28 Ekim 2012 Pazar

TÜRK TARiHiNDE AVARLAR VE AVAR MESELESi- Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ∗

TÜRK TARiHiNDE AVARLAR VE AVAR MESELESi
Prof.Dr. Saadettin GÖMEÇ∗


Özet:

 Avar-Ak Hun-Juan-juan konusu Türk tarihinde 200 yıldan fazla bir
zamandır çözülememis bir meseledir. Kök Türk Yazıtlarının Apar’ı, Çin
kaynaklarının Ye-ta veya Hua’sı, Bizanslıların Ak Hun, Eftalit, Uar-Hun ve
Avarları, Hintlilerin Huna’sı hep aynı halkı ifade eder. Bu adlandırmaların
içinde Juan-juan’a benzeyen tek bir kelime yoktur. Bizans tarihlerinde kayıtlı
olan Var, kabile ve idareci olarak Apar’ı, Hun da bildiğimiz gibi Hun siyasi
adını karsılar. Ayrıca Juan-juanlar hiçbir vakit gerçek manada Türkistan’ın
batısında hâkim olamadıkları halde, Ak Hun-Eftalitler (Yüe-ban) Sır Derya’nın
yukarılarına, hatta iran içlerine kadar yayılmıslar idi. iki devletin yıkıldıktan
sonra kaçma yönleri buradan da anlasılabilir. Yani Ak Hun-Aparlar batıya,
Juan-juanlar gayet normal olarak doğuya gidebilirlerdi ki, zaten Çin
yıllıklarında Juan-juanların göçtükleri coğrafya Çin ve Kore seklinde gösterilir.


Türk tarihi incelenirken Kök Türklerin çağdası olan Avarlar üzerinde de
durulması gerekir. Kök Türk kitabelerinde Apar, Bizans kaynaklarında Ak Hun
veya Epthalanos, Çinlilerin Yeta, Hua, Hintlilerin Huna dedikleri halkın adını
bazı arastırmacılar “abamak” fiilinden getirirler ve manasının “karsı koymak,

bas kaldırmak”1 olduğunu söylerler ki, kelimenin anlamı bize göre Apa
unvanıyla izah edilebilir. R’nin de çoğul eki olduğunu düsünüyoruz.
Bunun yanısıra Türk tarihinin en önemli meselelerinden birisi de
menseileri hala aydınlatılamayan Juan-juanlarla bizim Türk-Avar veya Ak
Hunlarımızın ayırt edilememesidir ki, bu konuyu kısaca izahta fayda vardır.
Dolayısıyla bugüne kadar yanlıs anlasıldığı üzere, Avar Türkleriyle, Juanjuanların
da hiçbir ilgisi mevcut değildir.

İlim adamlarının iddialarına göre Juan-juanların tek bir etnik kökeni
yoktur. 4. yüzyılın ilk yarısına doğru, Hsien-pi ordusunda hizmetkâr olan Yulgu
(Yu-kiu-lu) isimli bir kisiye basarılarından dolayı önce hürriyeti verilmis, ancak
bir savasta kendi birliğine zamanında katılmadığı için cezaya çarptırılmıs, o da
isyan etmis ve idama mahkum olunca dağlara kaçmıstı. Etrafında toplanan yüz
kadar kisiyle yasamaya baslayan bu sahıs, daha sonra Tabgaç hanlarıyla irtibat
kurdu. Her sene onlara at, samur ve diğer derilerden olusan vergiler ödedi. Onun
ordusuna Juan-juan (Ju-ju) deniyordu. Juan-juanlarda yazı yoktu. Hesap yapmak
için koyun tezeği veya ağaç parçalarından yararlanılıyordu. Ayrıca çok pistiler.
Yasalar savas ve yağmacılığa göre idi. Çin kaynaklarının bazıları onları
Tunguzlara bağlarken, bir kısmı da Hunlarla akraba göstermektedir. Ayrıca
Hsien-pi (veya Siyen-pi) lehçesinin bir diyalektini konustukları söylenmektedir.
4. yüzyılın sonlarında Kuzey Cungarya’ya göç ederek, Selenge Irmağına kadar
bütün Batı Mogolistan’a yayıldılar. Teskilatsız Türk boyları olan Tölösler2 ise
dağınık yasadıklarından, Juan-juanlara karsı koyamıyorlar ve bu yüzden vergi
ödemek zorunda kalıyorlardı. Etnik bir kökenleri ve anavatanları bile olmayan,
komsu halklar tarafından parazit böcekler gibi kabul edilen Juan-juanların geriye
de torun bırakmadıkları söylenmektedir3.


Adlarının manasının ne olduğu konusunda bile kesinlik olmayan Juanjuanların,
dili ve etnik yapısı da tam anlamıyla açığa kavusmamıstır. Türk
kitabelerinde de Juan-juan ismi hiç geçmez. İlim adamları sadece kendi
kafalarına göre iki etnik adı birlestirmislerdir4. Bu nedenle zaman zaman Juanjuanların,
Türk Avarlarla bir tutulmasının veya onları Türk soylu gibi
göstermenin hiçbir ilmî delili olmadığını vurgulamak isteriz.
Bununla beraber bizim Avarlarla bir saydığımız Ak Hunların iki önemli
unsuru olan Uar (bizce Avar) ve Hun varlığı söz konusudur5. Ayrıca Menander
ve Theophylactus’ta Avarların, Hunların soyundan oldukları zikredilmekle
birlikte Ogurlar (Batı Tölösler) hakkında bilgi verilirken onların ataları olarak
Avar ve Hunların gösterilmesi de ilginçtir. Yine Çin ve Bizans kaynaklarının
bildirdiğine göre Kafkasya Tölös grupları arasında Uar-Hunların adı geçer ve
esasında hersey çok açıktır. Ak Hun-Eftalitlerin (Yüe-ban) temelini teskil eden
Uar-Hun birlikteliği görüleceği üzere belgelere yansımıs iken, hatta Çinlilerin
“Hua” transkripsiyonun da Var’a (Apar) denk gelebileceği söylenirken, Avrupa
Avarları hakkında baska mense aramağa hiç gerek yoktur6. Ak Hunların göçebe

kesimini teskil eden Uar-Hunlar 557’den önce kaçarak Avrupa’ya ulasmıs
olabilirler ki, bu da gözden ırak tutulmamalıdır. Çünkü Türkistan’ın batısında,
Sır Derya boylarına kadar hakim olan Ak Hunların, Kök Türklerin önünden
Kafkasya civarlarına kaçmaları daha kolaydır. Halbuki, Juan-juanların doğuya,
Çin ve Kore taraflarına gittiklerini zaten Çin ve dolaylı da olsa Bizans
kaynakları söylemektedir7.

Türkçe konusan Avar ve Sabarların ismi Batı kaynaklarında ilk defa 461
ve 465 senelerinde gözükürler. Dolayısıyla Juan-juanların ortadan kalkmasından
çok daha önce Apar-Ak Hunlar mevcuttur. Eğer Bizans kaynaklarında üzerine
basa basa Avar ismi söyleniyor ve baska bir adlarına temas edilmiyorsa, o vakit
Juan-juanlarla Avarların bir olduğunu sonucuna nasıl varabiliriz? Bundan
yaklasık yüz yıl sonra 558’lerde, birdenbire Doğu Avrupa’da izlerine
rastladığımız bu Türk boyuna bir yanlıs anlasılmadan ötürü “Sahte Avarlar”
dendiğini de bilmekteyiz. Bunun da sebebi 6. asrın ikinci yarısında (557’ler),
Doğuda Kök Türk Devleti ortaya çıkınca Apar-Ak Hunların yasama alanları
daralmıstı. İran ve Kök Türkler arasında sıkısan bu Türk kabilesinin bir kısmı
batıya geldiler8. Ama bu ana kitle değildi, ondan ayrılan küçük bir parçaydı.
Dolayısıyla Romalı yazarlar, onların halkın esasını temsil etmemeleri yüzünden
sahte demislerdir. Bize göre Theophylactus Simocatta iste bu yüzden yanılmıs,
Avarlar ile Juan-juanları karıstırmıstır. O, bundan baska Avrupa’ya hem bütün
Avarların, hem de küçük bir grubun geldiğini ve Eftalitleri fetheden Türk
hakanının Avarlara da hâkim olduğunu söyler ki9, bir siyasi adlandırma olan
Hun ile kabile ismi durumundaki Avar’ı da ayıramamıstır.

Yukarıda da söylediğimiz üzere bu Avarların ikiyüz bin kisilik bir grubu
ana topluluktan ayrılıp, batıya yürümüsler, önlerindeki akraba Ogur boylarını da

iterek, ki bunların arasında Sarı Ogur ve On Ogurlar da mevcuttur, Kafkasya’ya
gelmisler idi. Bu suretle ileride daha da belirginlesecek olan boy
birlikteliklerinin de temeli atlıyordu.

Buna bağlı olarak Avarlar, 557 senesinden önce Alanlarla münasebet
kurdular, arkasından Bizans’ın Laziya valisi Justin aracılığıyla Bizans
imparatoru Justinianus (527-565) ile irtibata geçtiler. Zaten Roma uzun süredir
Sasanilerle mücadele halindeydi. Kafkasya çevresindeki Ogurlar da onları
mütemadiyen zorlamaktaydı. Bu Bizans için de yeni bir müttefik kazanma
açısından fırsattı. Sonra Avar elçisi Kan (Kandık), Doğu Roma’nın baskentine
vasıl oldu (558). Heyet burada büyük bir ilgi ve tören ile karsılandı.
Herseyleriyle Hunlara benziyorlardı. Çok güçlü olduklarını, karsılarında
kimsenin duramayacağını söyleyen Avarlar, Roma’ya dostluk teklifinde
bulundular ve yasayabilecekleri iyi bir arazi istediler. İmparator buna müspet
cevap verdi. Sonra sefirin yanına pekçok değerli hediye katarak geri yolladı10.
Arkasından da kendi elçisini Avar hakanının yanına göndererek, Bizanslıların
doğudaki düsmanlarıyla yaptıkları savaslarında yardımlarını talep etti. Buna
binaen Avarlar hiç yoktan Kafkasya ve Hazar çevresindeki kendi soydasları olan
Sabar, Tokuz Ogur (Kutırgur) ve Otuz Ogur (Utırgur) gibi kabilelerle de
anlamsız bir kavgaya tutustular.

Karadeniz’in kuzeyinde belki de Ak Hazarlarla da üç-bes yıl süren
savasların pesinden onlar 562 tarihlerinde Tuna boylarına indiler. Bizans’ın
kendileri için seçtikleri toprakları beğenmemislerdi. İşte tam bu sıralarda
doğudaki ana kitle ile Kök Türkler arasında kıyasıya çarpısmalar oluyordu ve
Börülülerin önünden kaçan kalabalık Avar-Ak Hun kabileleri de kafile kafile
Bizans hudutlarına yürümekteydiler11. Bizans bu konar-göçerleri, Balkanlarda
Bulgaristan’ın bir bölümüyle, Trakya’nın bir kısmından meydana gelen
Moesia’nın Singidinum (bugünkü Belgrad civarları) havalisinde, Polonya’nın en

uzun akarsuyu Vistül etrafında yasayan Germen kavmi Gepid ve Tuna’nın
batısında, Pannonia’da oturan Longobardların arasında yerlestirdi.

Balkanlar civarına gelen Avarlar isyan halindeki Ant (bugünkü Ukrayna
sınırları içinde), Sloven (Güney-doğu Avrupa) ve Vendler (Almanya’nın
doğusundaki Slav ahali) üstüne yürüyerek, Roma adına bunları halletmislerdi.
Avarlarla, Slavların münasebetlerinin bu yıllarda çok sıkı olduğu anlasılıyor.
Tabi ki hâkimler Avarlardı ve anlatılan hikayelere göre; bir Avar beyinin bindiği
arabayı güzel Slav kadınları çekiyordu. Dolayısıyla bu dönem Türk-Slav
münasebetleri ve Slav halkının tesekkülünde çok önemlidir. Sonra da onlar
Almanya’ya kadar yürüyüp, Thüring Dağlarına yaklasmıslar, burada Frank kralı
Siegbert ile yaptıkları bir harbi yitirmelerine rağmen, barıs imzalamıslardı12.
Bu sırada Bizans ile Kök Türk delegeleri görüsüyorlar, Sasanilere karsı
ittifak yapıyorlardı. Birbirlerinin düsmanlarıyla anlasmayacaklarına söz
vermelerine rağmen, Doğu Roma Avar-Ak Hunlarla isbirliği halindeydi. Bu
durum Kök Türk Kaganlığını rahatsız etti. İste bu yüzden 576 senesinde, Aral
Gölü civarında Bizans elçilik heyetini karsılayan İstemi’nin oğlu Türk Sad,
Romalılara çok ağır hakaretler savurdu. O, “Siz etrafa korku vermek için on
dille konusan Romalılar değil misiniz? Benim su parmaklarımı ağzıma sokup çıkarmam
gibi (on parmağını ağzına sokarak). Romalılar siz, bizi aldatmak için
aynı kolaylıkla on türlü dille konusursunuz. Hilelerinizle bütün milletleri
aldatmak istiyorsunuz. Onları uçurumun kenarına sürükleyip, orada
bırakıyorsunuz! Ellerindeki mallarını alıyorsunuz. Onların yıkıntısından siz
faydalanıyorsunuz. Sizin ve gönderdiğiniz adamların bizim gözlerimizi
korkutmaktan baska bir düsünceleri yok. Bunu saklamıyorum. Çünkü yalan
söylemek Türklerin âdeti değildir. Sizin imparatorunuzdan öç alacağım. Bir
taraftan bana barıstan söz ederken, diğer yandan benim düsmanım olan
Avarlarla iliski kuruyor. Fakat bilmis olunuz ki, bunlara karsı atlılarımı
gönderdiğim zaman yalnız kamçı sesleri onları dağıtmaya yeterli olacaktır. Biraz
karsı koymaya kalkısacak olurlarsa yok edilecekler, karınca gibi atlarımın
altında ezileceklerdir. Kafkas’tan baska yol olmadığını bana söylemeniz
bosunadır. Gidip, sizin ülkenizde savasmak düsüncesinden beni çevirmek
istiyorsunuz. Fakat ben Dneper, Dnestr, Tuna, Meriç nehirlerini bilmez değilim.
Kölelerim Avarların Roma imparatorluğuna girmek için izledikleri yolu tanırım.
Sizin güçleriniz hakkında da bilgim var. Bütün dünya, doğudan batıya kadar

bana tabidir. Alan ve Otuz Ogur halkları o kadar cesaretleriyle beraber Türklerin
yenilmez ordularına karsı koyamamıslardır”13, diyordu.

Dolayısıyla 576’larda Kök Türklerin Hazar-Aral ve Kırım’a kadar
gelmeleri, ayrıca Doğu Romalılara bile tehdit savurmaları sebebiyle, Avarlar
daha batıya gitmek ihtiyacını hissetmis olmalıdırlar. Bizans tahtına II. Justin’in
(565-578) geçtiği sırada Avarların basında Bayan Kagan bulunuyordu. Onun
zamanı Avarların altın çağıdır. Bayan eski Türk-Hun yurtlarını ele geçirmis,
belki de Ata illig’in (Attila) gerçek manada varisi olmustu. Bunun yanısıra
hakan Bayan, Doğu Roma imparatoru Justin’e gönderdiği elçi vasıtasıyla
evvelce yapılan andlasmayı yenileme ve hediyeler almayı düsünmüstü. Fakat
imparator hediye veya diğer bir adıyla haraçı ancak bir hizmet karsılığında
öderim, demisti14. Hakan buna çok kızdıysa da, bu esnada Gepidlerle,
Longobardlar arasındaki ebedi düsmanlıktan yararlanmak istedi. Zaten
Longobardlar gözlerini İtalya’ya dikmisler, fırsat kolluyorlardı. İste bu durum
yüzünden Bizans, Avarlardan yardım talebinde bulundu ve onlar da
Longobardların hayvanlarının onda biri verilir ve Gepid arazisi de kendilerine
terkedilirse destek göndereceklerini söylediler. Neticede Gepidlerle savas
basladı. Onlar mahvoldular ve Longobardlar müthis bir katliam yaptılar. Gepid
kralı da bu sırada, Longobard lideri tarafından kılıçlandı15.

Bu hadisenin pesinden Avar kaganı Pannonia’nın asağısında, Tuna’nın
kolu Sava Nehrinin sol kıyısındaki Sirmium (Sırbistan’da Mitrovica) sehrinin
üzerine aniden saldırdı, ama kent ele geçirilemedi. Bir müddet sonra Tokuz ve
Otuz Ogur kabileleri Bayan’dan habersizce Sava Irmağını atlayıp, Dalmacia’da
pekçok yeri yağmaladılar. İstanbul’a gelen Avar sefiri de yeni haraç taleplerinde
bulunmustu. İmparator bunlara çok kızdı. Avarların üstüne yollanan Bizans
ordusu yenilgiye uğradı. Bu yüzden iparator onlarla uzlasmanın yerinde
olacağına karar verdi.

578’lerde Avar-Ak Hunların Avrupa’ya gelen bu kolları Slavlardan da
haraç istemisler, ancak onlar yanlarına giden Türk elçilerini öldürmüslerdi. Bu
sırada Doğu Roma da kötü bir vaziyetteydi. Anusirvan Doğu Anadolu ve
Suriye’deki Bizans topraklarına girmis, Longobardlar isyan etmis, Bizans

imparatoru aklını yitirmisti. Dolayısıyla iktidara sahip olan General Tiberius
(578-582) aralarında Türklerin de olduğu çesitli halklardan kurduğu ordu ile
İran’a yürüdü ve Anusirvan’ı yendi16.

Slavlar 581 tarihinde Yunanistan’a saldırınca, Roma imparatoru tekrar
Avarları yardıma çağırdı. Bayan Kagan da zaten öldürülen elçisinin intikamını
almak istiyordu ve buna binaen Slavlara bir darbe indirdi. Onlar ormanlara ve
mağaralara kaçarak kurtuldular, ama birkaç yıl sonra Avarlarla, Slavlar bölgede
bazı yağma faaliyetlerinde de bulundular. Bununla beraber Bayan daha sonra
Roma’dan getirttiği ustalar vasıtasıyla Tuna üstünde bir köprü insasına
baslayınca Singidinum (Belgrat) sehri komutanı bunu neden yaptırdığını sordu.
O da, bu köprünün hem Romalıların, hem de Avarların menfaatine olduğunu
söyledi. Ayrıca eğer çalısanlara bir ok atılacak olursa, bunu savas sebebi
sayacağını bildirmisti. Bu arada İstanbul’a giden bir heyet de Slovenlere karsı
bir nehir filosuna ihtiyaç duyulduğunu bildirince, doğuda Acemlerle mesgul
olan imparator bunu da kabul etmisti17. Bu mesele daha sonra iki devletin
arasının açılmasına neden oldu. Bunun üzerine Sava Irmağının kenarında Türk
hükümdarıyla Bizans elçileri bulustu. Hakan değerli taslar ve altından islemeli
bir sandalyede oturuyor, her ihtimale karsı kalkanlı bir muhafız tarafından,
Romalı askerlerin ok atabilecekleri düsünülerek korunuyordu. Müzakereler
uzayıp, is kızısınca Romalı sefir komutan oradan uzaklasmalarını, yoksa
savasacaklarını söylemisti. Ancak birkaç hafta sonra Slovenler Tuna’yı geçerek
Moesia ve Trakya’ya girince, Sirmium bölgesini Avarlara bırakmak zorunda
kaldı18.

Elbette Ak Hun-Avarların hepsi Avrupa’ya gelmemislerdi. Anayurt
topraklarında kalan Avarların büyük bir çoğunluğu Kök Türk Devletinin
hakimiyeti altına girerken, bir kısmı da Hazar-Kafkas çevresine göçmüsler,
diğer Türk boylarıyla yasamaya baslamıslardı. Onların Türkistan’da kalan
önemli bir bölümü sonradan Karluk-Kalaç, belki de Türgis federasyonunu
meydana getirdiler19. Avrupa’daki Avarların burada yıllardır süren harpler

yüzünden sayıları azalınca, Bayan Kagan nüfus takviyesi yapmak amacıyla
doğuya adamlar göndererek, buradaki akrabalarından Tarnıklar, Kotuzerler ve
Çapanerlerden insanlar istedi ve onlar da bu davete icabet ettiler.

Bunun ardından Hakan Bayan Austrasia Franklarının sahasına girdi ve
onların kralını esir aldı. Yüklüce bir fidye karsılığında hürriyetini verdi. 582’de
Bizans imparatoru Tiberius da ölünce yerine üvey oğlu Maurice (582-602) geçti.
Avarlar bu yeni imparatora elçi yollayarak senelik vergiyi 80 bin altından 100
bine çıkardıklarını bildirdiler. Ama red cevabı gelince savas patladı. Bayan’ın
ordusu Sırbistan’daki Viminacium sehrini zaptedip, hamamlarıyla meshur
Augusta adlı bir kasabaya ulastı. Beraberindeki hanımların ricası üzerine buraya
dokunmadı, çünkü kadınlar buradaki hamamları sevmis ve onlardan
yararlanmıslardı. Sonra Moesia’dan geçerek, Karadeniz sahillerine kadar gelip,
Anchial sehrini de aldı. Bu sırada yanına vasıl olup, ne istediğini soran Bizans
sefirlerine, “tas duvarların arkasına sığındığınız sehri” demistir20. Elçi Roma’yla
yaptığı anlasmayı bozduğunu ve nankörce davrandığını söyleyince de, onun
çadırını yıktırıp, hapsettirdi. Ama hakan bakanlarının da araya girmesiyle bu
sefiri bırakıp, ülkesine dönmesine izin verdi. Zaten artık kıs da gelmisti ve
Bizans doğuda Đran’la mesgul olduğundan, Avarlara 20 bin altın daha ödeyerek,
barıs andlasmasını yenilemisti.

İki ordu 586’da bir kez daha karsı karsıya geldi. Türkler Balkanlarda
pekçok yere sahip oldular, ancak Roma daha kuvvetli bir orduyla atağa geçince,
Avarlar 587 tarihinde sulh istemek zorunda kaldı. Herhalde onların yanında
mühim miktarda Slav da vardı.

Roma imparatorluğu Avarları zayıflatmanın yollarından birisinin onların
müttefiki Slavlara zarar vermek olduğunu biliyordu ve 594-595 yıllarında
bunlara ağır darbeler vurdu. Bizanslılar epeyce esir aldılar ve onlara çok kötü
davranıyorlardı. Bayan Kagan olanları duyunca son derece üzüldü. Ancak bu
sırada İstanbul’da entrikalar baslamıs, Avarları ve Slavları epey uğrastıran
komutan Priscus azledilerek, yerine imparatorun kardesi atanmıstı21. Ama
Romalıların Avar hudutları içerisindeki bir Bulgar müfrezesine saldırmasını
Bayan Kagan Roma sarayına sikayette bulununca, isin ciddiyetini anlayan
imparator eski kumandanı görevinin basına getirdi. Arkasından Bizans,

Singidinum sehrini zaptetti ve Romalılar ile Türkler Tuna kıyısında karsı karsıya
geldiler. Fakat bazı Romalı birlikler, erkeklerin savasta olmasını fırsat bilerek
savunmasız Avar köylerine yürüdü ve pekçok ganimet ile esir topladı. Bu
vaziyet de Bayan Hakan’ı hiddetlendirdi ve Dalmacia’daki Salona sehri
yakınında Roma kıtaları ile çarpıstı. Türkler Bizanslıları mağlubiyete uğrattı. Bu
kent de ele geçirildi ve onlar Dalmacia bölgesinde de hakim olarak, bir kısmı
buralara yerlesti. Sonra hakanın orduları Trakya içlerinde de faaliyetlerde
bulundu, ancak orduda veba basgösterince Roma ile barıs imzalamıstır ki, bu
esnada Bayan’ın da yedi oğlu ölmüstür.

Bir müddet sonra, 600 senesinde Romalılarla yeniden harp basladı. Dört
oğlunun idaresindeki bir kuvveti Roma birliklerine karsı yolladı, kendisi de
arkadan kusatmak için harekete geçmisti. Üst üste bes çarpısmanın pesinden
Romalılar yenildi22, ama Bayan’ın bir bataklığa sıkıstırılan dört oğlu da
öldürüldü. Bunun intikamını almak isteyen Bayan Kagan, tekrar ordu toplayıp
Roma askerlerine hücum ettiyse de, basarılı olamadı. Çok genç yasta Avar-Ak
Hun kabilelerinin önderliğine yükselen bu Türk beyinin ismini bundan sonra
kaynaklarda görmüyoruz.

Doğu Roma’da bu esnada iç savaslar vukua gelmis Phocas (602-610) adlı
bir komutan, imparator Maurice’i öldürerek tahta çıkmıstı. Bu sahıs Avarlarla
sulh imzaladı ise de saltanatının ikinci yılında yeniden onlarla harbe tutustu.
Nihayet Avar suvarilerinin 610 senesinde ganimet amacıyla İtalya’ya
yürüdüklerini23, Firaul kentini kusattıklarını ve burayı Longobard prensi
Ghisulf’un müdafaa ettiğini bilmekteyiz. Bu arada Ghisulf ölmüs, dul kalan esi
Romhilda ve çocukları ile bazı komutanlar prensliğin merkezi Forum July’e
kaçmıslardı. Burası da muhasara edildi, fakat Türkler tam çekilirken, bir gün dul
prenses sehrin surları üzerinden Avar hakanını görmüs ve ona asık olmustu.
Prenses bu genç ve yakısıklı hana gizli bir elçi yollayarak, eğer kendisini es
olarak alırsa kentin kapılarını açtıracağını söyledi. Buna evet cevabı verilince de,
Romhilda geceleyin sehrin kapısını açık bıraktırmıs ve böylece Türkler buraya
girmisti. O gece sabırsızlıkla bekleyen dul prensesi Avar kaganı otağına götürdü
ve anlastıkları gibi karısı yaptı. Ancak ertesi günü ihtirası için vatanını satan bu
kadını bosadı.

Türkler bundan sonra Pannonia’ya doğru yola çıktılar. Bu sırada
Longobard prensesin oğulları kaçma tesebbüsünde bulundular. Bunların
firarıyla, Longobardların yeniden toparlanmaları ve Türklere saldırmaları

ihtimali doğdu. Bu iste de Romhilda’nın parmağının olduğu düsünülmüs ve
Avar kaganının emriyle bu kadın, herkesin gözü önünde layık olduğu ölüm
cezasına çarptırılmıstır.

610’da Bizans’ın basına imparator Heraclius (610-641) geçti24. Türk
hakanı bu yeni imparatorla yüzyüze konusmak amacıyla, en seçme adamlarıyla
yola çıktı. İmparator da onu karsılamaya hazırlanıyordu, ancak Avar kaganının
arkasından gelen korumalarından çekinildiği için imparator kuskuya kapılmıs,
tacını ve elbisesini bırakıp, bir köylü elbisesi giyerek İstanbul’a gitmis, sehrin
kapılarını kapattırmıstı. Bunun üzerine han da geri döndü, ama yolu üzerindeki
yerleri de yağmaladı. İkiyüzbinden fazla Bizans tebasını kendi ülkesine
götürdüğü de söylenir. Türkler sonradan gönderdikleri elçiler vasıtasıyla bir
yanlıs anlasılma olduğunu bildirdiler ve yeniden sulh imzalandı.

Bununla birlikte Romalılarla, Farslar arasında patlak veren harpte, Bizans
baslangıçta çok büyük kayıplar verse de, 622 tarihinde kazanmasını bilmisti.
Daha sonra bu savaslar sebebiyle İranlılar, Avarlara elçiler yolladılar (625) ve
bunlar Bizans’a karsı ittifak yaptılar. Buna göre, Türkler, İranlılarla birlikte
İstanbul’a hücum edecekler ve ele geçirilen malların hepsi onların olacaktı.
İran ordusu Kadıköy yakınlarına kadar geldi. Romalılar hemen müdafaa
tedbirleri almaya basladılar. Denizde de savasacaklarından, Avar ordusu küçük
sandalvari kayıklar da getirmisti. Avar hakanına Romalılar bir sefir yolladılar ve
hakan da; daha ileri gitmemek için ne teklifinde bulunduklarını sordu. Cevap
olarak daha fazla ilerlememelerini isitince, çok hiddetlendi ve elçiyi kovdu.
Türkler Boğaziçi’ne kadar sokuldular ve karsıdaki İranlılara isaret verdiler25.
Avar kaganı soluna Slavları, sağına da Bulgar Türklerini almıs, kendisi de
merkeze geçmisti. Bu arada oniki tane büyük kule yaptırarak, bunların üzerini
de yanmamaları için deri ile kaplatmıstı. Duvarları delmek için hazırlattığı
aletler ise baslayınca, askerler de oklarıyla onları destekliyordu.

Romalılar daha fazla kan dökülmemesi için senelik vergiyi ödeyeceklerini
söylemislerse de, Türk hanı sehri teslimlerini bildirdi. Bu görüsmeler esnasında
Türk ordugahına Sasanilerden üç elçi geldi. Hakan bunlara itibar ettiği halde,
Romalılara yüz vermiyordu. Fakat Fars elçiler dönüs yolunda Romalılarca
tutuklandılar. Bunlardan birinin basını, bir tanesinin ellerini kestiler. Bu kopmus
bası elleri kesilenin boynuna asarak hakanın yanına gönderdiler. Üçüncüsünü de
İranlıların gözü önünde öldürüp, mancınık vasıtasıyla beraberinde bir mektupla,
karsıya fırlattılar. Burada; “Avar hakanıyla anlastık, sefirlerinizi han bize teslim

etti. Birisini size yolluyoruz, öbürlerini de düsünmeyin” yazıyordu. Bizanslılar
gerçekten çok kurnazca davranmıslardı. Bu sırada Avar kayıkları destek için
Farsları karsıya geçirmek amacıyla denize indiğinde, Roma gemilerince birçoğu
batırılmıstı26. Bu kez isi gece yapmak istemisler, ancak farkedildiklerinde müthis
bir ok yağmuru altında kalmıslardı. Neticede Türkler çok fazla kayıp verdiler.
Bu arada karsıda, Bizans Sasanileri yenince de, Türkler geri çekilme kararı
aldılar (626).

Ama Roma’nın bası birtürlü beladan kurtulmuyordu. Doğu’da Araplar
pekçok yeri fethetmislerdi. Roma ordularının önemli bir kısmı da bu
çarpısmalarda telef oldu. Bu yüzden Bizans, bir de Türklerle uğrasmamak ve
Avar gailesinden kurtulmak amacıyla onların basına diğer küçük halkları
sardılar ve böylece Slavlar baskaldırdı.

Avar hakanı 630’da ölünce, akrabaları Bulgar beyi bütün Türklerin
idaresini üstlenmek istediyse de, Avarlar buna razı olmadılar ve aralarında bir
harp çıktı. Muharebeyi yitiren onbin kadar Bulgar, Bavyera Franklarının
arazisine kaçıp, orada yerlestiler. Fakat bir gece kral Dagobert’in emriyle hepsi
katledildi. Bu vahsetten sadece yediyüz kisinin kurtulduğu söylenir. Bulgar beyi
Kubrat buna sebebiyet verdikleri için Avarlardan intikam alma kaygısına düstü
ve Bizans imparatoruyla anlastı27. Ancak o ölünce, oğullarından Isbara kendi
kabilesiyle birlikte Hazar baskısından da kurtulmak gayesiyle Tuna’yı asıp,
Varna’yı ele geçirdi ve böylece Bulgaristan’ın temellerini attı.

Bu arada Avar yurdunda da çok seyler değismisti. Bayan’dan sonra küçük
oğlu tahta oturmus, eski Türkler gelenek ve göreneklerini bırakarak, sefahata
meyletmislerdi. 7. asrın sonlarına doğru Avarların içinde hrıstiyan propaganda
da yaygınlastı. Bu vakitlerde Bavyeralılarla, Avarlar arasında hudut problemleri
de ortaya çıktı. Charlemagne yönetimindeki Franklar da en parlak zamanlarını
yasıyorlardı. Charlemagne’na bağlı bazı halklar isyan ettiyse de, basarılı
olamadılar28. Bu sırada Avarlar, Bavyera prenslerinden Thassilon ile anlastılar.

Onlar İtalya’yı ele geçirmeyi düsünüyorlardı, ama Charlemagne bunu isitti ve
Thassilon ile bütün yakınlarını hapsetti. Yine de 788 senesinin ortalarında
Türkler İtalya’ya girdiler. Bir ordularını da Bavyera’ya gönderdiler, fakat bu
birlikler mağlup oldu.

Charlemagne Avarlardan intikam almak için büyük bir ordu hazırladı. Bu
kuvvetleri birkaç parçaya ayırdı. Bunlardan biri Türklere cepheden, diğeri de
Drava ve Sava nehirlerinden geçerek, yani iki koldan saldıracaktı.
Charlemagne’nın böyle bir düsüncesi olduğunu duyan Avarlar da tedbir almaya
çalıstılar. Ancak Türkler 791’de üst üste yenilgiye uğradı. Onbinlerce Avar öldü,
sehirleri ve köyleri yağmalandı29. Avarlar bütün bu felaketlerin bastaki han ve
yardımcısı Yugrus’un yüzünden olduğuna kanaat getirip, ikisini de öldürdükten
sonra, bir Tudun’u basa geçirdiler. Arkasından Charlemagne’den barıs
istedilerse de, buna müspet cevap verilmedi.

796’da Noricum (Avusturya ve Slovenya arasında) ve Pannonia da isgale
uğradı ve Türkler hrıstiyan olmaya zorlandılar. Birkaç tane kilise insa edildi,
bastaki Tudun’a bir hrıstiyan ismi olan, Todor dendi. Charlemagne aynı
zamanda Tuna boyuna Slavları ve Bavyeralıları da yerlestirdi.

Elbette ki, kendilerine reva görülen kötü muamelelere Avarlar baskaldırdı
ve Tudun, Kök Tengri dinine dönerek Bavyera’ya girdi. 799 senesinde patlak
veren bu harpler, 883 tarihine kadar sürdü. Neticede Avar ülkesi Frankların
hakimiyetine sokuldu. Bu sırada çok müskül vaziyetteki Avar topraklarına
Bulgar ve Slavlarda devamlı saldırmaktaydılar. Onların köylerini ve sürülerini
yağmaladılar. Kaynakların bildirdiğine göre, Bulgar beyi Kurum kendisine esir
düsen bir Avar Türkü’ne baslarına bu felaketlerin neden geldiğini sorduğunda;
iç mücadeleler, kıskançlıklar ve ahlakın bozulması cevabını almıstır30 ki, bu
üzerinde durulması gereken bir konudur.

Bununla beraber 950 yılına ait bazı Bizans tarihlerinde Sava Nehrinin
ötesindeki Hırvat topraklarında bile Avarların yasadığını görmekteyiz. Yine
bugünkü Transilvanya’da oturan Sekellerin de Avarların bir parçası olduğu
söyleniyorsa da, onlar ta Orta Asya’dan kopup gelen Çik İllilerle alâkalıdırlar.

Ama Avar Türkleri ekseriyetle daha sonra bu bölgeye yerlesen Macar birliğine
dahil olarak31, tarihten çekildiler.

Sonuç olarak Avar-Ak Hun-Juan-juan meselesinde sunları söylememiz
mümkündür: Kök Türk Yazıtlarının Apar’ı, Çin kaynaklarının Ye-ta veya
Hua’sı, Bizanslıların Ak Hun, Eftalit, Uar-Hun ve Avarları, Hintlilerin Huna’sı
hep aynı halkı ifade eder. Bu adlandırmaların içinde Juan-juan’a benzeyen tek
bir kelime olmadığı gibi, Çin harfleriyle yazılan Avar ve Juan-juan
transkripsiyonları da birbiriyle örtüsmez. Bizans tarihlerinde kayıtlı olan Var,
kabile ve idareci olarak Apar’ı, Hun da bildiğimiz gibi Hun siyasi adını karsılar.
Ayrıca Juan-juanlar hiçbir vakit gerçek manada Türkistan’ın batısında hâkim
olamadıkları halde, Ak Hun-Eftalitler (Yüe-ban) Sır Derya’nın yukarılarına,
hatta İran içlerine kadar yayılmıslar idi. İki devletin yıkıldıktan sonra kaçma
yönleri buradan da anlasılabilir. Yani Ak Hun-Aparlar batıya, Juan-juanlar gayet
normal olarak doğuya gidebilirlerdi ki, zaten Çin yıllıklarında Juan-juanların
göçtükleri coğrafya Çin ve Kore seklinde gösterilir. Bunun yanısıra Doğu
Avrupa’daki Avar varlığı, sonraki Türk fütûhatına zemin hazırladığı gibi,
bölgenin Türklesme ve yüksek Türk kültüründen faydalanması açısından
mühimdir. Ayrıca Avar hakimiyeti yılları Doğu Avrupa ve Balkanlardaki Slav
etnik yapısının tesekkülünde inkâr edilemeyecek bir faktördür.

Dipnotlar 

∗ A.Ü. Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Öğretim Üyesi
1 H.H.Howorth, “On the Westerly Drifting of Nomades, from the Fifth to the Nineteenth
Century, Part IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of the Ethnological Society
of London, 2/2, London 1870, s.188; F.H.Skrine-E.D.Ross, The Heart of Asia, London
1899, s.20; E.Chavannes, Documents sur les Tou-Kiue [Turcs] Occidentaux, Petersburg
1903, s.223; W.Bang, “Über die Türkischen Namen einiger Gross-Katzen”, Keleti Szemle,
Tome XVII, Budapest 1916/1917, s.143-144; H.N.Orkun, Attila ve Oğulları, İstanbul 1933,
s.152; W.Samolin, “Hsiung-nu, Hun, Türk”, Central Asiatic Journal, 3/2, Wiesbaden 1957,
s.148; H.W.Haussig, “Awaren, Shuan-shuan und Hephthaliten”, Handbuch der
Orientalistik, V/V, Leiden/Köln 1966, s.106-120; W.Haussig, “Über die Bedeutung der
Namen Hunnen und Awaren”, Ural-Altaische Jahrbücher, Band 47, Wiesbaden 1975, s.98.
2 Tölösler için bakınız, S.Gömeç, Kök Türk Tarihi, 4. baskı, Ankara 2011, s.47-50.
3 J.M.Deguignes, Hunların, Türklerin, Moğolların ve daha sair Tatarların Tarih-î
Umumisi, C. II, İstanbul 1924, s.212-216; H.H.Howorth, “The Avars”, Journal of Royal
Asiatic Studies, Vol. 1, London 1889, s.721; V.V.Barthold, Orta Asya Türk Tarihi
Hakkında Dersler, Haz. H.Dağ, Ankara 2004, s.25; P.Olbricht, “Uchida’s Prolegomena zu
einer Geschichte der Jou-jan”, Ural Altaische Jahrbücher, Band 26, Wiesbaden 1954, s.94,
99-100; L.N.Gumilev, Drevniye Tyurki, Moskva 1967, s.11-13; D.C.Woo, Juan-Juan’lar,
Doktora Tezi, Ankara 1995, s.13-26; L.N.Gumilev, Hazar Çevresinde Bin Yıl, Çev.
A.Batur, İstanbul 2001, s.196-197; S.G.Klyastornıy–T.Đ.Sultanov, Türkün Üçbin Yılı, Çev.
A.Batur, İstanbul 2003, s.79; K.Yıldırım, Türk Tarihi İçin Çince-Türkçe Sözlük, İstanbul
2010, s.136-154.
4 E.H.Parker, “The Origin of the Turks”, The English Historical Review, 11/43, Oxford
1896, s.438; W.Samolin, “Some Notes on the Apar Problem”, Central Asiatic Journal, Vol.
3, Wiesbaden 1957, s.3.
5 Ak ve Kızıl Hunlar diye de isimlendirilen söz konusu Türk kabilesi bulundukları mevkiden
dolayı bu adı almıs olmalılıar. Bilindiği üzere eski Türkler tarafından doğunun rengi gök, batı
ak, kuzey kara, güney kızıl ile belirtilmekteydi. Bu özellikten hem içtimaî, hemde askerî
teskilatta faydalanılıyordu. Mesela Çin kaynaklarından elde ettiğimiz bilgilerde; millattan
önce 3. yüzyılın baslarında Hun orduları Çin imparatoru Kao’yu kusattıklarında, Türk
suvarilerinin atlarının rengine göre dizildiklerini biliyoruz. Yine Uygur Türklerine ziyarette
bulunan elçilerin notlarında, Bes Balık’taki atların çokluğu yüzünden sayılamadığı, ancak
renkleri vasıtasıyla ayrıldıkları kayıtlıdır. Bu misaller çoğaltılabilir. Türklerde renklerin bu
islevleri batıya göçtüklerinde de sürdü. Atalarımız Anadolu’ya geldiklerinde, Türkiye’nin
kuzeyindeki denize Karadeniz, güneyindekine Kızıldeniz, batısındakine de Akdeniz dediler.
Bu ele geçen coğrafyada baska deniz olmadığından Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki
büyük gölün adı da Gökçe Gölü (veya Gökçe Deniz) oldu (Bakınız, S.Gömeç, Kök Türk
Tarihi, 4. baskı, Ankara 2011, s.207). Bu yüzden yukarıda Ak Hunlar için değisik
kaynaklarda geçen isimlere baktığımızda bunların bir kısmı etnik, bir bölümü de yer adına
delalet etttiği anlasılır.
6 Chavannes, a.g.e., s.158, 230; Samolin, a.g.m., s.62; B.Ögel, “Orta Asya Türk Tarihi
Hakkında Bazı Yeni Arastırmaların Tenkidi”, DTCF. Dergisi, 17/1-2, Ankara 1959, s.269;
H.W.Bailey, “North Iranian Problems”, Bulletin of the School of Oriental and African
Studies, Vol. 11, London 1979, s.208; A.N.Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz
Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve Devletleri, Ankara 1972, s.25; K.Miklos, “Yurd Kurma
Hakkında”, Çev. T.Gökbilgin, Türkiyat Mecmuası, C. 17, İstanbul 1972, s.13; K.Czegledy,
“Zur Geschichte der Hephthaliten”, Acta Antiqua, Tom. 28, Budapest 1980, s.213-214;
İ.Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, 2. baskı, İstanbul 1983, s.151-152; L.Rasonyi, Tarihte
Türklük, 2. baskı, Ankara 1988, s.79; P.B.Golden, Türk Halkları Tarihine Giris, Çev.
O.Karatay, Ankara 2002, s.82; H.W.Haussig, İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, Çev.
M.Kayayerli, Kayseri 1997, s.167; K.Czegledy, Bozkır Kavimlerinin Doğu’dan Batı’ya
Göçleri, Çev. E.Çoban, İstanbul 1998, s.83-94; Howorth, a.g.m., s.749; D.C.Woo, Juan-
Juan’lar, Doktora Tezi, Ankara 1995, s.104-110; İ.Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında
Türkler, İstanbul 2009, s.153-155.
7 Woo, a.g.t., s.101; Gömeç, Kök Türk Tarihi, s.36-37; Mangaltepe, a.g.e., s.154-155.
8 Parker, a.g.m., s.442; Chavannes, a.g.e., s.229; Barthold, a.g.e., s.27; W.M.Mc Govern, The
Early Empires of Central Asia, New York 1939, s.418; B.Codrington, “The Geographical
Introduction to the History of Central Asia”, The Geographical Journal, Vol. CIV, No 1-4,
London 1944, s.27; M.Grignaschi, “La Chute de L’Empire Hephthalite dans les Sources
Byzantines et Perses et le Probleme des Avar”, Acta Antiqua, Tom. 28, Budapest 1980,
s.219-246; Kafesoğlu, a.g.e., s.152; B.Ögel, Türk Kültürünün Gelisme Çağları, 3. baskı,
İstanbul 1988, s.155; S.S.Kardoss, “Avarlar”, Erken İç Asya Tarihi, Der. D.Sinor, İstanbul
2000, s.284, 302-303; Gömeç, a.g.e., s.45-47.
9 H.H.Howorth, “The Avares, or Eastern Hun”, The Journal of the Antropological Institute
of Great Britain and Ireland, Vol. 2, London 1874, s.115.
10 Deguignes, a.g.e., s.188-189; Howorth, a.g.m., s.116; G.R.Davidson-T.Horvath, “The Avar
Invasion of Corinth”, American School of Classical Studies at Athens, 6/2, 1937, s.227;
Orkun, a.g.e., s.153; K.M.Setton, “The Bulgars in the Balkans and the Occupation of Corinth
in the Seventh Century”, Medieval Academy of America, 25/4, 1950, s.504; H.N.Orkun,
Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Ankara (tarihsiz), s.1-2; R.Grousset, Bozkır
İmparatorluğu, Çev. R.Uzmen, İstanbul 1980, s.173; Kurat, a.g.e., s.26; Kafesoğlu, a.g.e.,
s.153-154; Rasonyi, a.g.e., s.79; R.C.Blockley, The History of Menander the Guardsman,
Liverpool 1985, s.49-51; Haussig, İpek Yolu ve Orta…, s.168; Woo, a.g.t., s.103; Kardoss,
a.g.m., s.284; Mangaltepe, a.g.e., s.41-42.
11 B.Ögel, “Türk Kılıcının Mensei ve Tekamülü Hakkında”, DTCF. Dergisi, 6/5, Ankara
1948, s.438; Setton, a.g.m., s.508; J.Martin, “Trade on the Volga the Commercial Relations of
Bulgar with Central Asia and Iran in the 11th-12th Centuries”, International Journal of
Turkish Studies, 1/2, 1980, s.85; Grousset, a.g.e., s.173; Orkun, a.g.e., s.154; Kurat, a.g.e.,
s.27; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Rasonyi, a.g.e., s.79; Kardoss, a.g.m., s.284.
12 Grousset, a.g.e., s.173; Orkun, a.g.e., s.155; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Rasonyi, a.g.e., s.79;
Kardoss, a.g.m., s.285; Mangaltepe, a.g.e., s.42-46; T.Vida, “Conflict and Coexistence: The
Local Population of the Carpathian Basin Under Avar Rule (Sixth to Seventh Century)”, The
Other Europe in the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston 2008, s.13-46.
13 Deguignes, a.g.e., C. II, s.310-312; Grousset, a.g.e., s.174; Orkun, a.g.e., s.158; Gumilev,
Drevniye Tyurki, s.49; C.A.Macartney, “On the Greek Sources for the History of the Turks
in the Sixth Century”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies, 11/2 London
1944, s.267; Gömeç, Kök Türk Tarihi, s.59-60; Mangaltepe, a.g.e., s.79-81
14 Orkun, a.g.e., s.155; Kurat, a.g.e., s.27-28; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Rasonyi, a.g.e., s.79;
Mangaltepe, a.g.e., s.42-46.
15 Setton, a.g.m., s.508; Grousset, a.g.e., s.173-174; Orkun, a.g.e., s.156; S.Bastav, “Hazar
Kağanlığı Tarihi”, Tarihte Türk Devletleri, C. I, Ankara 1987, s.140; Kardoss, a.g.m.,
s.285; Mangaltepe, a.g.e., s.46, 62-63.
16 Orkun, a.g.e., s.157-158; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; J.C.Cheynet, Bizans Tarihi, Çev.
İ.Yerguz, Ankara 2008, s.46.
17 Orkun, a.g.e., s.159-161; P.Charanis, “The Chronicle of Monemvasia and the Question of
the Slavonic Settlement in Grecee”, Dumbarton Oaks, Vol. 5, London 1950, s.144;
Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Rasonyi, a.g.e., s.79; Kardoss, a.g.m., s.286.
18 Grousset, a.g.e., s.174; Orkun, a.g.e., s.161; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Kardoss, a.g.m.,
s.286; I.Zimonyi, “The Nomadic Factor in Mediaeval European History”, Acta Orientalia,
Vol. 58, Budapest 2005, s.36.
19 R.N.Frye, “Selçuklulardan Evvel Ortasarkta Türkler”, Belleten, C. 10, Ankara 1946, s.128;
Z.V.Togan, “Eftalit Devletini Teskil Eden Kabilelere Dair”, Atatürk Ü. Edebiyat Fakültesi
Arastırma Dergisi, Ord. Prof. Dr. A.Z.V.Togan Özel Sayısı, Sayı 13, Erzurum 1985, s.59;
V.V.Barthold, Mogol İstilasına Kadar Türkistan, Haz. H.D.Yıldız, İstanbul 1981, s.238;
E.Esin, “Türkistan’da Türk Devlet ve Beylikleri”, Tarihte Türk Devletleri, C. I, Ankara
1987, s.86.
20 Setton, a.g.m., s.509; Grousset, a.g.e., s.174; Orkun, a.g.e., s.162; Kafesoğlu, a.g.e., s.154;
Kardoss, a.g.m., s.286-287.
21 Davidson-Horvath, a.g.m., s.228; Grousset, a.g.e., s.174; Orkun, a.g.e., s.163-167; Setton,
a.g.m., s.512; Kafesoğlu, a.g.e., s.154; S.Vryonis Jr, “Evolution of Slavic and the Slavic
Invasions in Greece: The First Major Slavic Attack on Thessaloniki, A.D. 597”, American
School of Classical Studies at Athens, 50/4, 1981, s.389; Kardoss, a.g.m., s.290.

22 Davidson-Horvath, a.g.m., s.228; Setton, a.g.m., s.512; Grousset, a.g.e., s.175; Orkun,
a.g.e., s.168-169; M.Grignaschi, “Sabirler, Hazarlar ve Göktürkler”, VII. Türk Tarih
Kongresi Bildirileri, C. I, Ankara 1972, s.238; Cheynet, a.g.e., s.47.
23 Orkun, a.g.e., s.170; S.Runciman, “Ortaçağ Baslarında Avrupa ve Türkler”, Belleten, 7/25-
27, Ankara 1943, s.50; Setton, a.g.m., s.513; Kardoss, a.g.m., s.290.
24 R.Saffet, Avrupa’da Eski Türkler, Ankara (tarihsiz), s.22; Orkun, a.g.e., s.171-172;
Kafesoğlu, a.g.e., s.154; Kardoss, a.g.m., s.290-291.
25 Saffet, a.g.e., s.22; Grousset, a.g.e., s.175; Orkun, a.g.e., s.173-175; Kafesoğlu, a.g.e.,
s.154-155; Kardoss, a.g.m., s.291-292; Cheynet, a.g.e., s.49.
26 Orkun, a.g.e., s.176-177; C.Diehl, Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. T.Bıyıklıoğlu,
İstanbul 1937, s.51; Kafesoğlu, a.g.e., s.155; Đ.Mangaltepe, “Avar Tarihinin En Önemli
Savası: 626 İstanbul Muhasarası”, Karadeniz Arastırmaları, Sayı 10, Çorum 2006, s.1-24.
27 Saffet, a.g.e., s.22; Grousset, a.g.e., s.175; Orkun, a.g.e., s.178-179; Kardoss, a.g.m., s.292;
Ögel, Türk Kültürünün…, s.156; A.Ahmetbeyoğlu, “Kubrat Han ve Büyük Bulgar
Devletinin Kurulusu”, Karadeniz Arastırmaları, Sayı 13, Çorum 2007, s.37-38;
V.Vachkova, “Danube Bulgaria and Khazaria as Part of the Byzantine”, The Other Europe
in the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston 2008, s.343-351; Cheynet, a.g.e.,
s.47-51.
28 Saffet, a.g.e., s.23; Grousset, a.g.e., s.175; Orkun, a.g.e., s.180-183; Kafesoğlu, a.g.e.,
s.155; Rasonyi, a.g.e., s.80; Kardoss, a.g.m., s.293; P.Somogyi, “New Remarks on the Flow
of Byzantine Coins in Avaria and Walachia During the Second Half of the Seventh Century”,
The Other Europe in the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston 2008, s.83-
151; Cheynet, a.g.e., s.47-48.
29 Saffet, a.g.e., s.23-24; Runciman, a.g.m., s.50; J.B.Ross, “Two Neglected Paladins of
Charlemagne: Erich of Friuli and Gerold of Bavaria”, Medieval of America, 20/2, 1945,
s.214; Grousset, a.g.e., s.175-176; Orkun, a.g.e., s.184-188; Kafesoğlu, a.g.e., s.155.
30 Saffet, a.g.e., s.24; Grousset, a.g.e., s.176; Orkun, a.g.e., s.189-192; Kafesoğlu, a.g.e.,
s.155; İ.Kafesoğlu, Bulgarların Kökeni, Ankara 1985, s.24; H.M.Harting, “Charlemagne, the
Saxon, and the Imperial Coronation of 800”, The English Historical Review, 111/444,
London 1996, s.1128-1132; Kardoss, a.g.m., s.298-299.
31 Grousset, a.g.e., s.176; Orkun, a.g.e., s.193-195; Kafesoğlu, a.g.e., s.155-156; Gömeç, Kök
Türk Tarihi, s.131.

KAYNAKÇA


Ahmetbeyoğlu, A., “Kubrat Han ve Büyük Bulgar Devletinin Kurulusu”,
Karadeniz Arastırmaları, Sayı 13, Çorum 2007
Bailey, H.W., “North Iranian Problems”, Bulletin of the School of Oriental
and African Studies, Vol. 11, London 1979
Bang, W., “Über die Türkischen Namen einiger Gross-Katzen”, Keleti Szemle,
Tome XVII, Budapest 1916/1917
Barthold, V.V., Mogol İstilasına Kadar Türkistan, Haz. H.D.Yıldız, İstanbul
1981
Barthold, V.V., Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Dersler, Haz. H.Dağ,
Ankara 2004
Bastav, S., “Hazar Kağanlığı Tarihi”, Tarihte Türk Devletleri, C. I, Ankara
1987
Blockley, R.C., The History of Menander the Guardsman, Liverpool 1985
Charanis, P., “The Chronicle of Monemvasia and the Question of the Slavonic
Settlement in Grecee”, Dumbarton Oaks, Vol. 5, London 1950
Chavannes, E., Documents sur les Tou-Kiue [Turcs] Occidentaux, Petersburg
1903
Cheynet, J.C., Bizans Tarihi, Çev. İ.Yerguz, Ankara 2008
Codrington, B., “The Geographical Introduction to the History of Central Asia”,
The Geographical Journal, Vol. CIV, No 1-4, London 1944
Czegledy, K., “Zur Geschichte der Hephthaliten”, Acta Antiqua, Tom. 28,
Budapest 1980
Czegledy, K., Bozkır Kavimlerinin Doğu’dan Batı’ya Göçleri, Çev. E.Çoban,
İstanbul 1998
Davidson, G.R-Horvath, T., “The Avar Invasion of Corinth”, American School
of Classical Studies at Athens, 6/2, 1937
Deguignes, J.M., Hunların, Türklerin, Moğolların ve daha sair Tatarların
Tarih-î Umumisi, C. II, İstanbul 1924
Diehl, C., Bizans İmparatorluğu Tarihi, Çev. T.Bıyıklıoğlu, İstanbul 1937
Esin, E., “Türkistan’da Türk Devlet ve Beylikleri”, Tarihte Türk Devletleri, C.
I, Ankara 1987
Frye, R.N., “Selçuklulardan Evvel Ortasarkta Türkler”, Belleten, C. 10, Ankara
1946
Golden, P.B., Türk Halkları Tarihine Giris, Çev. O.Karatay, Ankara 2002, 3
MC Govern, W.M., The Early Empires of Central Asia, New York 1939
Gömeç, S., Kök Türk Tarihi, 4. baskı, Ankara 2011
Grignaschi, M., “Sabirler, Hazarlar ve Göktürkler”, VII. Türk Tarih Kongresi
Bildirileri, C. I, Ankara 1972
Grignaschi, M., “La Chute de L’Empire Hephthalite dans les Sources
Byzantines et Perses et le Probleme des Avar”, Acta Antiqua, Tom. 28,
Budapest 1980
Grousset, R., Bozkır İmparatorluğu, Çev. R.Uzmen, Đstanbul 1980,
Gumilev, L.N., Drevniye Tyurki, Moskva 1967
Gumilev, L.N., Hazar Çevresinde Bin Yıl, Çev. A.Batur, İstanbul 2001
Harting, H.M., “Charlemagne, the Saxon, and the Imperial Coronation of 800”,
The English Historical Review, 111/444, London 1996
Haussig, H.W., “Awaren, Shuan-shuan und Hephthaliten”, Handbuch der
Orientalistik, V/V, Leiden/Köln 1966
Haussig, H.W., “Über die Bedeutung der Namen Hunnen und Awaren”, Ural
Altaische Jahrbücher, Band 47, Wiesbaden 1975
Haussig, H.W., İpek Yolu ve Orta Asya Kültür Tarihi, Çev. M.Kayayerli,
Kayseri 1997
Howorth, H.H., “On the Westerly Drifting of Nomades, from the Fifth to the
Nineteenth Century, Part IV. Circassians and White Khazars”, The Journal of
the Ethnological Society of London, 2/2, London 1870

Howorth, H.H., “The Avares, or Eastern Hun”, The Journal of the
Antropological Institute of Great Britain and Ireland, Vol. 2, London 1874
Howorth, H.H., “The Avars”, Journal of Royal Asiatic Studies, Vol. 1,
London 1889
Kafesoğlu, İ., Türk Milli Kültürü, 2. baskı, İstanbul 1983
Kafesoğlu, İ., Bulgarların Kökeni, Ankara 1985
Kardoss, S.S., “Avarlar”, Erken İç Asya Tarihi, Der. D.Sinor, İstanbul 2000
Klyastornıy, S.G.–Sultanov, T.İ., Türkün Üçbin Yılı, Çev. A.Batur, İstanbul
2003
Kurat, A.N., IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri
ve Devletleri, Ankara 1972
Macartney, C.A., “On the Greek Sources for the History of the Turks in the
Sixth Century”, Bulletin of the School of Oriental and African Studies,
11/2 London 1944
Mangaltepe, İ., “Avar Tarihinin En Önemli Savası: 626 İstanbul Muhasarası”,
Karadeniz Arastırmaları, Sayı 10, Çorum 2006
Mangaltepe, İ., Bizans Kaynaklarında Türkler, İstanbul 2009
Martin, J., “Trade on the Volga the Commercial Relations of Bulgar with
Central Asia and Iran in the 11th-12th Centuries”, International Journal of
Turkish Studies, 1/2, 1980
Mc Govern, W.M., The Early Empires of Central Asia, New York 1939
Miklos, K., “Yurd Kurma Hakkında”, Çev. T.Gökbilgin, Türkiyat Mecmuası,
C. 17, İstanbul 1972
Olbricht, P., “Uchida’s Prolegomena zu einer Geschichte der Jou-jan”, Ural
Altaische Jahrbücher, Band 26, Wiesbaden 1954
Orkun, H.N., Avarlar, Peçenekler, Kumanlar, Ankara (tarihsiz)
Orkun, H.N., Attila ve Oğulları, İstanbul 1933
Ögel, B., “Türk Kılıcının Mensei ve Tekamülü Hakkında”, DTCF. Dergisi, 6/5,
Ankara 1948
Ögel, B., “Orta Asya Türk Tarihi Hakkında Bazı Yeni Arastırmaların Tenkidi”,
DTCF. Dergisi, 17/1-2, Ankara 1959
Ögel, B., Türk Kültürünün Gelisme Çağları, 3. baskı, İstanbul 1988
Parker, E.H., “The Origin of the Turks”, The English Historical Review, 11/43,
Oxford 1896
Rasonyi, L., Tarihte Türklük, 2. baskı, Ankara 1988
Ross, J.B., “Two Neglected Paladins of Charlemagne: Erich of Friuli and Gerold
of Bavaria”, Medieval of America, 20/2, 1945
Runciman, S., “Ortaçağ Baslarında Avrupa ve Türkler”, Belleten, 7/25-27,
Ankara 1943
Saffet, R., Avrupa’da Eski Türkler, Ankara (tarihsiz)
Samolin, W., “Hsiung-nu, Hun, Türk”, Central Asiatic Journal, 3/2,
Wiesbaden 1957
Samolin, W., “Some Notes on the Apar Problem”, Central Asiatic Journal,
Vol. 3, Wiesbaden 1957
Setton, K.M., “The Bulgars in the Balkans and the Occupation of Corinth in the
Seventh Century”, Medieval Academy of America, 25/4, 1950
Skrine, F.H.,-Ross, E.D., The Heart of Asia, London 1899
Somogyi, P., “New Remarks on the Flow of Byzantine Coins in Avaria and
Walachia During the Second Half of the Seventh Century”, The Other
Europe in the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston 2008
Togan, Z.V., “Eftalit Devletini Teskil Eden Kabilelere Dair”, Atatürk Ü.
Edebiyat Fakültesi Arastırma Dergisi, Ord. Prof. Dr. A.Z.V.Togan Özel
Sayısı, Sayı 13, Erzurum 1985
Vachkova, V., “Danube Bulgaria and Khazaria as Part of the Byzantine”, The
Other Europe in the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston
2008
Vida, T., “Conflict and Coexistence: The Local Population of the Carpathian
Basin Under Avar Rule (Sixth to Seventh Century)”, The Other Europe in
the Middle Ages, Vol. II, Edit. F.Curta, Leiden-Boston 2008
Vryonis Jr, S., “Evolution of Slavic and the Slavic Invasions in Greece: The
First Major Slavic Attack on Thessaloniki, A.D. 597”, American School of
Classical Studies at Athens, 50/4, 1981
Woo, D.C., Juan-Juan’lar, Doktora Tezi, Ankara 1995
Yıldırım, K., Türk Tarihi İçin Çince-Türkçe Sözlük, İstanbul 2010
Zimonyi, I., “The Nomadic Factor in Mediaeval European History”, Acta
Orientalia, Vol. 58, Budapest 2005
Türk Tarihinde Avarlar ve Avar Meselesi”, Uluslararası IV. Türkoloji Kongresi,
Türkistan 2011



















Hiç yorum yok: