15 Şubat 2012 Çarşamba

DİKKAT: Faiz, doğayı yok ediyor - Cemal Adem


Genç Ekonomist- Bilge Amca biraz da faizden bahsetsek. Anladığım kadarıyla faiz olmasa bankalar bu sistemi yürütemez. Bu sistemi kurmalarının da bir anlamı olmaz.


Bilge Amca- Faiz kapitalizmin temelidir oğul. Kapitalizmin kaleleri bankalar, parayı kiraya verilebilen bir nesne olarak görürler.


GE- Bunda ne sorun var ki. İnsan parasını, evini kiraladığı gibi kiralayamaz mı? 


BA-  Kiracı evi kullanır, eskitir. Her malın bir ömrü vardır ve kiracı bu ömrün kullanım yani eskitme bedelini öder. Kira bitince de evi o eskitilmiş haliyle bırakır gider. Faizci ise ne yapar? Parayı verir ve  hem kirayı (faizi) toplar hem de paranın aynısını ister. Bu evi kiraya verenin eskimiş evi yerine yeni bir ev istemesine benzer.


GE- Ama sonuçta bugünkü 100 lira zamanla kayba uğramaz mı enflasyon yüzünden? Bankacılar paranın eskidiğini söylerler zamanla.


BA- Hayır, yanlış. Her zaman eskimez. Diyelim ben bir altın yatırımcısıyım. 2 ay kadar önce altının gramı 120 lira iken 600 lira ile 5 gr altın alabiliyordum. Bugün ise altının gramajı 100 liraya düştü. Ben artık 5 değil 6 gram altın alabilirim. Böylece benim paramın değeri yükselmiş oldu. Demek ki her zaman paranın değeri düşecek diye bir kaide yok değil mi oğul?


GE- Galiba.                                                           


BA- Öte yandan enflasyona gelelim. Esasen, faiz enflasyonun en önemli sebebidir. Bir ekmeğin yapım aşamasında birçok üretici faizle borç alıyor. Bu borcun faizini de ürünün fiyatına ekliyor. Mesela bir saat üretmek için yüzde 20 faiz ile 100 lira borçlanan bir üretici, zarara girmemek için 100 lira masrafla ürettiği saatin fiyatını en az 20 lira yükseltmek zorunda ki faiz borcunu ödesin.


Ekonomideki çoğu üreticinin durumu aynı olduğundan fiyatlar faiz miktarına paralel artar. Biz buna enflasyon diyoruz. Faiz yükü arttıkça, üretici de fiyatları yükseltmek zorunda kalır.


Devletin vergileri arttırmasının sebebi de faizdir. Faizli borçlar ödeme zorluğu olduğunda çığ gibi büyür. Devlet ise artan borçları kapatmak için vergileri arttırır. Vergiler artınca da tüketicinin alım gücü düşer, üreticinin de karı. Devlet, halktan vergi yolu ile emdiklerini faizcinin kasasına pompalar. Zira devlet, 'merkez bankası sistemi' gereği bankalara borçludur. (Merkez Bankası sistemini öğrenmek için tıklayın.)


Faizci gerek devleti, gerek ise halkı faiz ağına düşürerek sistemin çarklarında öğütür ve enflasyon yoluyla da milletin sahip olduğu değerleri yavaş yavaş kendi kasasına doldurur.


GE- Ama bize okulda ‘’faiz enflasyon ile savaşır’’ diye öğretiyorlar.


BA- Yanlış. Faiz enflasyonu azdırır oğul.  Millet paraları artacak diye bankalara yatırıyor.(Aslında parasını bankaya veren birey 'bankaya borç vermiş' olur) Bankalar ise daha yüksek faizle yatırılan mevduatları üreticiye satıyor.(Esasen banka bize olan borcunu üreticiye aktarmış olur.) Üretici de faizi fiyatlara yansıtıyor. Böylece tüketici yüzde 10 faiz geliri kazanırken, bu gelir ile aldığı ürünlerin fiyatı yüzde 10’dan daha çok arttığı için, tüketicinin tüketim alanı  gün geçtikçe daralır. 


Unutma evlat mesele alım gücüne sahip olmaktır, yoksa rakamın büyüklüğünün bir hükmü yoktur: 2 ekmek alan 10 lira, 1 ekmek alabilen 1000 liradan daha güçlüdür. Para bir araçtır. Önemli olan bu aracın seni nerelere götürebildiğidir. Parasını faize yatırıp ‘rakamsal’ büyümesine ALDANAN tüketiciler, zamanla kendilerini tüketmektediler. 


GE- Ama faiz olmasa bankalar olmaz. Piyasalar durur, işletmeler çöker.


BA- Tam tersi. Faiz olmasa ekonomiye canlılık gelir. Sen hiç faizli borca girdin mi evlat?


GE- Yok girmedim.


BA- Faizli borç adamı şeytan çarpmışa döndürebilir.


GE- Nasıl?


BA- Vehim insanın en büyük düşmanıdır. İnsan birçok hataya vehminden dolayı düşer. Örneğin, eli cebinde karşıdan bir adam size doğru geliyordur. Siz vehim yapar, onun sizi cebindeki silahla vuracağını zannedip adamı vurursunuz. Halbuki adam soğuktan üşüdüğünden elini cebine atmıştır. Bu uç bir örnek ama kelimenin manasını kavraman içindi.


GE- Tamam anladım vehimin ne olduğunu ama faiz ile ilgisi ne?


BA- Faizli borca giren birey, ödeyemezsem borç katlandıkça katlanacak ve benim varım yoğum gidecek vehmine kapılır. Yaşamındaki huzur gider. İşinde artık rahatsızdır. Ufak bir hata işlese, ya patron beni işten atar da borcumu ödeyemezsem vehmine kapılır. Bu bakımdan işini layıkıyla yapamaz hale gelir. Ha bir de işini kaybedip borcu ödeyemez konuma gelirse işte o zaman işler daha bir karışır. Faiz borcu hızla büyür. Zamanın çıldırtıcılığı bu süreçte kendini gösterir. Her geçen saniye borç büyüyor, adamın bütün varlığı eriyordur. Bankadan evine telefonlar geldikçe adamın ve ailesinin sinirleri gerilir. Ev halkını haciz gelecek endişesi kaplar. Borçlunun bu erime sırasında ailesine karşı şiddet uygulayabilir. Hatta hırsızlık yapmaya, intihara teşebbüse kadar gidebilir ki böyle birçok vaka vardır. Faizli borç durduğu yerde arttığından borçlu mantıklı bir çözüme ulaşmakta zorlanır. Bütün bir şehir bombalanırken kazak örmek gibidir. Her an kafama bomba düşecek stresiyle yaptığınız işe konsantre olamazsınız. Böylesine ağır stres borçluyu yer bitirir.


GE- Bilge Amca bizim okula gelip bütün bunları hocalarımıza söylemelisin.


BA-(Gülümser)


GE- Anlat Bilge Amca. Faizsiz ekonomi daha canlı olur demiştin.


BA-Evet. Büyük dev işletmeler yerine irili ufaklı birçok işletme hayat bulur. Pazarda birçok farklı ürün sergilenebilir. Lakin günümüzün faizci düzeninde bir kaç şirket tüm piyasalara hakimdir.


GE- Bunun da mı nedeni faiz?


BA- Ne dedik daha önce? Bankaların daha çok kazanması için daha çok para üretip bu parayı borç olarak dağıtmaları gerekir. (Bankaların nasıl para bastığını öğrenmek için tıklayın) Bunun en etkili yollarından biri devletlerin savaşa girmeleri, diğeri ise dev projeleri olan şirketleri semirtmektir. Bu dev şirketler kendilerini, birçok farklı markayı piyasaya sürerek saklarlar. Aslında piyasada gördüğümüz birçok farklı ürün 1-2 şirkete aittir. Ama biz zannederiz ki piyasalarda çeşitlilik var. Bu dev şirketler gün geçtikçe küçük şirketleri ham yaparlar. Çünkü aldıkları büyük borçlarla yüksek miktarda mal alabilir ve pazarlık güçlerini arttırmış olurlar. Böylece fiyatları en düşük seviyede tutabilirler. Böylesine düşük fiyatlarla rekabet edemeyen küçük çaplı şirketler ise yarış dışında kalırlar.


Bak eskiden Anadolu’da birçok ürünün farklı türleri olurdu. Bir buğdayın bile birçok türü yetişirdi. Sonra büyük tohum şirketleri hibrit tohumu soktular ve zamanla tohum çeşitliliği azaldı. Herkes tek şirketin tek tip tohumunu kullanmaya başladı.


Öte yandan faizin olmadığı bir ekonomide topluma yararlı ama daha az karlı projeler geri çevrilmeyecek toplum daha refah olacaktır. Bugünün faizci dünyasında faiz miktarı diyelim yüzde 10 ise, yüzde 5 kar getirecek bir proje rafa kaldırılır. Topluma 1000 değerinde yarar sağlayacak yüzde 5 karlı bir proje yerine, topluma yararı 10 değeri olan fakat sadece bir iki yatırımcıya yüzde 15 kazandıracak projeye yatırım yapılır. 


GE- Evet doğru söylüyorsun Bilge Amca. Faizin bu etkilerini okullarda pek göstermiyorlar.


BA- Birçok vakıf ve özel okullara banka sahipleri destek veriyorlar ki faizi savunan teoriler ezberletilsin ve bu çark dönmeye devam etsin. Faiz doğayı bile mahvediyor.


GE- Amca anlamadım. Faizin doğa ile ne ilgisi var ki?


BA- Olmaz olur mu oğul. Bak faiz çok ilginç birşeydir. Bir karadelik gibidir. Büyür, büyür hatta o kadar büyüyebilir ki içine koca evreni alsa doymaz.


GE- Bunu biraz daha açabilir misin bilge amca?


BA- Faiz borcu çığ gibidir. Ufacık bir kar topu koca bir köyü yıkabilen çığa dönüşüyorsa faiz de koca bir ülkeyi yutabilir. Faiz borcu, ödeme güçlüğü olduğunda durduğu yerde artar. 100 olur 200. 200 olur 400. 400 olur 800. 800 olur 1600. Farkındaysan artış miktarı hızlanıyor.


GE- Niye?


BA- Çünkü zamanla borçlu tek anaparanın faizini değil, faizin faizini, o faizin faizinin faizini de ödüyor. Diyelim 100 lira borç yüzde 10 faizle bir yılda 110 oluyor. Bir sonraki yıl 110’nun yüzde 10’u alındığında 121 oluyor. İlk yılki faiz miktarı 10 iken ikinci yıl faiz 11’e çıkıyor. Bu büyüme sonsuz bir rakama doğru büyüyor. Ya peki kaynaklar dünyadaki sonsuz mu?


GE- Hayır değil. Herşey sınırlı miktarda.


BA- (Birşey söylemez, gülümseyerek gencin gözlerine bakar)


GE- Anladım galiba. Sınırsız büyüyen faiz miktarı sınırlı olan dünyadaki varlığı bir süre sonra geçer teorik olarak. Yani bu sınırsız hiç doymayan canavar gün geçtikçe tüm dünya malını yer bitirir.


BA- Aynen öyle evlat. Ağaçlar kesilir, daha çok ev yapmak için ırmakların kumu çekilir onlar kurur gider. Bugün en borçlu olan ülkelerden biri Brezilyada, ormanların kaybolma hızı en fazladır. Bu tesadüf değildir.


GE- Hiç bunları daha önce duymamıştım. Peki faizin ille de kaldırılması mi gerekiyor? Yani bir sınır çizilse ve onun yukarısı olmasa. Örneğin yüzde 2 faiz makul gözükmüyor mu?


BA- İzafi ne demektir?


GE- Görecelilik. Sanırım ne diyeceğini biliyorum Bilge Amca. Kime göre bu sınır çizilecek ve yüzde 2 neye göre düşük?


BA- Çok doğru. Ben kısa mıyım?


GE- Eh orta boylusun.


BA- Neye göre?


GE- Ortalama bir türkün boyuna göre.


BA- Şimdi oldu. Yoksa ben bir dağa göre çok kısa, bir karıncaya göre çok uzunum. Önemli olan karşılaştırdığın. Faiz konusunda ise yüzde 2 neye göre? Genelde bankalar diğer ülkelerin faiz oranına göre bu düşük veya yüksek olarak değerlendirirler. Ama bu faizin zararı konusunda bir fikir vermez. Kar topu dağdan yuvarlanmaya başladığında büyüme de başlar. Örneğin, yüzde 1 faizle 10 yılda ulaşılan noktaya, yüzde 5 faizle daha çabuk ulaşılır ama sonuç olarak o noktaya gelinir. Yavaş ve ya hızlı. Kısacası düşük ve ya yüksek faiz bir kötüyü iyi yapmaz. Sadece kötünün kötülüğü yayma hızı hakkında bize bilgi verir. Birisine boş yere saldırmak kötüdür. İster yüzlerce bıçak darbesi vur (yüksek faiz) ister hafifçe kolunu çiz.(Düşük faiz)


GE- Bize düşense sanırım kötülüğü toptan yoketmek. Bu bir bahçeye yeni ekim yapmaya benziyor. Yeni ekim yapılmadan önce bütün toprak düzenlenir, temizlenir, tüm yabani otlardan arındırılır.


BA- Dünya ekonomisi bir tarla ise, yepyeni tüm topluma faydalı bir düzen için bu düzenden ayrılması gerekiyor. Hem de köküyle. Bugün islami finansı yayma çabalarını doğru bulmuyorum. Bu çürük temelli binada kat çıkmaya benzer. Arkadaş bu binanın temeli bozuk, sen halen inşaat derdindesin. Bırak bu çürük yapıyı, gel en baştan sağlam temeller üzerine yeni bir bina inşaa edelim demek lazım islami finansı topluma monte etmeye çalışanlara. Esasen kapitalist bankaların bile islami finans ürünleri sunması bize bir ipucu vermeli ama çoğumuz iktisadi meselelerden bihaberiz. Anlasak sistemin kökünden çürük olduğunu işler kolaylaşacak. Lakin bu sistemi kökünü kurutmak kolay olmayacaktır zira bu kadar gücü elinde tutanların sistemini soyutlamak, eti tırnağından ayırmaktan daha zordur. Çok sabır ve dirayet isteyen bir iştir bu.


GE- Bu sistemi devam ettiren aslında biz değil miyiz bilge amca?


BA-Yine çok doğru bir tespit oğul. Bu sistem bir parazit gibi aslında. Parazit nasıl konuk olduğu canlı üzerinde hayat bulursa, bu sistem de üreten halkın üzerinde hayat bulur. Aslında bu sistemi anlamak için parazitlerin yaşamlarına bakmak bize birçok ders verecektir. Bir parazit emin ol ki üniversitede bir profesörden daha iyi öğretebilir sana bu sistemi.


GE- Bilge Amca benim şimdi gitmem gerekiyor. Kaldığımız yerden yarın devam edebilir miyiz?


BA- Tabii oğul. Beni nerede bulacağını biliyorsun.


GE- Biliyorum bilge amca. İnşaallah yarın aynı saatte buluşmak üzere.


BA- İnşaallah oğul.

Hiç yorum yok: