12 Şubat 2012 Pazar

Yahudi Hafızasının Unutamadığı Gemiler - Taha KILINÇ

İsrail’in kurulma sürecinde, hepsi de trajik hatıralar bırakmış birçok ‘gemi hikâyesi’ vardır. Bunları hatırlamak, Mavi Marmara’ya doğrudan bir geçiş yapmamıza yardımcı olabilir. İşte “Yahudi hafızası”nın unutamadığı başlıca gemiler:

SS Struma


12 Aralık 1941′de, Panama bayrağı taşıyan SS Struma, G.T. Gorbatenkoin’in kaptanlığında Romanya’nın Köstence kentinden demir aldığında, 269′u kadın ve çocuk, toplam 769 Romen Yahudisini taşıyordu. İstanbul Boğazı’nda motor arızası nedeniyle demir atmak zorunda kalan gemi için, İngiliz ve Türk makamlarının Boğazlar’ı kullanarak Filistin’e geçiş izni vermemekte direnmesi üzerine, gemi beklemeye alındı. Gemidekiler yemek ve su sıkıntısı yaşarken, Medeea Marcovici adındaki bir kadının İstanbul Or Hahayim Yahudi hastanesine sevk edilmesine izin verildi. Ayrıca işadamı Vehbi Koç’un girişimleriyle, günümüzün Mobil’i, o zamanın Socony-Vacuum Oil Company’sinin genel müdürü, eşi ve iki çocuğunun gemiden ayrılması sağlandı.

İngiltere SS Struma’nın Filistin’e gidişine kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini açıklarken, Romanya da geri dönmesi halinde gemiyi kabul etmeyeceklerini duyurdu. Türkiye, İngiltere’nin baskısıyla gemiyi bekletirken, Almanya’nın ağır baskısı altında yolcuların karaya çıkmasına da engel oldu. Sarayburnu açıklarında 2,5 ay bekletilen ve motorundaki arıza giderilemeyen SS Struma, 23 Şubat 1942 günü Karadeniz’e çekilip kaderine terk edildi. Sabahın erken saatlerine kadar azgın dalgalarda sürüklenen gemi, büyük bir patlamanın ardından battı. Olayda 103′ü çocuk olmak üzere 763 kişi hayatını kaybetti. Yıllar sonra, gemiyi Sovyetler Birliği’ne ait bir denizaltının batırdığı belirlendi.

Mefkûre
Romanya Yahudilerini taşıyan bir diğer gemi de Mefkûre idi. 350 kişiyle 5 Ağustos 1944 günü Köstence limanından yol çıktığında, kendisine Bülbül ve Morina adlı iki gemi daha eşlik ediyordu. Türkiye ve Kızılhaç bandıralı Mefkûre, aynı gece yarısı bilinmeyen bir gemiden gelen ışıklarla aydınlatıldı ve kendisini tanıtamayınca gemiye ateş açıldı. Gemi kaptanı ve altı kişilik mürettebatı saldırıdan kurtulmayı başarırken, 350 yolcudan yalnızca 5′i sağ kaldı. Saldırıdan sonra batan geminin, Sovyetler Birliği’ne ait bir denizaltı tarafından torpidolandığı ortaya çıktı.

SS Exodus


Hitler’in Yahudilere karşı giriştiği kıyımdan kaçan 4500′den fazla Yahudi, 11 Temmuz 1947 günü Fransa’dan bindikleri SS Exodus gemisiyle Filistin’e yöneldiler. Ancak yolculuk izinleri yoktu. Araplara verdiği sözlerle Yahudilere verdiği sözler arasında gerilip kalan İngiltere, Filistin’de artan ‘Siyonist terör’ün de etkisiyle, gemidekilerin sahile çıkmasını engellemeye karar verdi. Kraliyet Donanması, 18 Temmuz günü Hayfa kentinin 20 mil açıklarında SS Exodus’a baskın düzenledi. Çıkan arbedede üç mülteci hayatını kaybetti, onlarcası da yaralandı. Gemidekiler daha sonra Hitler’in toplama kamplarına geri gönderildiler.

Konuyla ilgili kurulan özel BM komisyonundaki Yugoslavya delegesi, yaşananları “Yahudilerin Filistin’e yerleşmesine izin vermek için sağlanabilecek en iyi kanıt” sözleriyle özetledi. Daha sonraları İsrail Dışişleri Bakanı olan Abba Eban, SS Exodus’a düzenlenen baskını “İngiltere’nin Filistin’deki hâkimiyetinin bitişinin simgesi” olarak yorumladı.

Patria


İngilizlerin Mauritius adasına yerleştirmeyi planladığı yaklaşık 1800 Avrupa Yahudisi’ni taşıyan Patria, 1940 Kasımı’nda Filistin’in Hayfa limanına yanaştığında, Siyonist örgütlerin sabotaj girişimleriyle karşılaştı. İrgun ve Hagana örgütleri, gemiye yola çıkamayacak derecede hasar vermeyi, böylelikle yolcuları Filistin’e ‘mecburen’ kabul ettirmeyi planladılar. İrgun’un düzenlediği ilk saldırılar sonuç vermeyince, Hagana bir başarısız girişimin ardından 25 Kasım 1940 günü gemiye yerleştirdiği bombayı patlattı. Ancak patlama, hesaplanandan çok daha ağır bir sonuç verdi: Yalnızca 15 dakika içinde Hayfa limanında sulara gömülen Patria’da bombalama sırasında bulunan 1770 kişiden 260′ı öldü, 172′si de yaralandı.

Altalena


İsrail’in kuruluş sürecinde etkili olan en önemli iki yer altı örgütü Hagana ve Etzel, birbirine rakip iki oluşumdu. Hagana’nın lideri David Ben Gurion, Menachem Begin ve arkadaşlarının başına buyruk ve köktenci tavırlarından rahatsızdı. Ben Gurion, daha ‘usturuplu’ bir mücadelenin peşindeyken, Begin ve arkadaşları terörü bir yöntem olarak kullanmakta ustalaşmışlardı. Bu gergin siyasal ortamda, Etzel’in Avrupa’da kurduğu kamplarda eğitim görmüş kişileri ve dünya Yahudilerinden toplanan bağışlarla alınan silahları taşıyan Altalena gemisi, 11 Haziran 1948′de İsrail’e gitmek üzere Marsilya limanından hareket etti. Ben Gurion yönetimi Altalena’nın İsrail limanlarına demirlemesine şiddetle karşı çıkınca, iki taraf arasında müzakereler başladı. Ancak Begin ve ekibi Ben Gurion’un direktiflerini dinleyecek durumda değildi. Altalena, bütün uyarılara rağmen 21 Haziran günü Tel Aviv limanına doğru yönelince, sahile yalnızca 150 metrelik bir mesafede Ben Gurion’un emriyle batırıldı. Olayda Etzel üyesi 16 kişi hayatını kaybetti, 200 kişi de tutuklandı.
Ve geçtiğimiz yıl 31 Mayıs gecesi sabaha karşı, bütün bu ‘efsanevi’ gemiler zincirine, bambaşka bir bağlamda Mavi Marmara da eklendi. Mavi Marmara’nın “Yahudi hafızası”nda oturmakta olduğu ise bambaşka bir yazının konusu.

Hiç yorum yok: