27 Şubat 2012 Pazartesi

Güney İtalya ve Osmanlılar-İlber Ortaylı


Fatih Sultan Mehmed’in ideali Roma İmparatorluğu’nu canlandırmaktı. İtalya seferi başarılı olsaydı Türk kültür ve sanatında büyük değişiklikler yaşanabilirdi.


Malum İtalya bir çizmedir. Çizmenin topuğu Puglia eyaletidir, ucu da Calabria. Güney İtalya’yı Napolitemsil eder. Napoli diliyle, yaşam biçimiyle, fakirliği ve zenginliği ile ayrı bir dünyadır. Kuzeyde ortaya çıkan Lega di Nord (Kuzey Ligi) bugün güneyi ayırmak istiyor, Napoli’nin merkezi olan Campania eyaleti daha güneydekiler ve Sicilya Adası’ndan nefret ediyor ama İtalya’yı asıl İtalya yapan bu bölgedir.


Fatih’in ölümünden sonra Osmanlı dünyası
bir daha İtalya’ya ilgi duymadı.

 

Fatih’in Roma İmparatorluğu ideali

Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul’dan sonra gözünü Roma’ya ve İtalya’ya dikti. İdeali Roma İmparatorluğu’nu canlandırmaktı. Macaristan’a veya Deşti Kıpçak’a (yani Ukrayna steplerine) değil ve hatta Mısır’a değil doğrudan Roma’nın batı kesimine yöneldi.
11 Ağustos 1473’te Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın kuvvetlerini yenmiş ve Güneydoğu Anadolu değilse de Doğu Anadolu’nun bir kısmını topraklarına katmıştı. Akkoyunluların süvarisi Osmanlı’nınkinden aşağı kalmazdı; lakin Osmanlı ordusu artık ateşli silahlar düzeniyle çarpışan bir Rönesans ordusuydu. Aradaki rekabeti belirtmeye lüzum yok, bir tek örnek yeter; İstanbul’un fethini Akkoyunluların resmi tarihi olan Kitab-ı Diyarbekriyye -rekabet ve kıskançlığın getirdiği suskunluktan- zikretmiyor gibi.

Herhalde doğudaki bu zaferle asıl hedefe yönelme vakti gelmişti. Otlukbeli Savaşı’ndan tam yedi yıl sonra Fatih’in gözde komutanı Gedik Ahmet Paşa komutasındaki ordu ve donanma İtalyan çizmesinin topuğundaki Puglia eyaletinin stratejik merkezi konumunda olan Otranto Kalesi’ni ele geçirdi. Bugün dahi tarihçilikte Gedik Ahmet Paşa’nın Otranto hâkimiyetinde; efsaneler, abartmalar, karalamalar, kasideler birbirine karışıp sürüp gidiyor. Papalık birkaç gün sonra bu fethi öğrendiğinde Roma tam bir paniğe kapıldı. 1481’de Fatih Anadolu yakasına çıkarak tarihçilerin kalemiyle bilinmeyen bir sefere yöneldi. Aslında hedef belliydi. Gebze sahrasında ölen padişahın orduları muhtemelen ertesi gün Dil iskelesinden gemilerle İtalya’ya doğru yöneleceklerdi. Türkiye tarihçiliğinin en çok “olsaydı” lı konusu budur. Rönesans dünyasının en renkli aydınlarından olan padişah II. Mehmed’in Napoli ve Roma’yı ele geçirmesi, elbette ki Türkiye kültür ve sanat tarihinde bambaşka değişiklikler yaratırdı.

Ağustos ayının Türk tarihi için büyük değişiklikler yaratan bir ay olduğu bellidir. Daha 1444’te Varna Savaşı’nda II. Murad’ın ordularını sıkıştıran ve 1444 Kasımı’nda, II. Murad’ın ordularını az kaldı imha edecek olan ünlü Macar soylusu Hunyadi Yanoş bu savaşta Kral Layoş ve Kardinal Cesarini gibi ölümü tatmadı ama 12 sene sonra aynı gün 1456’da öldü. Hunyadi, büyük komutandı. Haçlı ordularının başkomutanıydı. Otoritesi önünde herkes eğilirdi. Oğlu ise Macaristan kralı olan ve tahta geçen Matyoş Corvinus’tur. Viyana’yı fethetti, Macaristan’ın o gün için özgün bir kuvveti olan kara kartallar ordusunu kurdu ama artan askeri masraflar ağır vergilere, köylü ayaklanmalarına mal oldu ve sarsılan ülkede alınan tedbirlerin hiçbiri 1526’daki Mohaç bozgununu engelleyemedi.

Yeni hayal Viyana oldu

Fatih’in ani ölümüyle, Otranto’ya çıkan Gedik Ahmet Paşa da 13 ay kaldığı İtalya’dan çekilmek zorunda kaldı ve 15. asır Türkünün özlediği gelecek için hayaller kurduğu bu kıtaya bir daha Osmanlı dünyası ilgi duymadı. Batı’daki hayal nokta Viyana oldu. Doğu’da ise Yavuz Sultan Selim, SuriyeFilistin gibi Maşrık Arap ülkelerini ve Mısır’ı fethetti. Kanuni’nin hedefi Macaristan ve Doğu’da da Bağdat oldu. İtalya Osmanlı’nın ilgi alanı dışına kaydı. Bununla birlikte Venedik ve Cenova cumhuriyetlerinin gerilemesi doğudaki toprak
kaybı denizci cumhuriyetlerin damarını kesen iktisadi düşüşle başladı, sebebi hiç şüphesiz ki Türk yayılmasıdır.



IV. Murad, Kuyucu Murat Paşa’nın
bıraktığı şiddeti devam ettirdi.


Kuyucu Murat Paşa


5 Ağustos 1611’de 95 yaşındaki sadrazam Kuyucu Murat Paşa ölmüştü. Celali isyanları denen ve tarihçi açısından tahlili henüz tartışmalı ayaklanmalar Anadolu’yu neredeyse kırk yıla yakın zaman kasıp kavuruyordu. Merhum hocamız Mustafa Akdağ’ın bu konudaki “Celali İsyanları” eserinin üzerine yeni bir yorum halen gelmedi. Fakir köylüler, gelecek ümidini kaybetmiş medrese softaları, kapıkulu sınıfına girememiş levendler, tımar beratını elde edememiş cebelüler, devlete başkaldıranların (kimi eşkıya kimisi devlet adamı) peşine katılarak ortalığı kasıp kavuruyordu.

Devlet, imparatorluktan sonra Cumhuriyet devrinde dahi takip edilen yeni bir kurum yarattı. Müfettiş paşalar, isyanı bastıracak kumandanlar fevkalade yetkiliydi. Mali yetkileri vardı, yargı yetkileri vardı ve tabii idam ve cezalandırma yetkileri vardı. Doksanındaki devletlu vezir bir müfettiş paşaydı; Osmanlı İmpataorluğu’ndan sonra cumhuriyet devrinde dahi izlenen fevkalade yetkili, vali ve komutanların ünvanıydı. Kuyucu Murat Paşa bazen düşmesin diye atının eyerine kendini bağlatırdı, ama aklı yerindeydi ve sertti. Görevini mistik bir şiddet ile yerine getirirdi. Suçluyu değil suç ihtimali hatta kabiliyeti olanını
bile cezalandırırdı. Siyaset ettiği gövdelerden

ayrılan kelleleri kuyulara doldurduğu için bu ünvanla anılmıştır. Şurası bir gerçek, 17. asırda IV. Murad’ın sert saltanatı da bunun üzerine binince, imparatorluğun asayişi avdet etti. Bu nedenle Kuyucu Murat Paşa devrine ve icraatına bazı tarihçilerin olumlu yaklaşmasının nedeni de budur.

Kuyucu Murat Paşa devrinden sonra çocukluktan çıkan IV. Murad’ın devri başlar, bilhassa onun Bağdat ve Revan seferleri boyunca geçtiği Anadolu kasabaları
ve şehirleri şiddetli cezalara sahne olmuştu. Osmanlı tarihinin Murat Paşa ve Sultan Murad’lı bu dönemi devlet terörünün zamanıdır; lakin bir nevi restorasyon ve derlenip toplanma olduğu açıktır. Üstüne Köprülüler devri restorasyonu ancak bu sayede mümkün olmuştur; ta ki Viyana bozgununa kadar.

Hiç yorum yok: