Türk kamuoyu DDK raporuna odaklanıp ne olacak sorusuna sadece “mezar açılacak mı” noktasından bakarken bu karenin önüne arkasına bazı resimler eklemek ve BÜTÜNÜ görmeyi denemek istiyorum...
Sevgili dostlar, 1988’den 2003’e yani “Necip Torumtay’ın istifasından 2001 ekonomik krizinde Türkiye ekonomisinin Kemal Derviş’e teslim edildiği güne” ve sonrasında 2003’te Süleymaniye’de başımıza çuval geçmesiyle biten filmin bütün sahnelerine çok dikkatli bakmak ve şu soruya cevap aramak gerekli; 1998-2001-2003 arasında Orta Doğu-Orta Asya denkleminde “dünya düzenini de” kökünden etkileyecek neler tasarlanmak istendi, ne kadarı hayata geçirilebildi?
Birlikte bakalım;
1- 1988 Hürriyet Gazetesinin sahibi Simavi, Özal’a çok sert bir mektup yazdı! Mektup öyle bir noktaya varmıştı ki; “siz o yaratık değilsiniz” ifadesi dahi mektupta yer aldı.
2- 1998-1990 arasında Türkiye’yi “Ortadoğu Denklemine “sokmak isteyenlerin baskısı içeride-dışarıda devam ederken, Amerika ile birlikte hareket etmek isteyen Özal’ın tavrına karşı Genelkurmay Başkanı Torumtay istifa etti.
3- Yıl 1992. Doğan Güreş Genelkurmay Başkanı. Amerika ile hareket edemeyen Özal’ın Ortadoğu-Orta Asya politikası farklılaşmaya başladı ve Özal başta Eşref Bitlis olmak üzere, İsmet Sezgin, Adnan Kahveci gibi isimlerle ilişki kurarak Demirel’in de “dahil olduğu” bir süreçte görüşmeleri başlattı. Bu kapsamda İsmet Sezgin 1992 yılında Irak’a gitti ve Suriye ile bazı girişimlerde bulundu! 1992’nin başından itibaren ABD ile Ortadoğu’ya girelim diyen Özal, ‘Türkiye Ortadoğu’da kendi politikasını geliştirmeli’ derken söylemlerinde Türkiye’nin Avrasya Konfederasyonu’na geçebilecek bir yapıya sahip olduğunu ilk defa ortaya koyan kişi oldu! Bir not: 1992 yılında Muavenet yanlışlıkla vuruldu!
4- İsmet Sezgin’in temasları sonucu Türkiye ile İran arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşma PKK’nın tasfiye edilmesi ve Türkiye’nin İran’la Ortadoğu’da aktif olarak hareket etmesi esasına dayandı!
5- 1992 yılında Eşref Bitlis Barzani-Talabani ile görüştü, protokol imzalandı! Önemli not: Bu görüşmeler sürerken Eşref Bitlis ile Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş arasında çatışma başlıyor. Bitlis, yaşadıklarını arşive geçsin diye mektup halinde Özal’a aktarıyor. Özal ve Bitlis’in politikası aynı “Türkiye aktif olacak”!
6- 1993 yılının Ocak ayında Demirel Suriye ile protokol imzalamak üzere Şam’a gitti ve aynı protokol imzalandı; Terör örgütlerinin tasfiyesi ve Türkiye’nin Ortadoğu’da aktif politikası için işbirliği yapılması. Yine not düşelim; bütün bunlar olurken bugün tartıştığımız “Ergenekon-PKK” bağlantısının net delillerine Uğur Mumcu ulaşıyor ve Özal ile paylaşıyor.
Sevgili dostlar, şimdi sıkı durun, bakın bu noktadan sonra neler oluyor ?
1- 1993 yılında Demirel’in Suriye’den dönmesini takip eden 60 gün içinde Uğur Mumcu, Adnan Kahveci, Eşref Bitlis aramızdan ayrılıyorlar!
2- Bu ölümler daha tartışılırken Nisan 1993’te Turgut Özal hayatını kaybediyor ve bugün konuşulan sorular zinciri ortaya çıkıyor. Özal ölmeden çok kısa bir süre önce ölen Bitlis’in mektubunu bir kez daha okumak için istetiyor.
3- Petrol Boru hattı keşif gezisi olduğu gün terör örgütü silahsız sivil araca bindirilen 33 askerimizi şehit ediyor! Tesadüfe bakın ki; haber bölgede keşif yapan İngiliz petrol şirketi yetkililerine anında Londra’dan ulaştırılırken Türk medyası olayı 8 saat sonra öğreniyor.
4- Temmuz 1993’te Madımak olayı yaşanıyor ve Türkiye’nin ilgi alanı kayıyor!
Bu olayların arkasından gelenleri de sayalım; 1994 krizi ve devalüasyonu, Simavi’nin Özal’a mektup yazdığı gazete dahil Türkiye’de büyük şirketlerin el değiştirmesi, 1997-1998 krizi ve değişimin hızlanması, 28 Şubat süreci, 1997-1998 Amerika’da “Yeni Bir Yüzyıl İçin Strateji” Belgesinin hazırlanması ve ilan edilmesi, 2001 krizi-Türkiye’nin Derviş’e teslim edilmesi ve son deneme olarak Süleymaniye’de başımıza çuval geçirilmesi...
Sonuç: 1988’den başlayan 2003 yılına kadar devam eden Dünya Düzeni ve bölgemizi şekillendirme dinamiği Türkiye’nin Özal’ın yapamadığını yaparak kendi yoluna gitme özgürlüğünü kazanmasıyla son buldu. Daha açık yazayım; Türkiye’yi istediği “kaba dökemeyen” küresel askeri-endüstriyel yapı, Türkiye’nin “bölgenin lideri olduğunu” kabul ederek bu politikadan vazgeçti... IMF’nin Türkiye’den kovulması, içeride yerleşik yapıların çökmesi ve 2003 sonrası ortaya çıkan başarıyı doğru anlamalı, nasıl bir “kefeni yırttığımızı” çok çok iyi analiz etmeli -anlamlandırmalıyız!
Son soru: “One Minute çıkışı” hangi süreci bitirdi ve aslında dünyaya neyin ilan edilmesiydi? Sizler de lütfen düşünün sorgulamaya devam edeceğiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder