20 Haziran 2012 Çarşamba

Şeriat Düşmanı Başörtülüler -Mustafa Durdu

“Dindar kisvesi altında, Müslümanları evrimsel dönüştürmede rol almış olan güya muhafazakâr televizyonlardaki boyalı, tımarlı, makyajlı, sürmeli, alımlı çalımlı, tahrik edici başörtülü spikerlerin bulunması müteahhit mücahitler için bir prestij Müslüman Mücahitler için bir züldür.”


Tarihi detaylı bir şekilde incelediğimiz zaman büyük evrimsel değişimlerin iki sınıf insan üzerinden şekillendiğini ve devrimcilerin, ideologların bu iki sınıf insanı işlemek için mesai harcadıklarını görürüz. Bu iki sınıf insan din adamları ve kadınlardır.

Yeni toplum oluşturanlar, getirdikleri sistemlerin hayatiyet bulmasını ve nihayetinde kendisini yeniden üretmesini temin için bu iki sınıf için taktiksel programlar geliştirirler.

Tanzimat'tan itibaren Türkiye tarihine baktığımız zaman da aynı mantalitenin, aynı metodun uygulandığını müşahede edebiliriz. II. Mahmud, Osmanlı Müslümanlarını dönüştürmek ve Batı'ya entegre etmek için ilk olarak ulema üzerine planlar yapmıştı. Önce onun yegâne dayanağı olan Yeniçerileri çeşitli dalaverelerle yok etti. Arkasından ulemanın özgürlüğünün teminatı olan vakıfları devletleştirdi ve ulemayı maaşa bağlayarak devlet memuru hâline getirdi.

Gücü ve ekonomisi sarsılan ulema devletin maaşlı işçisi durumuna düşünce patronu olan devlet aygıtını şeriat üzerine yönlendirme yetisini de kaybetti. Padişah, ulema içinde seküler çizgiye yakın olan müderris ve kadıları üst rütbelere tayin ederek toplumu şoke edecek devrimlerde kullanmak için onların bir süre daha semirmelerine müsaade etti.

Batılılaşma adına atılan her adımda, reformcuların yanındaki en büyük destekçilerden biri de Şeyhülislâmdı. 

Yargısal erki elinde tutan kadılardan şeriat dışı devrimlere karşı olanlar seslerini kesmek zorunda kalmıştı. I. Meşrutiyet'te Meclis-i Umûmî'de Gayrimüslimlerin de fazlaca yer alacak olmasını Kazaskerler kabul etmezken Şeyhülislam bunun şeriata aykırı olmadığını ifade etti. I. Meşrutiyet'ten sonra Batıcıların ulema ile işi, 1920'lere kadar bitmişti. 

Artık Batı yanlıları ve Avrupalı düşünürler, II. Abdülhamid devrinde kültürel ve sosyal alanı dönüştürmek için ikinci sınıf üzerine proje üretmeye başladılar. Yabancı okulların tavan yaptığı 1875-1908 yılları arasında gerekli olan ortam da hazırlanmıştı.

1908 Meşrutiyetinden sonra artık hedefte kadınlar vardı. 

Toplumun dönüşümünde yeni ve çağdaş bir toplum yaratmada en büyük adım ve nihai darbe bu sınıfın yardımı ile yapılacaktı. Önce basın hayatında kadın dergi ve gazeteleri çoğaltıldı.

Başlangıçta ev işleri, çocuk bakımı ile ilgili olan bu dergi ve gazeteleri organize edenler, zamanla evrilen ve çağdaşlığı özümseyen çarşaflı kadınların sosyalleşme, eşitlik, özgürlük adına fikir üretmelerine vesile oldular. 

Başlangıçta dinî bir anlayışla başlayan kadın mücadelesi zamanla çağdaşlığı savunan, Batılı değerleri önceleyen ve her şeyden önemlisi dinin ictimaî sahada yerinin olmadığını savunan bir çizgiye geldi. 

Daha sonrası malum. Cumhuriyetten sonra çarşafını atan feminist kadınlar, geleneksel İslam aile yapısının en büyük tehdidi hâline geldi.

Bunları şunun için anlattım. Kimse zannetmesin ki feminizm adlı din, son elli senede çıktı. Kimse zannetmesin ki 1900'lü yılların feministleri ile bugünküler farklı. 

İslam toplumunda tarihsel pratiğe baktığımız zaman şunu görürüz ki kadın ile erkek asla eşit olmadı. Kadın hep önde oldu, öncelendi, korundu, el üstünde tutuldu. Teoride olan eşitlik tecrübede pozitif ayrımcılık temelindeydi.

Yani bugün kadın erkek eşitliğini savunan ve her defasında Müslümanların aile hayatlarına burun kıvıran solcu, demokrat veya İslamcı Feminstler, Müslüman kadını tehdit olarak algılıyorlar. 

Feministlerin diline düşürdükleri "her alanda kadın erkek eşitliği prensibi" aslında kadını köleleştirme ve onun imtiyazlarını elinden alma hareketidir. 

Çünkü Müslüman toplumlarında kadın askerlik yapmaz, ağır işlerde çalışmaz, onun ruhanî dünyasını rencide edecek davranışlarda bulunmaz, bedenî tesettürden başka sosyal tesettür olarak kabul edilen ve kadının vazifelerinden olan " erkekler topluluğu içinde yer alma" vaziyetinde bulunmaz. Bu kadının birinci sınıf olduğu, hatta erkeklere oranla pozitif ayrımcılığa tabi tutulduğu anlamına gelir. 

Feministler kadını, elindeki bu imtiyazları alarak, köleleştirmek istiyorlar.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, 28 Şubat sürecinde, başörtüsünün fürûattan olduğunu ifade ettiğinde bu düşüncenin felsefî boyutunu tam anlayamamıştık. Oysa şimdi gelinen noktada Hocaefendi'nin bu sözünün ne kadar doğru olduğu ortaya çıkıyor. Tesettürü başörtüsüne indirgeyerek her şeyi mubah gören, şeriata amansız muhalif olan yazarları gördükçe işimizin gerçekten zor olduğunu hissediyorum. 

1970'li ve 80'li yıllar Türkiye'de takva ve dava adına Müslümanların tavan yaptığı yıllardı. O günün TRT'sinin Müslüman topluma hassasiyeti bile bugünün pek çok muhafazakâr (!) televizyonundan daha fazla idi. 

Dindar kisvesi altında, Müslümanları evrimsel dönüştürmede rol almış olan güya muhafazakâr televizyonlardaki boyalı, tımarlı, makyajlı, sürmeli, alımlı çalımlı, tahrik edici başörtülü spikerlerin bulunması müteahhit mücahitler için bir prestij Müslüman Mücahitler için bir züldür. 

Ateistlerin gazetelerinde şeriata aykırı, milletin örfüne muhalif ideolojileri savunan başörtülü İslam düşmanlarının bulunması Müslümanlar için kepazeliktir. 

Buradan başörtüsü eylemlerine katılan Müslümanlara da seslenmek istiyorum. Lütfen sadece başörtüsünü değil bedenî ve sosyal tesettürü savunun. Başörtülünün ahlaken olmaması gereken yerlere girememesini protesto etmeyin. 

Yıllar önce bir yazı yazmıştım ve orada demiştim ki, bu gidişle elli yıl sonra barlara veya diskolara alınmayan başörtülü feministlerin haklarını savunan Müslümanlar çıkacak. 
Düşünsenize, televizyonlardaki, haberleri duyar gibiyim. "Falan diskoya bir grup genç kız sırf başörtülü oldukları için alınmadı. Kadın dernekleri savcılığa suç duyurusunda bulundu. Konuyla ilgili Kültür Bakanlığı inceleme başlattı."

Meyhaneleri kapatacağız diye iş başına gelenler meyhanede ayran da satılmasına tav oldular. 

Artık toplumu devrimsel olarak dönüştürme devri kapanmıştır. Avrupalı ideologlar ve onların yakın dostları, toplumları evrimsel dönüştürerek köleleştirme yöntemini benimseyeli epey oldu. Bu evrimsel dönüştürme hareketi de devrimlere direnenler üzerinden yapılıyor. 

Bu yazıyı, başını örtmeyle mü'mine İslamcı olunacağını zanneden Şeriat düşmanı başörtülü feminist yazarlara ithaf ederim.


Hiç yorum yok: