21 Şubat 2013 Perşembe

Samimi Mümin En Çağdaş, En Modern, En Bilgili İnsandır-"Dindar" Gençlik-Fuat Türker-Fuat Türker

Samimi Mümin En Çağdaş, En Modern, En Bilgili İnsandır-I

Son birkaç haftadır "dindarlık" kavramı üzerinden yapılan tartışmaları izliyorum. Dindar nesil kavramına karşı duran kesimin çoğunluğunun dindar olarak tarif ettiği ve örnek verdiği kişilerin, "dindar" görünümü altında İslam'a ters düşen davranış ve görünüm içerisindeki insanlar olduğu anlaşılıyor.

Dinden uzak yaşayan kimseler görüşlerini açıklarken, dine karşı olumsuz eleştirilerde bulunur, saldırgan bir davranış sergilerler. Dine saldırı malzemeleri de, Müslümanlık adı altında yaşanan, ancak içine hurafelerin, adet ve geleneklerin katıldığı, dinin özünden uzak olan anlayışlardır. Gerçek Müslümanlık, hedef alınan bağnaz din anlayışına tamamen zıttır. Bu yüzden eleştirdikleri, gerçek İslam değil hurafe dinidir; Kur’an'da bildirilen gerçek din bundan çok farklıdır.

Burada, samimi dindar Müslüman ile gerçekte dindar değil müşrik olan bağnaz karakter arasında bir karşılaştırma yapmak isterim...

Samimi mümin için hayat rehberi Kur'an'dır. Yolu, Peygamber (sav)'in davet ettiği Allah'ın hayat veren yoludur. Yobaz zihniyet ise dini kendi istek ve arzularına, çıkarlarına göre değiştirmeye, özünden saptırmaya çalışır. Kur'an hükümlerinde kendince ilave ve değişiklikler yapar. Allah'ın indirmediği hükümler öne sürer, Allah'ın helal kıldığı rızıkları haram kılar.

Bağnaz sistem Kur'an'ın tam aksidir. Kur'an sevgiyi, yobaz sevgisizliği, Kur'an barışı, yobaz kan ve düşmanlığı savunur. Allah barış yurduna çağırır. Yobaz, Kur'an ayetlerini görmezden gelir; İslam'ın savaşa teşvik ettiğini iddia eder. Yobazlar, Kur'an’da olmayan şeyleri dine dahil etmeye çalışır, hurafelerine uymayan hükümleri reddederler. Onların yaşadıkları, hak dinle aynı ismi taşıyan ancak İslam dışı batıl bir dindir.

Kur'an haktır; Allah, hak olan Kur'an'a uymayı emreder. "İşte bunlar, Allah'ın ayetleridir; sana bunları hak olmak üzere okuyoruz. Öyleyse onlar, Allah'tan ve O'nun ayetlerinden sonra hangi söze iman edecekler? (Casiye Suresi, 6)" buyurur ancak yobaz, kendi hurafelerine tabi olur. Mümin ise hurafelerle hiç muhatap olmaz, yalnızca Kur'an ve sünneti kıstas alır.

Allah dini kolaylaştırdığını buyurur ve Resulullah "kolaylaştırın" tavsiyesinde bulunurken, yobaz, dini zorlaştırıcı eğilimdedir. Kendince din ne kadar zor yaşanırsa o kadar takva sahibi olunacağını zanneder. İslam'ı baskıcı ve yasakçı olarak gösterir. Allah'ın kolaylaştırdığını haber verdiği dini zorlaştırarak Allah'a iftira eder. Allah adına ortaya çıkar, büyük bir çirkin cesaret sergiler.

"Din güzel ahlaktır" buyurur Peygamberimiz (sav). Yalnızca belli ibadetleri yaparak din gerçek anlamda yaşanamaz. Yapılan ibadet insanı çirkin davranışlardan, Allah'ın sınırlarına yaklaşmaktan alıkoymalıdır ki Allah Katında makbul olsun. Mümin, Allah'tan içi titreyerek korkar, O'nun sevgisini, rahmetini, rızasını yitirmekten şiddetle sakınır. Allah'ın emrettiği ahlakı hem yaşamaya hem yaygınlaştırmaya gayret eder.

Müminler Allah'ı anarken, Kur'an ayetlerinden, Peygamberlerin kıssalarından ve Peygamberimiz'in(sav) hadislerinden söz ederken, dini konularda sohbet ederken son derece titiz, özenli ve dikkatlidirler.

Ancak yobaz, Allah'a karşı saygıdan uzak bir üslupla konuşur. Allah hakkında -haşa- arkadaşıymış gibi sokak üslubu tarzı ifadeler kullanır. Özellikle ahirette Allah huzurunda yaşanacakları Kur'an'a uygun olmayan bir tarzda anlatır. Hatta fıkra tarzında, eğlenerek anlatır. Düzeysiz konularla eğlenmeye ve insanları eğlendirmeye çalışmak Allah'tan saygıyla korkan vicdan sahibi müminin asla yapamayacağı davranışlardır.

Kur'an ahlakının mümine kazandırdığı derinlik, akılcılık, modernlik, yobaz zihniyetin Müslüman modelinin özelliklerinin tam aksidir.

Yobaz zihniyet yıllarca bilimin insanları dinden uzaklaştıracağını zannetti. Oysa bilim, üstün güç sahibi Allah’ın yarattıklarını incelemek için vardır. O’nun yarattığı her şey, O’ndan gelen bir mesajdır. Okuyabilenler için her mesaj, Allah’ın yüceliğinin ve büyüklüğünün kanıtıdır. İlk emri "oku" olan Kur'an, insanı bilime yönlendirir. Nedir okuyacağı; öncelikle Allah'ın peygamberiyle yolladığı mesajı. Mümin ayrıca kâinat kitabını ve kendi kitabını okur. Evrendeki yaratılış mucizelerini öğrenir, inkârcılara yaratılışın delillerini sunar. Bağnazlar ise bilimden uzak durur.

Yobaz, İslami yaşamın "bir lokma bir hırka" anlayışıyla yaşanabileceğini zanneder. Bu anlayışa göre Müslüman zengin değil, yoksul olmalı, elindekilerle yetinmeli hatta gerektiğinde aç kalmalıdır. Bu şekilde daha takva sahibi bir mümin olunacağını zanneder. Allah Kur'an'da, aktif bir mümin modeli önerirken yobaz, pasif bir Müslüman modeli dayatır. Ve bunu Kur'an adına yaptığını iddia eder.

Oysa var olan her güzellik, onları takdir edebilen müminler içindir ve bunlarla kıyaslanamayacak nicesi de, "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır..." (Araf Suresi, 32) ayeti gereği ahirette yalnız müminlere verilecektir.

Samimi Mümin En Çağdaş, En Modern, En Bilgili İnsandır-II

"Dindarlık" kavramı üzerinden yapılan tartışmalar nedeniyle samimi dindar Müslüman ile bazı kesimlerin dindar model olarak dayattıkları ancak gerçekte dindar değil müşrik olan bağnaz karakter arasındaki karşılaştırmaya devam ediyorum…


Yobaz zihniyetin dışarıda bıraktığı sanat ve estetiği samimi Müslüman mükemmel hale getirmeye çalışır. Estetik, sanat ve güzellik, imana çok etki eder. Örneğin Kur'an’daki bir kıssada Sebe Melikesi’nin, Hz. Süleyman’ın muhteşem sarayına geldiğinde, mükemmel bir çalışmayla yapılmış cam zemini su birikintisi zannederek müthiş etkilendiği anlatılır.
Ardından Sebe melikesinin ruhundaki derinleşmeyi ve aldığı hazzı görürüz. Tüm bu etkileyici görünümler onun iman etmesine vesile olur. Bu yüzden Müslüman her şeyin en güzelini, en temizini, en kalitelisini ister.



Yobaz, Allah aşkından söz etmez. Genelde yaptığı; tartışma, saldırı, fitne çıkarmak, etrafa nefret saçmaktır. Mümin ise Yüce Allah’ı aşkla anlatır, muhabbetle anlatır. Resûllullah (s.a.v)’e olan aşkını, Allah rızası için olan aşkını, Allah’ın tecellilerine, yarattığı güzelliklere olan sevgiyi anlatır.


Ancak bağnaz kişilerin dilleri kilitlenmiştir, konuşamazlar... Aşkı, sevgiyi, şefkat ve merhameti anlatamazlar. Allah, niyetlerine binaen onlara sevgiden bahsetmeyi nasip etmez.


Sevgisizlik, bağnazlık korkunçtur. Yobaz, sevgiye, güzelliğe düşman, her an kavgaya hazır ve tartışmacıdır; nefret ve öfke doludur. Kendi görüşündeki, kendi çevresindeki insanlarla dahi tartışır.


Samimi mümin merhametli, nezaketlidir. Her şeye Allah aşkıyla bakar. Allah'ın tecellileri olan çocukları, kuşları sever, canlıları sever, insanları sever. Kalp kırmaz, saygılıdır, bağırıp çağırmaz. Ters konuşmaz. Esprili ve şakacıdır. Eleştirilerinde kırıcı değil yapıcı ve nezihtir.


Peygamberimiz (sav)'de Müslümanlar için güzel örnekler vardır. Onun güleryüzlülüğü, ataklığı, neşesi, şakacılığı yobazda asla yoktur. Yobaz asık suratlı, yerinde oturan, şevksiz, heyecansız, hayalî bir örnek canlandırır kafasında ve onu uygulayarak dini yaşadığını zanneder.


Yobazlar sevgisizdir ve başta Allah’ı gerçek anlamda sevmez, O'na güvenmezler. Onlara göre Allah-haşa- acı çektirmek ister, Peygamberimiz (s.a.v.) zulümden kurtarır. Hurafe kaynaklı hikâyeleri genellikle bu yöndedir.


Sakin görünmeye çalışsa da yobazın içi öfke doludur. Mütevazı görünmeye çalışsa da enaniyet doludur. Mazlum görünmeye çalışsa da içi kin ve nefret doludur. Katı, buz gibi, neşesiz, sevgisiz, donuk, üslubu bozuk bir Müslüman modeli olamaz. Soğuk, itici bir üslupla, yüzünde anlaşılmaz bir ifadeyle konuşan kişi neden örnek Müslüman olsun? Dindar olmak bunları gerektirmez. Dahası, söz konusu kişinin anlattığı, gerçek din değildir; bağnaz yalnızca kendi kafasındaki karanlığı ve kâbusunu anlatır.


Yobaz, Kur'an'ı yeterli görmez, kendini yeterli görür. Peygamberimiz (sav)'in hadislerini yeterli görmez, kendi aklını müthiş beğenir. Yüzünde bir nursuzluk, kalbinde hastalık vardır. Kendi dinine tabidir, şirk içinde yaşar. Kendisini ne kadar takva sahibi görse de Allah Katında müşriktir.


Yobazların din anlayışı, İslam karşıtlarının ekmeğine yağ sürer. Dine düşman olanlar, "bakın işte İslam böyledir, Müslüman budur" diyerek kışkırtıcılık yaparlar. Bağnazlık ölçü alınıp, İslam'a savaş açılır.


Yobazların ruh olarak Kur'an ile ve Peygamberimiz (sav)’in ahlakıyla hiçbir bağlantısı yoktur. İslam barış, sevgi ve kardeşlik dinidir. İslam’da bağışlama, anlayış ve şefkat vardır. Ama bu kişilerin saldırgan, son derece katı, yalnızca Müslüman olmayanlara değil farklı mezhep ve cemaate mensup Müslüman kardeşlerine dahi düşman olduklarını görürüz. Onlar Kur'an'ın güzelliklerinden ve Peygamberimiz (sav)’in o güzel ahlakından hiç nasiplenememişlerdir.


Samimi Müslüman dünyanın en kaliteli, en çağdaş, en modern, en temiz insanıdır. Yobaz sistemi ve dine verdiği zararı ortadan kaldırmak, Kur'an’ı öne çıkarmak, Kur'an ahlakını yaygınlaştırmak ve gerçek Müslümanlığı ve Peygamberimiz(sav)’in örnek ahlakını tanıtmakla mümkündür.


Bediüzzaman Risale-i Nur'da "Bizim düşmanımız; cehalet, zaruret, ihtilaftır" ifadesiyle üç tehlikeden bahseder. "Bu üç düşmana karşı sanat, marifet, ittifak silahıyla cihad edeceğiz" diye devam eder. İlk tehlike olan cehalete karşı mücadele ilim ve bilim silahı ile yapılacaktır.


Bediüzzaman'ın, bu üç tehlikeye karşı önerdiği yöntemlerden biri olan marifet, bu mücadelede çok önemlidir. Allah'a samimi ve kesin bir bilgiyle iman eden insanların, içten ve hikmetli sözlerle dini anlatmaları insanların vicdanlarına seslenecektir. Bu vicdan sahiplerine özel marifettir.


Birbirini sevgiyle kucaklayan, kaynaşan, bilgilerini, genel kültürlerini güçlendiren, bilim ve sanattan yararlanan modern, aydın, bilgili, sevgi dolu, merhametli ve şevkli Müslümanların sayısı arttığında ise bağnaz zihniyet de -Allah'ın dilemesiyle-tamamen etkisiz duruma gelecektir.


"... Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir.? (Sebe Suresi, 49)

"Dindar" Gençlik

"Genclik bir kez yaşanır; özgürce yaşa" sloganı da diğer birçok slogan gibi her akşam beynimize kazılıyor. Aslında gençliğin bir kez yaşandığı da, tutsak olarak değil özgürce yaşanması gerektiği de doğru. Yanlış olan, her iki kavramın da yaşadığımız "modern" zamanlar nedeniyle içinin boşaltılmış olması. Evet gençlik bir kere yaşanır ancak boş yere yaşanmaz.


Gençlik, toplumun telkinleri yönünde "delidir ne yapsa yeridir" mantığıyla deli dolu, sorumsuzca geçirilecek, asabi ve her an patlamaya hazır bir ruh hali ile yaşanacak bir dönem değil, Allah'ın insana lütfu olan en güzel çağdır. Özgürlük ise toplumun var ettiği onlarca puta tutsaklıktan sıyrılarak yalnızca Allah'a kulluk etmektir.


Ancak insanlık son yıllarda inkara teslim oldu ve şeytanî/deccalî sistem, gençliğe çağdaşlık ve özgürlük söylemleriyle böyle bir dünya sundu. Bu belâyı kaldıracak olan ise inançtır. Bir araştırma sonucunun Associated Press'te yer alan ifadesiyle; “Birçok çocuk için inanç mutluluğun anahtarıdır."


Önyargısız batılı psikologlar tarafından da dile getirildiği gibi , “doğal dinsel işlev, dini eğilim ve duygu, dini inanç tohumları, insiyaki temayül, dini potansiyel” adını verdikleri kavramlar, İslam inancındaki fıtrat prensibiyle açıklanabilir. Din, insanın ruhsal yapısına uygundur.


Yazılı ve görsel medya ise bilinçli bir sistemle sorumsuzca yaşamaya gençleri özendiriyor. Toplumda cahil olan kesimler, medyanın örnek gösterdiği marjinal kişileri kendilerine örnek alıp, giyimlerini, yaşam felsefelerini, konuşma tarzlarını taklit ediyorlar. Birçok genç, -hatta birçok anne baba- aklını kullanamıyor ve gerçeği göremiyor. Gençliği nereye sürüklediğinin farkında değilmiş gibi aynı medya, bir başka gün “gençlik nereye gidiyor?” şeklinde başlık atıyor, kendince gençlerin sorunlarına eğiliyor.


Gençlik çağı, açık zihinle derin düşünülebilecek çok değerli bir yaşam dilimi. Gençler çevrelerine dinsizliğin getirdiği önyargılarla bakmadıklarında, yaşamlarının amacını fark edebilir, ailelerine ve topluma yararlı, güzel ahlâklı insanlar olabilirler.


İçinde yaşadığımız döneme en büyük katkıyı sağlayacak olanlar, özellikle, imanı kalbine yerleştirmiş olan "dindar"gençler. İçinde Allah sevgisi ve korkusu taşıyan, Allah'a karşı sorumluluğunu kavrayan, milli ve manevi değerlere saygılı ve bunun için çaba gösteren genç, dünyanın en büyük gücü haline gelir. Allah’a dayanan bu gücün önünde ise kimse duramaz.


Dindar Olmak Güzel Ahlaklı Olmaktır


“Sizin imanca en güzeliniz, ahlâkça en güzel olanınızdır” buyurur Peygamberimiz (sav). Her binanın bir temeli vardır. İslam’ın temeli de güzel ahlâktır. Güzel ahlak güler yüzlü olmak, cömertlik, kimseyi üzmemek, eziyet vermemek, kimseyle çekişmemek ve kimseyi çekiştirmemektir.


Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir. Güzel ahlak genişlikte ve darlıkta insanlara karşı şefkatli olmak, iyi davranmaktır. Yapılan iyiliklerden karşılık beklememektir. Yaratanı düşünerek, yaratılanları hoş görmektir.


Güzel ahlâk, güven vermektir. Kızınca, öfkesini yenerek yumuşak davranmaktır. Zulmedeni affetmek, gelmeyene gitmek, kötülük edene iyilik etmektir.


Güzel ahlak, aile bireyleriyle iyi geçinmek, onlara karşı sevgi, şefkat ve merhamet hissetmektir. Kuşkusuz güzel ahlâk, güneşin buzu erittiği gibi günahları eritir.


Güzel ahlak, aleyhine de olsa mutlaka doğru konuşmaktır, adil olmaktır. Yükselen bütün insanlar ancak güzel ahlâkları sayesinde yükselmişlerdir.


Hayatı Lezzetli Kılan İnançtır


Allah'ı ve kullarını saran muhteşem sıfatlarını takdir edememek, ümidi, neşeyi ve iyimserliği yok eder. İmanın getirdiği güzellikleri görememek, Allah'ın çok esirgeyen ve çok bağışlayan olduğunu bilememek, adeta ahiretten önce azabı yaşamak gibidir.


Bediüzzaman, hayatı lezzetli kılanın iman olduğunu şöyle ifade eder: "Ey zevk ve lezzete mübtelâ insan! Ben yetmiş beş yaşımda, binler tecrübelerle ve hüccetlerle ve hâdiselerle aynelyakîn bildim ki, hakiki zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve imân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır..."


İslamiyet pırıl pırıl aydınlık bir dindir. Kur’an ışıl ışıl aydınlıktır; karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Ve bize sevgiyi, şefkati, özveriyi, merhameti, dostluğu öğretir. İnsanları sevmemizi, bitkileri, hayvanları, Allah’ın bütün yarattıklarına aşkla sevgi duymamızı ister.


Samimi, mütevazı, ince düşünceli, şefkat ve merhametli, güzel sözlü, hoşgörülü ve nezaketli olmak İslam âdabıdır; müminlerin Kuran’da övülen önemli özelliklerindendir. Kaynağında insana saygı, hürmet ve değer verme vardır.


Tüm bu nedenlerle vicdan sahibi dindar bir nesil için, çocuk ve gençlere Allah'ın beğendiği güzel ahlak tanıtılmalı. Kur'an'da bildirilen eğitim anlayışının kapsamı oldukça geniştir. Gençler bilimsel konularda kendilerini geliştirmeli. Çünkü bilim, evreni ve içindeki varlıkları incelemenin ve Allah'ın sanatındaki kusursuzluğu, yaratışındaki üstünlüğü delilleriyle açıklamanın yoludur.


Allah, yarattığı her varlıkta sonsuz ilminin, aklının, gücünün kanıtlarını insanlara gösterir. Yarattığı varlıklar üzerinde derin düşünmeye çağrıda bulunur. Vicdanını dinleyen insan için Allah'ın varlığı çok açıktır. Ancak birçok genç aldığı telkinler nedeniyle bu konuda kuşku içinde. Önyargılarını kırmak için onlara, varlıklardaki mucizevi detayları anlatmalı, Allah'ın varlığına dair kanıtlar göstermeli. İman hakikatleri, insanın, Allah’ın kudretini takdir etmesine vesile olur. Böylece genç, Allah’a karşı sevgi ve yakınlık hisseder ve bu sevgiyi yitirmekten içi titreyerek korkar.


Gençler okuyan, araştıran, derin düşünen, akıl sahibi, vicdanlı ve dürüst insanlara özendirilmeli. Genç zihinler boş konular yerine hem kendilerine hem de çevrelerine ve topluma yarar sağlayacak konularla meşgul olmalı. Böylece gençler doğruları araştıran ve bulabilen kişiler olurlar. Beyinleri berraklaştıran, insanları izledikleri karelere daha duyarlı hale getiren ise yalnızca inançtır. Tüm bu güzel ve erdemli özellikleri kişiliğinde taşıyan gençten korku duyarak, dindar gençlik yetiştirme düşüncesini dayatma olarak görmenin akla ve mantığa uygun bir yanı olmadığı açıktır…

Hiç yorum yok: