24 Nisan 2012 Salı

Özal, Kahveci ve Bitlis / Cem Küçük


Ülkeler yeniden dizayn ediliyordu. Avrupa’da Demir Perde kalkmış, liberalizmin ayak sesleri her yerden duyulur olmuştu. Reform paketleri günlük hayatımızda sık kullandığımız kelimeler olmuştu.
Yeni dünya düzenine geçilirken Türkiye’de bundan nasibini alacaktı. Soğuk Savaş döneminde bir nevi ABD’nin ileri karakol görevi gören Türkiye birçok açıdan geri bir ülkeydi. 1983-1989 Özal dönemi ekonomik olarak parlak geçmişti. Turgut Özal Cumhurbaşkanı olunca Türkiye tekrar yerinde saymaya başlamıştı.
Bir yandan ekonomik ve sosyal meselelerle uğraşan Türkiye, öte yandan Kürt sorunuyla ciddi sıkıntılar yaşıyordu. 1989’da Özal’ın Cumhurbaşkanı olmasıyla derin yapılanma faaliyete geçti. 1991 seçimlerine kadar geçen iki yıl ekonomik anlamda hiç iç açıcı olmadı. Seçimlerden sonra DYP-SHP hükümeti kuruldu. 1980 öncesi düşman olan iki eksen şimdi koalisyon kurarak Türkiye’yi yöneteceklerdi. Ne var ki Türkiye için çanlar yavaş yavaş çalmaya başlamıştı.
1992 yılından itibaren içeride birileri devletin ayarlarıyla oynamaya başlamıştı. PKK’yla mücadele, suikastlar, fail-i meçhuller, toplumsal kargaşa, ekonominin baş aşağı gidişi aslında bazı şeyler hakkında ipucu veriyordu. 1980 öncesi yaşanan olayların benzeri bu kez 1992’de vizyona sokulmuştu. Filmin oyuncuları, yönetmeni, kurgusu yeni, ama senaryosu biraz tanıdıktı.
Bugünden geriye baktığımızda son yirmi yılın en karanlık yılı 1993’tür. Kim ne planlamışsa, amacına ulaşmış, ülke karıştırılmıştı. Halk sokaklarda değildi, ama Kürtler devlete küstürülmüştü. Ortada binlerce fail-i meçhul vardı. Ortam sıcaktı, ancak herkes üşüyordu. Aslında yaşanan Marquez’in ünlü Kırmızı Pazartesi romanı gibiydi. Cinayeti herkes görmüş, ama şahit yoktu.
Türkiye 1993 yılında üç kritik ölüm yaşadı. 5 Şubat 1993’te ANAP İstanbul milletvekili Adnan Kahveci ailesi ile birlikte Bolu-Gerede’de trafik kazası geçirerek hayatını kaybetti. Özal’ın yeniden siyasete dönme stratejisinin önemli isimi olan Kahveci’nin hazırladığı Kürt raporu kamuoyunda geniş ses getirmiş ve devlet içinden birilerini ciddi bir şekilde rahatsız etmişti.
17 Şubat 1993’te Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis buzlanma nedeniyle uçağının düşmesi sonucu öldü. Resmi açıklamalar olayın kaza olduğu yönünde olsa da toplanan kanıtlar işin içinde bir bit yeniği olduğu tezini güçlendiriyordu. Bitlis kazadan bir süre önce Kuzey Irak’ta konuşlanmış durumda bulunan Çekiç Güç Kuvvetlerinin Türkiye'den ayrılması gerektiğini açıklamış ve ABD'nin Kuzey Irak'ta oluşturmaya çalıştığı Kürt Devleti'nin Türkiye'nin zararına olduğunu söylemişti. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri büyükelçiliği tarafından birkaç defa hükümete şikâyet edildiği iddia edildi. 17 Aralık 1992'de Çekiç Güç'e bağlı Amerikan savaş uçakları, kendilerine bildirildiği halde Irak'ın Selahattin kentine gitmekte olan Bitlis'in helikopterine taciz uçuşu yapmışlar ve helikopteri inişe zorlamışlardı.
Eşref Bitlis’in ölümünde tam iki ay sonra 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Turgut Özal Kürt meselesinin çözümü konusunda ısrarcıydı. Bu konuda çeşitli politikalar üzerine kafa yoruyordu. Ancak ani ölümüyle Türk siyasetinin geleceği de başka türlü yol alacaktı.
Özal, Kahveci ve Bitlis. Bu üç isim Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt meselesini çözmek için yoğun mesai harcıyordu. Ve bu meselenin masa başında diyalogla çözüleceğini inanıyorlardı. Bu yüzden Adnan Kahveci kapsamlı bir Kürt raporu hazırlamıştı. Bu raporla birlikte Özal ve Bitlis dağdakilere kısmi af getiren bir düzenlemenin son rötuşlarını yapıyorlardı. MGK’ya bu düzenleme sunulmuş ve olumlu geri dönüşler almışlardı.
Ancak tam da o günlerde, 25 Mayıs 1993’te Bingöl’de 33 er şehit edildi. Kısmi af ve Kürt raporu olduğu gibi rafa kaldırıldı. Türkiye belki de en kritik meselesini halledecekken gizli bir el sürece ket vurdu.
Türkiye artık eski Türkiye değil. Çok daha güçlü ve ekonomisi sağlam zemine dayanıyor. Ancak Kürt meselesi hâlâ önümüzde duruyor. Bu meselenin çözümü için eskiden ders alınarak daha yapıcı adımlar atılmalı. Belki yeni anayasa bunun için iyi bir şans olabilir. Türkiye önünde duran Kürt meselesini çözmeden geleceğe güvenle bakamaz.

Hiç yorum yok: