Faiz lobisi, paranın fiyatı olan faizi manipüle ederek rant kollayanlara hizmet edip, onlara güzelleme yapanlara deniliyor.
Bizde de "faiz lobisi yoktur, faizler piyasada arz ve talebe göre belirlenir" diyerek halkı kandırmaya çalışanlar, siyasetçi ve bürokratlara finans kesiminin çıkarları için baskı yapanlar ile bürokrasiye finansal kesiminin rantlarını kollamak için kendi elemanlarını yerleştirenler faiz lobisini, oluşturuyor.
Gelelim faiz lobisinin vatandaşı nasıl soyduğuna
Nobel ödüllü ünlü iktisatçı Joseph Stiglitz, faiz lobisinin fakir halkı nasıl soyduğunu şöyle anlatıyor: "Finansal sektör asimetrik enformasyon yani vatandaşın bankalarla eşit bilgiye sahip olamaması ve devletin finans sektörüne sağladığı garantiler aracılığıyla düşük faiz hadleriyle borçlanıp, yüksek riskler alarak düşük gelir gelir gruplarını adeta soyar." Yine Stiglitz'e göre, finans kesimi asimetrik enformasyon ve devletten sağladığı garantilerle (büyük batırılamaz v.b.) aşırı risk alabilme yetkisini, bir rant kollama faaliyetiyle yani lobiler aracılığıyla elde ediyor. Çünkü finans sektörü, kalitesiz borçlanma araçlarıyla halktan yağmacı zihniyetle topladığı parayı adeta dolandırıcılık yaparak kredi kartı müşterisine yansıtıyor.
Böylece toplumsal piramitin en altındaki dar gelirlilerin alın teriyle kazandığı parayı piramitin en üstündeki toplumun yüzde 1'ini oluşturan zenginlere aktarıyor. (The Price of Inequality, Joseph Stiglitz s.36-37) Gelelim Türkiye'ye… Bildiğiniz gibi Rekabet Kurumu 12 bankayı Stiglitz'in izah ettiği biçimde mevduat, kredi ve kredi kartı faizlerini manipüle ettiği gerekçesiyle yakaladı. Ve kurulun 13.3/198-100 sayılı kararıyla cezalandırdı. Bu arada faiz lobisinin Türkiye ekonomisine verdiği hasarın Rekabet Kurumu'nun tespit ettiğinden oldukça büyük olduğunu yeri gelmişken belirtelim. Çünkü rant kollamak için faiz lobisinin bürokrasi ve siyasetçi üzerinde yaptığı baskı sonucunda faizler yüksek tutulduğundan, daha doğrusu dalgalı kur rejimi ve sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ekonomide ülke içi reel faizlerin küresel reel faizlerin çok üzerinde seyretmesi nedeniyle bu ülkede kaynak dağılımı bozuldu.
Dış ticarete konu olan mallar (traded goods) yerine dış ticarete konu olmayan malların (nontraded goods) üretimi çoğaldı.
Böylece dış ticarete konu olmayan gayrimenkul, lokanta, kuaför hizmeti gibi alanlara yatırımlar yoğunlaştı. Hatta son dönemde bazı büyük holdinglerin lokanta zinciri yatırımlarına yönelmesi bu tezimizi doğruluyor.
İşte bu nedenle ihracat yüksek faiz politikasıyla kârlı olmaktan çıktı ve cari açık çoğaldı. Dolayısıyla faiz lobisi kaynak dağılımını bozup, ihracat yoluyla döviz girişini engellerken bu defa oluşan cari açığın finansmanını sağlamak için yurt dışında vergi cennetlerinde tuttuğu parasını kendi kendisine borç vererek hem faizlerin yüksek kalmasını sağlıyor, hem de borçlu göründüğünden vergi ödemekten kurtuluyor. <b>Dün açıklanan, 24.3 milyar dolar tutarındaki dört aylık cari açığın asıl sorumlusu da işte bu faiz lobisi oluyor. Nedeni ortada çünkü cari açık faiz lobisine rant sağlayan kalemlerden bir tanesi oluyor.
Anlayacağınız faiz lobisi ahtapotun kolları gibi ülkeyi sarıyor. Tabi ondan kurtulmak zor oluyor.
Faiz lobisi cari açığı nasıl kullanıyor?
Bildiğiniz gibi cari açık bir ülkenin tasarruflarıyla yatırımları arasındaki olumsuz farktan oluşuyor. Yapılan yatırımlar tasarruflardan fazlaysa eksik kalan tasarruflar yurtdışından borç olarak alınıyor.
Türkiye'nin ortalama tasarruf oranı düşük olduğu için yüksek büyüme hızını tutturabilmek için yurtdışından borç almak gerekiyor.
Örneğin Türkiye'de ortalama sermaye hasıla katsayısı 6.5 olduğuna göre, yılda yüzde 4 oranında büyüyebilmek için milli gelirin yüzde 26'sını tasarruf edip yatırıma yöneltmek gerekiyor. Oysa Türkiye'de ortalama tasarruf oranı yüzde 14.5 olduğundan aradaki yüzde 11.5 oranındaki tasarruf açığını yurtdışından borçlanmak gerekiyor.
Tabii bu arada durup Türkiye'de tasarrufların niye düşük olduğunu düşünmek gerekiyor. Çünkü Türkiye'de maalesef dünyada hiç olmayan bir uygulama yapılıyor. Nasıl yapılıyor bu uygulama?
Türk Ticaret Kanunu'na (TTK) göre sermayedarların şirketten para çekmesi serbest bırakılarak yapılıyor. İşte bu nedenle şirketlerden çekilen paralar kolayca yurtdışına gönderiliyor. Böylece yurtdışında oluşturulan bu fonlar tekrar şirketlere borç (back to back) olarak verilerek şirket öz varlığı azaltılıyor.
Böylece borçlu şirket vergi de ödemiyor.
Dolayısıyla hem kurumsal hem de kamu tasarrufları olduğundan düşük görünüyor. İşte bu nedenle Türkiye kendi ekonomisinde yarattığı değerden elde edilen tasarrufları tekrar yurtdışından borçlanmak zorunda kalıyor. Kısacası bu nedenle cari açık artıyor. Artan cari açık paranın fiyatını da yukarıya doğru ittiriyor. Böylece hem faizden hem de vergiden kazanılıyor.
Peki bu cari açık kimin marifetiyle oluşuyor?
Tabii ki faiz lobisinin marifetiyle... Bakın şöyle açıklayalım: TÜSİAD ve TOBB yeni TTK'da getirilen sermaye şirketinden sermayedarların para çekme yasağını kaldırtmak için faiz lobisi aracılığıyla CHP'ye değişiklik teklifi verdirttiler. Sonra bu maddeler lobinin isteği doğrultusunda değiştirildi.
Böylece faiz lobisinin baskısı ve yönlendirmesiyle rant kollayanların istediği yerine getirildi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, 18 Haziran 2012 tarihli Dünya gazetesindeki röportajında TTK'da değişiklik teklifini verdikleri için övünç duyduğunu belirtti. Aynı Öztrak şimdi Başbakan Erdoğan'a verdiği soru önergesinde"faiz lobisinin kim olduğunu" soruyor ve cevaplanmasını istiyor. Oysa sorunun cevabı belli. Öztrak'a yeni TTK'da sermaye şirketinde para çekme yasağını kaldırması için yasa teklifini kimler verdirttiyse faiz lobisi onlardır.
Not: Dün AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile Iğdır'daydık. Konfeksiyon ve ısı yalıtımı malzemesi üreten iki ayrı fabrikanın açılışı yapıldı. Barış süreciyle birlikte bölgeye yatırımlar hızla çoğalıyor.
Organize Sanayi Bölgesi'nde yer kalmamış.
Yine Ağrı Dağı'na tırmanma turizmi de canlanmış.
Yılda 6 bin dağcı tırmanıyormuş, bürokrasi azaltılırsa sayının 40 bine çıkacağı ileri sürülüyor.
Kısaca doğuda büyük bir ekonomik gelişme başlıyor diyebiliriz.
Erdoğan en çok hangi olaya kızdı?
Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Prof.Dr. Numan Kurtulmuş,fabrika açılışlarının ardından Iğdır dönüşü uçakta gazetecilere bazı açıklamalar yaptı.
Kurtulmuş'a göre, Başbakan'a ABD'de olağan üstü bir karşılama yapıldı. Çünkü Başkan Obama ve Başbakan Erdoğan her ikisi de toplumun dar gelirli kesimlerinden yükselerek gelen politikacılar ve politikaları biribirine benziyor. Her iki politikacı da kamu harcamalarının tasarımında dar gelirlilere sağlık ve eğitim hizmetlerinin miktar ve kalitesini artırmaya çalışıyorlar. Bu nedenle zenginlerin tepkisini çekiyorlar. Bu görüşünü dile getirdikten sonra Kurtulmuş, ABD dönüşü yaşanılan Türkiye'yi istikrarsızlaştırma girişiminin Obama'dan gelmediğini, ABD'deki başka bir kesimin bu işler de parmağı olabileceğini düşünüyor. Kurtulmuş, ABD görüşmeleri sırasında, Suriye ve serbest ticaret anlaşması konusunda mutabakat olmadığını ancak diğer konularda mutabakatın sağlandığını, belirtti.
Yine Kurtulmuş, Türkiye'de bazılarının Turgut Özal gibi liberal bir siyasetçiye dahi tahammül edemediklerini, çünkü Özal, ne zaman bu kesimin aşırı isteklerini yerine getirmedi işte o anda birden bire Özal'a karşı cephe aldıklarını, söyledi. Erdoğan'a da bu nedenle aynı kesimlerin karşı olduğunu düşünüyor, Kurtulmuş. Oysa bu kesimin, Türkiye ekonomisini sürekli domine ettiğini, Ak Parti döneminde de bu büyük şirketlerin hakimiyetinin sürdüğünü, muhafazakarların şirketlerinin hala çok gerilerde olduğunu, belirtti. Dolayısıyla son on yıl içerisinde de Ak Parti'nin yaptığı büyük ekonomik dönüşümden en çok faydalananların sanılanın aksine yine eski büyük şirketlerin sahipleri olduğunu düşünüyor.
Gelelim Başbakan Erdoğan'ın Taksim olayları sürecinde en çok üzüldüğü olaya… Erdoğan,bazı bankaların Taksim olaylarına destek verdiklerini açıklamasına hem şaşırmış,hem kızmış, hem de çok üzülmüş. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde bu tür olaylara bankalar destek vermezlar. Bankalar açık ve örtük devlet garantileriyle yani büyük batırılamaz, mevduat garantisi türünden risk azaltıcı destekleri siyasi iktidardan aldıkları için bu tür istikrarı bozucu olaylardan kaçınıyorlar. Kurtulmuş "Wall Street'i işgal et girişimine hangi banka destek verdi?" diyerek soruyor.
Gelelim Doğu Anadolu'da barış süreciyle yaşananlara
Barış süreciyle birlikte Iğdır'da yaşanan bir olayı SERHAT Kalkınma Ajansı eski genel sekreteri Dr.Hüseyin Tutar şöyle anlattı," Barış sürecinin başlamasıyla Iğdırlı bir vatandaş ehliyet ve ruhsatını evinde bırakarak otomobiliyle yola çıkıyor. Yolda trafik polisi aracı durduruyor, ehliyet ve ruhsat istiyor. Iğdırlı "ne ehliyeti ne ruhsatı barıştık ya…" diyerek cevap verince trafik polisi şaşırıyor, peki geç, diyor.Anlayacağınız Doğu'da devlet ve halk gerçekten barışmış.
Gerici ve tutucular 'Faiz lobisi yoktur' diyor
Dünyada 2008'de yaşanan mali krizin sorumlusunun, hiçbir kural tanımayan, riskleri vatandaşın sırtına yükleyen finans kesimi olduğu ortaya çıktı. Finans kesiminin, kârını en yükseğe çıkarabilmek ve bunun için sınırsız risk alabilmek amacıyla asimetrik enformasyon ve devletin açık ve örtük garantilerinden yararlandığını biliyoruz.
Tabii bütün bunları yaparken bürokrat ve siyasetçinin baskı altında tutulup, finans kesiminin kolladığı rantları elde etmek için lobicilere ihtiyaç duyuluyor. İşte son dönemde finans kesiminin rantlarını kollamasına hizmet edenleri işaret eden faiz lobisi kavramının bu nedenle ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Kısaca faiz lobisi kavramı yeni bir kavramdır ve rant kollayan finans kesiminin lobiciliğini yapanlara bu sıfat yakışıyor. Bu sıfatın kullanılmasında hiçbir mahzur da yok. Çünkü Nobelli iktisatçı Joseph Stiglitz, 'The Price of Inequality' kitabında finans kesiminin rant kollamak için lobiler aracılığıyla nasıl merkez bankalarına, politikacılara baskı yaptığını ve bankaların düşük gelir gruplarından yağmacı bir borçlanmayla topladıkları parayı yine düşük gelir gruplarına kredi kartları yoluyla sattığını belirtiyor. Böylece toplumsal piramitin en altından en üstüne paranın nasıl haksızca transfer edildiğini açıklıyor.
Stiglitz'in bu tespitinin nasıl doğrulandığına gelince… 2012'de Londra Bankalararası Faiz Oranları'nı (LİBOR) kendi aralarında anlaşıp vatandaşın cebinden yaklaşık176 milyar dolar çalan bankalar yakalandı. Cezaya çarptırıldılar ayrıca dolandırıcılıktan yargılanacaklar. Türkiye'de de Rekabet Kurulu mevduat, tüketici ve kredi kartı faizlerini kendi aralarında anlaşıp belirleyen 12 bankayı yakalayıp cezalandırdı. İşte şimdi "faiz lobisi yoktur" diyenlere "peki bu yakalananların kim?" sorusunu sormak gerekiyor. Ama bu soruya cevap vereceklerine Başbakan Erdoğan'ın kullandığı bu kavramın içini boşaltıp bilgi kirliliği yaratıyorlar. Ve halkı soyan toplumun yüzde 1'ini oluşturan zenginlerin yanında yer alıp adeta onların yaptığı bu küresel soyguna destek veriyorlar. Dolayısıyla 'faiz lobisi yoktur' diyenler gerici ve tutucu bir tavır içinde oluyorlar. Fakirlerin sorunlarına sahip çıkmıyorlar.
Gelelim Başbakan Erdoğan'ın kimlerle karşı karşıya olduğuna… 'Faiz lobisi yoktur' diyenlerin yanında Erdoğan'ın karşısına çıkanların bir kısmı da sosyalleşen sağlık hizmetlerini kabul edemeyenler oluyor. Yine eğitim hizmetlerinin fırsat eşitliğini sağlayacak biçimde verilmesi eski orta sınıfı rahatsız ediyor. Fakir çocuklarının yeteneklerinin gelişmesiyle yeni orta sınıfın çıkması ve son yılda 17 milyon kişinin Türkiye'de fakirlikten orta sınıfa geçmesi, eski orta sınıfın işine gelmediği için eğitimde fakirlere destek veren, her çocuğa tablet bilgisayar dağıtan Erdoğan'a eski orta sınıf karşı çıkıyor. Yine Erdoğan'a karşı çıkan diğer bir kesim barış sürecinin başlamasıyla ölümlerin durmasından rahatsız olan silah tüccarlarının temsilcileri oluyor. Dolayısıyla Erdoğan'a karşı çıkanların kimler olduğunu kategorize ettiğimizde büyük bir kısmının gerici ve tutucu olduğunu söylemek yanlış bir tespit olmaz sanırım.
Madem faiz lobisi yok Tom Hayes neyin nesi?
Bazıları hâlâ faiz lobisi yoktur diyerek bilgi kirliliği yaratıp kavramın içini boşatmaya çalışıyorlar. Oysa Londra'da lobinin elemanları mahkeme karşısına çıkmaya başladı. Geçen yıl Londra bankalar arası faiz oranlarını (Libor) kendi aralarında anlaşarak belirleyip vatandaşı dolandırdıkları gerekçesiyle UBS ve Citigroup eski çalışanı Tom Hayes dahil üç kişi perşembe günü hâkim karşısına çıktı. Eski UBS çalışanı Tom Hayes 11 Aralık 2012'de Londra Ağır Dolandırıcılık Ofisinin talebi üzerine tutuklandığında The Wall Street Journal'a "bu işin çok yukarılara" gideceğini ileri sürmüştü.
Peki neydi Libor skandalı? Hatırlatalım. Faiz oranlarını piyasada rekabetle belirlemek yerine aralarında anlaşarak belirleyip halkı soyanların ortaya çıkarılmasına Libor skandalı diyoruz. Bu skandalın kapanması için İsviçre'nin en büyük bankası UBS, İngiliz ve ABD regülatörlerine 1.5 milyar dolar ceza ödedi. Yine Barclay's bankası 445 milyon dolar, Royal Bank of Scontland 600 milyon dolar ceza ödeyip skandalı örteceklerini zannettiler.
Fakat işler düşündükleri gibi gelişmedi, iş büyüdü. UBS çalışanı Tom Hayes tutuklanıp savcıyla işbirliği yapacağını açıklayıp sekiz bankanın daha işin içinde olduğunu itiraf etti. Savcıya, Libor faiz oranlarını birlikte belirlediği sekiz bankayı Royal Bank of Scontland, JP Morgan, Deutsche Bank, Rabobank, RP Martin, HSBC ve Tullend Prebon ve Citigroup olarak açıkladı. Yine ABD Adalet Bakanı Eric Holder, UBS bankasının çalışanı Tom Hayes'in, diğer bankalardan 100 çalışanla irtibat kurup, 800 defa Libor-yen manipülasyonu yaptığını söyledi.
Bu işlemlerde, manipülatörlerin, Libor'u binde 2 manipüle ettikleri takdirde 50 milyar dolarlık pozisyonda her bir işlemden 250 bin dolar kazandıkları ileri sürülüyor.Yine ABD Federal denetçisinin yaptığı ilk hesaplara göre bankalar sadece konut borçlanma kâğıtlarından Libor manipülasyonu nedeniyle 3 milyar dolar para kazandılar. Tabii bunun karşılığında ABD konut finansörleri Fannia Mae ve Freddie Mac aynı tutarda para kaybetti. Ve bu yolla küresel piyasalardan dolandırılan toplam paranın 176 milyar dolar olduğu ileri sürülüyor. Bu tutar para emekliden, öğrenciye kadar geniş bir halk yelpazesinden çalınıyor.
Parası çalınanların içinde Türkiye vatandaşları da var. Hayes perşembe günü yapılan ilk duruşmada konuşmadı. Sadece kimlik tespiti için sorulanlara cevap verdi. Hayes, eğer diğer duruşmalarda konuşursa işler bankalar için sadece para cezası ödeyip sıyrılmakla kalmayacak. Bankaların sahipleri dahil pek çok kişi ceza hâkiminin karşısına çıkacak.
Gelelim Tom Hayes'in perşembe yapılan duruşmasını niye anlattığımıza... Hâlâ Türkiye'de bazıları Başbakan Erdoğan'ın niye faiz lobisi kavramını kullandığını sorguluyor. Ve böyle bir lobinin olmadığını ileri sürüyorlar. Oysa faiz lobisi açık bir küresel gerçek ve faiz rantı kollayanların emirlerini yerine getiriyor. Türkiye'de Rekabet Kurulu'nun bu lobiyle işbirliği yapan 12 bankayı yakaladığını unutmayalım. Anlayacağınız, bazıları, Erdoğan'a karşı çıktığını zannederken " faiz lobisi yoktur diyerek" yüksek faiz peşinde koşan rant kollayıcılara hizmet ediyor.
Faiz lobisi 2006'daki dört puanın peşinde
Madem faiz lobisi yok Tom Hayes neyin nesi?
Peki neydi Libor skandalı? Hatırlatalım. Faiz oranlarını piyasada rekabetle belirlemek yerine aralarında anlaşarak belirleyip halkı soyanların ortaya çıkarılmasına Libor skandalı diyoruz. Bu skandalın kapanması için İsviçre'nin en büyük bankası UBS, İngiliz ve ABD regülatörlerine 1.5 milyar dolar ceza ödedi. Yine Barclay's bankası 445 milyon dolar, Royal Bank of Scontland 600 milyon dolar ceza ödeyip skandalı örteceklerini zannettiler.
Fakat işler düşündükleri gibi gelişmedi, iş büyüdü. UBS çalışanı Tom Hayes tutuklanıp savcıyla işbirliği yapacağını açıklayıp sekiz bankanın daha işin içinde olduğunu itiraf etti. Savcıya, Libor faiz oranlarını birlikte belirlediği sekiz bankayı Royal Bank of Scontland, JP Morgan, Deutsche Bank, Rabobank, RP Martin, HSBC ve Tullend Prebon ve Citigroup olarak açıkladı. Yine ABD Adalet Bakanı Eric Holder, UBS bankasının çalışanı Tom Hayes'in, diğer bankalardan 100 çalışanla irtibat kurup, 800 defa Libor-yen manipülasyonu yaptığını söyledi.
Bu işlemlerde, manipülatörlerin, Libor'u binde 2 manipüle ettikleri takdirde 50 milyar dolarlık pozisyonda her bir işlemden 250 bin dolar kazandıkları ileri sürülüyor.Yine ABD Federal denetçisinin yaptığı ilk hesaplara göre bankalar sadece konut borçlanma kâğıtlarından Libor manipülasyonu nedeniyle 3 milyar dolar para kazandılar. Tabii bunun karşılığında ABD konut finansörleri Fannia Mae ve Freddie Mac aynı tutarda para kaybetti. Ve bu yolla küresel piyasalardan dolandırılan toplam paranın 176 milyar dolar olduğu ileri sürülüyor. Bu tutar para emekliden, öğrenciye kadar geniş bir halk yelpazesinden çalınıyor.
Parası çalınanların içinde Türkiye vatandaşları da var. Hayes perşembe günü yapılan ilk duruşmada konuşmadı. Sadece kimlik tespiti için sorulanlara cevap verdi. Hayes, eğer diğer duruşmalarda konuşursa işler bankalar için sadece para cezası ödeyip sıyrılmakla kalmayacak. Bankaların sahipleri dahil pek çok kişi ceza hâkiminin karşısına çıkacak.
Gelelim Tom Hayes'in perşembe yapılan duruşmasını niye anlattığımıza... Hâlâ Türkiye'de bazıları Başbakan Erdoğan'ın niye faiz lobisi kavramını kullandığını sorguluyor. Ve böyle bir lobinin olmadığını ileri sürüyorlar. Oysa faiz lobisi açık bir küresel gerçek ve faiz rantı kollayanların emirlerini yerine getiriyor. Türkiye'de Rekabet Kurulu'nun bu lobiyle işbirliği yapan 12 bankayı yakaladığını unutmayalım. Anlayacağınız, bazıları, Erdoğan'a karşı çıktığını zannederken " faiz lobisi yoktur diyerek" yüksek faiz peşinde koşan rant kollayıcılara hizmet ediyor.
Faiz lobisi 2006'daki dört puanın peşinde
Haksız faiz kazancı peşinde koşanlara güzelleme yapanlara, onların çıkarlarını savunanlara faiz lobisi diyoruz. Faiz lobisinin elemanları, "faiz lobisi" yoktur diyerek söze başlayıp, faizlerin piyasada arz ve talebe göre belirlendiğini ileri sürerler. Fakat faizleri kendi aralarında anlaşarak belirleyip halkı soydukları için Londra ve New York'ta ortaya çıkartılan Libor skandalından hiç bahsetmezler. Yine kendi aralarında anlaşıp, mevduata düşük faiz, kredi ve kredi kartı müşterisine yüksek faiz uyguladıkları için Rekabet Kurumu'nun yakaladığı 12 bankadan bahsetmek işlerine gelmez. Hatta lobinin elemanları faiz lobisinin hayali bir kavram olduğunu bile ileri sürmekten çekinmezler. Böylece, faiz lobisi, toplumsal piramidin en altındaki dar gelirlilerin alın teriyle kazandıklarını çok düşük faizle toplayıp yine bu az gelirlilere çok yüksek faizle kredi olarak satanların, emirlerini yerine getirir. Bu lobi küresel düzeydeki en zengin yüzde 1'lik sınıfa hizmet eder. Karşılığında da komisyonunu alır.
İşte bu lobi şimdi yine küresel düzeyde soygun için yeni bir fırsat yakaladı. Hatırlayacaksınız 2006'nın mayıs ve haziran aylarında aynı ABD Merkez Bankası şimdi olduğu gibi parasal daralmaya gideceğini açıkladı. İşte tam o sırada pek çok gelişmekte olan ülke bu nedenle mali piyasalarında dalgalanma yaşadı. Türkiye'de de lobi tam o sırada faaliyete geçti. Ve Türk lirası dolar karşısında 2 Mayıs 2006 ile 23 Haziran 2006 arasında yüzde 28.3 değer kaybederek 1 lira 32 kuruştan 1 lira 70 kuruşa yükseldi. Ve bunun üzerine o dönemin Merkez Bankası yönetimi gecelik borç alma faiz oranlarını yüzde 13.25'ten yüzde 17.50'ye, borç verme faiz oranlarını ise yüzde 16.25'ten yüzde 22.50'ye yükseltti. İşte o dönemde yapılan bu 4.25 puanlık faiz artışı Türkiye'de kaynak dağılımını olumsuz etkiledi. Ve dış ticarete konu olan malların (traded goods) yerine dış ticarete konu olmayan malların (nontraded goods) üretimini çoğalttı. Böylece Türkiye o tarihte büyük fırsatı kaçırdı. Oysa bu faiz artırımını yapmayarak faiz lobisinin 150 yıllık kıskacından kurtulunabilirdi. Çünkü bu yüksek faiz artışıyla Türk parası yine değer kazanarak ihracata rekabet gücü kazandırmaktan uzaklaştı.
İşte şimdi yine benzeri bir süreçten geçiyoruz. Yine ABD Merkez Bankası parasal sıkıştırmaya gideceğini açıkladı. Bu nedenle gelişmekte olan ülkelerin mali piyasaları dalgalanıyor. Faiz lobisi şimdi gelişmekte olan ülkelere, merkez bankalarından ucuza alıp yine bu bankalara park ettiği, parayı pahalıya satmak için fırsatı yakaladı. O halde Merkez Bankası 2006'daki hataya düşmemeli.
Eğer faiz artışına gidecekse, küresel reel faizleri sıfıra eşitleyecek artışı yapmalı. Aksi takdirde yine faiz lobisinin tuzağına düşeceğiz. "Nedir bu tuzak?" derseniz; bu tuzak şu: Dış ticarete konu olmayan mal üretimine devam edip böylece "yüksek cari açık yüksek faiz sarmalıyla" lobinin değirmenine su taşıyacağız. İşte bu nedenle Merkez Bankası, Başbakan Erdoğan'ın sıfır reel faiz olsun önerisini dikkate almalı aksi takdirde faiz lobisine soyulmaya devam edeceğiz.
Faiz lobisi ne kadar komisyon almış?
Türkiye'deki faiz lobisinin elemanları "faiz lobisi yoktur, faizler arz ve talebe göre piyasada belirleniyor" yalanıyla vatandaşı aldatmaya çalışırken, ABD ve İngiltere düzenleyici kurumları onların tam aksini söylüyor. Haksız faiz kazancı elde edenlere hizmet eden faiz lobisinin aldığı komisyonlar düzenleyici kurumlarca tek tek ortaya çıkartılmaya başlandı. Londra bankalararası faiz oranlarını (Libor) kendi aralarında anlaşarak belirleyen bankaların, bu manipülasyona yardım eden elemanların her birine her üç ayda 9 bin dolar ödediği ortaya çıktı.
UBS elemanı Tom Hayes Libor manipülasyonuna karıştığı gerekçesiyle yakalanıp savcıyla işbirliği yapmayı kabul etmesinin ardından, The Wall Street Journal'a gönderdiği mesajda "bu işin çok yukarılara gideceğini" ileri sürmüştü. Ardından savcıya verdiği manipülasyona karışan sekiz banka ismi yanında İsviçre bankası UBS'nin ICAP Plc isimli brokerlik firmasıyla da Libor manipülasyonu yapıldığını ifşa etti. Bunun üzerine ICAP Plc ve UBS arasındaki manipülasyon anlaşması ABD ve İngiliz düzenleyici kurumlarınca ortaya çıkartıldı. Buna göre ICAP Plc'nin faize bağlı türev ürünlerden sorumlu çalışanı David Casterdon, ICAP ve UBS arasında e-mail yoluyla Libor'un nasıl manipüle edileceğine ve ICAP Plc'nin manipülasyona nasıl yardımcı olacağını tasarlamışlar. Ve bu arada manipülasyona yardımın karşılığı üç ayda bir brokerlere ödül olarak para ödeneceği kararlaştırılmış. Böylece yapılan manipülasyonların ödülü olarak 2 yılda ICAP Plc brokerlerine 216 bin dolar ödenmiş.
Peki "haksız faiz kazancı elde etmek için manipülasyona yardım edenler komisyonlarını almış, bundan bize ne?" diyebilirsiniz. Hemen söyleyelim bu manipülasyon herkesi ilgilendiriyor, manipülasyonlarla Türkiye dahil dünyada emeklinin, ev hanımının, öğrencinin, esnafın, öğretmenin cebinden tam 176 milyar dolar para çalınmış.
Gelelim bütün bunları niye anlattığımıza... Önceki gün Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) özellikle 3 Haziran borsa çöküşünde manipülasyon olup olmadığını ortaya çıkartmak amacıyla aracı kurumlardan bilgi istedi. Bu bilgi isteğinin duyulması üzerine bazıları hemen büyük bir gürültü çıkartıp yabancı yatırımcının bu tür incelemelerden rahatsız olacağını ileri sürdü. Oysa tam aksine, SPK eğer varsa sermaye piyasasında yapılan manipülasyonları ortaya çıkartıp sorumluları cezalandırırsa yabancı yatırımcı bu çalışmadan memnun olur. Çünkü parasının bazı manipülatörlerce çalınamayacağını bilir. Sisteme güvenir. Bu ülkeye daha çok yabancı sermaye girişi sağlanır. Böylece yerli ve yabancı küçük tasarruf sahiplerinin yatırımları korunur.
Bir de İngiltere ve ABD düzenleyici kurumları, manipülatörleri birer birer ortaya çıkartırken Türkiye'de SPK'nın incelemesinden niye rahatsız olunuyor? Varsa manipülasyon çıksın ortaya. Anlayacağınız faiz lobisinin elemanları SPK'nın bu incelemesinden rahatsız olmuşa benziyor. Belki SPK, ABD ve İngiliz düzenleyici kurumları gibi lobinin elemanlarının aldığı komisyonları ortaya çıkartabilir. Herhalde korku bundan. Bekleyip göreceğiz.
Bu da nesi? Hani faiz lobisi yoktu?
Türkiye'de faiz lobisinin elemanları "faiz lobisi yoktur" diyerek fakir halkı soyan küresel mega zenginlere destek olmaya devam ediyor. Lobi elemanlarının amacı haksız kazançlara destek verip komisyon almak oluyor. Ama lobinin elemanları "faiz lobisi yoktur" diye dursun, lobinin üstünü örtmeye çalıştığı dolandırıcılıklar teker teker ortaya çıkartılıyor.
Hatırlayacaksınız, önce Londra bankalararası faiz oranlarını (Libor) kendi aralarında anlaşıp belirleyerek, fakirlerin cebinden 176 milyar dolar çalanların ortaya çıkartılmasının ardından yeni bir soygun daha açığa çıktı. Buna göre faiz lobisinin hizmet ettiği kesim, bu defa borçlananların iflas riskini sigorta eden primleri (Credit default swap-CDS) kendi aralarında anlaşarak belirlemişler. Böylece faizin yanında ekstralarda soygun yapmışlar. Aralarında anlaşan 13 yatırım bankası, CDS piyasasına girmesi gereken diğer kuruluşları sokmayarak kendilerine haksız kazanç sağlamışlar. Soygunun büyüklüğünü gözler önüne sermek için söz konusu piyasada 2013'te, işlem hacminin 10 trilyon dolar olduğunu ve 2 milyon CDS kontratı bulunduğunu unutmadan belirtelim.
Avrupa Komisyonu tarafından manipülasyon yaparak haksız kazanç elde ettikleri için soruşturma açılan 13 yatırım bankasına gelince... Bu bankalar sırasıyla Merrill Lynch, Barclays, Bear Stearns, BNP Paribas, Citigroup, Credit Suisse, Deutsche Bank, Goldman Sachs, HSBC, JP Morgan, Morgan Stanley, Royal Bank of Scotland ve UBS oluyor. Bu bankalardan bir kısmı Libor skandalına da karışmıştı. Yine Türkiye'de Rekabet Kurulu tarafından mevduata düşük faiz vermek, tüketici kredisinden yüksek faiz almak için anlaşıp vatandaşı soydukları için cezalandırılan 12 banka içinde bu bankalardan birinin ismi geçiyor. Kısaca bunlar dar gelirli insanları soymak için tertiplenen her türlü oyunun içinde yer alıyorlar.
Gelelim faiz lobisinin nasıl çalıştığına... Bildiğiniz gibi manipülasyon yaparak haksız faiz kazancı elde edenlerin yolunu açanlara, onlara güzelleme yapanlara faiz lobisi diyoruz. Bu lobi bürokratlara, politikacılara istediğini yaptırmak için baskı yaptığı gibi halkı kandırmak için de yalan söylemekten kaçınmıyor "faiz lobisi yoktur, faizler arz ve talebe göre belirleniyor" diyor. Faiz lobisinin görevi, küresel düzeyde toplumsal piramidin en altındaki düşük gelir gruplarının alın teriyle kazandıklarını düşük faizle toplayıp, toplumsal piramidin en üstündeki mega zenginlere aktarmak oluyor. Böylece ucuza toplanan para bu defa yüksek tüketici ve kredi kartı faizleriyle tekrar düşük gelir gruplarına aktarılıyor. Dolayısıyla toplumsal piramidin en altındaki düşük gelir grubu ne kadar çalışırsa çalışsın belini doğrultamıyor. Böylece fakirlerin mevduatına düşük faiz, tüketici kredisine yüksek faiz yoluyla soyulan dar gelirliler mega zenginlerin kölesi haline getiriliyor.
İşte bizim faiz lobisinin elemanları, yüzleri kızarmadan hâlâ "faiz lobisi yoktur" diyerek bu haksız sistemin sürmesi için çabalıyorlar. Oysa rant kollanarak yürütülen faiz sisteminin sürdürülmesi mümkün değil. Tuttukları yol çıkmaz sokak.
Faiz lobisinin son yalanı ne?
Haksız faiz kazancı elde edenlere güzelleme yapan faiz lobisi şimdi yeni bir yalan uydurmuş. Yeni yalan şöyle: "Güya bankalar yüksek faizden hoşlanmazmış. Düşük faiz isterlermiş, çünkü ellerindeki bono ve tahvil portföyü faizler düşünce para kazanırmış. Yükselince zarar edermiş." Bu yalanı işlerin gerçekte nasıl yürüdüğünü bilmeyen bazı akademisyen ve köşe yazarlarına yutturmuşlar. Onlara şimdi bu yalanı söylettirip, kendileri de bıyık altından gülüyor.
Niye gülüyorlar? Gülüyorlar çünkü bono ve tahvil portföyünden para kazanmak için önce yüksek faizli bir bono ve tahvile sahip olmanız gerekir. Sonra faiz gerileyince para kazanırsınız. Peki bono ve tahvil vadesi gelip itfa olunca ne olacak? Elinize geçen parayla yeniden yüksek faizli bono ve tahvil almanız gerekiyor. Aksi takdirde kâr edemezsiniz. İşte bu nedenle düşen faizlerin belli aralıklarla yükseltilmesi şart.
Tut ki bankalar uydurdukları yalanda olduğu gibi düşük faiz seviyorlar, o halde niye Hazine bono ve tahvil ihalesi açıyor? Düşük faiz işlerine geliyorsa ihaleye gerek kalmaz. Düşük faiz seven bankalar, Hazine'nin önerdiği en düşük faizle Hazine bonosunu, tahvilini alabilirler. Kabul edemezler bu öneriyi. İşlerine gelmez çünkü.İşte bu noktada faiz lobisinin "bankalar düşük faiz sever" yalanı açıkça ortaya çıkıyor.
Gelelim faiz lobisinin diğer tutarsızlığına... Lobi geçmişi unutturuyor. Şöyle ki, on sene öncesinde bütçe açığı milli gelirin yüzde 24'ü düzeyindeydi. Devlet piyasalardaki paranın hemen tamamını borçlanıp bütçe açığını kapatıyordu. Oysa şimdi bütçe açığı kapandı. Bankalar artık devlete kredi yerine tüketici kredilerine ağırlık veriyorlar. Vatandaştan düşük faizle topladıkları paraları, çok yüksek faizlerle yine vatandaşa kart ve tüketici kredisi olarak satıyorlar. Haksız yüksek faiz nedeniyle dar gelirliler borçlarını yeni borç alarak kapatıyorlar. Böylece küresel mega zenginlerin kölesi haline getiriliyorlar.
Gelelim faiz lobisinin çarpıttığı konuya... Önce çarpıtılan konuya açıklık getirelim. Başbakan Erdoğan "Gezi olaylarını faiz lobisi çıkarttı" demedi. Gezi'yi fırsat bilip 3 Haziran 2013'te borsada yaşanan bir günde yüzde 10.4'lük çöküşte lobinin parmağı olduğunu söyledi. Çünkü lobiyi görevlendirenler düşen faizleri yeniden hızla yükseltip para kazanacak zemini hazırladılar. Şimdi bu haksız kazancı örtbas etmek için yalan söylüyorlar. Dikkat edin, "faiz lobisi yok" diyenlerin hepsi, 2008'de "IMF'siz Türkiye ekonomisi batar" diyen aynı kişiler. Ve onlar "Hükümet IMF'den 35 milyar dolar alsın bize versin"cilerin o dönemde sözcülüğünü yaptılar. Yine aynı kişiler "IMF'den borç almayıp, vatandaşın sırtına İstanbul sermayesinin borcunu yüklemeyen Erdoğan'ın ekonomi bilmediğini ileri sürdüler. Fakat sonra IMF'siz Türkiye ekonomisi daha iyi yönetilince bu defa gidip "aman biz hata ettik" diyerek özür dilediler. Kısacası, şimdi "faiz lobisi yok" diyenler bir müddet sonra yine Erdoğan'dan özür dilerlerse şaşırmayın.
Faiz lobisi kızgın, Merkez kazançlı
ABD Merkez Bankası'nın gevşek para politikasından çıkacağını açıklaması gelişmekte olan ülkelerden sıcak para çıkışına neden oluyor. Tabii bu gelişme Türkiye'yi de etkiliyor. Sıcak para çıkaracak olanlar döviz talep ettiği için dolar ve euronun fiyatı yükseliyor. Dolayısıyla sıcak paracı kazancının bir kısmını dövizdeki fiyat farkına ödediği için çok kızıyor.
Çünkü faiz lobisi Merkez Bankası'nın döviz satmak yerine politika faizini artırarak döviz fiyatını sabit tutup onlara çıkışlarında ucuz döviz vermesini istiyordu. Fakat beklenen olmadı bu defa Merkez 2006'daki hataya düşmedi
Peki Merkez ne kadar döviz satabilir? </b>Hemen açıklayalım, Merkez aşırı dolar basımı nedeniyle sıcak paranın çıkış günlerinin geleceğini bildiğinden son 18 ayda tam 48 milyar dolarlık rezerv artırımı yaptı. Ve altın dahil döviz rezervlerini 133.8 milyar dolara yükseltti. Böylece epeyce bir miktar yaklaşık 90 milyar dolar tutarında döviz tanzim satışı yapabilir.
Ve bu döviz satışından yüksek tutarda kâr elde edebilir. Hemen belirtelim, Merkez son 25 günde 5 milyar dolar tutarında tanzim satışı yaparak bir milyar lira kâr elde etti. Çünkü 1 lira 75 kuruştan aldığı dolarları 1 lira 95 kuruştan sattı. İşte Merkez'in bu kazançları sonunda kamu bütçesine gideceğinden memurun bu yılın ikinci yarısındaki yüzde bir oranındaki enflasyon fark ödemesi karşılandı diyebiliriz.
Gerçi bütçe ilk beş ayda 4.5 milyar lira fazla verdiği için herhangi bir sorun yok ama bu ilave kazançların hem Merkez Bankası'ndan hem de Özelleştirme İdaresi'nden 13.3 milyar doların gelecek olması maliye politikasının şoklara karşı dayanıklılığını artırıyor. Dolayısıyla bu ilave gelirler son günlerde kriz tellallığı yapan lobinin inanılırlığını ortadan kaldırıyor. Gelelim faiz lobisinin kısa vadeli dış borç yalanına... Önce şunu belirtelim, Türkiye'de devletin kısa vadeli dış borcu 5 milyar dolar. Kısa vadeli dış borcun 82.6 milyar doları özel bankaların borcu. Bu borcun içinde vadesi bir yıldan kısa döviz mevduatının payı 24.1 milyar dolar tutuyor. Bu borçlarına karşılık özel bankaların kısa vadeli varlıkları borcu karşılamaya yeterli bulunuyor. Yine finans kesimi dışındaki firmaların kısa vadeli varlık ve yükümlülükleri sırasıyla 76.1 milyar dolar ve 93.3 milyar dolar tutuyor.
Aradaki negatif fark 17.2 milyar dolar oluyor. O halde bu tutarın çevrilmesinde bir sorun yok. Çünkü bu yükümlülüklerin içinde 27.4 milyar doları sat-öde biçiminde ithalat kredisi olduğundan ödeyememe sorunu görünmüyor. İşte bu nedenle Türkiye ekonomisi kırılgan değil.
O halde sorun ne? Sorun şu:
Merkez faiz artırarak dövize müdahale etmeyip sıcak paracılara pahalıya döviz sattığı için lobi kızgın. Ama bu koşulları 3 Haziran'da borsada çöküş yaratarak kendileri hazırladıklarından kimseye kızmasınlar. Merkez'in de onlara bu kadar oyunu olsun artık. Hep kazan hep kazan olmaz.
Bu da nesi? Hani faiz lobisi yoktu?
Türkiye'de faiz lobisinin elemanları "faiz lobisi yoktur" diyerek fakir halkı soyan küresel mega zenginlere destek olmaya devam ediyor. Lobi elemanlarının amacı haksız kazançlara destek verip komisyon almak oluyor. Ama lobinin elemanları "faiz lobisi yoktur" diye dursun, lobinin üstünü örtmeye çalıştığı dolandırıcılıklar teker teker ortaya çıkartılıyor.
Hatırlayacaksınız, önce Londra bankalararası faiz oranlarını (Libor) kendi aralarında anlaşıp belirleyerek, fakirlerin cebinden 176 milyar dolar çalanların ortaya çıkartılmasının ardından yeni bir soygun daha açığa çıktı. Buna göre faiz lobisinin hizmet ettiği kesim, bu defa borçlananların iflas riskini sigorta eden primleri (Credit default swap-CDS) kendi aralarında anlaşarak belirlemişler. Böylece faizin yanında ekstralarda soygun yapmışlar. Aralarında anlaşan 13 yatırım bankası, CDS piyasasına girmesi gereken diğer kuruluşları sokmayarak kendilerine haksız kazanç sağlamışlar. Soygunun büyüklüğünü gözler önüne sermek için söz konusu piyasada 2013'te, işlem hacminin 10 trilyon dolar olduğunu ve 2 milyon CDS kontratı bulunduğunu unutmadan belirtelim.
Avrupa Komisyonu tarafından manipülasyon yaparak haksız kazanç elde ettikleri için soruşturma açılan 13 yatırım bankasına gelince... Bu bankalar sırasıyla Merrill Lynch, Barclays, Bear Stearns, BNP Paribas, Citigroup, Credit Suisse, Deutsche Bank, Goldman Sachs, HSBC, JP Morgan, Morgan Stanley, Royal Bank of Scotland ve UBS oluyor. Bu bankalardan bir kısmı Libor skandalına da karışmıştı. Yine Türkiye'de Rekabet Kurulu tarafından mevduata düşük faiz vermek, tüketici kredisinden yüksek faiz almak için anlaşıp vatandaşı soydukları için cezalandırılan 12 banka içinde bu bankalardan birinin ismi geçiyor. Kısaca bunlar dar gelirli insanları soymak için tertiplenen her türlü oyunun içinde yer alıyorlar.
Gelelim faiz lobisinin nasıl çalıştığına... Bildiğiniz gibi manipülasyon yaparak haksız faiz kazancı elde edenlerin yolunu açanlara, onlara güzelleme yapanlara faiz lobisi diyoruz. Bu lobi bürokratlara, politikacılara istediğini yaptırmak için baskı yaptığı gibi halkı kandırmak için de yalan söylemekten kaçınmıyor "faiz lobisi yoktur, faizler arz ve talebe göre belirleniyor" diyor. Faiz lobisinin görevi, küresel düzeyde toplumsal piramidin en altındaki düşük gelir gruplarının alın teriyle kazandıklarını düşük faizle toplayıp, toplumsal piramidin en üstündeki mega zenginlere aktarmak oluyor. Böylece ucuza toplanan para bu defa yüksek tüketici ve kredi kartı faizleriyle tekrar düşük gelir gruplarına aktarılıyor. Dolayısıyla toplumsal piramidin en altındaki düşük gelir grubu ne kadar çalışırsa çalışsın belini doğrultamıyor. Böylece fakirlerin mevduatına düşük faiz, tüketici kredisine yüksek faiz yoluyla soyulan dar gelirliler mega zenginlerin kölesi haline getiriliyor.
İşte bizim faiz lobisinin elemanları, yüzleri kızarmadan hâlâ "faiz lobisi yoktur" diyerek bu haksız sistemin sürmesi için çabalıyorlar. Oysa rant kollanarak yürütülen faiz sisteminin sürdürülmesi mümkün değil. Tuttukları yol çıkmaz sokak.
Faiz lobisinin son yalanı ne?
Haksız faiz kazancı elde edenlere güzelleme yapan faiz lobisi şimdi yeni bir yalan uydurmuş. Yeni yalan şöyle: "Güya bankalar yüksek faizden hoşlanmazmış. Düşük faiz isterlermiş, çünkü ellerindeki bono ve tahvil portföyü faizler düşünce para kazanırmış. Yükselince zarar edermiş." Bu yalanı işlerin gerçekte nasıl yürüdüğünü bilmeyen bazı akademisyen ve köşe yazarlarına yutturmuşlar. Onlara şimdi bu yalanı söylettirip, kendileri de bıyık altından gülüyor.
Niye gülüyorlar? Gülüyorlar çünkü bono ve tahvil portföyünden para kazanmak için önce yüksek faizli bir bono ve tahvile sahip olmanız gerekir. Sonra faiz gerileyince para kazanırsınız. Peki bono ve tahvil vadesi gelip itfa olunca ne olacak? Elinize geçen parayla yeniden yüksek faizli bono ve tahvil almanız gerekiyor. Aksi takdirde kâr edemezsiniz. İşte bu nedenle düşen faizlerin belli aralıklarla yükseltilmesi şart.
Tut ki bankalar uydurdukları yalanda olduğu gibi düşük faiz seviyorlar, o halde niye Hazine bono ve tahvil ihalesi açıyor? Düşük faiz işlerine geliyorsa ihaleye gerek kalmaz. Düşük faiz seven bankalar, Hazine'nin önerdiği en düşük faizle Hazine bonosunu, tahvilini alabilirler. Kabul edemezler bu öneriyi. İşlerine gelmez çünkü.İşte bu noktada faiz lobisinin "bankalar düşük faiz sever" yalanı açıkça ortaya çıkıyor.
Gelelim faiz lobisinin diğer tutarsızlığına... Lobi geçmişi unutturuyor. Şöyle ki, on sene öncesinde bütçe açığı milli gelirin yüzde 24'ü düzeyindeydi. Devlet piyasalardaki paranın hemen tamamını borçlanıp bütçe açığını kapatıyordu. Oysa şimdi bütçe açığı kapandı. Bankalar artık devlete kredi yerine tüketici kredilerine ağırlık veriyorlar. Vatandaştan düşük faizle topladıkları paraları, çok yüksek faizlerle yine vatandaşa kart ve tüketici kredisi olarak satıyorlar. Haksız yüksek faiz nedeniyle dar gelirliler borçlarını yeni borç alarak kapatıyorlar. Böylece küresel mega zenginlerin kölesi haline getiriliyorlar.
Gelelim faiz lobisinin çarpıttığı konuya... Önce çarpıtılan konuya açıklık getirelim. Başbakan Erdoğan "Gezi olaylarını faiz lobisi çıkarttı" demedi. Gezi'yi fırsat bilip 3 Haziran 2013'te borsada yaşanan bir günde yüzde 10.4'lük çöküşte lobinin parmağı olduğunu söyledi. Çünkü lobiyi görevlendirenler düşen faizleri yeniden hızla yükseltip para kazanacak zemini hazırladılar. Şimdi bu haksız kazancı örtbas etmek için yalan söylüyorlar. Dikkat edin, "faiz lobisi yok" diyenlerin hepsi, 2008'de "IMF'siz Türkiye ekonomisi batar" diyen aynı kişiler. Ve onlar "Hükümet IMF'den 35 milyar dolar alsın bize versin"cilerin o dönemde sözcülüğünü yaptılar. Yine aynı kişiler "IMF'den borç almayıp, vatandaşın sırtına İstanbul sermayesinin borcunu yüklemeyen Erdoğan'ın ekonomi bilmediğini ileri sürdüler. Fakat sonra IMF'siz Türkiye ekonomisi daha iyi yönetilince bu defa gidip "aman biz hata ettik" diyerek özür dilediler. Kısacası, şimdi "faiz lobisi yok" diyenler bir müddet sonra yine Erdoğan'dan özür dilerlerse şaşırmayın.
Faiz lobisi kızgın, Merkez kazançlı
ABD Merkez Bankası'nın gevşek para politikasından çıkacağını açıklaması gelişmekte olan ülkelerden sıcak para çıkışına neden oluyor. Tabii bu gelişme Türkiye'yi de etkiliyor. Sıcak para çıkaracak olanlar döviz talep ettiği için dolar ve euronun fiyatı yükseliyor. Dolayısıyla sıcak paracı kazancının bir kısmını dövizdeki fiyat farkına ödediği için çok kızıyor.
Çünkü faiz lobisi Merkez Bankası'nın döviz satmak yerine politika faizini artırarak döviz fiyatını sabit tutup onlara çıkışlarında ucuz döviz vermesini istiyordu. Fakat beklenen olmadı bu defa Merkez 2006'daki hataya düşmedi
Peki Merkez ne kadar döviz satabilir? </b>Hemen açıklayalım, Merkez aşırı dolar basımı nedeniyle sıcak paranın çıkış günlerinin geleceğini bildiğinden son 18 ayda tam 48 milyar dolarlık rezerv artırımı yaptı. Ve altın dahil döviz rezervlerini 133.8 milyar dolara yükseltti. Böylece epeyce bir miktar yaklaşık 90 milyar dolar tutarında döviz tanzim satışı yapabilir.
Ve bu döviz satışından yüksek tutarda kâr elde edebilir. Hemen belirtelim, Merkez son 25 günde 5 milyar dolar tutarında tanzim satışı yaparak bir milyar lira kâr elde etti. Çünkü 1 lira 75 kuruştan aldığı dolarları 1 lira 95 kuruştan sattı. İşte Merkez'in bu kazançları sonunda kamu bütçesine gideceğinden memurun bu yılın ikinci yarısındaki yüzde bir oranındaki enflasyon fark ödemesi karşılandı diyebiliriz.
Gerçi bütçe ilk beş ayda 4.5 milyar lira fazla verdiği için herhangi bir sorun yok ama bu ilave kazançların hem Merkez Bankası'ndan hem de Özelleştirme İdaresi'nden 13.3 milyar doların gelecek olması maliye politikasının şoklara karşı dayanıklılığını artırıyor. Dolayısıyla bu ilave gelirler son günlerde kriz tellallığı yapan lobinin inanılırlığını ortadan kaldırıyor. Gelelim faiz lobisinin kısa vadeli dış borç yalanına... Önce şunu belirtelim, Türkiye'de devletin kısa vadeli dış borcu 5 milyar dolar. Kısa vadeli dış borcun 82.6 milyar doları özel bankaların borcu. Bu borcun içinde vadesi bir yıldan kısa döviz mevduatının payı 24.1 milyar dolar tutuyor. Bu borçlarına karşılık özel bankaların kısa vadeli varlıkları borcu karşılamaya yeterli bulunuyor. Yine finans kesimi dışındaki firmaların kısa vadeli varlık ve yükümlülükleri sırasıyla 76.1 milyar dolar ve 93.3 milyar dolar tutuyor.
Aradaki negatif fark 17.2 milyar dolar oluyor. O halde bu tutarın çevrilmesinde bir sorun yok. Çünkü bu yükümlülüklerin içinde 27.4 milyar doları sat-öde biçiminde ithalat kredisi olduğundan ödeyememe sorunu görünmüyor. İşte bu nedenle Türkiye ekonomisi kırılgan değil.
O halde sorun ne? Sorun şu:
Merkez faiz artırarak dövize müdahale etmeyip sıcak paracılara pahalıya döviz sattığı için lobi kızgın. Ama bu koşulları 3 Haziran'da borsada çöküş yaratarak kendileri hazırladıklarından kimseye kızmasınlar. Merkez'in de onlara bu kadar oyunu olsun artık. Hep kazan hep kazan olmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder