14 Haziran 2013 Cuma

TÜRKİYE SELÇUKLULARI DEVRİNDE HAREZMLİ BİR TÜRK EMİRİ: HÜSAMEDDİN BAYCAR

TÜRKİYE SELÇUKLULARI DEVRİNDE HAREZMLİ BİR
TÜRK EMİRİ: HÜSAMEDDİN BAYCAR

Efe DURMUŞ *

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi


Özet

1230 Yassıçemen Savaşı’nda Celaleddin Harezmşah’ın Türkiye Selçuklu Sultanı
I.Alaaddin Keykubat’a yenilmesi üzerine Harezmli askerlerden önemli bir kısmı Anadolu
topraklarında kalmıştır. Bu Harezmli askerler arasında Alaaddin Keykubat’ın himayesine girerek
daha sonra Türkiye Selçukluları Devleti’nde Harput Subaşılığına kadar yükselen Hüsameddin
Baycar isimli emir, makalemizin esas konusunu oluşturmaktadır.



Hüsameddin Baycar ve maiyeti, Türkiye Selçuklularının iktidar mücadelesinde önemli bir
unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye Selçuklularının emir komuta zincirinde Harezm
unsurunun etkisinin görülmesine bir örnek olması dolayısıyla Hüsameddin Baycar önemlidir.
Özellikle İlhanlı-Memlük Devletletlerinin Yakındoğu rekabetinde Türkiye Selçuklularının
konumu, Selçukluların bir denge siyaseti gütmesine neden olmuştur. Bu siyasetin bir gereği olarak
Harezmliler askeri ve idari alanlarda çeşitli görevlerde kullanılmıştır.


Türkiye Selçuklu Devleti’nin İlhanlı Devleti’ne 1243 Kösedağ savaşında yenilerek
Moğol tahakkümü altına girmesiyle başlayan ve Selçuklu devletinin çöküşe doğru hızla
ilerlediği yıllarda; Türkiye Selçukluları’nın emir-komuta zincirinde önemli bir şahsiyet
olarak karşımıza çıkan ve Harezm kökenli olduğunu tahmin ettiğimiz Hüsamettin
Baycar1 adlı bir Emirin hayatını kaynakların ışığı altında araştırmaya çalışacağız.

Hüsameddin Baycar, yaşadığı devrin önemli bir şahsiyeti olmadan önce, Sultan
Celâlü’d-Dîn Harezm Şah ile birlikte Anadolu’ya gelmiş, 1230 Yassıçemen savaşında
Celâlü’d-Dîn Harezm Şah’ın Türkiye Selçuklu Sultanı I. Alaaddin Keykubat’a yenilmesi
üzerine diğer Harezmli emir ve askerler gibi Selçuklu hizmetine girmiştir2.


Alaaddin Keykubat’ın Harezmlilere devlet içinde önemli bir yer vermiş olması,
onların çeşitli rakipleriyle işbirliği yapmalarını önlemek ve onların savaşçı özelliklerinden
yaklaşmakta olan Moğol tehlikesi karşısında yararlanmayı düşünmesiyle alakalı olduğu
gibi Keykubat’ın bu taze Harezm unsurlarını tercih ederek bir ıslah hareketine başladığı
da sezilmektedir3.


Harezmli Emirler, kendilerini devlet hizmetine alıp emniyetli bir ortama
kavuşturan Sultan Keykubat’a, veliaht Kılıçarslan’ı destekleyeceklerine dair yeminli biat
sözü vermişlerdir. Bunlar Keykubat’ın ölümünden sonra sözlerine sadık kaldılar. Ancak
Keykubat’ın büyük oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev, kendisini destekleyen bazı yerli
emirlerin yardımı ile oldu bittiye getirilerek tahta çıkarıldı ve veliaht da Borgulu
(Uluborlu) kalesine hapsedildi. Böylece yeni sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev ve onu
destekleyen yerli emirler ile bunların yabancı unsur saydığı Harezmliler arasında bir
güvensizlik ve gizli husumet başladı. Bunun üzerine Keyhüsrev, Türkiye Selçuklu veziri
Saadeddin Köpek’in de telkinleriyle Harezmlilerin en büyük emiri Kayır Han’ı
tutuklatmıştır. Kayır Han hapsedildiği Zamantı Kalesi’nde 1237 yılında ölünce Harezmli
birçok emir ve askerleri Selçuklu topraklarından Güneydoğu Anadolu’ya doğru hareket
ettiler. Harran, Urfa, Rakka, Suruç ve çevredeki beldeleri ele geçirerek oralara malikhane
hükmüne göre sahip oldular4 .


Büyük emirlerin idaresinde Anadolu’yu terk edip Suriye taraflarına giden asıl
büyük kitleye katılmayan Harezmliler de olmuştur. II. Gıyaseddin Keyhüsrev’den sonraki
Sultanlar zamanında toplanan ordular ve seferlere gönderilen kuvvetler içinde bu
Harezmliler de bulunmaktadır.


Bu Harezmlilerden biri olan Hüsameddin Baycar, Selçuklu Devleti hizmetine
girdikten sonra emir-komuta zincirinde bir asker olarak çeşitli görevlerde bulunarak
önemli bir konuma yükselmiştir. Kösedağ bozgunundan sonra Selçuklu Devleti’nin
müşterek saltanat döneminde (1249-1254) Hüsameddin Baycar, Sivas’ta bulunuyordu5.


İlhanlı Devleti’nin İran’da kurulması Anadolu’daki Moğol baskı ve tazyikini
artırmış ve İlhanlıların Memlukler ile olan mücadelesi Anadolu’nun İlhanlılar için
vazgeçilmez olduğunu ortaya koymuştu6. Batıya gelen Hülagu kışlak olarak Mugan’ı
seçince Türkiye Selçuklularını 1243 Kösedağ savaşında mağlup eden Baycu Noyan,
oradan ayrılarak 1256 yılında ikinci defa Anadolu’ya girmiştir. Aynî, bu seferde Baycar
ailesinin büyüğü Hüsameddin Baycar’ın rolü olduğunu söylemektedir7.


Hüsameddin Baycar ve oğlu Bahadır’ın yanında Sadraddin Kutluşir, Zeyneddin Ali
Bahadır, Cemaleddin Horasanı, Felekeddin Halil
 gibi Emirler, Türkiye Selçuklularının iç
mücadelelerinde ve bilhassa II. İzzeddin Keykâvus ve IV. Rükneddin Kılıç Arslan
arasındaki mücadelelerde önemli rol oynadılar. Sultan IV.Rukneddin Kılıç Arslan,
kardeşi II. İzzeddin Keykavus ile saltanat mücadelesine girdiği yıllarda Kayseri’de asker
topluyordu. Bunun için Felekeddin Halil ile Hüsameddin Baycar’a habercilerle ferman
göndermiş onlar da bu davete “
Duyduk ve Uyduk” diye karşılık vererek Sultan
Rukneddin’in safında yer almışlardı8.


Hüsameddin Baycar saltanat mücadelesinde merkezde bulunduğu sırada
Felekeddin Halil ile birlikte kendi askerlerinden bir grupla Aksaray’a bir menzil uzaklıkta
bulunan Alaaddin Kervansarayı’na kadar at koşturup orada bulunan bir grupla çatışmaya
girmiştir. Kervansarayın kapısını ateşe vererek halkın bir kısmını öldürmüş ve bir
kısmının da mallarını alarak serbest bırakmışlardır.


Sultan İzzeddin, Sultan Rükneddin’e elçi gönderip Sivas, Malatya, Amid, Harput
ve oraya bağlı yerler ile yetin demişse de aralarında Hüsameddin Baycar’ın da bulunduğu
emirler Kayseri ve Kırşehir’i de istemişlerdir. Bunun üzerine iki sultan 1254 yılında
savaşmış zafer İzzeddin Keykavus’un olmuştur9.


1265 yılında tahta çıkan İlhanlı hükümdarı Abaka Han’ın emriyle Abatay Noyan,
yanında Diyarbekir valisi Durbay olduğu halde Anadolu, el-Cezire ve Irak askerlerini de
yanlarına alıp, 30.000 kişilik Moğol-Selçuklu ordusuyla, Memlûklar’a ait al-Bira’yı
(Birecik), Aralık 1275 tarihinde kuşatmış fakat ele geçirememişlerdir10. Bu kuşatma
hadisesi gerçekleşirken, kuşatmada bulunan Muineddin Süleyman Pervane, Sultan
Baybars ile gizlice temas kurarak, eski tekliflerini yinelemiş ve Tatarları beraberce yok
edebilmek için, onun derhal harekete geçmesini istemiştir. Baybars, Pervane’nin bu
teklifine olumlu cevap vermiş ve kendisi gelinceye kadar durumu idare etmesini bildiren
bir cevap göndermiştir. Fakat Baybars’ın mektubunu Pervane’ye getiren elçiler, keşif ve
yağma yapmak için Suriye içlerine gönderilmiş olan Moğol atlıları tarafından yakalanmış
ve Abatay Noyan’ın huzuruna çıkartılmışlardır. Pervane ise, bu elçilerin kendi düşmanı
olan Ermeni kralının bir hilesi olduğunu ileri sürmüş ve elçilerin öldürülmesini sağlayıp,
bu tehlikeyi atlatmıştır11.


Moğol kuvvetleri al-Bira’dan çekilmeye karar verdikten sonra, başkent Konya’ya
dönen Pervane ve Selçuklu devlet adamları, bu olaydan sonra hayatlarından emin

olmadıkları fikrini açıkça kabul etmişlerdir. Yapılan istişare sonucu, Pervane başta olmak
üzere, Hatiroğlu Şerefeddin Mesud ve kardeşi Ziyaeddin Mahmud, Emineddin Mikail,
Harput Subaşısı12 Hüsameddin Baycar ve bunun oğlu Diyarbekir Subaşısı Bahaeddin
Bahadır, Tatarların memleketten atılması için Sultan Baybars’la kesin olarak anlaşmaya
karar vermişler, imzaladıkları kağıdı da Baybars’a göndermişlerdir. Baybars mektubu
aldıktan sonra suların az olduğunu ve böyle bir mevsimde Anadolu’ya girmesinin
imkansızlığını belirterek, sonbahar çıktıktan sonra hareket edeceğini söylemiştir13.


Bununla birlikte İlhanlılar ve Memlûklular arasında bir kıskaca giren Türkiye
Selçukluları, Erzincan’da, Türklere karşı birtakım hazırlıklara ve akabinde taşkınlıklara
girişmeye başlayan bir Ermeni Metropoli ile de uğraşmaktaydı. Soruna konu olan Ermeni
Metropoliti Marhasya14Sergîs, din adamlarının haraç ve cizyeden muaf tutulmasını
kullanarak, papaz gösterdiği 500 kişiden bir süvari kuvveti meydana getirerek bir tehdit
unsuru olmuştur.


Harput Subaşısı Hüsameddin Baycar’ın müdahalesinden önce 1261 yılında
Selçuklu Emiri Yav-taş papazın hareketlerine mani olmak ve vergi almak istemiş fakat
Moğol elçileri bu müdahaleyi önleyip vergiyi de kendileri almıştır. Nihayet Harput
subaşısı Baycar, Muineddin Pervane’nin gizli emri ile 1277 yılında, Marhasya Sergîs’i
otuz papazıyla birlikte öldürüp, Memlûklara iltica etmek için yola çıktı15.


Aksarayî’ye göre Baycar, Memlük Devletine giderken Diyarbekir vilayetinin bir
yıllık gümrük vergisini ve diğer vergileri, orduya gidecek bahanesiyle toplayarak ansızın
muhalefete başlamıştır. Bahadır b. Baycar, Diyarbakır bölgesindeki askerleriyle, davul
(kös), nakkâre, bayrak (alem) ve tam bir teçhizatla Şam diyarına hareket etmiştir. Yine
Aksarayî’nin, Baycar için: “Bulunduğu mıntıkada ilk ihtilafa sebep olan, karşı gelmeyi
diline dolayan ve diğer emirlere elebaşılık eden o olmuştur”16demesinden onun nüfuzlu
bir Emir olduğunu anlamaktayız.


Kaynaklardan öğrendiğimize göre Hüsameddin Baycar ve oğlu Bahadır bu
hadiselerde rol alırken aynı zamanda Anadolu’daki Moğol emirlerinin kızlarıyla da
evlenmek suretiyle akrabalık bağı kurmuşlardır17. Kaynaklarda H.675/M.1277 yılı
olaylarında geçen hadise şöyledir: Anadolu’da Nigetay ve Çaverci adında iki Moğol
beyinin Abaka’nın yanında orduda bulunan bir kafir kardeşleri vardır. Bu üçüncü kardeş
yanında akrabaları olduğu halde Nigetay ve Çaverci adlı Moğol beylerinin huzuruna
çıkar. Ve onlara şöyle der: 
“Siz rahattasınız, şehirlerde kalıyorsunuz. Biz sıkıntıdayız
çünkü göç halindeyiz. Bize bir şeyler verin ya da bizimle beraber Abaka Han’ın huzuruna
gelin aramızda mal paylaşımı yapsın
.” Moğol beyleri Muineddin Pervane’ye danışarak
ne yapmaları konusunda yardım istemişlerdir. Bunun üzerine Pervane, onlara biraz mal
verip defetmelerini tavsiye etmiştir. Onlar da öyle yapıp bu kafir kardeşe biraz mal verip
başlarından savmıştır. Fakat akabinde Pervane, Bahadır b. Baycar’ı uyararak onlara
güvenmemesini onların Moğol Han’ı Abaka’ya gidip şikayet edeceklerini söyleyince
Bahadır b. Baycar ve akrabaları onları takip edip yolda öldürerek mallarını da gasp
etmiştir18.


Bu olaylardan sonra Pervane, Abaka’yı ziyarete giderken Bahaeddin Bahadır’ın
babası Hüsameddin Baycar ile birlikte Sultan Baybars’a iltica etmelerini tavsiye etmiş ve
Anadolu’da kalacak olurlarsa katletmiş oldukları Tatarlardan dolayı hayatlarının
tehlikede olacağını söylemiştir. Bunun üzerine Bahadır b. Baycar kayınbiraderleri olan iki
Moğol beyini Sultan Baybars’a göndermiş kendisi ve babasının da geleceğini
bildirmiştir19.


Emir Hüsameddin ve oğlu Bahadır’ın kendisine geleceklerinden Sultan Baybars’ın
bu vesileyle haberi olmuştu.


Hem Ermeni metropolitinin öldürülmesi hem de yukarda anlattığımız sebeplerden
sonra Hüsameddin Baycar ve oğlu Bahaeddin’in, yanlarında aileleri ile birlikte Halep’e
doğru hareket ettiğini görüyoruz. Bunların gelmekte olduğu ve memlekete yaklaştıkları
duyulmaya başlayınca Halep’teki naibi Emir Nureddin Ali ibn Micella’yı bunları
karşılamak ve rahatlarını temin etmek için haber gönderdi. Daha sonra Şam’a iyice
yaklaşınca kendilerini Emir Cemaleddin Muhammed İbn Nehar karşıladı.


Bunlar Anadolu’dan ayrıldıkları vakit Muineddin Pervane’nin yerinde oğlu
Mühezzebeddin vekil bulunuyordu. Hüsameddin ve ailesinin göç ettikleri işitilince
arkalarından Nebcî adlı bir kumandanla Tatarlardan asker gönderildi. Nebcî, Harput’a
kadar geldiği halde bunlardan kimseyi göremedi. Emir Bahadır Halep’e doğru hareket
etmeden önce takip edilme ihtimaline karşı beşyüz kadar atı salıvermiş ve bu atlar ardında
bir sürü iz bıraktığından Nebcî adlı Emir takipte şaşırarak yalnız bu atlara ulaşmıştı20.


13 Muharrem 675/27 Haziran 1276 tarihinde Halep’te Sultan Melik Zahir
Baybars’la görüşen Hüsameddin Baycar ve oğlu ile Rum askerlerinden bir grup Mısır
Sultanına hediyeler sunarak İslam topraklarına yani Sultan Baybars’ın ülkesine iltica
etmek için izin istediler. Sultan Baybars, onların Kahire’ye girebilmeleri için gerekli
buyruğu yazdı ve onlar Kahire’ye uzanan yolculuklarına devam ederek nihayet Kahire
girişinde Sultan Baybars’ın oğlu Melikü’s-Said tarafından karşılandılar21.


Bundan sonra Harput subaşısı Hüsameddin Baycar ve oğlu Diyarbakır Subaşısı
Bahaeddin Bahadır, Sultan Baybars tarafından iltifat görmüşlerdir. Baybars, Emir
Hüsameddin Baycar’ı ve oğlunu kumandanlığa tayin etmiş torunları Muineddin ve
Muzaffereddin’i de kendi yanına almıştır. Fakat kısa bir süre sonra Sultan Baybars’ın
vefatı sebebiyle Anadolu’dan gelen bazı emirlere verilen vaatler yerine getirilmemişse de
yine de Baycar ailesi ve Bahadır’ın kayınbiraderleri Nigetay (Şektay) ile Çaverci, el-
Melik es-Said tarafından kumandanlığa atanmıştı22.


Memlük topraklarına iltica eden bu Selçuklu beyleri, Memlüklerin Kölemen
hiyerarşisinde kumandan olarak bir mevki işgal etmiştir. Çünkü köle-asker hiyerarşisinde
Memlükler, Kıpçak topraklarından ve Kafkasya’dan Anadolu vasıtasıyla temin ettikleri
köleleri küçük yaşta askerî eğitime tabi tutarak yetiştirmesi yanında, kendilerine iltica
eden Harezmli ve Moğol unsurlarını da aynı potada eriterek askeri statüsünü korumaya
çalışmıştır.


H.710/M.1310-1311 yılı olayları arasında Mısır Memlük Devleti’ndeki saltanat
mücadelelerinde Bicar adlı bir beyden bahsedilmektedir ki, bu dönemdeki Memlük
saltanat mücadelelerinde Moğol ve Harezmli unsurların faaliyetlerinin bir yansıması
olarak görülmelidir. Bu Harezmli unsurların Memluklara iltica etmesinde, Baybars’ın
oğlu el-Melik es-Said’in anne tarafından Harezmli olması, yani Celaleddin
komutanlarından Harezmli ünlü Emir Hüsameddin Berke Han’ın torunu olması da önemli
bir sebep teşkil etmektedir23.


Dikkati çeken diğer bir husus ise bu hadiselerden sonra Anadolu’da Baycar adlı
sülalenin devam etmesidir. Abdi-zade Hüseyin Hüsameddin, 
Amasya Tarihi adlı eserinde
Amasya’da yaşayan bu sülalenin meşhur olduğunu, Emir Hüsameddin Baycar’ın
soyundan gelenlere dendiğini ve daha sonra Hamza Paşazade ve İsmail Paşazade diye iki
kola ayrıldığını, bu sülalelerin de 1520 yılına kadar devam ettiğini söylemektedir24.


Baycar ailesinin Diyarbakır-Harput bölgesindeki hakimiyetlerinden günümüze bazı
yer adları da kalmıştır. Osmanlı belgelerinde önceleri Bacer Kazası adıyla bir kaza
hüviyetinde olan bir yerleşim birimi daha sonra köy ismi olarak Bacervan, Bacirvan,
Becir Ömer, Bacuvan, Becivan, Bicar gibi farklı şekillerde yazılan bir merkez köy olarak

Diyarbakır’da karşımıza çıkmaktadır ki bu da Baycar ailesinin bu bölgedeki hatırası ile
alakalı olmalıdır25.


Sonuç olarak Moğol istilasından sonra Selçuklu Devleti’nin inkıraza uğradığı bir
dönemde Anadolu’da Harezmli unsurların devletin her kademesinde özellikle de askerî
ve idarî alanlarda yer alması, Anadolu’nun Türkleşme safhalarına önemli ölçüde katkı
sağlamıştır. Zira Harezmşahlarla birlikte birçok yeni unsurlar da Anadolu’ya gelmiştir.
Bilhassa Kıpçak ve Kanglı Türklerinin oluşturduğu önemli göçler ile birlikte birtakım
derviş zümrelerinin, alimlerin, varlıklı ve şehirli unsurların küçük gruplar halinde
Anadolu’ya gelerek Selçuklular’ın, Eyyubilerin ve Memlukların hizmetine girdikleri
bilinmektedir.


Kaynakça
Abdi-zade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, Sadeleştiren, Dr. Ali Yılmaz-Dr. Mehmet
Akkuş, C. 1, Amasya Belediyesi Kültür Yay., No:1, Ankara 1986.
Akdağ, M., Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, C.1, Cem Yayınevi, İstanbul 1974.
Baykara, T., Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I (Anadolu’nun İdarî Taksimatı), Türk
Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1988.

_, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi Üzerinde Araştırmalar,
Ege Üniv. Yay., İzmir 1990.
Bedreddin el-Aynî, Ikd el- Cumân fi Tarih ehl-Zamân, Nşr., Dr.M. Muhammed Emin, Kahire
1988.

Cahen, C., Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev., Yıldız Moran, E Yayınları, 3. baskı,
İstanbul 1994.

Ebü'l-Feth Kutbüddin Musa b. Muhammed el-Yunini, ZeyluMir’atü’l-Zaman, C.2, Dâiretü'l-
Maârifi'l-Osmaniyye, Haydarabad 1960.

Geyikoğlu, Hasan, “Anadolu’da Kalan Harezmliler (Horzumlular)”, Türk Kültürü, C.35, S.410,
Ankara 1997, s.51-60.

Gregory Abu’l-Farac,Abu’l-Farac Tarihi, C.II, Süryaniceden İngilizce’ye Çev., Ernest A. Wallis,
Türkçeye Çev., Ömer Rıza Doğrul, TTK Basımevi, Ankara 1987.

Gül, M., Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Moğol Hakimiyeti, Yeditepe Yay., İstanbul 2005.
_, “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”, Belleten,
C.LXX, S.257, Nisan 2006, s.95-118.
_, “Mısır Memluklarının Hudud Kalesi Rumkale ve Anadolu’da Memlük İzleri”, Fırat
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.12, S.2, Temmuz/Elazığ 2002, s.359-366.
F.Ü.Sosyal Bilimler Dergisi 2009 19 (1)
_, “İlhanlı-Memlük Rekabetinden Osmanlı-Memlük Rekabetine: Hicaz Su Yolları
Tamiri Meselesinin Tarihi Arka Planı”, Belleten, C.LXX, S.259, Aralık 2006, s.845-
866.

İbn Şeddad, Baypars Tarihi, Çev., M.Şerefüddin Yaltkaya,, TTK. Yay. İstanbul 1948.
İbn Bibi El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali el-Ca’feri er-Rugadi, El-Evamirü ’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-
Alaiyye (SelçukName),
 Haz., Mürsel Öztürk, C.II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996.

İbn Kesir, el-Bidaye ve ’n-Nihaye, C.13, Daru’l-Marefah, Beyrut, Lübnan 1996.
Kaymaz, N., Pervane Mu ’inü ’d-Din Süleyman, AÜDTCF Yay., Ankara 1970.
Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsameretü’lAhbar, Çev., Mürsel Öztürk, TTK. Yay., Ankara
2000.

Küçük, M. A., Ermeniler Arasında Protestanlığın Yayılışı ve Protestan Ermeniler(Türkiye
Örneği), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara 2005.

Makrizi, Kitabu ’s-Suluk li Ma ’rifeti Düveli’l-Mülük, Nşr., Muhammed Mustafa Ziyade, 1.Cüz 2.
Kısım, Kahire 1936.

Merçil, E., İlk Müslüman Türk Devletleri Tarihi, TTK Yay., Ankara 2000.
Moufazzal İbn Abi’l-Faza’il, Histoire Des Sultans Mamlouks-Texte Arabe Public et Traduit en
Français,
 Nşr., E.Blochet, C.II, Patroloqia Orientalis, Beldique 1983.

Uluçay, Ç., İlk Müslüman Türk Devletleri, M.E. Basımevi, İstanbul 1965.
Uzunçarşılı İ. H., Osmanlı Devleti Teşkilatına Medhal, TTK Yay., Ankara 1988.
Reuven A.-P., Mongols andMamluks, The Mamluk-İlkhanid War, 1260-1281, Cambridge
University Pres, 1995.

Sevim, A., Merçil, E.,Selçuklu Devletleri Tarihi-Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK. Yay., Ankara
1995.

Sümer, F., Anadolu’da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları Dergisi,S.I, Ankara 1971.
_,Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları II, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul
1999.
Şehabeddin Ahmed b. Abdu’l-Vehhab en-Nüveyri, Nihayetü ’l-Ereb fi Fununi ’l-Edeb, H.677-733,C.27, 17.cüz, Tahkik: Dr. Said Aşur, Müracaat, Dr.Muhammed Mustafa Ziyade-
Dr.Fuad Abdulmuti Sayyad, Kahire 1990.

Togan, Z.V., Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3.baskı, İstanbul 1981.
Turan, O., Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., 6. baskı, İstanbul 1998.
Turan, O., Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yay., 3.baskı, İstanbul 1993.
Turan, O., “Keyhüsrev II”, İA., C.6, MEB. Yay., İstanbul 1988, s.626.
232

Dipnotlar
1Baycar ismi kaynaklarda, Bicar, Bayancar, Beycar, Bişar gibi farklı şekillerde geçmektedir.
2Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî, Müsameretü’l Ahbar, Çev., Mürsel Öztürk, TTK. Yay., Ankara 2000,
s.77.
3Osman Turan, “Keyhüsrev II”, İA., C.6, MEB. Yay., İstanbul 1988, s.626.
4İbn Bibi El-Hüseyin b. Muhammed b. Ali el-Ca’feri er-Rugadi, El-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alaiyye
(Selçuk Name), Haz., Mürsel Öztürk, C.II, Kültür Bakanlığı Yay., Ankara 1996, s.24.; Osman Turan,Selçuklular Zamanında Türkiye, Boğaziçi Yay., 6. baskı, İstanbul 1998, s.404,408.; Muammer Gül,
“Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”, 
Belleten, C.LXX, S.257, Nisan
2006, s.100-101.; Hasan Geyikoğlu, “Anadolu’da Kalan Harezmliler (Horzumlular), 
Türk Kültürü, C.35,
S.410, Ankara 1997, s.53-54.

5Şemseddin İsfehanî öldürülüp kellesi haberciler (Kussad) ile Sivas’a Sultan Rukneddin’in yanına
götürüldüğü zaman Hüsameddin Baycar’ı da orada kıdemli emirler arasında olduğunu görüyoruz. İbn
Bibi, 
El-Evamirü ’l-Ala’iyefi’l-Umuri’l-Alaiyye,C.II, s.120.

6Bkz. Muammer Gül, “İlhanlı-Memlük Rekabetinden Osmanlı-Memlük Rekabetine: Hicaz Su Yolları Tamiri
Meselesinin Tarihi Arka Planı”, Belleten, C.LXX, S.259, Aralık 2006, s.845-866.
7Hüsameddin Baycar Selçuklu dergahına girerken Perdedar elindeki sopayla başına vurarak kafasındaki fesi
düşürmüştür. Buna çok sinirlenen Baycar, “Siz nasıl başımdaki fesi düşürdüyseniz muhakkak ben de bu
mecliste bulunan nice başları öyle düşüreceğim.”
, diyerek Baycu’yu Anadolu’ya çağırmıştır. Bedreddin
Aynî bu olayı naklettikten sonra onun Selçuklu Devlet adamları içinde önemsiz biri olduğunu da söyler.
Fakat bu son ifade yukarıda anlatılan olayla da bir tezat oluşturmaktadır. Bedreddin Mahmud b. Ahmed
El-Aynî, 
Ikd al-Cuman fi Tarih ehl ez-Zaman, nşr. M. Muhammed Emin, C.I, Kahire 1987, s.153.;
Muammer Gül, 
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da Moğol Hakimiyeti, Yeditepe Yay., İstanbul 2005, s.85.

8İbn Bibi, El-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alaiyye, C.II, s.139-140.; Turan, Selçuklular Zamanında
Türkiye, s.467.; Faruk Sümer, Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları II, Türk Dünyası Araştırmaları
Vakfı, İstanbul 1999, s.704.; Gül, “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”,

s.112.
9İbn Bibi, El-Evamirü’l-Ala’iye fi’l-Umuri’l-Alaiyye, C.II, s.141.; Erdoğan Merçil, İlk Müslüman Türk
Devletleri Tarihi, TTK Yay., Ankara 2000, s.155.; Turan, Selçuklular Zamanında Türkiye, s.475.
10İbn Şeddad, Baypars Tarihi, Çev., M.Şerefüddin Yaltkaya, TTK. Yay., İstanbul 1948, s.18.; Ali Sevim-
Erdoğan Merçil, Selçuklu Devletleri Tarihi-Siyaset, Teşkilat ve Kültür, TTK. Yay., Ankara 1995, s.482.;
Nejat Kaymaz, 
Pervane Mu’inü’d-Din Süleyman, AÜDTCF Yay., Ankara 1970, s.142.; Mısır, Anadolu
ve İran üçgeninde Birecik ve özellikle Rumkale önemli bir üs haline gelmişti. Jeopolitik gerçekler
İlhanlılar’ı, Suriye ve daha da ötelerdeki Mısır üzerinde hakimiyet kurmak ya da denize güvenli bir
bağlantı sağlamak amacı ile böyle müstahkem mevkileri ele geçirmeye sevk ediyordu. Bu aynı zamanda
İlhanlılar’ı Güneydoğu Anadolu’yu ellerinde tutmanın da garantisi mahiyetinde idi. Bkz. Muammer Gül,
“Mısır Memluklarının Hudud Kalesi Rumkale ve Anadolu’da Memlük İzleri”, 
Fırat Üniversitesi Sosyal
Bilimler Dergisi,
 C.12, S.2, Temmuz/Elazığ 2002, s.361-362.

11İbn Şeddad, Baypars Tarihi, s.18, 59-60.; Faruk Sümer, Anadolu’da Moğollar, Selçuklu Araştırmaları
Dergisi, S.I, Ankara 1971, s.39.; Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-Din Süleyman, s. 142.
12Tımarlı sipahinin mühim vilayet merkezlerindeki kumandanlarına Subaşı denirdi. Bunlar vilayet
merkezlerinde bulunup hem o mıntıkaların emniyet ve asayişi ile meşgul olurlar ve hem de muharebe
zamanında kaza, nahiye ve köylerdeki tımarlı sipahiyi kumanda ederlerdi. Bu nedenle Türkiye
Selçukluları’nda, idarî birimi ifade eden askerî bir addır. Mustafa Akdağ, 
Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai
Tarihi,
 C.1, Cem Yayınevi, İstanbul 1974, s.56.; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatına
Medhal,
 TTK Yay., Ankara 1988, s.103.; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Tarihî Coğrafyasına Giriş I
(Anadolu’nun İdarî Taksimatı),
 Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, Ankara 1988, s.31-35.

13İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, C.13, Daru’l-Marefah, Beyrut, Lübnan 1996, s.312-313; İbn Şeddad,
Baypars Tarihi, s.75.; Gregory Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II, Süryaniceden İngilizce’ye Çev.,
Ernest A. Wallis, Türkçeye Çev., Ömer Rıza Doğrul, TTK basımevi, Ankara 1987, s.596-597’de ise aynı
şahıs Zait kalesi (Harput Kalesi) emiri Bişâr şeklinde zikredilmiştir.; Turan, 
Selçuklular Zamanında
Türkiye,
 s.537.; Kaymaz, Pervane Mu’inü’d-Din Süleyman, s. 143.; Çağatay Uluçay, İlk Müslüman Türk
Devletleri,
 M.E. Basımevi, İstanbul 1965, s.153.; Tuncer Baykara, Anadolu’nun Selçuklular Devrindeki
Sosyal ve İktisadi Tarihi Üzerinde Araştırmalar,
 Ege Üniversitesi Yay., İzmir 1990, s.58.

14Ermeni dinî liderlerine Asur dilinde yüksek dereceli kilise adamları anlamında “marhasya”nın kısaltılmışı
“marhasa” adı verilmiştir. Daha sonra “Badriark” (Patrik) ünvanıyla anılmışlardır. Mehmet Alparslan Küçük,
Ermeniler Arasında Protestanlığın Yayılışı ve Protestan Ermeniler(Türkiye Örneği), Basılmamış Doktora
Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı, Ankara 2005,
s.36.

15İbn Şeddad, Baypars Tarihi, s.56,84’de Muineddin Pervane’nin Marhasya’yı öldürmesi için Erzincan Vali
naibi Kutbeddin Mahmud’u görevlendirdiğini söyler.; Abu’l-Farac, Abu’l-Farac Tarihi, C.II, s.596-597.;
Osman Turan, 
Doğu Anadolu Türk Devletleri Tarihi, Boğaziçi Yay., 3.baskı, İstanbul 1993, s.76, 235.;
Claude Cahen, 
Osmanlılardan Önce Anadolu’da Türkler, Çev., Yıldız Moran, E Yayınları, 3. baskı,
İstanbul 1994, s.280; Turan, 
Selçuklular Zamanında Türkiye, s.538.; Baykara, Anadolu’nun Selçuklular

Devrindeki Sosyal ve İktisadi Tarihi Üzerinde Araştırmalar, s.59.
16Aksarayî, Müsameretü ’l Ahbar, s.77’de Bicer Bahadır şeklinde tek bir şahıstan bahseder. Ve onun bu
sırada Diyarbekir Sipehdarlığı yaptığını ve Kürt beyi olduğunu söyler. Cahen’de herhalde bu ifadeye
dayanarak Bicer Bahadır’ı Kürt olarak aktarmıştır ki, muhtemelen bunlar Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da Celaleddin Harezmşah zamanından beri bulundukları için bu bölgedeki topluluklarla
kaynaşmışlardır. Bu iç mücadeleler sırasında bunların maiyetinde Kıpçak, Harezmli, Kürt ve Arap
unsurların bulunmasından dolayı Bicer Bahadır’ın Kürt beyi olarak anılmasını bu durum ile
alakalandırmak gerekir. Bkz. Gül, “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”,
s.113.

17Z.V. Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, 3.baskı, İstanbul 1981, s.266.
18Moufazzal İbn Abi’l-Faza’il, Histoire Des Sultans Mamlouks-Texte Arabe Public et Traduit en Français,
Nşr., E.Blochet, C.II, Patroloqia Orientalis, Beldique 1983, s.408 (244).; Ebü'l-Feth Kutbüddin Musa b.
Muhammed el-Yunini, 
Zeylu Mir’atü’l-Zaman, C.2, Dâiretü'l-Maârifi'l-Osmaniyye, Haydarabad 1960.
s.164.; İbn Şeddad, 
Baypars Tarihi, s.73’de Hüsameddin Baycar’ın oğlu Bahaeddin Bahadır’ın adı geçen
Moğol Beylerinin eniştesi olduğu belirtilirken Nigetay adlı Moğol Emiri ise Şektay olarak geçmektedir.

19İbn Şeddad, Baypars Tarihi, s.72-73.; el-Yunini, Zeylu Mir’atü’l-Zaman, C.2, s.165.; Reuven Amitai-
Preiss, Mongols andMamluks, The Mamluk-İlkhanid War, 1260-1281, Cambridge University Pres, 1995,
s.165.; Sümer, 
Türk Devletleri Tarihinde Şahıs Adları II, s.705.

20el-Yunini, Zeylu Mir’atü’l-Zaman, C.2, s.166-167.; İbn Şeddad, Baypars Tarihi, s.73, 156’da Mısır’a
geldiklerinde yanlarında 300 atlı olduğunu söyler. Bu da kendilerini takip edenleri şaşırtmak için neden
500 atlı salıverildiğini izah eder.; Kaymaz, 
Pervane Mu’inü’d-Din Süleyman, s. 148.

21İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, C.13, s.314-315. ; Makrizi, Kitabu’s-Suluk liMa’rifeti Düveli’l-Mülük,
Nşr., Muhammed Mustafa Ziyade, 1.Cüz 2. Kısım, Kahire 1936, s.625; Moufazzal İbn Abi’l-Faza’il,
s.409 (245).; el-Yunini, 
Zeylu Mir’atü’l-Zaman, C.2, s.165.; Şehabeddin Ahmed b. Abdu’l-Vehhab en-
Nüveyri, 
Nihayetü’l-Ereb fi Fununi’l-Edeb, H.677-733, C.27, 17.cüz, Tahkik: Dr. Said Aşur, Müracaat,
Dr.Muhammed Mustafa Ziyade-Dr.Fuad Abdulmuti Sayyad, Kahire 1990, s.233-234.; el-Aynî, 
Ikd el-
Cumân fi Tarih ehl-Zamân,
 C.II, Kahire 1988, s.154.

22İbn Şeddad, Baypars Tarihi, s.156-158.
23Gül, “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”, s.113.
24Abdi-zade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, Sadeleştiren, Dr. Ali Yılmaz-Dr. Mehmet Akkuş, C. 1,
Amasya Belediyesi Kültür Yay., No:1, Ankara 1986, s.260. Amasya’da adı geçen Baycar sülalesi, Sultan
IV. Rükneddin Kılıçarslan’ın kardeşi II. İzzettin Keykavus’a yenildikten sonra maiyetiyle birlikte
Amasya’ya gitmesiyle ilgili olmalıdır. Zira Hüsameddin Baycar bu mücadelede Sultan IV. Rükneddin
Kılıçarslan’ı desteklemişti. Bkz. İbn Bibi, 
El-Evamirü’l-Ala’iyefi’l-Umuri’l-Alaiyye.C.II, s.142.

25Gül, “Harezmli Türklerin Anadolu ve Yakındoğu’daki Rolleri ve Tesirleri”, s.118.

Hiç yorum yok: