13 Şubat 2012 Pazartesi

Çanakkale’nin unutturulan kahramanı: Cevat Paşa




Büyük Âkif, “Tarihe tekerrürdür diyorlar, Hiç ibret alınsaydı eder miydi tekerrür” dizeleriyle bizlere tarihin ders almak için okumamız gerektiğini hatırlatır.

Ali İhsan Gürbüz ise, “Bilirsen tarihin sana öğüttür./ Ceddin kahramandır, neslin yiğittir. / İspatı Havran’da Koca Seyit’tir” dizeleriyle tarihten ders çıkarmanın önemini vurgular. Gürbüz, “Koca Seyit” başlıklı şiirinde Seyit Çavuş’un tükenen umudu o gün var ettiğini belirterek, “Akıl çözemiyor, ince noktayı/ Neydi kaldıran ki üç yüz okkayı /Savaşa konulan bu son noktayı /Seyretti siperden tozda bir Seyit” dizeleriyle bizlere Koca Seyit’i anlatır. Tarihimizde 18 Mart’ın ayrı bir yeri ve önemi vardır. Zira 18 Mart 1915’te Çanakkale’de büyük bir destan yazıldı. 18 Mart günü bu vatan uğruna binlerce Mehmet’in Çanakkale’de şehadet şerbetini içtiği günlerden bir gündür. 18 Mart günü Gelibolu’da binlerce çiçeğin solduğu, derelerin kanla dolduğu gündür. Düşmanlarımız, yani o zamanki tabiriyle ‘düveli muazzama’ vatanımıza göz koymuşlardı. Türk’ü, Arap’ı, Kürt ‘ü, Çerkez ‘i, Laz’ı, Rum’u, Yahudisi koştu omuz omuza Çanakkale’ye. Düşmanlarımız küstahça girdiler boğaza kendilerinden emin ve düşünmeden. Oysa bu millet yemin etmişti, vatana düşmanı sokmamak için. Mehmetçik tek vücut ve tek yürek düşmana karşı etten duvar oldu, “ Allah Allah!” diyerek.. Osmanlı Ordusu, Çanakkale’de kendisinden ateş gücü bakımından üstün kuvvetlerin denizden ve karadan yaptıkları saldırılara dokuz ay süreyle, ağır kayıplar pahasına mukavemet etmiş ve nihayetinde hak ettiği zaferi kazanmıştı. Bu zaferin en önemli ayağı şüphesiz denizde kazanılan zaferdir. Ancak milletin canını dişine takarak kazandığı bu zafer ve bu büyük zaferin kahramanları unutturulmak isteniyor.

Buraya yapılan ziyaretlerde rehberler dikkatleri hep o zaman daha Kurmay Albay rütbesinde bir asker olan Mustafa Kemal Paşa’ya çekiyor. Oysa bu cephede dönemin en büyük generalleri görev yaptı. Osmanlı-Alman ittifakı söz konusu olduğu için cephede bazı noktalarda kumandayı Alman subayları idare ediyordu. İşin bir başka boyutu biz biliyoruz ki Birinci ve İkinci Balkan Savaşlarının acısını derinden hisseden Osmanlı devleti millet ile bütünleşmiş Çanakke’de düşmanın karşısında aşılmaz bir sed haline gelmişti. En büyük generalinden en küçük erine, hatta köylü kadınlar ve çocuklara varıncaya kadar bu cephede savaştı. Bu savaş sebebiyle bazı okullar talebeleri cephede olduğu için mezun veremedi. Milletin vatan savunması için kenetlenmesi neticesinde şüphesiz Allah’ın yardım ve inayeti de geldi. Olağanüstü hadiseler cereyan etti. Yoksa Seyit Çavuş’un 270 okkalık top mermisini tek başına nasıl kaldırdığını düşünebiliriz? Tarihin kayıtlarına geçen bu hadise sadece orada yaşananlardan bir tanesidir. Nitekim savaş bitince aynı Seyit Çavuş aynı ağırlıktaki top mermisini kaldıramamış, bunun üzerine maketiyle o bildik hatıra fotoğrafını çektirmiştir. “Çanakkale’ye hurafe turizmi patladı” başlıklarıyla milletin zihnini bulandırmak isteyenleri anlayabilmek mümkün değil. İşte o zihniyet koskoca bir milletin 7’den 70’e topyekûn gayretiyle kazanılan büyük bir zaferi sanki “kurmay albay rütbesinde bir kumandan kazanmış gibi” göstermek garabetine düşüyor. Böylesine büyük bir zaferi bir kumandana vermek o zaferi ve o komutanı büyütmez, küçültür. İşte adları kasıtlı olarak unutturulan binlerce kahramanımızdan birisi Müstahkem Mevki Kumandanı Cevat Paşa. Bu büyük kumandan Çanakkale kahramanlarından sadece birisi...

GÜÇLER DENGESİ NASILDI?

Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı savunma tertibinin belkemiğini Müstahkem Mevki teşkil ediyordu. 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanlığı görevine Cevat Bey (Çobanlı) getirildi. Mart 1915 başlarında Çanakkale Müstahkem Mevkii emrinde 27 batarya halinde teşkilâtlanmış çeşitli çapta 104 top ve bir de mayın grubu vardı. Topların bir kısmı savaş gemilerinden çıkarılmış gemi toplarıydı.

İtilâf devletleri, Çanakkale harekâtına 12’si İngiliz, 4’ü Fransız olmak üzere 16 Muharebe gemisi, 6 muhrip, 14 mayın arama tarama gemisi ve 1 uçak ana gemisi ayırmışlardı. Ayrıca, 4 hafif kruvazörle 16 muhribin, 5 İngiliz, 2 Fransız denizaltısının, altı deniz uçağı taşıyan uçak ana gemisinin de bu harekâta katılmasını kararlaştırmışlardı.

Düşmanın boğaza saldırı hazırlığını yakından takip eden komutanlar sürekli askerleri ve savunma hazırlıklarını teftiş ederler. 17 Mart’a gelindiğinde hazırlıklar büyük ölçüde tamamlanmıştır. Siperler kazılmış, toplar savunma pozisyonunda düşman gemilerinin boğaza girişini beklemeye başlamıştı. Elde bulunan mayınlar boğazın uygun kısımlarına döşenmişti. Düşman mayın avlama gemileri zaman zaman boğaza girip mayın temizleme ve keşif yapmaya başlamıştı. Her iki tarafta da hummalı bir hazırlık vardı. 18 Mart gününden önce İtilâf Devletleri Donanması’nın Boğazlara yönelik ilk hareketi 19 Şubat günü başladı. Boğazların girişindeki müstahkem mevkiler bombardımana tutuldu. Bombardımanlar 25 Şubat’a kadar aralıklı devam etti. Bu bölgedeki Türk savunma bataryaları susturulmuştu. İtilâf Devletleri mayın arama tarama gemilerinin, Boğazların girişindeki bütün mayınları temizlediklerini düşündüklerinden, 18 Mart 1915’ de Müttefik Donanması’nın boğazları zorlayarak geçmesi kararını almışlardı.

MAYIN GRUBUNA GECE TELEFONLA GELEN EMİR

Bu arada düşman gemileri boğazı taciz etmeyi sürdürüyordu. Yapılan gözlemlerden çok büyük bir hücum hazırlığı içinde oldukları anlaşılıyordu. 17 Mart gecesi, Çanakkale Müstahkem Mevki Mayın Grubu Komutanlığı’nın telefola arayan Cevat Paşa, Komutan Binbaşı Nazmi Bey'e elde kalan son 26 mayını Boğaza döşeşemeyi emretti. Geceyarısına birkaç dakika kala 280 tonluk Nusret Mayın Gemisi altı subay ve 54 erle denize açıldı. Saat 03.20’de 26 mayın da döşenmişti. Nusret, sahile doğru süzülürken sancaktan belirli aralarla yanıp sönen üç yeşil ve bir kırmızı ışıkla “Operasyon tamam!” mesajını verdi. Cevat Albay da müjdeyi ulaştıran gözcüye, bir mecidiye bahşiş verdi. Artık yarın olacakları beklemekten başka bir şey yoktu.

18 Mart günü İngiliz ve Fransız kuvvetleri, İstanbul’a ulaşmak için son bir girişimde bulunmaya karar verdi. Bütün filoyu gururla boğaza sürdüler. Nelerin olacağını kimse bilmiyordu. Müttefik Donanması’nın mayın arama-tarama gemileri, Türk mayın gemisi Nusret’in 17 Mart’ta döktüğü mayınları fark edememişti. Durgun ve güzel bir havada öğlenden evvel saat 11.30 boğaza giren Müttefik Donanması bu saatten akşama kadar bataryalarımızı bombardıman etti. Müttefik Donanması’ndan ilk isabeti “Gaulois” isimli gemi aldı ve sulara gömüldü. Daha sonra Fransızların Suffren gemisi birkaç isabet aldı. Öğleden sonra ise, Fransız muharebe gemisi Bauvet aldığı isabetlerle birkaç dakikada battı. Bir süre sonra da İngilizlerin İrresistable gemisi etkisiz hale getirildi. Ona yardım için giden Ocean isimli gemi de savaş dışı kaldı. Her iki gemi de, açılan topçu ateşleriyle batırıldı. Osmanlı topçusunun isabetli atışları düşman gemileri üzerinde büyük tahribat yapmış ve mayınlar son darbeyi vurmuştur. Saat 18.00’de Müttefik Donanması’nın Boğazı terk etmesiyle, tarihin bu büyük “Boğaz Muharebesi” Osmanlı ordusu’nun kesin zaferiyle sonuçlandı. Yaklaşık 7 saat devam eden çok şiddetli ateş muharebesi sırasında Müttefik Donanması tonlarca mermi yağdırmıştır. Sadece İngiliz gemileri tarafından toplam 3 bin 344 top mermisi atılmıştır. Bunca ateşe rağmen, Osmanlı kuvvetlerin zayiatı 24 şehit 43 yaralıdır. Dört ağır top harap olmuş, üç top hasara uğramış, bir cephanelik infilâk etmiştir. Müttefik Donanması’na gelince; üç muharebe gemisi (İrresistable, Ocean, Bauvet) batmış, iki muharebe gemisi ve bir muharebe kruvazörü (İnflexible, Gaulois, Suffren) ağır yaralanmıştı. İnsan zayiatı ise, çoğu ölü olmak üzere 800 kişiyi aşmıştır. Bu büyük mağlûbiyet üzerine Müttefikler, Boğazı donanmayla zorlayarak geçme umutlarını tamamen kaybettiler.

CEVAT PAŞA’NIN AĞZINDAN 18 MART GÜNÜ

Teftişe çıktığı zamanlarda komutayı devrettiği Çanakkale Müstahkem Mevkii Kurmay Başkanı Selahattin Adil Bey, Cevat Paşa hakkında 18 Marta kadar yaşadıklarından şöyle bahseder: “Cevat Paşa artık geceleri erken yatıyor sabahları çok erken kalkıyordu. Karargâhta kendi kendimize eğlendiğimiz gecelerde ve biraz da gürültü çıkardığımız bir gecede öfkelenmişti ve azar işitmiştik. Oldukça gergin günler geçiriyorduk.” 18 Mart gününü bizzat Albay Cevat Paşa şöyle anlatmaktadır: “17 Mart’ta kala kala elimizde 26 mayın kalmıştı. Bu mayınları da karanlık limana paralel yerleştirme emrini verdim. Düşman donanması karanlık limanda böyle bir mayın hattının kıyıya paralel olarak bulunmasına ihtimal vermeyerek manevralarını çoğunlukla ateşten bir derece korunmuş olan o alanda yapardı. Yine öyle yaptı. Ve son yirmi altı mayınımızın 18 Mart günü pek büyük yardımını gördük.”

CEVAT ÇOBANLI PAŞA KİMDİR?

Cevat Bey (Çobanlı) 10 Ağustos 1914’te Çanakkale Boğazı Müstahkem Mevkii Komutanı oldu. Kurmay Albay olan Cevat Bey daha sonra 1. Ferikliğe (Orgeneral) yükseldi. Zaten daha önceden de bu rütbeye yükselmişti. Ama 1909’da Tasfiye-i Rütep Kanunuyla rütbesi yarbaylığa indirilmişti. Çanakkale muharebelerinde Müstahkem Mevkii Komutanı olan Cevat Bey boğazın kıyı savunmasından sorumluydu. Deniz savaşlarındaki yeri tartışmasız olan Cevat Bey, 18 Mart Çanakkale Deniz Savaşındaki başarılarından dolayı 18 Mart Kahramanı ünvanını aldı. Zaferin ertesi günü ise Albay olan Cevat Bey artık Cevat Paşa olmuştur. Çanakkale’de bu üstün başarılarından sonra 18 Mart Kahramanı ünvanı ve Orgeneral ünvanı alan Cevat Paşa 9 Ekim 1915’te 14. Kolordu Komutanı 1916’da 15. Kolordu Komutanı olarak Galiçya Cephesinde bulundu. Daha sonra Filistin Cephesine gönderildi. Bu cephede savaşın kaybedilmesi üzerine İstanbul’a, Genelkurmay karargâhına çağrıldı. Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı sırada Genelkurmay Başkanlığı görevini Fevzi Paşa’nın (Fevzi Çakmak) vekili olarak yürütüyordu. Fevzi Paşa, İngiliz ordusu İstanbul kapısına dayanınca, onları karşılamamak için 20 gün hastalık izni almıştı. Cevat Paşa, 145 Malta Sürgünü’nden biridir. Kayıtlara ‘2773 no’lu sürgün’ diye geçti. 23 Ekim 1921’de imzalanan takas anlaşması ile 15 Ocak 1922’de yurda geri döndü ve hemen Ankara’ya geldi. 9 Şubat 1922’de karargâhı Diyarbakır’da olan El-Cezire bölgesinin komutanlığına atandı. 21 Ekim 1922’de 3. Ordu Müfettişi oldu. 31 Ekim 1922’de bu görevinden istifa ederek Elaziz (Elazığ) Milletvekili oldu. 25 Aralık 1924’de milletvekilliğinden istifa ederek Askerî Şûrâ Üyeliği’ne atandı. Mısır Sorunu ve Irak Sınırı Sorunu sırasında Milletler Cemiyetine Mümessil olarak gönderildi. 1932’de Cenova Silâhları Sınırlandırma Konferansı’na delege olarak gönderildi. 14 Eylül 1935’te Askerî Şûrâ Üyeliği’nden yaş haddinden emekli oldu. İstanbul, Kadıköy’deki evine çekildi. 13 Mart 1938’de 68 yaşında vefat etti. Erenköy Mezarlığı’nda toprağa verildi. Daha sonra Ankara’daki Devlet Mezarlığı’na kemikleri nakledildi.

DENİZDEN UMUDUNU KESEN DÜŞMAN KARAYA YÖNELDİ

18 Mart yenilgisinden sonra müttefikler, karaya asker çıkarmak suretiyle Gelibolu Yarımadasını ele geçirmeye karar verdiler. Bu suretle, Boğazlardaki tahkimatı arkadan vurarak açabileceklerini sanıyorlardı. Müttefik çıkarması 25 Nisan 1915 sabahı başladı. Bundan sonraki günlerde ve aylarda Müttefikler, Çanakkale’deki Osmanlı kuvvetlerini imha ederek Boğazı açmak, Osmanlı askerlerini de Boğazı savunmak ve düşmanı denize dökmek amacıyla gittikçe artan bir gayretle savaştılar. Küçücük bir kara parçası üzerinde tarihin en kanlı muharebeleri cereyan etti. Savaş bir süre sonra bir mevzi harbine dönüştü. Bu sırada, Sırbistan yolu açılıp Almanya’dan ağır silâhlar gelmeye başlamıştı. İşte İngilizler, Osmanlı kuvvetleri önünde duramayacaklarını da anladıklarından işgallerini kaldırarak, müttefik kuvvetlerin tahliyelerine karar verdiler. Böylece, 18 Mart Deniz Zaferi’nden sonra yaklaşık altı aydan fazla sürmüş olan Çanakkale Cephesi’ndeki kara savaşları da Osmanlı Ordusunun zaferiyle sona erdi.

SAVAŞIN BİLİNEN EN ÖNEMLİ SONUÇLARI

Çanakkale Muharebeleri’nin sonuçları ise kısaca şöyledir:

1. Çanakkale geçilememiş ve müttefikler Osmanlı Devleti’ni savaş dışı bırakamamışlardı. Bu durum savaşı en az iki yıl uzatmıştır.

2. Balkan Savaşı esnasında perişan bir vaziyette gördükleri Osmanlı ordusunu küçümseyen, Osmanlıların artık bittiklerini ve yok olacaklarını düşünen müttefikler, beklemedikleri ağır bir yenilgiye uğramışlardı.

3. Vatanımız ve başşehir İstanbul, erken gelecek olan bir istilâ ve işgalden kurtulmuştu.

4. Boğazları geçemeyen müttefikler, Rusya’ya silâh yardımında bulunamadıkları gibi, Rusya’dan sağlayacakları tarım ürünlerini Avrupa’ya götürememişler ve Avrupa’daki açlığı ve sefaleti önleyememişlerdir.

5. 1917’de Rusya’da ihtilâl çıkınca, boğazlar kapalı olduğundan İngiltere ve Fransa müttefikleri Çar’a yardım yapamamışlar ve Çarlık Rusya devleti yıkılmıştır.

6. Büyük ölçüde kendi imkânlarımızla kazandığımız bu zafer, on binlerce kaybımıza sebep olsa da kamuoyumuz ve Türk kuvvetleri için büyük bir moral kaynağı olmuştur.

ŞEHİT SAYISI NE KADAR?

Tarİhİmİzle ilgili bazı yanlış ve eksik bilgilere biraz da abartı eklenince rakamlar birbirine karışıyor. Çanakkale savaşlarında 250 bin şehit verildiği söylenir. Aslında daha az şehit verilmiş olmakla bu büyük zaferin değeri küçülmez. Mübalâğa yapanların niyetleri nedir anlamak mümkün değil. Yaptığımız araştırmalarda çeşitli kaynaklarda farklı rakamlar bulunmakla birlikte Osmanlı ordusunun Çanakkale’de 47 bin ile 55 bin arasında bir şehit verdiği anlaşılıyor. Biz yine abartma tarafından işe yaklaşalım şehit sayısını 55 bin olarak alalım. Yani 55 bin can az mıdır? Osmanlı Genelkurmayı, Çanakkale’deki Türk zayiatını 55.000 şehit, 100.000 yaralı, 10.000 kayıp, 21.000 hastalıktan ölüm, 64.000 hasta olmak üzere 250.000 kişi olarak göstermektedir. Resmî kayıtlar bize bu rakamları gösteriyor.

Çanakkale’de İngilizler ise 43.000 ölü, 72.000 yaralı, 90.000 hasta olmak üzere 205 bin; Fransızlar ise toplam 47.000 kişilik zayiat vermişlerdir. Çanakkale Savaşları Türk Milleti’nin tarihine altın harflerle yazılmış büyük bir zaferdir. Bu zafer, en rütbelisinden en kıdemsizine kadar Osmanlı askerinin kanıyla, canıyla kazandığı, her anı kahramanlıklarla dolu abide bir zaferdi. Vatan sevgisinin, iman gücünün çelikleştiği ve adeta etten bir duvar örülerek “Çanakkale Geçilemez” dedirten milletin bir zaferidir.

Hiç yorum yok: