Atatürk’ü en iyi anlatan kitaplardan biri, hiç kuşkusuz su katılmamış bir Kemalist olan gazeteci Falih Rıfkı Atay’ın ‘Çankaya’sıdır.
Falih Rıfkı (1894-1971), zaman zaman Köşk sofrasında yer aldı. Atatürk’ü yakından gözlemledi. Onu genç kuşaklara anlatan birçok kitap ve makale yazdı.
Beş yıl kadar önce ‘Çankaya’dan yapılmış çok çarpıcı bir alıntı okumuştum. Şaşırdım.
Aradım, aradım: Yok!
Meğer bendeki, ‘Çankaya’nın sansürlenmiş baskısıymış.
Sahaflardan eski bir baskısını aldım. İki cilt. Bu kez sansürlenen bölümü buldum.
İlk cildin sonuna doğru, Eylül 1922′deki İzmir yangınını Falih Rıfkı şöyle anlatıyor.
Aynen aşağıya alıyorum. Ermeni tehcirine değindiği cümleye de dikkatinizi çekerim:
Falih Rıfkı Atay
“İzmir’i niçin yakıyorduk? Kordon konakları, oteller ve kazinolar kalırsa, azlıklardan kurtulamıyacağımızdan mı korkuyorduk. Birinci Dünya Harbinde Ermeniler tehcir olunduğu vakit, Anadolu şehir ve kasabalarının oturulabilir ne kadar mahalle ve semtleri varsa, yine bu korku ile yakmıştık. Bu kuru kuruya tahripçilik hissinden gelen bir şey değildir. Bunda bir aşağılık duygusunun da tesiri var. Bir Avrupa parçasına benzeyen her köşe, sanki hıristiyan veya yabancı olmak, mutlaka bizim olmamak kaderinde idi. Bir harb daha olsa da yenilmiş olsak, İzmir’i arsalar halinde bırakmış olmak, şehrin Türklüğünü korumaya kâfi mi gelecekti? Koyu bir mutaassıp, öfkelendirici bir demagog olarak tanımış olduğum Nureddin Paşa, ta Afyon’dan beri Yunan’lıların yakıp kül ettiği Türk kasabalarının enkazını ve ağlayıp çırpınan halkını görerek gelen subayların ve neferlerin affetmez hınç ve intikam hislerinden de şüphesiz kuvvet almakta idi.” (Çankaya, 1958 baskısı, Dünya Yayınları)
Yukarıdaki bölümü Falih Rıfkı, henüz İzmir yanarken sıcağı sıcağına yazıyor, daha sonra da Çankaya kitabında kullanıyor.
Falih Rıfkı’nın anlatımından çıkan temel noktalar şunlar:
İzmir’i, kente giren ilk birliklere kumanda eden “Sakallı” lakaplı Nureddin Paşa yakmıştır.
Bu tercihte, çeşitli toplumsal kompleksler kadar, “aman azınlıklar ileride hak iddia etmesin” kaygısı da vardır.
Benzeri bir yakma faaliyeti 1915 tehcirinde Ermeni malları için de uygulanmıştır.
Not: Soykırım mı, bilemem ama “etnik temizlik” olduğuna eminim.
Ben olaya şöyle bakıyorum:
Nureddin Paşa’nın adamlarının ellerinde gaz tenekeleriyle oradan oraya koşuşturduğunu biliyoruz ama. Farz edelim ki İzmir’i, Rumlar (veya Ermeniler) tutuşturmuş olsun.
Şu kesin gerçek değişmez:
İzmir yangınını söndürmedik!
Kentin harap olmasına izin verdik.
O İzmir ki 1922′de en ileri, en modern, en Batılılaşmış kentlerimizden biriydi. Hatta belki de birinciydi.
Ancak yanmasına izin verildi.
Peki yangını kim çıkardı?
Şöyle söyleyeyim: Yüzde 90 biliyoruz ama oran yüzde 100 olmadığı için, arada kalan yüzde 10′luk cücükten hareket eden sansürcülerle uğraşmak zorunda kalıyoruz.
İzmir yangınını kimin söndürmediğini ise yüzde 100 biliyoruz.
Peki, bir soru daha: Bütün bunlar olurken “Büyük Kurtarıcı” neredeydi?
Artık ona da ben değil, liberalizmden ulusalcılığa savrulan arkadaşlar cevap versin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder