19 Şubat 2012 Pazar

Göçen Beyinler-Doğan Bekin


Başta ABD olmak üzere, Batı’nın geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelerin yer altı ve yer üstü varlıklarını sömürerek ortaya çıkardığı nükleer, teknolojik ve endüstriyel üstünlüklerini, askeri alanlara kaydırarak dünya üzerinde kuvvet ve şiddet formülüne dayanan bir egemenlik ve hükümranlık kurmuş bulunmaktadır. Batının oluşturduğu bu üstünlüğün ana kaynağını ise “beyin göçü”(brain drain) ile birleştirerek geri kalmış ülkelerin gelişmelerine de engel oluşturmaktadır. Başta Hindistan olmak üzere, İran, Türkiye gibi ülkeler Kuzey Amerika’ya beyin göçünü durduracak altyapıyı oluşturmada geç kalmaları son elli yıl içerisinde beyin göçünü adeta tetiklemiştir.
ABD, Ulusal Bilim Vakfı’nın(NSF) yaptığı araştırmalar işin vahamet boyutlarını ortaya koymaktadır. ABD’nin can damarını oluşturan kritik teknolojilerde istihdam edilen yabancı kökenli bilim adamlarının oranı yüksek düzeydedir. Diğer sektörlerde ise bu oran çok daha yüksek oranlarda seyretmektedir.
Bugün, bütün Afrika kıtasında istihdam edilen teknik eleman sayısı, ABD’de görev yapan Afrika kökenli teknik elemanlardan daha azdır. Şu anda ABD’de istihdam edilen Nijerya kökenli doktor sayısının yirmi bin üstünde olmazı bu acı gerçeği gözler önüne sermektedir. Birleşmiş Milletler dahi, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkeleri tehdit eden unsurların başında beyin göçünün olduğunu sürekli vurgulamaktadır.
IMF kaynaklarına göre ise 90 ülke içerisinde en fazla beyin göçünün yaşandığı ülke olarak İran gösterilmektedir. Türkiye’den ABD’ye beyin göçü de ciddi boyutlarda seyretmektedir. Özellikle ABD, maşinasyon politikalarla Ortadoğu’da elde ettiği imtiyazları korumak ve bırakmamak için sürekli olarak flüger politikalar takip etme yoluna gitmektedir. Türkiye ve İran’ın teknolojik alanlarda başlattığı yeni hamleler ise ABD ve İsrail’i ziyadesiyle tedirgin etmektedir. Bu ülkelerin elinde tutmaya çalıştığı “beyin göçü” bakiyesi olan seçkin bilim adamlarının meçhul saldırılara kurban gitmeleri insanı düşünceye sevk etmektedir. Her biri ülkelerinin geleceğine yön verecek önemli projelerde görev yapan bu insanların bilimsel çalışmalarının bedelini maalesef canlarıyla ödemektedirler. Son saldırıda hayatını kaybeden İran’ın Natanz Uranyum tesislerinde görevli Mustafa Ahmedi Ruşen’in ölümü üzerindeki sis perdesi aralanabilecek mi?
Batı’nın Ortadoğu’da uyguladığı “karabasan politikası” devam ettikçe, sorunların çözüme kavuşması pek mümkün görünmemektedir. Mussoluni’nin “Feroce volonta totalitaria” ile ortaya koyduğu “Her şey devletin içinde, hiçbir şey devletin dışında ve hiçbir şey devletin aleyhinde olamaz.”tarihi sözlerini bugün, “Her şey ABD’nin içinde, hiçbir şey ABD’nin dışında ve hiçbir şey ABD’nin aleyhinde olamaz”.şeklinde yeniden formatlamak ve ABD için aynileştirmek gayet mümkündür. 1960′lardan beri “beyin göçünü” tetikleyerek Ortadoğu’yu çoraklaştırmaya çalışan ABD, bilimsel araştırma yapanları hedef tahtasına yerleştirerek cezalandırma yoluna gitmektedir.


Hiç yorum yok: