7 Ağustos 2013 Çarşamba

EMİR TİMUR DÖNEMİNDE ELÇİLİK TEATİSİ Doç. Dr. Kazım PAYDAŞ*

Özet

Elçilik müessesesi tarihte kurulan devletlerin hepsinde mevcut olmuştur.
İnsanın kurduğu bu devletler, tarih boyunca birbirleriyle olan münasebetlerini karşılıklı
olarak gönderdikleri elçiler vasıtasıyla düzenlemişlerdir. Tarihin her döneminde olduğu
gibi Emir Timur zamanında da diğer devletlerle olan ilişkileri düzenlemek için elçiler
görevlendirilmiştir. Emir Timur savaşmadan önce düşmanlarına her zaman elçiler
göndererek aradaki meseleleri barış yolu ile halletmeye çalışmıştır. Emir Timur,
kendisine gönderilen elçiler olumsuz bir haber getirmişlerse dahi yine de onlara gerekli
ilgiyi göstermiştir. Ancak O, elçilerine kötü davranmış olanları ise hiçbir şekilde af
etmemiş ve bunu bir savaş sebebi saymıştır. Bununla birlikte Emir Timur döneminde
genel olarak elçilere diplomatik kurallar çerçevesinde davranılmıştır. Bu bakımdan
gelen elçiler eğer elçilik vasfına sahip iseler hiçbir şekilde canlarına kast edilmemiştir.
Ancak gelenler düşman elçileri ise onlara resmi protokol uygulanmakla birlikte
memnuniyetsizlik de belirtilmiştir.


Giriş:

Elçi (ilçi) kelimesi “halk, ülke, devlet” anlamına gelen Türkçe el (il) isim
kökünden türetilmiştir. Bu şekliyle ve özel isim olarak ilk defa Uygur metinlerinde
rastlanan kelime “haberci, peygamber” manasına gelmektedir. Bu anlamda Arapça
karşılığı resuldür. Tarihi ilkçağ’a kadar giden elçilik müessesesi zamanla sağlam bir
gelenek ve hukukî statü kazanmıştır. Bu statü, “Elçiye zeval olmaz” Türk atasözüyle
veciz biçimde ifade edildiği gibi “milletlerarası imtiyazlara ve dokunulmazlığa sahip
olmak” şeklinde de özetlenebilir1. Bu bakımdan denilebilir ki, elçilik müessesesi, insan
oğlunun, en büyük eseri olan devleti kurduğundan beri mevcuttur. Dolayısıyla devletler,
tarih boyunca münasebetlerini karşılıklı olarak gönderdikleri elçiler vasıtasıyla
düzenlemişlerdir2. 8. yüzyılda İslâm düşünce tarihi üzerinde kalıcı etki bırakmış olan
İbnu’l-Mukaffa’ya göre gönderenin değeri, elçiyle bilinir, ayrıca elçinin yumuşaklığı
(diplomatlığı), katı kalbi yumuşatır3. Diğer taraftan ilk Türk İsllâm devletlerinden olan
Karahanlılar döneminde elçiye büyük önem verilmiş ve Yusuf Has Hacib kaleme aldığı
eserinde dönemin telâkisine uyarak Kapucubaşı’dan hemen sonra elçiye yer vermekle
de önemine özellikle işaret etmiştir. Bundan başka o, bir elçide bulunması gerekli
özellikleri vererek daha sonra kurulacak olan Türk-İslâm devletlerine bu konuda örnek
teşkil etmiştir4.

Selçuklulardaki elçilik telakkisini ise ünlü vezir Nizâmülmülk

Siyâsetnâme’sinde veciz bir şekilde ifade etmiştir. Ona göre elçiler hükümdarlara
hizmet âdâbını bilen, az konuşan fakat sözlerini cesaretle söyleyen, çok seyahat etmiş,
Kur’an-ı ezbere bilen akıllı, ileri görüşlü ve fiziki güzelliğe sahip, tercihen olgunluk
çağına gelmiş âlim kişiler arasında seçilmelidir5. Yine Yusuf Has Hacib’e göre elçinin
asıl görevi il’den il’e (memleketen memlekete) gönderilmektir. Dolayısiyle elçinin her
şeyden önce yabancı bir hükümdar katında başarılı olması ve temsil ettiği hükümdarın
yüzünü ağartması gerekmektedir6. Aynı şekilde tarihin her döneminde olduğu gibi Emir
Timur zamanında da diğer devletlerle olan ilişkileri düzenlemek için elçilerin
görevlendirildiğini görmekteyiz.

Emir Timur ve Elçilik:

Emir Timur 1382’den 1405’e kadar, kimi şehirleri yerle bir edip kimilerini
esirgeyerek, Delhi’den Moskova’ya, Orta Asya’nın Tiyenşan dağlarından Anadolu’nun
Toroslar’ına kadar Avrasya’yı hallaç pamuğu gibi atıp fetihten fetihe koşmuştu7. Ancak
Emir Timur bu Fetihlerde bulunurken diplomasiyi hiçbir zaman ihmal etmemiş veya
haklılığını göstermek için bu şekilde davranarak savaşmadan önce elçiler vasıtasıyla
meselelerin çözüm yoluna gitmiştir. Örneğin Emir Hüseyin, Timurla arasındaki
anlaşmazlığın bir çözüme kavuşturulması için Hucend ve Taşkend alimlerine ve
meşayihe birer elçi göndererek onlardan, Emir Timur’a elçi olarak gidip aralarında bir
sulh yapmak için çalışmalarını ve aralarında meydana gelen gerginliği gidermelerini
istemiştir. Bu istek karşısında toplanan alimler ve meşayih Emir Timur’a giderek
orduyu seferber haline koymanın raiyet ve memleketin perişanlığı ve harabe olmasına
sebep olduğunu, kendisinin hüsnüniyet etmesi ile memleketin mahfuz ve emin, reayanın
da rahat edeceğini bildirdiler. Bunun üzerine Emir Timur gelen elçilerin önemli
şahsiyetler olmalarından dolayı da fazla ısrar etmeyerek muharebe etmekten
vazgeçmiştir8.

Emir Timur gelen elçiler olumsuz bir haber getirseler dahi yinede onlara
gerekli ilgiyi göstermiştir. Mesela 1393 yılında o, Şirazdan Irak’a dönerken zamanın
büyük meşayihinden Şeyh Nureddin-i Esferayinî elçilikle Bağdad’dan yanına gelmişti.
Emir Timur bu zata hüsnü kabul göstererek izaz ve ikramda bulundu. O, bu zamana
kadar Sultan Ahmed’in itaat göstermediğini ancak kendisinden bir elçi geldiği takdirde
itaatine mükâfaten Bağdad’ı ona bırakmayı düşünüyordu, fakat Ahmed Celayir Timur
adına sikke darb etmeyi ve hutbe okutma hususlarındaki isteğini kabul etmedi. Ancak
Emir Timur yinede elçiye gerekli olan ilgiyi gösterdi. Zahiren de olsa Şeyh Nureddin’i
izaz ve ikramla tekrar Bağdad’a gönderdi9.

Fakat Emir Timur’un elçiler hususunda göstermiş olduğu bu iyi niyeti bazı
hükümdarlar göstermemişlerdir. Nitekim o, 795/1392 yılında Bağdad’a gitmek için
hareket ettiğinde Save şehri meşayihinden eski bir aileye mensup şerif, asil necip bir
zatı elçi olarak Memlûk Sultanı’nın yanına birçok hediyelerle beraber gönderdi ve bu
zat ile bir mektup ta gönderdi. Buna göre “bundan evvel Cengiz Han’ın sülalesinden bir
takım nâmdar padişahlar, ara sıra o memleket ve onun melikleriyle bazen münazaalarda
bulunurlardı; sonunda yapılan birçok muharebeler neticesinde meseleler sulh ile hal
edildi, bu da bütün alemin emniyet ve amanına mucip oldu. Ebu Said Bahadır Han’ın
neslinden olan Emir Timur bu taht ve saltanata gölgesini atınca İslam memleketlerini
müfsitlerden temizledi ve hem civar olmak hasebiyle ordusu ile buraya nazil oldu.
Şimdi üzerimize düşen vazife bu komşuluk hakkını gözeterek dostane yaşamaktır, ta ki
iki taraftan elçiler gidip gelsin, iki memleketin tacirleri serbestçe birbirleri ile ticaret
yapsınlar ve bu da ahalinin emniyet ve refahına mucib olsun” diye haber gönderdi10

Ancak bu elçilik heyeti Şam hududuna geldiği vakit, adet olduğu üzere
burada durdurularak, bu elçilerin durumu Mısırdaki Sultan Berkuk’a bildirildi. Büyük
bir ihtimalle elçilerin Timur tarafından gönderilmiş olan mektuptaki sözlere kızmış olan
Berkuk İslâm hukukuna ve geleneklere aykırı olan bir kararla Şamdaki memlûklerine bu
elçilerin öldürülmesini emretti11. Böylece Memlûk Sultanı bütün insanlık tarihi boyunca
lanetlenmiş bir fiili işleyerek Emir Timur’un bu elçilik heyetini Rahba’de öldürttü.
Arada henüz su yüzüne çıkmış bir düşmanlık yokken elçilik heyetinin karşılaştığı bu
durum Timur’u fazlasıyla üzmüş ve kızdırmıştı. Neticede onun bu davranışı Timur’un
Suriye ye yürümesinin sebeplerinden birini teşkil etti12. Nizameddin Şâmî’ye göre
Memlûkler bunu yaparken Cengiz Han’ın Sultan Muhammed Harezmşah ile vak’asını
ve onun elçiyi ve bezirganları öldürmesini ve akibetinin ne olduğunu bildikleri halde bu
durumdan hiç ibret almadıklarını belirterek Elçinin öldürülmesinin savaş sebebi
olduğunu hatırlatmıştır13.

Ancak bu tür olumsuzluklara rağmen Emir Timur savaşmadan önce
düşmanlarına her zaman elçiler göndererek aradaki meseleleri barış yolu ile halletmeye
çalışmıştır. Örneğin Aral Denizine, Ürgenç ve Hive taraflarına hükmeden Harezmli
Sufi, Harezm’in doğu bölgesinin idaresini ele geçirmesi üzerine, Emir Timur bir elçi
göndererek, burasının eskiden Çağatay ulusuna ait olduğunu bu sebeple, iade etmesini
ondan istedi14. Hüseyin Sufi elçinin getirmiş olduğu bu habere karşılık olarak kendisinin
sahip olduğu vilayeti kılıçla aldığını, kendisinin de elinden, yine kılıçla alınabileceğini
belirterek Timur’un elçisine ret cevabını verdi15. Hüseyin Sufinin bu olumsuz cevabı
Emir Timur’a haber verildiği zaman, Mevlânâ Celâleddin adındaki bir derviş Emir
Timur’a kendisinin elçilikle gönderilmesini edeceği nasihatla halkın kanının akmaması
ve mal ile mülkünün zayi olmasını önleyerek Müslümanların emniyette kalmasını
sağlayabileceğini belirti. Bunun üzerine Mevlânâ Celâleddin’in elçi olarak gitmesine
izin verildi. Mevlânâ bu vazife ile Harezm’e gitti. Din erbabının usül ve âdeti ile lazım
gelen nasihatlerde bulundu, fitne ateşini söndürmeğe çalıştı, birtakım ayetler ve
hadislerle de sözlerini güçlendirdi, fakat Hüseyin Sufi bu nasihatleri kabul etmediği gibi
elçiyi de kurgan hisarında hapsetti16. Bu durum üzerine Emir Timur Harezm üzerine
yürüyerek Hüseyin Sufiyi yenilgiye uğrattı17.

Bu olaydan anlaşılacağı üzere Emir Timur her ne kadar savaşçı bir yapıya
sahipse de savaşmadan önce elçileri vasıtasıyla taleplerini bildirmekte, ancak olumsuz
bir cevap aldığı zaman savaşma yoluna gitmektedir. Mesela 1400 yılında Emir Timur
Gürcistan üzerine sefere çıktığında adeti olduğu üzere savaşmadan önce Gürcistan
hududunda Gürcü kralı Giorgi’ye bir elçi göndererek ona Sultan Ahmed’in oğlunu
kendilerine teslim etmesini ve kendisine itaate bulunmasını istedi. Bunu yapmadığı
takdirde ülkesini başına yıkacağını bildirdi. Ancak bu sözleri işiten Giorgi büyük bir
öfkeye kapılarak Timurun dininin barbar dini olduğunu ve onun kendilerinin Davut
peygamberin soyundan geldiklerinin farkında olmadığını elçiye çok kaba sözlerle
söyleyerek kötü cevaplar verdi. Elçi de Giorgi’nin bu iyi olmayan sözlerinin tümünü
Timur’a söylediği zaman Timur orduya Gürcistan’a girmeleri için derhal emir
vermişti18.
Ancak yinede Emir Timur’un her zaman elçi kabullerinde adetlere riayet
ettiğini görmekteyiz. Nitekim o 1391 yılında Deşt-i Kıpçak’a gittiği zaman Karamsan
denilen yerde19 asker ve emirlerini topladığı sırada, düşman elçilerinin geldiğini haber
alınca, kendilerine resim ve adet gereğince saygı gösterilmesini emretti. Kabul
töreninde elçiler Timur’a hediyeler takdim ettiler. Hediyeler arasında bir şahin ve 9
yörük at da vardı. Adetleri bozmak istemeyen Timur, şahini eline oturtmuş, fakat
düşmanın hediyesine değer vermediğini açıklamak için, ona göz atmaktan çekinmişti
Diz çöken elçiler ise, Timur’a Toktamış’ın mektubunu vermişlerdi20. Buna göre
Toktamış Emir Timur ile aralarındaki münasebetin bir baba ile oğul arasındaki
münasebetin aynısı olduğu, ve Emir Timur’un üzerindeki hakkının hadsiz ve hesapsız
olduğunu fakat bazı şahısların kendisini aldatması neticesinde yapmış olduğu bazı kötü
hareketlerinden dolayı kendisini ve kusurlarını affetmesini bu elçisi vasıtayla diledi.

Bunun üzerine Emir Timur Toktamış hakkında yapmış olduğu lütufları, nimetleri
zikrettikten sonra, Toktamış’ın bidayette düşmanlarından hezimete uğrayarak kaçmış ve
kendisine sığınmış olduğunu. Bu durumda kendisi tarafından Toktamış Han’a ne kadar
iyilik ve lütufun yapıldığını herkesin malumu olduğunu, Kendisinin bu sebeple Urus
Han ile arasının açıldığını ve Toktamış Han’a birçok mal verdiğini askerler
gönderdiğini ancak onun bu nimetlerin hakkını gözetmediğini, asker göndererek
memleketinin etrafındaki yerleri yakıp yıktığını buna karşılık yine bir şey yapmadığını,
ancak yinede aklının başına gelmediğini bizzat kendilerine karşı koyduğunu,
kendilerinin de buna mukabelede bulunduklarını ve neticede Toktamış Han’ın kaçmağa
mecbur kaldığını belirtikten sonra Toktamış Han’ın sözüne güvenilemeyeceğini bildirdi.

Bu konuşmadan sonra Emir Timur birkaç gün toy yapmış ve elçiye haddinden fazla
ikramda bulunarak ona hil’at ve kemer giydirdi21. Fakat bütün bu lütuflara rağmen Emir
Timur elçileri kılavuz olarak kullanmak için salıvermedi22.Salıverilmeyen elçilerin
alıkonulmasının ne kadar süreceği ise pek belli olmazdı. Fakat her zaman haklı bir
sebep bulunurdu. Örneğin Emir Timur’a Çin den ilk elçilik heyeti 1395 yılında
gönderilmişti. Elçilerin adları An Çi-Ttao ve Kuo-Ki idi. Timur bu elçilik heyetini
ancak 1397 yılının sonunda Sir-Derya boyunda kışladığı zaman kabul etmişti. Bu elçiler
Timur’a pek çok armağanlar sunduklarından, hükümdar tarafından iyi bir kabul
görmüştü.Fakat dönmelerine izin verilmemişti. Bu elçilik heyeti ancak Timur’un
ölümünden sonra Çin’e dönebildi23. Elçilik heyetinin Çin’e dönmesine izin verilmemesi
tabii ki dostça bir davranış değildi. Çünkü Emir Timur Çin’e karşı iyi niyetler
taşımamakta idi. Gerçekten 1398 yılı olaylarına ait hikayeler arasında Timur’un Çin
üzerine hareket etmek düşüncesinde olduğundan ve putperestleri yok etmek
istediğinden söz edilmektedir. Çünkü Çin de Moğol sülalesinin kovulması ve burada
yerli sülalenin işbaşına geçmesi ile hanedan kurucusunun Müslümanlara karşı takındığı
düşmanca tavır, Timur’a abartılarak anlatılmakta idi. Bu sebeplerle Emir Timur’un Çin
üzerine bir sefer yapma niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Ancak onun askeri ve siyasi
alandaki dehası bu seferin zamanını neredeyse ölümüne kadar geciktirmiştir24.

Aynı şekilde Emir Timur’un da elçilerinin alıkonulduğu hatta tutuklandığı da
olmaktaydı. Nitekim Emir Timur Anadolu’ya geldikten sonra Kutluşah adındaki emirini
Kadı Burhaneddin’e elçi olarak gönderdi. Ancak Kadı Burhaneddin bu elçiyi tutukladı.
Ardından da Mısır Sultanı Berkuk’a bu durum’u bildirdi25. Bunun üzerine çok
geçmeden Berkuk bir elçisini Kadı Burhaneddin’e gönderdi26. Gönderilen elçi aynı
zamanda Berkuk’un mektubunu da getirdi. Gönderilen bu mektupta Timur’un elçisi
Kutluşah’ın Kahire’ye gönderilmesi isteği de yer almaktaydı. Ancak bu elçinin teslimi
hususunda uzun zaman tereddüt eden Kadı Burhaneddin, normal diplomasi kurallarının
çiğnenmesi demek olacak bu harekete bir türlü yanaşmak istemedi. Ancak Berkuk’un
onun samimiyetini ölçmek istemesinden kaynaklanan bu isteğini sonunda kabul etti ve
Kutluşah’ı kendi elçisi ile birlikte gönderip aradaki dostluk bağlarını daha da
kuvvetlendirmek istedi27. Ancak diğer taraftan Emir Timur’un elçisinin verilmemesi
elçilerin dokunulmazlığı ilkesini çiğnemiş olan Kadı Burhaneddin’in resmen Emir
Timur’a bu şekilde savaş ilanı idi. Bu sebeple 1394 yılı yaz aylarında yeni Timur elçisi
Kadı Burhaneddin’in yanına gelmiştir. Bu mektuba göre Timur daha önce gönderilmiş
olan elçi Kutluşah’ın verilmesi ve Kadı Burhaneddin’in bölgesel ittifaktan ayrılması
Timur tarafından istenmiştir. Ancak Kadı Burhaneddin bu istekleri ret etmiştir. Emir
Timur da bu kesin tutum karşısında Anadolu üzerine yürümeye karar vermiştir28.

Diğer taraftan Emir Timur kendisine itaat bildirenlerin elçilerini en iyi
şekilde ağırlamış hatta onlar için eğlenceler bile düzenlemiştir. Mesela o, 15 Ağostos
1398 tarihinde Hindistan’ın sınırı olan Durin Kâbil’e gelerek burada konaklamış burada
iken Timur Kutluğ Oğlan, Emir İdigü, Hızır Hoca Oğlan tarafından elçiler gelmiştir29.
Bunun üzerine Emir Timur bunlar için toylar yapmış ve kendilerine mükemmel
hil’atlar, külah, kemer vermiştir. İsimleri geçen bu zevat bu elçileri vasıtasıyla,
kendilerinin Timur’un kulları olduklarını onun lütuf ve ihsanıyla yetiştiklerini, eğer
bundan önce Emir Timur’a karşı muhalefette bulundular ise bunun büyük bir hata
olduğunu bunu da şimdi gördüklerini ve o hatalarından döndüklerini eğer affedilirlerse
bundan sonra sadakatten ayrılmayacaklarını ve itaat eşiğinden başlarını
kaldırmayacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Emir Timur onların kabahatlerini af
ederek elçileri şahane bilâkât ve tensukat ile taltif ederek geri göndermiştir30.

Ancak Emir Timur elçilerine kötü davranmış olanları hiçbir şekilde af
etmemiş ve bunu bir savaş sebebi sayarak onlara düşman olmuştur. Timur bu şekilde
elçisine zarar vermiş olanlardan intikam almak içinde en uygun zamanı beklemiştir.
Nitekim o, Anadolu seferinden muzaferen dönerken, yeni Memlûk Sultanı Ferec’e
Malatya hududunda iken, Şeyh Şemseddin Muhammed Cezri’nin oğlu Mevlânâ
Bedreddin Ahmed’e bir mektup vererek onu elçi olarak gönderdi. Bu mektupta Sultan
Ferec’in babasının elçilerini sebepsiz yere öldürdüğünü, ayrıca yakınlarından olan
Atlamış’ı hapsederek göndermediğini. Bundan dolayı Atlamış’ı derhal göndermelerini
buna karşılık olarak elçi öldürmelerinden dolayı günahlarını af ederek memleketlerini
selamette bırakmak gerektiğini bildiren bir mektupla elçiler gönderdi. Lâkin Emir
Timur’un göndermiş olduğu bu elçiler Haleb’e geldikleri zaman, buradaki Haleb Nâibi
elçileri ele geçirerek Timurdan elçiler geldiğini Ferec’e haber verdi. Bunun üzerine
Memlûk Sultanı Ferec bu elçilerin tutuklanmasını emretti31. Bu sırada Emir Timur ise
Behisni de Haleb’e gönderdiği elçilerin getireceği cevabı almak için beklemekteydi.

Ancak Kahire’den Haleb’e gelen askerlere komutan tayin edilmiş olan Sudun’un, Haleb
Nâibi Demirtaş’tan Timur’un Behisni’yi kuşatmakta olduğunu öğrenmesi üzerine,
elçisini yakalayıp boynunu vurdurduğunu duyunca çok kızarak Antep’e yöneldi. Oraya
vararak şehri yakıp yıktı32.Timur Antepte iken Haleb nâibine bir mektubunu elçisi ile
gönderdi. Bu mektupta onların kendisine itaat etmelerini ve ona karşı savaşmaktan
sakınmalarını hutbeyi kendisi adına okutmalarını istedi. Ayrıca Mısır da esir tutulan
Atlamış’ın serbest bırakılarak kendisine gönderilmesini buyurdu33. Ancak Emir
Timur’un buyruklarına karşı gelen Haleb muhafızı Timurtaş ve etraftan yardıma
gelenler şehir dışında Timur’un karşısına çıktılarsa da yenildiler34. Böylece Emir Timur
fazla bir güçlükle karşılaşmadan Haleb, Hama ve Humus’u ele geçirdikten35 sonra Şam
üzerine yürümesi üzerine buraya gelen Sultan Ferec buradan Timur’a üç kişiden oluşan
bir elçi heyeti gönderdi36. Fakat gönderilen bu elçi heyeti aslında üç fedai idiler. Mısır
Sultanı bunların ellerine zehirli hançerler vererek Emir Timur’a suikast düzenlemeye
niyetlendi. Bunların vazifesi elçi sıfatıyla lâzım gelen sözleri tebliğ ettikleri esnada
Emir Timur’u öldürmekti. Bu üç kişilik elçi görünümündeki fedailer Timur’un
huzuruna girdiler. Tebliğ esnasında görevlerini ifa için teşebbüste bulunmaları üzerine
Timur bunlardan şüphelenerek devlet erkânına haber vermesi üzerine onlarda adamları
ile bunların üzerlerini aradılar. Bu arama neticesinde çizmelerinin koncunda zehirli
hançerler bulmaları üzerine de, bu elçi görünümlü şahıslara yapılan sorgulama
sonucunda, itirafta bulunmak zorunda kaldılar. Bu durum üzerine Emir Timur yasak ve
nizamlarında elçi öldürülmesinin olmadığını; ancak bu üç şahıstan yalnız birisinin baş
sorumlu olmasından dolayı öldürülmesini, diğer ikisinin ise elçilik vasfına sahip
olduğundan serbest bırakılmasını emretti37.

Emir Timur daha sonra tercübeli bir adamını elçi olarak bir mektupla
birlikte Memlûk Sultanı Ferec’in yanına gönderdi38. Timur’un Ferec’e gönderdiği bu
mektup da “Siz bizim, işlerimizde nasıl hazm ve ihtiyatla hareket ettiğimizi ve her
meselede himmetimizin ne kadar ali olduğunu gördünüz anladınız demekte ve birçok
defa Atlamış’ı istediği halde göndermediklerini hatırlatarak eğer bu defa onu
gönderirlerse zarar görmeyeceklerini bildirdi39.

Bu defa Emir Timur’un göndermiş olduğu elçi Memlûkler tarafından iyi bir
kabul ile karşılandı. Ayrıca elçi için raadendazlar, ok atıcılar ve bunlara benzer
kimselerin yapmış oldukları gösteriler ile eğlenceler bile düzenlendiler40. Aynı zamanda
Sultan Ferec Timur’un elçisi tarafından getirilen mektubuna karşılık olarak Timur’a tabi
olduğunu ve beş gün içerisinde de Atlamış’ı göndereceğini bildirdi41. Ancak bu sırada
Emir Timur’un ordusunda bulunan Yurtçular birkaç günden beri ordunun karargahının
ittihaz edildiği yerde ot kalmadığını halbuki Şam’ın doğu tarafında ot çok olduğunu ve
Dımaşklılar’ın Atlamış’ı göndermek için istedikleri beş günlük mühlet zarfında oraya
göç edilmesinin iyi olacağını bildirdiler. Bunun üzerine Emir Timur o yöne göç
edilmesini emretti. Fakat ordunun bu şekilde hareketi Memlûklüler tarafından değişik
bir şekilde anlaşıldı ve sözlerinde durmadılar42. Neticede Şam ordusu Emir Timur’un
ordusuna karşı harekete geçti. Fakat Şamlıların yardımına rağmen yenilgiye uğradılar43.
Memlûk Sultanı Ferec ise Mısır’a geri çekilebilmek için zaman kazanma yollarını
aramaya başladı ve bu maksatla bir elçi göndererek bu meseleye kendilerinin sebep
olmadıklarını birtakım cahillerin sebep olduğunu, kendilerinin ise sözlerini tuttuklarını
bildirdi. Bu durum karşısında Emir Timur saldırıya geçmek için hazır olmasına rağmen
saldırıya geçmedi. Fakat gece olunca Sultan Ferec Şam’ı terk ederek Mısır’a doğru yola
çıktı44. Şam önlerine gelen Emir Timur ise şehri uzun bir kuşatmanın ardından alarak
yağmaya tabi tuttu45.

Suriye topraklarını bir bir kaybeden Memlûk sultanı artık Emir Timur’a karşı
direnmenin faydasız olacağını anladıktan sonra devlet erkanı ile yaptığı meşveret
sonucu Atlamış’ı Timur’a göndermeye karar verdi. O sırada Kahireye gelmiş olan
Timur’un elçisi ve kendi elçileri ile birlikte Emir Timur’un yanına gönderdi. Mısırdan
gelen bu elçiler Emir Timur’a eğerli arap atları, çeşitli inciler, cevherler, misk, amber,
Mısır kılıçları ve İskenderiye kumaşları getirerek takdim ettiler. Emir Timur da elçilere
hitaben Sultan Ferec eğer iyi hizmet ederse kendisine her konuda yardım edeceğini
bildirdi. Ardından da elçilere hil’at, altın, külah ve kemer verdi. Ayrıca Memlûk Sultanı
Ferec’e tac, kemer gönderdiği gibi elçilere de son derece iltifatlarda bulunarak Mısır’a
gönderdi. Emir Timur Sultan Ferec’e tac göndererek onun kendisine bağlı bir hükümdar
olduğunu bu şekilde göstermiş oluyordu46.

Esasen Emir Timur fethettiği yerlerde kendisine itaat edildiği takdirde eski
yöneticilere topraklarını onlara bırakmaktaydı. Nitekim o, 1402 yılında Yıldırım
Bayezid’e karşı kazandığı zaferden sonra Gürcüler üzerine yeni bir sefere çıkmış ve
Gürcüleri mağlup etmesinden sonra Gürcü kralı Giorgi’nin bir barış sağlanması için
gönderdiği elçileri hediye olarak Emir Timur’a on sekiz miskal ağırlığında bir yakut,
çeşitli kaplar, kristal vazolar, birçok değerli kumaşlar, bin at ve Timur’un adına darb
edilmiş 1000 eşrefi getirdiler. Emir Timur da onlara hil’atlar vererek geri çekilmelerine
izin verdi. Böylece emir Timur’a bağlılık gösteren Gürcüler sembolik olarak onun adına
darb ettikleri 1000 sikkeyi de ona sunarak bağlılıklılarının ispatı olarak gösterip Timur
nezdinde iyi bir kabul gördüler47. Yine benzer şekilde Bayezid’in tutsak alınmasından
sonra, bu duruma son derece memnun olan Bizans imparatoru Manuel, Timurun
İstanbul’a karşı bir hareket yapacağını tahmin ederek acele ile ona elçi ve armağanlar
gönderip bağlılığını bildirerek ülkesini koruyabildi48.

Elçilik konusunda verdiğimiz bu örnek hadiselerden sonra, Emir Timur
dönemindeki elçilik teatisi hakkındaki en detaylı bilgileri Timur nezdine gönderilen
İspanyol sefiri Clavijo’nun Seyahat ve Sefaret izlenimlerindeki gözlemlerinden
öğrenmekteyiz. İspanyol sefirine göre Timur elçilerini kabul etmeden önce genel olarak
Semerkand da birkaç gün ağırlamaktaydı. Elçi ne derece muteberse, ağırlama günleri de
o kadar uzuyordu49. İspanyol sefiri Timur’un sarayının şehir merkezinden biraz uzakça
olduğunu, gelen elçilerin saray dışındaki bir konağa alındıklarını burada saraya mensup
iki asilzadenin yanlarına gelerek getirdikleri hediye ve emanetleri vermelerini
söylediklerini, çünkü bunların verecekleri hediyeleri münasip bir şekilde
hazırlayacaklarını ardından da Timur’a takdim edeceklerini bildirdiklerini
belirtmektedir. Hediyelerin bu şekilde götürülmesinden sonra hizmetlerine ayrılan
kişilerin kollarına girerek kendilerini büyük bir bahçeye götürdüklerini, medhalin
önünde silahlı muhafızların beklediğini, bu sebeple de kimsenin müsaade olmadan içeri
giremediğini belirtmektedir. Medhalin etrafının ise kendilerini görmeye gelen insanlarla
dolduğunu vurgulamakta. Ardından da çok geçmeden kendilerinden hediyeleri alan
kişilerin yanına götürüldüklerini ve gelişlerinin daha yüksek dereceli kişilere
bildirildiğini belirtmektedir50. Daha sonra da saraydaki birçok yüksek makam sahibinin
yanlarına gelerek kollarına girip kendilerini götürdüklerini, Timur’un Ankara da iken
Kastilyaya göndermiş olduğu Tatar elçisinin de yanlarında olduklarını bu zatın
İspanyollar gibi giyinmiş olduğu için onu tanıyanların kendisine güldüklerini
belirtmektedir. Sefir ilerleye ilerleye saray nazırının yanına geldiklerini ve çok yaşlı bir
zat olan Nazırın yüksekçe bir sedir üzerine oturmuş olduğunu ve aynı zamanda bu
nazırın Timur’un kız kardeşinin oğlu olduğunu belirtmektedir. Diğer bir salonda ise
birçok şahzadeye rastladıklarını ve bunlarında Timur’un Torunları olduğunu bu sebeple
onlara hürmetlerini sunduklarını belirtmektedir. Ardından da bunların kendilerinden
İspanya Kralının Timur’a gönderdiği mektup’u istediklerini, şahzadeler den Miran
Şah’ın oğlu Sultan Halil’e verdikleri mektubu alarak götürdüğünü, diğer şahzadelerin de
onu takip ettiklerini kendilerinin ise beklediklerini ve sonunda nihayet Timur’un yanına
girmek için kalktıklarını belirtmektedir51. İspanyol elçisi Timur’un, sarayın medhalinde
görmüş oldukları büyük kapıya benzeyen bir kapının yanı başında, bir sedir üzerinde
oturmuş olduğunu önünde ise bir fıskiye olduğunu söylemekte. Elçi Timur’u görür
görmez eğilerek dizlerini yere koyduklarını kollarını çaprazvari olarak göğüsleri
üzerinde bağladıklarını sonrada bir adım ilerlediklerini ve aynı şekilde tekrar
eğildiklerini üçüncü adımı attıktan sonra dizleri üzerinde kaldıklarını taki Timur
kalkmaları için emir verene kadar bu şekilde kaldıklarını belirtmektedir. Ayrıca
kendileri ile birlikte gelen görevlilerin kendilerinden geride kaldıklarını çünkü bunların
Timur’un huzurunda daha fazla ileriye gidemediklerini belirtmektedir. Timur’un yanı
başında üç asilzadenin durduğu ve bunlarında onun baş mabeyincisi olduğunu ve
bunların üçünün de ilerleyerek yanlarına gelerek kollarına girip Timur’un oturduğu yere
kadar kendilerini götürdüklerini ve burada tekrar diz çöktüklerini belirtmektedir52.

Ardından da Timur’un kalkmalarını ve kendisine yaklaşmalarını emrettiğini, ancak
öpmeleri için elini uzatmadığını çünkü burada böyle bir adetin olmadığını ayrıca
büyüklerin ellerini öpmenin ayıp olduğunu belirtmektedir. Burada Timur’un krallarının
sıhhatini sorduğunu ve ona oğlu diye hitap ettiğini vurgulamaktadır. Sefir Timur’un
huzurunda iken Çin elçisinin huzur da olduğunu ayrıca kendilerine Çin elçisinin
gerisinde yer verildiğini fakat Emir Timur’un bu duruma müdahale ederek kendilerini
Çin elçisinin önüne geçirdiğini belirtmektedir. Sefir bunun sebebi olarak ta İspanya
kralının o sıralarda Timur’a dost olmasını buna karşılık olarak Çin hükümdarının
Timur ile iyi ilişkiler içerisinde olmamasını göstermektedir53.

Verilen bütün bu örneklerden sonra Emir Timur’un zamanın elçi teatisinde
diplomatik kurallara bağlı kaldığını ve onun elçi seçiminde titiz davranarak her fırsatı
değerlendirdiğini görmekteyiz. Nitekim o kendisine boyun eğmiş olan emirleri de
elçilik vazifesi ile görevlendirmekteydi. Bu bağlamda Erzincan hâkimi Emir
Mutaharten Timur’a bağlılığını bildirdikten sonra Timur tarafından Avnik’te hüküm
süren ve henüz Timur’un huzuruna gelmeyerek kalesini savunan Mısır Hoca’ya elçi
olarak gönderilmişti. Emir Timur bu şekilde davranarak kendisine boyun eğmiş olan
yöneticileri diğer yöneticilere göndererek kendisine boyun eğmeleri konusunda örnek
teşkil etmelerini sağlamaya çalışmaktaydı54. Yine aynı amaçla elçinin başarısını
artırmak için şık giyimli ve cesur şahısları genellikle elçi olarak görevlendirmekteydi55.

Ayrıca Emir Timur düşmanları üzerine sefere çıkarken hareketleriyle şüphe
uyandırmamak için, yoldan düşmana elçi göndermekteydi. Bu elçinin seçimine de
dikkat ederek onun diplomatik mektuplaşma ve konuşmaların bütün inceliklerine vakıf
olan akıllı ve tecrübeli bir şahıs olmasına özen göstermekteydi56. Yine Emir Timur
devletinin ihtişamını göstermek amacıyla Semerkant’da yaptırmış olduğu bahçelerde
Çin, Hint ve Bağdad elçilerini kabul etmekteydi57. Elçilere Timur’un hanımları da kendi
evlerinde ziyafet verebildikleri gibi mücevherat ve kıymetli tezyinatlarını göstererek
zenginliklerini sergileyebilmekteydiler58.

Bunlardan başka Emir Timur ülkesinde seyahat edenler için çöllerde de atlar
bulundurmaktaydı. Bu amaçla insan oturmayan ücra yerlerde büyük binalar yaptırmış
ve yolculara lazım olan yiyecekleri ile atları en yakın köylerin tedarik etmesini
buyurmuştu. Bu atlara bakmak ile görevlendirilmiş olan seyislere ise “Ankas”
diyorlardı. Elçiler geldiğinde, bu seyisler onların atlarını alırlar, eyer takımlarını
çıkarırlar, yeni atlar eyerlerlerdi. Elçiler tekrar yola çıktıkları zaman bu ankaslar dan bir
veya ikisi de beraber yola koyulurlardı. Yolda onların bineklerine bakar, kendilerine
hizmet ederlerdi. Bunlar diğer bir konak yerine ulaştıkları vakit, oradan geri
dönerlerdi59. Ayrıca Emir Timur döneminde yapılan hangâhlar elçiler için bir nevi otel
vazifesi de görmekteydiler60.

Sonuç olarak Emir Timur döneminde elçilere diplomatik kuralları
çerçevesinde davranılmış. Gelen elçiler eğer elçilik vasfına sahipse hiçbir şekilde
canlarına kast edilmemiş. Fakat gelenler düşman elçileri ise onlara resmi protokol
uygulanmakla birlikte memnuniyetsizlik elçilere belirtilmiştir. Yinede bazen elçiler
alıkonularak kılavuz olarak kullanılmışlardır. Bunlara mukabil olarak Emir Timur’un
elçileri katl edilmiş ve Emir Timur bu fiili işleyenleri cezalandırmak için her türlü
çabayı sarf etmiştir.

dipnotlar
* Harran Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi.
1Mehmet İpşirli,”Elçi”, DİA, c.11, İstanbul 1995, s. 3.
2Mehmet Altay Köymen, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, c. III, Ankara 1992, s. 131.
3İbnu’l-Mukaffa, İslâm Siyaset Üslubu, Çev. Vecdi Akyüz, İstanbul 2004, s. 136.
4Reşat Genç, Karahanlı Devlet Teşkilatı, Ankara 2002, s. 177.
5Nizâmü’l-Mülk, Siyâset-Nâme, Hazırlayan: Mehmet Altay Köymen, s. 124;Mehmet İpşirli, a. g.
m,. s. 6.
6Reşat Genç, a. g. e., s. 177.
7Beatrice Forbes Manz, Timurlenk Bozkırların Son Göçebe Fatihi, Çev. Zuhal Bilgin, İstanbul
2006, s. 9.
8Nizamüddin Şâmî, Zafernâme, Çev. Necati Lugal, Ankara 1987, s. 58.
9Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 169.
10Şerefaddin Ali-i Yezdî, Zafernâme, yay. Muhammed Abbasî, c. I, Tahran 1336, s 457;
Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 264.
11Mîrhvand, Ravzatu's-Safa, VI, Tahran 1349, s. 354-355.
12Kâzım Yaşar Kopraman, “Memlûkler”, DGBİT, c. 6, İstanbul 1989, s.514;Yaşar Yücel,
Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, Ankara 1989, s. 88.
13Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 265.
14İsmail Aka, Timur ve Devleti, Ankara 1991, s. 7;Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 78.
15Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. I, s. 174.
16Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 78; Hvandmîr, Habibü's-Siyer, yay. Celâleddin-i Humayî, III,
Tahran 1333, s. 421; Wilhelm Barthold, Uluğ Beg ve Zamanı, Çev. İsmail Aka, Ankara 1990, s.
40;Harold Lamb, Tamerlane The Earth Shaker, Bristol 1929, s. 88; Türkçeye Terc. A.Göke
Bozkurt., Emir Timur, İstanbul 2006, s. 124.
17İsmail Aka, a. g. e., s. 7.
18W. E. D. Allen,, A History of The Georgian People, London 1971, s. 124; Brosset, M.,
Histoire De la Georgie, Par. I., S. Petersbourg 1849, s. 665; Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 257.
19İsmail Aka, a. g. e., s. 16.
20A. Yu. Yakubovskiy, Altın Ordu ve Çöküşü, Çev. Hasan Eren, Ankara 1992, s. 169.
21Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 143; Herold Lamb, a. g. e.,113; Terc. s. 157.
22İsmail Aka, a. g. e., s. 16.
23Wilhelm Barthold, a. g. e., s. 63.
24Wilhelm Barthold, a. g. e., s. 64.
25Hüseyin Mircaferi,Tarih-i Timuriyân ve Türkmenân, İsfehan 1375, s. 37;Aziz B. Erdeşir-i
Esterabadi, Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Ankara 1990, s. 419.
26Aziz B. Erdeşir-i Esterabadi. a. g. e., s. 421.
27M. C.Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, İstanbul 1961, s. 100;Yaşar
Yücel, a. g. e., s. 17;Yaşar Yücel, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, Ankara 1970, s. 125.
28Yaşar Yücel, a. g. e., s. 18.
29Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. II., s. 28.
30Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 207-208.
31Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. II, s. 200; Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 265; Mirhvand, a. g.
e., s. 423.
32Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 266;Yaşar Yücel, a. g. e., s. 91.
33İbn Arabşah, Acaibü'l-Makdur fî Ahbar Teymur, Farsça Terc. Muhammed Ali Necati,
Tahran 1339, s. 125.
34İsmail Aka, a. g. e., s. 26.
35Kâzım Yaşar Kopraman, a. g. m., s. 515; Beatrice Forbes Manz, a. g. e., s. 101;Hüseyin
Mircaferi, a. g. e., s. 39;H.R.Roemer, “Timur in Iran”, CHI, Vol. 6, Cambridge 1993, s. 76.
36Yaşar Yücel, a. g. e., s. 103.
37Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 275; Hüseyin Mircaferi, a. g. e., s. 39.
38Nizamüddin Şâmî, a. g. e. , s. 276; Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. II, s. 228-229.
39Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 276.
40Şerefaddin Ali-i Yezdî , a. g. e., , c. II, s. 229; Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 277.
41Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. II, s. 230.
42Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 277.
43Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 278-279.
44Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 280.
45İsmail Aka, a. g. e., s. 26.
46Şerefaddin Ali-i Yezdî, a. g. e., c. II, s. 356-357; Nizamüddin Şâmî, a. g. e., s. 327-328.
47Hvandmir, a. g. e., s. 519, Allen, a. g. e., s. 125; Mustafa Kafalı, "Timur", İA, XII/I, Eskişehir
1997,
s. 345.
48İsmail Aka, a. g. e., s. 29.
49Ruy Gonzales de Clavijo, Anadolu Orta Asya ve Timur, Çev. Ömer Rıza Doğrul, İstanbul
1993, s. 138.
50Ruy Gonzales de Clavijo, a. g. e. s. 139.
51Elçilerin Timur tarafından kabul töreninde küçük mirzaların görevleri, elçilerin elinden
hükümdarlarının mektuplarını alıp Timur’a götürdükten sonra, Timur’un tahtına dek elçilere eşlik
etmekten ibâreti. Bkz. Wilhelm Barthold, a.g.e, s. 60.
52Ruy Gonzales de Clavijo, a. g. e., s. 140.
53Ruy Gonzales de Clavijo, a. g. e., s. 141.
54Yaşar Yücel, a. g. e., s. 13.
55Herold Lamb, a. g. e.,76; Terc., s. 106.
56A. Yu. Yakubovskiy, a. g. e., s. 175.
57Herold Lamb, a. g. e.,152; Terc., s. 211.
58Nazmiye Togan “Temür zamnında aristokrat Türk Kadını” İslâm Tetkikleri Enstitüsü Dergisi,
c. V/1-4, İstanbul 1973, s. 7.
59Herold Lamb, a. g. e., s. 145-146; Terc., s. 204.
60Nazmiye Togan, a. g. m., s. 10.

KAYNAKÇA
AKA, İsmail, Timur ve Devleti, Ankara 1991.
ALLEN,W. E. D., A History of The Georgian People, London 1971.
BARTHOLD, Wilhelm, Uluğ Beg ve Zamanı, Çev. İsmail Aka, Ankara 1990.
AZİZ B. ERDEŞİR-İ ESTERABADİ, Bezm u Rezm, Çev. Mürsel Öztürk, Ankara
1990.
BROSSET, M., Histoire De la Georgie, Par. I., S. Petersbourg 1849.
GENÇ, Reşat, Karahanlı Devlet Teşkilatı, Ankara 2002.
HVANDMÎR, Habibü's-Siyer, yay. Celâleddin-i Humayî, III. Tahran 1333.
İBN ARABŞAH, Acaibü'l-Makdur fî Ahbar Teymur, Farsça Terc. Muhammed Ali
Necati, Tahran 1339.
İBNU’L-MUKAFFA, İslâm Siyaset Üslubu, Çev. Vecdi Akyüz, İstanbul 2004.
İPŞİRLİ, Mehmet,”Elçi”, DİA, c.11, İstanbul 1995.
KAFALI, Mustafa, "Timur", İA, XII/I, Eskişehir 1997.
KOPRAMAN, Kâzım Yaşar, “Memlûkler”, DGBİT, c. 6, İstanbul 1989.
KÖYMEN, Mehmet Altay, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, c. III, Ankara
1992.
LAMB, Herold, Tamerlane The Earth Shaker, Bristol 1929; Türkçeye Terc. A. Göke
Bozkurt., Emir Timur, İstanbul 2006.
MANZ, Beatrice Forbes Timurlenk Bozkırların Son Göçebe Fatihi, Çev. Zuhal
Bilgin, İstanbul 2006.
MİRCAFERİ, Hüseyin, Tarih-i Timuriyân ve Türkmenân, İsfehan 1375.
MIRHVAND, Ravzatu's-Safa, VI, Tahran 1349.
NİZAMÜDDİN ŞÂMÎ, Zafernâme, Çev. Necati Lugal, Ankara 1987.
NİZÂMÜ’L-MÜLK, Siyâset-Nâme, Hazırlayan: Mehmet Altay Köymen.
ROEMER, H.R. "Timur in Iran", CHI, VI, Cambridge 1993.
RUY GONZALES DE CLAVİJO, Anadolu Orta Asya ve Timur, Çev. Ömer Rıza
Doğrul, İstanbul 1993.
ŞEREFEDDİN ALİ-İ YEZDÎ, Zafernâme, yay. Muhammed Abbasî, I, Tahran 1336.
TEKİNDAĞ, M. C.Şehabeddin, Berkuk Devrinde Memlûk Sultanlığı, İstanbul 1961.
YAKUBOVSKİY, A. Yu. Altın Ordu ve Çöküşü, Çev. Hasan Eren, Ankara 1992.
YÜCEL, Yaşar, Kadı Burhaneddin Ahmed ve Devleti, Ankara 1970.
YÜCEL, Yaşar, Timur’un Ortadoğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, Ankara 1989.

Hiç yorum yok: