de Adem'e söylediği bir yalan olsa da; bugün aldanmış Ademoğlu, bu yaldızlı yalanlara inanmaya çok daha hevesli gözükmektedir.
5) Buradaki robot David, insanlar tarafından yapılmış ve evlat edinilmiştir. Ancak anne-aile sevgisi bekleyen David, bu sevgiyi bulamamış ve terkedilmiş. Sevgi dolu uzaylılar(ki tamamen yalan) ise, onu alıp sevgi ve şefkatle adeta bağırlarına basmış, insan boyutuna çıkarmışlardır. Bu kurgu, çok güçlü olmasa da; Mesih Deccal çağrışımı yapmaktadır.
Nitekim Deccal, Yahudi bir ailenin oğludur ve kendisine şeytan tohumu karışmıştır. Bir taraftan insandır, diğer taraftan şeytani yeteneklere sahip; robot gibi ruhsuz bir kimsedir. Sözde insanlığı kurtaracak olan bu adamın kıymetini(!) en iyi bilen İblis ve adamlarıdır. Tüm cin-şeytanlar kendisinin emrinde ona güç vereceklerdir.
Mesih Deccal'in ve kendilerini uzaylı diye pazarlayan "cin-şeytanlar"ın sürekli işledikleri merkezi bir kavram vardır, o da "sevgi"dir. Tüm "şeytani mistik-tasavvufi felsefeler", bu anahtar, büyülü kelime ile insanların kalplerini, İblis'e bağlarlar. Gerçek sevgi, Allah'tandır ve Allah'adır. İblis ve avanesinin kullandığı "sevgi", "İblis'in intikamı"nın "yem"idir. Bu nedenle buradaki İnsan boyutuna çıkarılan David, Mesih Deccal'i çağrıştırmaktadır. Deccal, kendisini Mesih İsa olarak pazarlayacaktır. Mesih İsa ise Davut(Davit) soyundan gelecek olan Mesih(Mesiah)dır.
Ayrıca su altında 2000 yıldır sevgiyle annesini bekleyen robot David, uzaylılar(!) tarafından insan boyutuna çıkarılır ve mavi peri şeytanın yardımıyla annesine kavuşur. Fazla yaşamaz ve annesiyle beraber ölür. Gerçek Deccal, bir rivayete göre, Pasifik denizinde; Solomon adalarının altında, şeytanlar tarafından saklanmakta ve çıkacağı günü beklemektedir. İnsanlığı "sevgi"yle üç kağıda bağlayacak olan Deccal, bu yalancı sevgi mutluluğuna, aldanmış insanlığı kavuşturacak ve 3,5 yıllık şeytani mücadelenin sonunda İsa tarafından öldürülecektir.
Tüm şeytanlar, lanetlidir ve İblis'in köleleridir. Adeta ruhları ölmüş ve robotlaşmışlardır. Şahsi hiçbir istek ve yaşamları yoktur. Kendilerine değil, İblis'in intikam planına hizmet ederler. Maymun İblis, her konuda Allah'ı taklit etmeye, ondan kopya çekmeye çalışır. İblis, emrindeki kendisi gibi lanetli kölelerini, meleklere benzetir ve itaatte kusur edenleri şiddetle cezalandırır. Bir cin, İblis'e köle olduktan sonra tüm özgürlüğünü kaybeder ve köle şeytan olur.
Ey Sonsuz Yüce Allah'ı bırakıpta İblis'e hizmet eden insan ve cin şeytanları, ey aldanmış Ademoğulları, ey gaflet içinde şeytani propagandaları yutanlar, bilin ki Yüce Allah'ın azabı ve helakı yakındır! "Yaklaşansaat'in işaretleri" bir bir ortaya çıkmaktadır. Yaklaşansaat'in günlerine kim dayanabilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder