15 Şubat 2012 Çarşamba

NELER DEĞİŞMELİYDİ! - Prof. Dr. Mete GÜNDOĞAN



NELER DEĞİŞMELİYDİ!
2000’li yıllarla birlikte hem ülkemizde hem bölgemizde hem de dünyada birçok şey değişti ve değişmeye devam ediyor. Değişim, eşyanın doğasında var. Ardışık iki an aynı olmuyor. Siz isteseniz de istemeseniz de değişim hükmünü sürdürüyor. Her şey her an değişiyor. Yeniden doğuyor. Yeniden yaratılıyor.
Hemen Şimdi
Hemen Şimdi
Ülkemizdeki değişime baktığımızda, bugün, bundan 10 yıl öncesine nispetle oldukça iyiyiz diyebileceğimiz birçok çalışmalar yapıldı. Daha da yapılacağından eminiz. Yapılanlarda kusurlar ve yanlışlıklar yok mu? Elbette var. Ancak, idarecilerin iyi niyetli olduklarını varsayarak bu kusurları ve yanlışlıkları burada saymak istemiyorum.
İçinde bulunduğumuz iletişim çağında, artık dünya küçük bir köy gibi. Bir yerde olan bir değişim ya da yenilik süratle her yere yayılıyor. Geçenlerde katıldığım bir konferansta söylemişlerdi. Bugün dünyanın herhangi bir yerinde olan bir olayın bütün dünyaya yayılması en fazla 8 dakika alıyormuş. Buradan şunu söylemek istiyorum. Eğer bir idareci çevresini ve dünyayı takip ederse, yenilikleri takip ederse mevcut işini epey geliştirir. Ülkemizdeki idareciler de bütün dünyayı takip etmeye çalışıyor. Artık bir değil birkaç dil bilen bürokratlar/teknokratlar var ve işlerini gerçekten güzel takip ediyorlar. Eğer işinin ehli olanların tespitinde sıkıntı çıkmaz ise, süratli gelişim ve iyileştirme kaçınılmaz oluyor.
Örneğin, bundan 12 yıl öncesine nispetle sağlık sektörüne bakalım. Gelinen zamanda artık GSS var. Yani Genel Sağlık Sigortası. Bu tür sigortalar gelişmiş her ülkede var. Ülkemizde de başlaması şaşılacak bir şey değil takdir edilecek bir şeydir. Vatandaş memnun. Teknik bir ifade ile, “müşteri memnuniyeti” oldukça yüksek. Bu millet hastanede rehin kalmaları, yüksek sağlık ödemelerini, “bıçak parası” pazarlıklarını, ilaç bulamama, doktor bulamama, hastaneye ulaşamama vb. sıkıntıları unutmuş değil. İçinde bulunduğu durumu geçmişi ile kıyaslıyor ve kendi lehine yapılan ilerlemeyi memnuniyetle karşılıyor.   
Diğer yandan, doktorlar ve sağlık çalışanları çok şikâyetçi. Sistem çöküyor diyorlar. Ama unutmamak gerekir ki bu durum onların eseridir. Geçmişte meslektaşlarının yaptığı yanlışlıklar karşısında niçin suskun kaldılar? Neden bas bas bağırıp yapılanları etik/ahlaki bulmadıklarını söylemediler? İnsanlar hastanelerden sıra almak için sabahın dördünde beşinde kuyruklara girdiğini gördüklerinde, niçin hiçbir çözüm önerileri olmadı? Asıl yazmak istediğim konu bu olmadığı için bu kadarla yetiniyorum. Maksadım, ne sağlık çalışanlarına oh olsun demek ne de iktidara güzellemeler göndermektir.
Söylemeye çalıştığım şudur. Artık herkes her şeye çok çabuk ulaşıyor. Hiçbir şey gizli kalmıyor. Yenilik, değişim, gelişim kaçınılmaz gözüküyor. “Ehil” yöneticilerin elinde sanırım çok daha süratli değişim ve gelişimler göreceğiz. Çünkü onlar çalışıyorlar. Dünyanın neresinde ne var, nasıl çalışmışlar, ne tür tecrübeler edinilmiş, bizde ne olur, ne yapabiliriz sorularının cevaplarını arıyorlar. Gerek bizzat giderek, gerekse sanal alemde gözlemleyerek. Biraz deneme yanılma yoluyla da sonunda doğrusuna ulaşacaklarına eminim. Çünkü iyi niyetliler.
Ancak, tam bu noktada durup iki şeyin altını çizmek istiyorum.
Birincisi şudur. Bugün dünyada hakim kültür Batı Medeniyeti kültürüdür. Değişim, gelişim, iyileştirmeler, tecrübeler anlamında aldıklarımız bizleri yozlaşmış batı medeniyetine doğru evrilmeye zorlayacaktır. Nitekim bunları artık tüm çıplaklığı ile görüyoruz. Bunları görünce de “önce ahlak ve maneviyat”ın bir slogan olmanın ötesinde çok daha sağlam bir sed olduğunu daha iyi anlıyoruz. Şimdi bu sed kevgire dönmüş ve yıkılmaya yüz tutmuş durumda. Yıkılırsa hepimiz altında kalırız. Ondan sonra yapılanlar hiçbir işe yaramaz. Ne yapılacaksa şimdi, hemen şimdi yapılmaya başlanmalıdır. Yapılacak olanlar da bellidir. Bunlar yapılmazsa, yarın çok geç olur.
İkincisi de şudur. Ne yaparsanız yapın, her şey neticede dönüp dolaşır gelir para sistemine dayanır. İyi niyetlerle ne yapılırsa yapılsın, bu mesele hallolmadan bütün millet bir zulüm sisteminin kölesi haline gelir. Şu anda, Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS) sayesinde böyle bir köleliği yaşıyoruz. Ne kadar zenginleşirsek zenginleşelim, sonuç değişmiyor. Bir avuç rantiyeciye gün be gün borçlanarak esir haline geliyoruz. Ne yapıp edip bu düzeni, kısacası BDPS’ni değiştirmeliyiz. Esas mesele budur.
Elbette çok güzel işler yapıldı. Bunları alkışlıyorum. Alkışlarken de aşağıdaki tablodaki rakamlara hep birlikte bakalım istiyorum.
YılBütçe (x1000TL)Sermaye Giderleri (x1000TL)Artış YüzdesiFaiz Ödemeleri
(x1000TL)
200051.344.0002.801.56720.424.000
200186.972.0004.642.5496941.038.000
2002119.604.0007.830.9413851.728.000
2003141.248.0007.888.2451858.527.000
2004152.093.0008.264.731856.491.000
2005159.687.00010.339.657545.680.000
2006174.321.61712.097.713946.260.000
2007204.988.54613.003.4801852.946.024
2008222.553.21718.515.893956.000.050
2009259.155.93320.071.5091657.500.000
2010286.981.30426.010.3061156.750.051
2011312.572.60721.698.481947.500.000
Toplam (12yıl)2.171.521.224153.165.072209590.844.125
Toplamda Bütçeye Nispeten Payı7,127,2
Bütün rakamlar Muhasebat Genel Müdürlüğünün web sitesinden alınmıştır.
Son 12 yılda, Merkezi Yönetimin toplam kümülatif bütçesi 2.1 trilyon lira olmuş. Merkezi Yönetim derken bunun içerisine sadece; Genel Bütçe, üniversiteler, Orman Genel Müdürlüğü, Milli Prodüktivite Merkezi gibi özel bütçeli idarelerin ve üst kurulların bütçeleri giriyor. Bunların içerisinde, sosyal güvenlik kurumlarının bütçesi ile mahalli idarelerin bütçesi yoktur. Bütün rakamlar 2007 yılı baz alınarak hesaplanmıştır.

Şimdilik "Dört bana bir sana" modeli: BDPS
Son 12 yılda, diğer bir ifade ile 2000’li yıllarda, toplam Merkezi Yönetim Bütçesinin yüzde 7’si ancak yatırıma kullanılabilmiştir. Yüzde 27’si ise faiz ödemelerine gitmiş. Amiyane tabir ile, son 12 yılda Merkezi Yönetim rantiyeciye 4 vermeden vatandaşa 1 verememiştir. Toplamda 153 milyar lira yatırım yapmışız ama buna mukabil rantiyeciye de 591 milyar lira faiz ödemesi yapmışız.
Yazıyı tam bu noktada suçlayıcı bir üslup ile sonuçlandırmak –cazip olsa da- maksadımızı hasıl etmez. Yönetimdeki arkadaşların iyi niyetle bir şeyler yapmak istediğini tahmin edebiliyorum. Ancak iyi niyet, bu meselenin hallolması için yeterli değildir. Burada başka bir şey gerekiyor. O şey de mevcut Borca Dayalı Para Sistemi (BDPS)’nin değiştirilmesidir. Bu durum, ilk düğmenin yanlış iliklenmesi gibi bir şeydir. Siz ilk düğmeyi yanlış iliklerseniz, geriden gelen bütün düğmeler yanlış iliklenir. En son düğmenin oluşturduğu kırışıklığı düzeltmek için ne kadar uğraşırsanız uğraşın. Nafile. Sistemi baştan doğru kurgulamak en doğru olandır.
Şimdi birçok kişi BDPS’nin değiştirilmesinin çok büyük bir şey olduğunu ve çok zor olacağını zannedebilir. Hatta bunun böyle olduğunu söyleyerek idareyi caydırmak için her türlü mazereti çalışıp ortaya koyabilir. Ancak bilinmelidir ki BDPS’nin değiştirilip de yerine borca dayalı olmayan bir para sisteminin yerleştirilmesi teknik olarak paradan 6 sıfırın atılmasından çok daha kolaydır.
Bunun yanı sıra, aynı mahfiller bu işin “zamanla” yapılabileceğini, şu sıralarda durumların nazik olduğunu, küresel ekonomik kriz olduğunu, böyle bir şeye girişilirse daha büyük sıkıntı ile karşılaşabileceğimizi vs söyleyeceklerdir. Halbuki, tam tersine, tam da bu sıralarda böyle bir çalışmaya başlamak lazımdır. Mevcut küresel finansman krizinin altında Batı çok ezilecek. Büyük kargaşalar çıkacak. İşte tam böyle bir zamanda Türkiye’nin atacağı adımlar, ülkemizi güvenli bir ekonomi limanı haline getirecektir.
Ancak bu değişimde ve değişimden sonraki süreçte faiz lobisine karşı dik durabilmek başka bir iştir. Onu ayrıca değerlendiririz.
Sevgili arkadaşlarım,
Siz ne yaparsanız yapınız, çok güzel işler de yapsanız paranın sahibi kim ise memleketin sahibi de odur. Devleti paranın sahibi haline getirin. Şu anda devlet, paranın sahibi değil. Daha net bir ifade ile, parayı bir avuç zengin insanın etrafında dönen devlet olmaktan çıkarın. BDPS’ni değiştirin. Bunu yaptığınız takdirde bu zamana kadar yaptığınız iyilikler bir anlam ifade eder ve kalıcı olur. Aynı şekilde, bunu yaptığınız takdirde Türkiye’nin süper güç olması işten bile değildir. İşte o zaman, Türkiye’nin yeniden “düvelü muazzama”dan olması ve yeni bir dünya kurulması mukadder olur. Biz de sizi alkışlamaya devam ederiz.
Neticede, tekrar ediyorum, iki şey çok önemlidir. Birincisi ahlak ve maneviyat, ikincisi BDPS’nin değişimi. Gerisi kendiliğinden rayına oturur.
Aksi takdirde Türkiye büyüyor, gelişiyor, süper güç oluyor vb gibi ifadelerin kurumsal karşılığı yoktur. “Gecekonduda yaşıyorduk köleydik, şimdi gecekonduyu yıkıp yerine saray yaptılar ama biz yine köleyiz” gibi bir şey olur. Bu millete yazık olur.
Ne kendinize ne de milletimize yazık edin.
Bu millet, her şeyin en iyisine layıktır.

Hiç yorum yok: