17 Şubat 2012 Cuma

Son yüzyılın en büyük casusu Kuşçubaşı Eşref Bey-Aziz Üstel


Eşref Sencer Kuşçubaşı ya da Uçan Şeyh ya da Hazret-i Bek (Bey Hazretleri) sadece Teşkilat-ı Mahsusa’nın Süleyman Askeri’den sonraki Reisi değil, aynı zamanda Arap Yarımadasında Osmanlı’nın son dalgalanan bayrağı, casusluğu sanata dönüştüren yiğidi ve gerilla savaşçısıydı da. Kuşçubaşı Eşref Birinci Dünya Savaşı yıllarında olağanüstü işler başardı, efsaneleşti, adına türküler yazıldı. Ha unutmadan, kimilerinin nedense anlatmakta ısrar ettiği gibi, Ermenilere kurşun sıkmadı, sözde “soykırım” denen, aslıysa çok farklı olan işlere hiç bulaşmadı! Şimdi, kulak verin hele sadece bir tek kahramanlığına Eşref Bey’in:
Yemen’deki Yedinci Ordu’ya 300 bin altın götürmekle görevlendirilmişti. Yanına 43 kişi alarak ve de sürekli kılık değiştirerek yola çıktı. Ne var ki, Cembele Bölgesi’nde, İngilizlerin ünlü casusu Lawrence’ın örgütlediği 2 bin kişilik Bedevi-İngiliz birliğince kıstırıldı ve savaşa tutuştu o saat. Kuşçubaşı, bir avuç adamıyla birlikte 2 bin kişilik Bedevi ve İngiliz kuvvetlerini saatlerce oyaladı; Zenci Musa’nın, alacakaranlıktan da yararlanarak 300 bin altınla birlikte kaçmasını sağladı. Musa, altınları Yedinci Ordu Komutanı Ahmet Tevfik Paşa’ya teslim etmeyi başardı. London Times Gazetesi bu çarpışmayı 12 Ocak 1917’de baş sayfasından verdi. Kuşçubaşı’nın 18 saat çarpıştıktan sonra yaralı olarak ele geçirildiği haberi Arabistan’da hemen duyuldu. Şerif Hüseyin’in El Kıble Gazetesi, ertesi gün “Uçan
Şeyh’in Kanadı Kırıldı” başlığıyla çıkınca hala Osmanlı’ya bağlı ve Kuşçubaşı’ya hayran halk, gazeteleri sokaklarda yaktı.
Hastanede yatan Kuşçubaşı’yı ilk ziyarete gelenlerin başında Arapları Osmanlı’ya karşı ayaklandıran, askerimizi arkadan vurmalarını sağlayan Lawrence’dı. Eşref Lawrence’ı görünce yatağının içinde doğruldu: “Kazandığını sanıyorsun değil mi? Ama henüz her şey bitmedi. Hükümetinin başına öyle bir çorap öreceğim ki, yüzyıl uğraşsanız, bitiremeyeceksiniz!” dedi sakin bir sesle.
Bu sözünün altında Teşkilat-ı Mahsusa’nın İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA) yapılanmasını örgütlemesi, kırsalda savaş konusunda eğitmesi, para ve silah yardımı yapması yatar.(Kaynak: Cemal Kutay)
Şerif Hüseyin’se Kuşçubaşı’nın gerçekten yakalanıp yakalanmadığını anlamak için oğlu Emir Abdullah’ı hastaneye yolladı. Eşref Bey, Emir’i görünce nefretle süzdü dipten doruğa ve haykırdı: “Hayber’de Peygamberimiz Efendimiz İslamiyet için düşmanlarla savaşmıştı. Ondan bin iki yüz seksen beş yıl sonra biz Türkler de İslamiyet, onur ve haysiyet adına bizi arkadan vuran, İngiliz’in maşası sizlerle çarpıştık. Hainsiniz hepiniz. Haram olsun size yedirdiğimiz ekmeklere. Sizler Şerif değil senig (alçak) adamlarsınız! Tuh yüzünüze!”
Kurtuluş Savaşı’nda da cepheden cepheye koştu Eşref Bey. Çerkez Ethem’le yakın dost olduğu için 150’likler listesine alındı ve yurda girişi 1936’ya kadar yasaklandı. Derken af çıktı dönebileceği bildirildi. Ve Eşref kükredi: Ben bir kusur, bir suç işlemedim ki beni bağışlıyorlar!
Yurda döndüğünde yıl 1955’ti; Salihli’deki çiftliğine çekildi ve 1964 yılında da öldü. Allah rahmet eylesin.

Hiç yorum yok: