Bir akşam oturmuş muhabbet ediyorduk. Bir süre sonra ahir zaman ve fitnelerinden bahis açıldı. Ahir zaman fitnesi deyince Deccal ve Süfyan’dan bahsetmemek olmazdı. Bunları dinlerken sevdiklerimi, kendimi ve tüm insanlığı düşündüm. Hepimiz gönüllü köleler olmuştuk maalesef.
İnsanlar yıllarca ‘’Matrix’’ ile dalga geçtiler. Ancak Matrix gerçeğin ta kendisi idi. İnsanlar zamanın çıldırtıcılığına yelken açmış açıldıkça açılıyorlar. Hepimiz sabah işe git akşam eve gel. Artan zamanlarda televizyon seyret, internete gir, alışveriş yap, gürültülü ortamlarda ne konuşulduğu anlaşılmadan zamanlarını öldür…
Peki, ne zaman insanlığımızı hatırlayacağız.
Ne zaman asıl amacımıza uygun hareket edeceğiz.
Ne zaman bir kadın ya da erkek televizyon veya internet yerine eşine sevgi dolu bakışlarla bakacak?
Ne zaman anneler ve babalar çalışmanın, para kazanmanın her şey olmadığını anlayıp çocukları ile vakit geçirecekler?
Ne zaman bizler akrabalarımızı ve sevdiklerimizi ihmal ettiğimizi hatırlayıp onları ziyarete gideceğiz?
Ve asıl önemli olan biz ne zaman Rabbimize kulluk yapacağız?
Ne zaman açıp da Kullanma Kılavuzu’muzu okuyacağız?
Ve ne zaman bu matrixten kurtulmayı başaracağız.
Biz maalesef bu matrixin kulu olmuşuz. Bir Allah’a kul olmayı kabul etmemişiz ama belki de onlarca tanrı edinmiş ve onlara kul olmuşuz. Hevamızın, hevesimizin, hırsımızın, paranın, mal ve mülkün, zenginlerin, makam sahiplerinin, patronların ve bütün bunların bağlı olduğu komitelerin ve nihayetinde bu komiteyi de ortaya çıkartan şeytanın kulu kölesi olmuşuz.
Biz istediğimiz kadar nara atalım biz özgürüz diye. Bu kafasını kuma gömmüş devekuşunun durumuna benzer ancak. İnsanlar olarak özgür değiliz. Kapitalizmin çarkları arasında inim inim inlerken nasıl olurda özgür olduğumuzu iddia edebiliriz. Hepimiz paranın kölesiyiz. Onun için bütün vaktimizi harcıyoruz. Ama bu zamanın içine ailemize, sevdiklerimize ve Rabbimize ayırmamız gereken vakitleri de katıyoruz. Onların haklarını düşünmüyoruz.
Sanki aç kalmışız gibi bir telaş içindeyiz. Ancak çoğumuz şunu bilmiyoruz ki Allah’ın garanti ettiği birkaç şeyden birisi de ‘’rızk’’tır. Bu konuda teminat olduğu halde bizler Allah’a güvenmeyerek (Evet Allah’a güvenmemektir bu hareketlerimizin ifade ettiği…) ‘Ne olur ne olmaz ben kendi işimi kendim halledeyim’ derken para için, mal mülk için, iyi bir sosyal sınıf için, güzel kızlarla ve yakışıklı erkeklerle birlikte vakit geçirebilmek için, pahalı mekânlarda yarım saat de olsa yer edinebilmek için, bir akşamlık giyeceğimiz bir kıyafeti alabilmek için, tüm maaşını işyerlerinde diğer cinstekileri etkilemek ve hemcinslerini kıskandırmak amacıyla harcamak için vs. sürekli çalışıyoruz.
Peki, bu nasıl özgürlük? Özgür insanın bu kadar derdi ve sıkıntısı olur mu? Bu halimize baktığımızda ise her birimizin kredi borçları ile cebelleştiğini görmeniz kuvvetle muhtemeldir. Peki, biz insanlar ne için çalışıyoruz. Rızkımız için mi yoksa kendimizi dışarıya daha iyi pazarlamak için mi? Bu ifade ağır kaçtı demeyin. Çünkü modern dünya artık insanların kendilerini iyi pazarlaması gerektiği düşüncesini her yerde ifade ediyor. Bu ‘Pazarlama’ ifadesini ben modern dünya düzeninden çaldım.
Şimdi diyeceksiniz ki sen çok ağır konuşuyorsun. Hayır, ağır falan değil. Sadece durum tespiti bu. Herkes sadece 5 dk dikkatli düşünse ve kendisine baksa bu acı tabloyu görecek. ‘Neo’ karakterinin o son sahnede kurşunlar kendisine gelirken söylediği ‘’No’’ ifadesini söyleyebilsek keşke. Sadece 5 dakikalık bir tefekkür bile bu dünyanın kodlarını çözmemize kâfi gelecektir. Tıpkı Matrix’in kodlarının görünmesi gibi…
Neden mi? Çünkü şeytanın hilesi zayıftır. Hem de çok zayıf. Bu kadar illüzyon, bu kadar oyalayıcı şeyler sizce ne için? Tabii ki düşünmeyi engellemek için. Düşünmeyen insanın neye benzeyeceğini söylememe gerek var mı? İnsan hangi varlıkların düşünen hali ise ona benzeyecektir. Ondan sonrası da şeytan için tam bir komedi filmi haline dönüşür zaten. Çekilir kenara ve bu hale düşürdüğü bizleri nefretli kahkahaları ile izler.
Siz eğer bu insanları uyarmaya kalkarsanız size dönerler ve sizi suçlamaya başlarlar. Bu sefer şeytan daha da hoşnut olmuş şekilde kahkahalarına devam eder. Kendisi de şaşırır bu duruma kesin. Bu kadar sadık kulları olduğuna o da şaşırır herhalde. Bu gibi durumlardan Kur’an’da onlarca ayet vardır. Peygamberlere o hakaretleri yapan, onlarla alay eden ruh hali bu zamanki sıradan uyarıcıları dinler mi?
Ama her şeye rağmen önce kendi nefsimizi sonra da yakınımızdakilerden başlayarak sevdiklerimizi ve tüm insanlığı uyarmakla mükellefiz. İlk işimiz ise kendimizi düzeltmek. Bu yazıyı kendi laf dinlemez, hevaperest, dünyanın peşinde köle olmuş nefsime ve benim durumumda olan kardeşlerime yazdım. Kimse kızmasın darılmasın. Kendimle birlikte benim gibi nefsi ile mücadele yolunda olanlara Allah yardım etsin. Sonumuzu hayreylesin. Vesselam…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder