16 Şubat 2012 Perşembe

Ekonomi ve siyaset - Mahir Kaynak

Ekonominin hem  hem de dış politikada belirleyici faktörlerden biri olduğu doğrudur. Günümüzde Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra bir belirsizlik gözlenmektedir ve yenisiyasi yapının nasıl olacağı bilinmemektedir. Dünyada küresel bir sistemin egemen olacağı ve ulus devletlerin rolünün zayıflayacağı düşünüldü ama bu gerçekleşemedi. Ancak devletlerin yeni dünya üzerindeki rolünün ne olacağı ve ittifaklar oluşup oluşmayacağı, oluşacaksa kimlerin yan yana geleceği bilinmiyor.   
Yeni yapılanma sadece siyasette mi olacak, iktisadi sistem ve düşünce aynı mı kalacak bilinmiyor. Geçmişte bireysel davranışların toplamı iktisadi büyüklükleri ve bu da iktisadi yapıyı belirlerdi. Yani devletin herhangi bir müdahalesinin süreci en iyi olacağı konumdan uzaklaştıracağı düşünülürdü. Yani liberal iktisat egemen olan düşünceydi.
Bu durum bugün yaşanan krizin sebebi oldu. Sermayeyi kontrol edenler başta Çin ve Japonya olmak üzere Uzak Doğunun kalkınmasını sağladılar. Onların ekonomisi ihracata dayalı olarak gelişti ve başta ABD olmak üzere Batı ithalatçı konumundaydı. İhracat karşılığında ithalat yapılmadı ve bedelleri başta ABD olmak üzere Batının finans kurumlarına yatırıldı.
Olayı ABD açısından incelersek şu sonuca varırız: Dış ticaret açığı vermek ürettiğinden fazla tüketmekti. Yani ABD halkı hakettiğinin üzerinde bir refaha ulaşıyordu. Aldığı malların karşılığı olan paralar finans kesimine akıyordu. Yani bir koyundan iki post çıkıyordu. Bir yandan ürettiğinden fazla tüketirken diğer yandan büyük bir parasal kaynak oluşuyordu.
Ebediyen devam etmesi mümkün olamayan bu süreç son krizle çözüm bekleyen bir soruna dönüştü. Bu krizin kendiliğinden oluştuğunu söyleyenler de var çözüm arayan ABD’nin bir hamlesi olduğunu düşünenler de var. Ben bunlardan biriyim.
Şu strateji izlendi. Doların değeri düşülerek borçların reel değeri azaltıldı. Finans kesimindeki iflaslar  buraya yatırılan paraların yok olmasına sebep oldu. Bu paralar, ABD halkı tasarrufyapmadığı için, Uzakdoğu’nun paralarıydı.
Bu gelişme yeni siyasi yapının zeminini de hazırladı. Bazı AB ülkeleri de büyük ölçüde borçluydu. Buraya verilen borçların kaynağı, başta Almanya olmak üzere, büyük AB ülkeleriydi. Gerçekte bu ülkeler de başkalarına büyük ölçüde borçluydu. Ekonomisi zayıf ülkelerin borçlarını ödeyememesi büyükleri de risk altına soktu.
Siyasi bütünlüğü sağlayamamış olan AB ekonomik olarak da dağılma sürecine girdi. Bu durum Euronun ortadan kalkması sonucunu doğurabilir.
Ayrıca uluslararası bir paranın gücü dünya üzerinde kabul edilmesine bağlıdır. ABD petrol üreten ülkeler üzerinde hakimiyet kurarak doların kullanılmasını sağlamanın yolunu seçti. Enerjinin diğer bir bölümünü de Rusya kontrol ediyordu ve İran ve çevresinde bu güç egemen olacaktı. Euronun talep alanı sınırlandı.
Türkiye bu açıdan önem kazanıyordu. Bölgeye Avrupa ve Çin’i sokmak istemeyen ABD ve Rusya ikilisi Türkiye’nin müttefik olmasını çözüm için tek yol olarak gördüler.
Ekonomik düşüncede muhtemel değişikliğin şöyle olacağını düşünüyorum. Serbest piyasave bireysel özgürlük devam edecek ama genel çerçeve devlet tarafından belirlenecektir. Yani girişimciler ekonomide herşeyi belirleyemeyecek, devletin belirlediği bir alanda serbesthareket edecektir.

Hiç yorum yok: