17 Şubat 2012 Cuma

Erzurum Kongresi kararları Nutuk’ta neden ‘eksik’ anlatıldı- Cemil Koçak


Nutuk’ta yazılan her şeyin doğru olduğundan emin olanlardan mısınız? O halde bu yazıyla ilgilenmeyeceğinizden eminim! Atatürk'ün 1927'de okuduğu Nutuk'la Kongrenin orijinal kararları arasında bariz fark olduğu açık. Ayrıca Nutuk’ta 3 madde de eksik.
Atatürk 1927 yılında okuduğu Nutuk’ta Erzurum kongresini ve kararlarını da anlatıyor; bu anlatım bütün ders kitaplarımıza, inkılâp tarihine ve tabiî tüm kutlama ve tören nutuklarına olduğu gibi aktarılmıştır. Eğer doğru olsaydı, bir mahsuru olmazdı tabiî! Atatürk, Nutuk’ta sıra Erzurum Kongresi kararlarına gelince, bir tür yoruma başvuruyor: bu kararları “o zaman nasıl anladığımı açıklayayım” demek suretiyle, aslında kararların asıllarından değil de, kendi yorumlarından söz edeceğini bildiriyor; ancak kararların orijinalinden ne metinde söz ediyor, ne de belgelerde bunlara yer veriyor. Dolayısıyla Nutuk’ta Erzurum kongresi kararlarını değil de, bu kararları daha o zaman Atatürk’ün nasıl anladığını öğreniyoruz. Sadece Nutuk ile yetinirsek, bu kararların asıllarını hiçbir zaman öğrenemeyiz! İşte bu nedenle karşılaştırmalı bir metin okuması yapılmadan gerçekte Erzurum’da ne gibi kararlar alındığını bilemeyiz.
Hilafetin korunması kararına sansür
Ne mi göreceğiz? Bakalım: Atatürk, ilk maddede millî sınırlar içinde vatan bir bütündür, bölünemez denildiğini söylerken; orijinal metinde, Trabzon iliyle Canik (Samsun) sancağının, şark illeri olarak tanımlanan Erzurum, Sivas, Diyarbakır, Elazığ, Van ve Bitlis illeriyle bu sahada yer alan ve idari olarak herhangi bir ile bağlı olmayan bağımsız sancakların hiçbir nedenle ve bahaneyle biri diğerinden ve Osmanlı camiasından ayrılamayacak bir bütün olduğu yazılıdır. Yani sadece doğu illerini içeren bir karar Nutuk’ta bütün yurda aitmiş gibi gösterilmiştir ki, doğru değildir. Ayrıca uzun karar metni epey kısaltılmış ve orijinal metinde yer alan ve bu sahada yaşayan İslâm anasırından söz edilen cümleyse metinden çıkarılmıştır.
İkinci maddeye gelince; evet, tıpkı Atatürk’ün söylediği gibi, “kuvayi milliyeyi âmil ve iradei milliyeyi hâkim kılmak esastır”; lâkin niçin? Nutuk’ta yanıtını bulamıyoruz; çünkü orijinal kararın diğer kısmı tamamen atlanmış; ama biz orijinalinden devam edelim: Osmanlı vatanının tamamının ve ulusal bağımsızlığın sağlanması ve saltanat ile hilâfetin korunması için! Tabiî 1927 yılında kongre kararlarının bu şekilde dile getirilmesi artık siyasî olarak hayli mahzurluydu. Çünkü, kongre kararlarına karşı gelinmişti!
Üçüncü maddede; orijinal metinde her türlü işgalin ve müdahalenin Rumluk ve Ermenilik teşkili amacına yönelik olarak değerlendirileceğinden bahisle, topluca savunma ve direniş esasının kabul edildiği belirtiliyordu. Eğer merkezi hükûmet dış müdahale sonucunda bölgeyi terk etmek zorunda kalırsa, hilâfete ve saltanata bağlılığı ve millî hukuku üzerine alan her türlü önlem ve kararlar alınmıştı. Nutuk’ta ise, bu madde hayli farklı yazılmıştı: Buna göre, Osmanlı hükûmeti çökerse, her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı millet topluca savunmaya ve direnişe geçecekti. Nutuk’taki metin yine saltanat ve hilâfet sözcüklerinden itinayla temizlenmişti!
Dördüncü maddede; Osmanlı Devleti’ndeki Hıristiyanların  bütün hukukunun korunacağından söz ediliyordu. Nutuk’ta bu karardan hiç söz edilmiyor. Aksine, Hıristiyan azınlıklara siyasal üstünlük ve toplumsal dengeyi bozacak ayrıcalıkların verilemeyeceğine ilişkin karar alındığından bahsediliyor! Yani gerçek kararın tam aksine.
Yine Nutuk’ta manda ve himaye kabul edilemez şeklinde karar alındığı yazılıdır; acaba böyle bir karar alındı mı hiç diye soracak olursanız; hayır. Ama aksine; alınan karar şöyledir: “milletimiz insanî ve asrî gayeleri tebcil ve fennî ve sinaî, iktisadî hal ve ihtiyacımızı takdir” ettiğinden, “devlet ve milletimizin dahili ve harici istiklâli ve vatanımızın tamamisi mahfuz kalmak şartıyla” daha önce ortaya konular sınırlar içinde “milliyet esaslarına riayetkâr ve memleketimize karşı istila emeli beslemeyen herhangi bir devletin fennî, sinaî, iktisadî muavenetini [yardımını] memnuniyetle karşılarız” Yani tam aksi. Peki, böyle bir devlet var mıdır; hangisidir sorusuna yanıt vermek ister misiniz? Tabiî ki ABD! O sırada başka hangi devlet bu tanıma uymaktadır sizce? Nutuk’ta hiç sözü edilmeyen bir başka karar daha vardır; bütün İslâm vatandaşlarının derneğin doğal üyesi olduğunun açıklandığı sondan bir önceki madde. Bu da Nutuk’ta silinmiştir.
10 madde Nutuk’ta 7’ye düşüyor
İşte, orijinal metin ve kararlarla o zaman Atatürk’ün bu kararları nasıl anladığını açıkladığı Nutuk metnini yan yana getirdiğimizde, Nutuk’ta nasıl tahrifat yapıldığını açıkça görüyoruz. Siz siz olun, Nutuk okurken, dikkatli olun. Daha ilk bakışta orijinal karar metninde on madde varken, Nutuk’ta yalnızca yedi maddeden söz ediliyor olması dahi başlı başına dikkat çekicidir. İnkılâp tarihçilerimiz ise orijinal metinler yerine onların nasıl anlaşıldığını ders kitaplarına geçirdikleri için bu türden “küçük ayrıntılar”la pek ilgilenmezler. Dikkatlerini çekebilmek mümkün değildir; çünkü zaten “dikkat!” komutu üzerine yazacaklarını yazmışlardır. Gerisi mi? Olsa olsa teferruattır. Tarih ise teferruatlardan ibarettir diye yazsam, acaba dikkati çekebilir miyim?
Tarihi Yeniden yazmak
Peki, ama Erzurum kongresinin kararlarının öyle değil de, böyle olduğunu bilmenin ve öğrenmenin önemi ve anlamı nedir? Eğer gerçekten geçmişte ne olup bittiğini öğrenmeye meraklıysanız; Millî Mücadele’nin başlangıcı ile sonrası arasındaki derin farkları ancak bu küçük ayrıntılarda ve gerçeğin ortaya çıkması ile anlayabilirsiniz. Erzurum kongresi bir yerel kongre idi. Bu sırada toplanmaya başlayan yerel kongrelerin ilki de değildi. Dokuzuncusudur! Bülent Tanör’ün “Türkiye’de Kongre İktidarları” kitabı bu dönemdeki bütün yerel kongreleri ve faaliyetlerini anlatmaktadır. Bu kongrelerin Millî Mücadele içindeki yeri anlaşılmadan Millî Mücadele’nin hakiki mahiyetini kavramaya imkân yoktur. Aradan yıllar geçtikten sonra Millî Mücadele tarihi Nutuk’ta resmî olarak tesbit edildi. Yeniden yazıldı. Resmî tarih ise onu sadece tekrar etti.
Karabekir ismi listelerden itinayla silindi
Karabekir, Nutuk’a yanıt verirken (“Nutuk ve Karabekir’den Cevaplar”) şöyle diyor: “madde sıraları neden değiştirilmiş; bazıları yazılmamış; aynen beyanname ve nizamname yazılmalı idi.” Bu cümle bile inkılâp tarihçileri için yeteri kadar uyarıcı olmalıdır. Ama olamıyor. Ardından ekliyor: kongrede seçilen heyeti temsiliye üyelerinin isimlerini sıralarken Atatürk Nutuk’ta nedense Karabekir’in adını yazmayı ihmal etmiş! Karabekir, Nutuk’a göre heyet üyesi değildir; oysa kendisi üye olduğunu açıklamaktadır. Kime inanacağız? Tabiî ki yine belgelere bakacağız. Bir de ne görelim? Karabekir, üstelik altında Atatürk’ün de imzası bulunan bir yazıyla heyeti temsiliye üyeliğine getirilmemiş mi? Peki, neden Nutuk’ta Karabekir adı silinmiştir? 1927 yılında tarih yeniden yazılıyor ve Karabekir tarihten itinayla siliniyordu da ondan. Oysa sadece Mazhar Müfit Kansu’nun anılarına bakılsa dahi (“Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber”) kararların Nutuk’ta anlatıldığı gibi olmadığı hemen göze çarpacaktır. Buna rağmen, bütün inkılâp tarihçilerinin kullanmakta pek heveskâr oldukları bu anılar dahi dikkati çekmekten uzaktır! Eğer görmek istemezseniz, Kansu bile size yardımcı olamaz! Üstelik Kansu da anılarında Karabekir’in üyeliğini açıkça anlatmaktadır!
Hacim Muhittin Çarıklı’nın Nutuk’a cevabı
Ege yöresinde Balıkesir ve Alaşehir kongrelerinin toplanmasına öncülük eden Hacim Muhittin Çarıklı anılarında (“Babam Hacim Muhittin Çarıklı”) Nutuk’u değerlendirirken; Atatürk’ün sadece kendi bulunduğu hareketleri açıkladığını, diğer cepheleri ise birer cümle ile geçtiğini yazmaktadır. Çarıklı’ya göre, bunun nedeni Atatürk’ün sadece kendisinin içinde bulunduğu olayları anlatmasıdır. Sonra Millî Eğitim Bakanı olacak olan Mustafa Necati ise, kendisine Atatürk’ün diğer cephelerin tarihinin oralarda bulunanlar tarafından yazılması gerektiğini belirttiğini  açıklamıştır. Çarıklı, Nutuk’ta kendisinden hiç söz edilmemesi karşısında hayal kırıklığına uğradığını da açıklamaktan çekinmiyor. Anılara eklemelerde bulunan Çarıklı’nın oğlu Turgut Çarıklı, babasının Necati Bey’in söylediklerine hiç inanmamış olduğunu belirtiyor: “Balıkesir teşkilâtından ve kendisinden bahsedilmemesini filozofça karşılamak istemesine rağmen, bunun neden olduğu burukluğu yaşamının sonuna kadar duymuştur.” Çarıklı, Genelkurmay Başkanlığı’nın anılarını talep eden yazısına da bu nedenle ret yanıtı verecektir. Yanıtında “ilgili şahıslar hayattayken tarihin yazılamayacağı” görüşünü iletmiştir. Çarıklı’nın (“Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri”) kitabı, içerdiği belgelerle birlikte Millî Mücadele tarihinin anlaşılması için vazgeçilmez bir kaynaktır.
İnternet Tarihçiliği
Hele tahrifatlar internette de bir kez ortaya çıkınca, artık kopyala-kes-yapıştır  usulüyle bunun önüne geçmek mümkün değildir. Herkesin söylediğine mi inanacaksınız; yoksa benim yazdıklarıma mı? Hele Nutuk bile benim söylediklerimi söylemiyorsa. Ders kitapları sadece Nutuk’u temel alıyorsa. Medyanın da üslubu bu durumu takviye etmektedir: Yıllardır ezberlemeniz için size sunulan bilgiler gerçeklere uygun değildir dediğimizde; medyamız bu cümleyi iddia olarak yansıtmaktadır: İddia edildi-etti şeklindeki ifadelerin kaynağı budur. Buradan “iddia” ediyorum: ben “iddia” etmiyorum, sadece tarihsel bir gerçeği açıklıyorum. İlk kez de ben açıklamıyorum; çok önceden zaten bilinen ve daha sonra unutturulan, sonra unutulan gerçeği dile getiriyorum. Bu arada önemli okul yerleştirme sınavlarında öğrencilerimize ders kitaplarında yazılan yanlış bilgileri soruyoruz; ezberledikleri yanlışı hatırlayan öğrencilerimizi en iyi okullara kabul ediyoruz. Yanlış yanıtı bilenler hayatlarına daha iyi okullara giderek devam ederken; yanlış yanıtı bilemeyenler ya da ezberleyemeyenler de eğitim basamaklarının altına doğru çekiliyorlar. Hayatta başarılı olmanın yolu, gerçeği aramaktan ya da bilmeye uğraşmaktan değil de, yanlış da olsa bir şeyi ezberlemekten geçiyor. Ne sistem ama!
Okuma metinleri
Şimdiye kadar değindiğim eserlerin yanı sıra; İlhan Tekeli ile Selim İlkin’in birlikte kaleme aldıkları “Ege’de Sivil Direniş’ten Kurtuluş Savaşı’na Geçerken Uşak Heyeti Merkeziyesi ve İbrahim Tahtakılıç Bey  başlıklı araştırmaları da yine Ege bölgesindeki kuvayı milliye hareketini anlamak isteyenler açısından okunması zorunlu bir eserdir. Eğer konuya çok meraklıysanız, bu takdirde Bekir Sıtkı Baykal tarafından hazırlanan “Erzurum Kongresi İle İlgili Belgeler” kitabını da okumalısınız. Kırzıoğlu’nun kapsamlı kitabı incelenmeden Erzurum kongresi ve kararları hakkında konuşmak komik olur. Eğer şimdiye kadar bu eserleri okumadıysanız epey eksiğiniz var demektir.

Hiç yorum yok: