Kemal Efendi ve Alman istihbaratı
Cumhuriyet tarihinde Kılıçdaroğlu Kemal Efendi gibi ikinci bir siyasi yoktur, kendi ülkesini yabancılara ispiyonlayan ve de onlara yalvarıp anlamadığı, çözemediği ve doğru tahlil edemediği konularda destek isteyen. Türk milleti, gururludur; varsa sorunları, bir başına çözmek ister. Başka ülkelerden, hele de son yüz yılda sür-git başına çorap ören, “misafirlerimiz” diye atmışlı yıllarda alayla valayla insanını davet edip sonra bokunu temizleten, itip kakan, işi bitince geri göndermek için her türlü katakulliye baş vuran Almanya’dan yardım dilenene sandıkta gereken cevabı verecektir, kimsenin kuşkusu olmasın.
Kılıçdaroğlu Kemal Efendi, “ülkemizdeki gelişmelere ilişkin hükümetinizin tepkisini anlıyorum. Aynı endişeleri ben de taşıyorum ve ortamın sakinleşmesi için her türlü çabayı gösteriyorum,” gibisinden bir lafla mektubuna başlıyor ki, gene olan biteni anlamadığını kanıtlıyor. Bakınız, Almanya’nın Türkiye’de son günlerde olan bitene tepkisi falan yok. Almanya’nın derdi Türkiye’nin güçlenmesi, Orta Doğu’da ta Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayıp süregelen batıdan yana oluşmuş dengeleri altüst edebileceği korkusu! Bunu engellemek için her türlü kaltabanlığa baş vurmaya da hazır. Yahu Prusyalıların genetik kodlarında demokrasi yoktur ki “Almanya’nın demokratik kaygılarını” anlasın Kılıçdaroğlu. Başla Büyük Fredeick’den, Bismark’a, Heidelberg Üniversitesinin yanaklarında kılıçla açtıkları yara izlerini şeref madalyası gibi taşıyan Alma soylularına, Hitler’e ve Merkel’e kadar uzan. Tabi SS ya da SA’dan söz bile etmiyorum! Auschwitz’den, Dachau’dan, Belsen Belsen ve daha nice ölüm kampından; Doktor Mengele gibi insanlık dışı deneylerle başta çocuklar olmak üzere nice insanı ölüren sapıklara, Rosenberg gibi ırkçılara, Der Stürmer gibi iğrenç ırkıçı dergiler yayınlayanlara, Alman kasapları ta 80’li yılara kadar Güney Amerika’ya kaçıran Odessa gibi örgütlere girmiyorum bile!
Bu arada Alman İstihbarat birimlerini de unutma efendi! Amiral Canaris’i, CIA ve Gladyo’nun mucidi Gehlen’i! Yahu boşuna laf tüketiyorum be! CHP’nin genlerinde demokrasi yoktur ki! Dersim’den başlar, iktidarın elden gideceğini anladığı 1946 seçimlerinde hilenin en hasına baş vurur, darbe üstüne darbe tezgahlar ya da baş destekçisi olur. CHP’nin 1938’den bu yana demokrasiye kafasını yatırabilen tek genel başkanı rahmetli Ecevit’tir; o da partinin ne denli faşist bir yapıya sahip olduğunu anladığında genel başkanlıktan istifa edip kurduğu partiyle sandıkta CHP’ye ders üstüne ders vermiştir! Yahu genel başkanını, demokratik yöntemlerle kurultayda tahtından indiremeyeceğini anlayınca düzmece “seks kaseti” hazırlayıp internete düşüren hangi siyasi partidir?Kılıçdaroğlu o seks kaseti (!) olmasa genel başkanlığı rüyasında göremezdi! Hala demokrasi falan diyebiliyor ki, böyle pişkinliği başka hiçbir yerde kolay kolay göremezsiniz!
Bakınız, Berlin Gizli İstihbarat Birim Başkanı Claudia Schmid, Federal Gizli Servis (BND) Başkanı Heinz Fromm, Thuringia, Saksonya, ve Saksonya-Anhalt istihbarat birimleri başkanlarından sonra istifa eden beşinci alman istihbarat patronudur. Nasyonal Sosyalist Yeraltı (NSU) çetesinin dosyalarını yok ettikleri, neo-Nazilere yardım ettikleri, destekledikleri için görevlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır ve Merkel bütün bunları örtbas ederek “küçük hatalar yüzünden görevlerinden ayrıldılar” diye bir de açıklama yapmıştır. Kimdir bu NSU? Türk düşmanı, Türkleri yataklarında yakarak öldüren katiller güruhu! Bunlara arka çıkan istihbaratçıların savunucusu Merkel mi demokrat? Partisi Hıristiyan Demokratik Birliği (CDU) Berlin Devlet Bakanı Frank Henkel’i hatırlıyor mu? Hani şu istihbarattan sorumlu devlet bakanı? Neo Nazi Landser çetesinin varlığını bilen, içlerine şifre adı Thomas S olan casus sokan ama bu konularda ne hükümete ne de parlementoya, sorulduğu zaman bile bilgi vermekten kaçınan devlet bakanını! İşine gelir mi hatırlamak! Nerde o devlet bakanı? Hala görevinin başında mı!
Ve Kılıçdaroğlu, Merkel’den demokrasi için destek istiyor, aman ülkeme demokrasi getirecek olan AB’nin bilmem kaçıncı fasıl dosyalarının açılmasına engel olmayın diye ricacı oluyor! Bilmemek ayıp değil elbet ama bilmediğini bilmemek ayıptan da öte, salt cehalet! Ee cehalet de zor zanaat efendi, zor zanaat!
Angela Merkel’in geçmişine bir göz atalım mı? Merkel Doğu Almanya’da dünyaya geldi ve fizik eğitimi aldı. Doğu Alman kökenli ilk Almanya Başbakanıdır. Buraya kadar birşey yok; ta ki, “Freie Deutsche Jugend” yani Komünist Gençlik Örgütü’nün önderlerinden biri olarak karşımıza çıkıncaya kadar. Rolf Georg Reuth ve Günther Lachmann adlı iki gazeteci, “Angela M’nin İlk Yaşamı” adlı kitabı yayınlayıncaya değin kimse geçmişiyle ilgili fazla birşey bilmiyordu. Şimdi, Doğu Almanya’nın komunizm altında, insanların inim inim inlediğini, Merkel’in de zorunlu olarak Komünist Gençlik Örgütü’ne girdiğini söyleyebilir. Ne var ki, Merkel’in örgütteki görevi çok önemli: Ajitasyon ve Propaganda Uzmanı! Nedir Ajitasyon ve Propaganda uzmanlığı? Gezi Parkı olayları bu uzmanların neler yapabileceğinin çok güzel bir örneğidir! Sovyetler özel ollarak Agitprop ajanları yetiştirirler, bunları batılı ülkelere yollarlardı. Amaç hedef ülkeleri karıştırmaktı. Oyunlar sahnelenir, broşürler, sinema filmleri hazırlanır, topluma açık yerlerde sergilenen masum amaçlı eylemlerle başlar herşey ama mutlaka siyasal bir amaca yönelirdi. Masum, iyi niyetli, genellikle çevre, kadın hakları, hayvan sevgisi gibi konularda duyarlılığı olan gençler kullanılırdı Agitpropajanlarınca. Bunun ilk örneği için 1920’lere dönelim. Sol içerikli, siyasal ağırlıklı oyunlar önce Avrupa’da sonra da Amerika’da sergilendi. Sovyet Agitprop Tiyatrosu sanatsal açıdan rezaletti; tek boyutlu, ya hepten iyi ya da tümüyle kötü kimliğe bürünmüş oyuncular sahneye çıkar, seyirciyi kışkırtırlardı ki, zaten ajitasyon da kışkırtmak anlamına gelir! Agitprop’un anlamı Siyasal kışkırtma değil de nedir? İşte Merkel de bu karanlık işlerin uzmanıdır!
Sovyetler 1917 Ekim Devriminden sonra siyasal amaçlı kışkırtmayı Moskova gibi büyük kentlerden başlayarak ülkenin dört bir yanına yaymak için tren, vapur, tramvay, otobüs, yazılı basın, broşür, duvar yazıları gibi araçları kulandılar. Tabi o zaman ne bilgi sayar, ne internet ne de twitter, facebook denilen sosyal medya var ne de televizyon! Bu konunun en büyük uzmanı, iki kez Lenin Madalyasıyla ödüllendirilen, Güney Amerika, Afrika ve Orta Doğu’da nice ülkeyi karıştıran Elizaveteva Kruglikova’dır. Bu hatunun geliştirdiği Sözlü Kışkırtma Birimleri masum insanların arasına karışır, “falanca yerde, polis (asker) şu kadar kişiyi öldürdü, evleri,çiftlikleri yaktı, mahsulü talan etti...” dedikodusunu yayar insanların ayaklanmasını sağlardı. İşte Angela Merkel, Agitprop uzmanı olarak yetiştirildi Doğu Almanya’da. Eminim bir bakışta Gezi Parkı olaylarının ne olduğunu anlamış, Türkiye’yi AB’den uzak tutmak için eline bir fırsat geçtiğini kavramış, eh Kılıçdaroğlu gibi bilinçsiz ve de bilgisiz bir yandaş da bulunca gaza basmıştır tabi!
Lüksemburg’da yapılan son toplantıda imtiyazlı ortaklık önerisini rafa kaldırıp yerine stratejik işbirliği gibi ne olduğu anlaşılmayan bir ifade kullanması, ortaklıkla ilgili yeni faslın açılmasının AB Komisyonu’nca ekimde yayınlanacak İlerleme Raporu sonrasına bırakılmasını isteyen Merkel’in iki amacı var. Bunlardan biri ülkesinde 22 Eylül’de yapılacak seçimlerde Türkler’den nefret eden aşırı sağcı, neo nazi seçmenlere şirin görünmek. Diğeriyse, İlerleme Raporu’nun Gezi Parkı olayları sürecinde polisin aşırı ve orantısız güç kullandığını öne süreceğini var sayarak fasılların açılışını ertelemek. İşte bir siyasal kışkırtıcı ve propaganda uzmanı böyle çalışır; anlatabildim mi Kılıçdaroğlu Kemal efendi!
Der Spiegel’den “Boyun eğme” kapağı!
Der Spiegel, 4 Ocak 1947 tarihinde, İngiliz işgal kuvvetlerinin maddi/manevi desteğiyle yayınlanmaya başladığından bu yana ilk kez, Gezi Parkı eylemlerini destekleyen, hem de Türkçe “Boyun Eğme” başlığıyla çıkıyor. İlginç! Türkler neo nazilerce yataklarında yakılarak öldürdüklerinde “Başınız Sağolsun” diye bir kapak hazırlamayı düşündüler mi acaba, diye düşündüm biran ama bu düşünceyi o saat kafamdan attım, tabi!
Bakınız, basın özgürlüğüne kimse laf söyleyemez. Bağımsız, özgür basın...bir dakika bir dakika...bağımsız ve özgür dedim; Der Spiegel öyle mi acaba? Bu güne değin, örneğin, İsrail’in uyguladığı, kimi zaman vahşeti çağrıştıran eylemlerle ilgili, Gazze’de yaşayan, afedersiniz, sürüm sürüm sürünen insanları konu alan ve de “Boyun Eğme” diye haykıran bir kapakla çıktı mı? Çıkamaz! Çünkü 25 Mayıs 2009 yılında “counterpunch.org’da” belirtildiği gibi, Der Spiegel dipten doruğa İsrail yanlısı ve de destekcisidir. Olabilir. Özgürdür; istediğini destekler! Cinayet işleyenleri, savunmasız insanları bombalayanları bile!
Amerika’lıların ünlü Time ve Newsweek dergilerini kendine örnek olarak yayın hayatına, ardında Anglo-Amerikan sermayesiyle ikinci dünya savaşından iki yıl sonra başladı Der Spiegel. Derken 1950 yılında dergi Augstein ve Jahr adlı iki Alman’a devredildi. Augstein öldüğü 7 Kasım 2002 tarihine kadar da derginin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Der Spiegel’in ilk tirajı 15 bindi 1947’de. Sonra, 1948’de 65 bin oldu, 1961’deyse 437 bine fırladı, 1970’lere gelindiğinde 900 bine oturmuştu, iki Almanya birleşince de 1 milyonu geçti!
Der Spiegel’e yöneltilen çeşitli eleştiriler vardır. Yazar Hans Magnus Enzensberger, 1957 yılında, Der Spiegel’in Kullandığı Dil başlıklı bir deneme yayınladı. Şöyle diyordu yazar: “Der Spiegel’in kullandığı dil, Almancayı katletmenin ötesinde gerçekleri çarpıtmak, haberi olduğu gibi vermek yerine içine yorumlar serpiştirmek gibi gazetecilerin asla yapmaması gereken bir eylemdir de.”
Medya tarihçisi Lutz Hechmeister ve Der Spiegel’de bir süre yazı yazan Otto Köhler, derginin eski Nazi’lere yönelik tavrını ağır bir biçimde eleştirmiştir. Hatta eski SS subaylarına bile kol kanat gerdiğini öne sürmüşlerdir. Alman Parlementosu Reichstag’ı yakan eski SS subayı Paul Carell, derginin tarihi konularda yayınladığı yazıları denetlemek, varsa yanlışları düzeltmekle görevlendirilmişti. Carell kendi yaktığı parlementoyu ateşe verenin Marinus van der Lubbe adında bir meczup olduğunu öne süren yazılar yayınlanmasını sağlamıştır derginin. Naziler de zaten Lubbe’yi parlementoyu yakan adam olarak teşhir edip öldürmüş, ardından siyasi partileri kapatmış, basın özgürlüğünü sıfırlamış, sendikaları yok etmişti.
Dergi İslam fobisinin de açık destekleyicisi hatta öncüsü olarak gözterilmiştir. Pakistan, Filistin ve Afganistan’ı sür-git dünyanın terör merkezi olarak ilan eder, “Kutsal Nefret”, “Almanya’da İslam Tehditi”, “Allah’ın Kanlı Diyarları”, “(Almanya’daki Müslüman kadınları konu alan) Allah’ın İsimsiz Kadınları”, “Kanlı İslam”, “Tehlikeli Yabancı” gibi başlıklarla çıkar sık sık.
Alman aydınlarınca bu tür yayınları sıkça eleştirilen Der Spiegel, yanlı, olaylara at gözlüğüyle bakan, haberlere genelikle faşizme teğet aşırı sağcı açıdan yaklaşan bir dergidir ki, Prusya’lıların genetik yapısına pek bir uyugun düşer hani! Uzun lafın kısası pek de ciddiye alınası bir dergi değildir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder