16 Şubat 2012 Perşembe

Senaryo yazmak - Mahir Kaynak


Dünyada senaryo yazanlar mı yoka sahnede oynayan aktörler mi belirleyici? Genelde oyuncular ön planda gözükür ve kimse bu oyunu yazan biri var mı diye sormaz. Bu senaryolar sadece bazı olaylarla sınırlı değildir. Mesela Suriye halkı diye bir halk ve bunun kurduğu bir devlet yoktu. Orada yaşayan insanlar bir sabah uyandıklarında yeni bir halk olduklarını ve bir devlet kurduklarını gördüler. İngiltere tarihte bir ilki gerçekleştirmiş ve bir halkı ve coğrafyayı tren hattıyla ikiye bölüp iki yeni halk ve devlet yaratmıştı. Sınır yapaydı ve gerçekte çok anlamlı değildi. Sınırı çizen iki taraftaki halkı birbirinden farklılaştırdı ve iki devleti düşman haline sokmayı başardı. Bunu yerel dinamiklerin bir sonucu olarak mı göreceğiz yoksa başarılı bir operasyon mu sayacağız?
Arap Baharı olarak adlandırılan süreç halkların demokrasi ve özgürlük talebi ve buna karşı koyan diktatörler arasındaki mücadele sayılıyor. Yani belirleyici olanın halk olduğu, onun bazen güvenlik isteyip diktatörler yarattığı, bazen de demokrasiyi ön plana çıkarıp diktatörlerden kurtulmaya çalıştığı kabul ediliyor. Yani halkın ne istediği belli olmaz, siz ne istiyorsa verin deniyor.
Bu açıdan bakıldığında şu sonuca varılıyor. Bireysel tercihler üst üste yığılıp toplumsal talebi yaratıyor ve bu ülkelerin, bunların toplamı da dünyanın geleceğini belirliyor.
Geçmişte böyle değildi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra hangi Avrupa ülkesinin liberal, hangisinin komünist olacağına ABD ve SSCB karar vermişti. Ama bizim çok partili rejime geçişimiz yöneticilerimizin, tercihlerimizin bir sonucuydu ve kimse bize bunu empoze etmemişti.
Egemen görüş bu olunca Esad ne dedi, Kaddafi ne yaptı, halklar kimin yanında yer alıyor diye sorar ve bunları tartışırız.
Siyaset sahnesinde bunlar yaşanırken ekonomi dünyası da benzer bir durumdadır. Batan şirketler ve bankalar, bunları kurtarmak için yapılanlar, ülkeleri yönetenlerin sözleri, gündemi belirler. Yani ne siyasi ne de ekonomik alanda hazırlanmış bir proje yoktur ve liberal düşüncenin öngördüğü süreç yaşanmaktadır. Herkes kendine göre bir tavır almakta ve bunların toplamı herkes için sürpriz sayılacak sonuçlar yaratmaktadır.
Olaylara başka bir açıdan da bakılabilir. Kendilerini güçlü gören kişi ve ülkeler geleceği planlanıp bunun gerçekleşmesine çalışırlar. Bu her planın başarılı olacağı anlamına gelmez. Çünkü birden fazla güç vardır ve bunlar farklı bir gelecek planlarlar. Bu çatışma demektir. Ancak tek bir güç de hedefine varmak için çatışmalardan faydalanabilir. Mesela ABD’nin liderini teslim ettiği PKK’ya düşman mı, yoksa kontrolü altındaki Kandil’den ülkemize yapılan eylemlere bakarak onu desteklediğini mi söyleyeceğiz. Olaya bu açıdan bakarsanız gerçek hedefin ne olduğu anlaşılmaz. Çünkü onun en küçük bir müsamahasını düşmanlık olarak algılayacağımızı bildiği için böyle ikircikli davranır ve biz onun hedefini anlayamayız.  ABD dünyadaki ekonomik sorunun ne olduğunu biliyor ve bunu çözmek için bir proje mi uyguluyor yoksa her sabah borsadaki ve kurlardaki hareketlere bakıp günlük davranışlar mı sergiliyor? Obama önüne konan seçeneklerden birini seçip uyguluyor mu ve hangisinin iyi olduğunu anlayacak kapasitesi var mı? Yani halkın seçtiği kişi her şeyi bilir mi yoksa bu kararı veren güç başka ve o sadece uygulayıcı mı? Dünyadaki yeni para sisteminin ne olacağını bileniniz var mı?

Hiç yorum yok: