30 Mayıs 2013 Perşembe

Osmanlı merasim düzeni-Avni Özgürel

Türkiye, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Çankaya'da verilen resmi davetin gerginliğini hâlâ üzerinden atamadı.

Türkiye, Cumhuriyet Bayramı münasebetiyle Çankaya'da verilen resmi davetin gerginliğini hâlâ üzerinden atamadı. Atamadı zira, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başörtü konusundaki tavrı başka kurumlara da sirayet etmeye başladı. En kötüsü devlet merasimi olarak dikkat çekmesi gereken bayramlar kriz dönemeçleri haline geldi.


Oysa gerek imparatorluk asırları boyunca gerekse Atatürk'le geçen Cumhuriyet'in ilk yıllarında yegâne kaygı kutlamaların yeterince coşkulu olup olmadığıydı. Atatürk, kıyafetlerine bakmaksızın kadınların merasimlere iştirakinde hassastı. Bu yüzden onun verdiği resmi kabullerde davet eşli yapılır, kimlerin bu duyarlılığı dikkate aldığını kendisi özel olarak izlerdi.

En gösterişsizi biat töreni

Osmanlı protokolünde en gösterişsiz merasim ise biat törenleriydi. Sessiz sedasız oluşuyla, ölen ya da tahttan indirilen padişaha hürmeti içeren cülus törenleri Topkapı Sarayı'nın kapalı kapıları ardında olup biterdi. Padişah Hazine-i Hümayun'dan çıkarılan altın tahta oturur, teşrifat sırasıyla hanedan mensuplarından başlamak üzere sadrazam, diğer vezirler ve saray erkânı önünden geçip tahtın yanına asılı saçağı öpüp yerlerini alırlardı. 

Sadeliğine verilen önemin derecesini daha iyi belli eden husus şu ki: Cülus törenleri mızıka yani bando çalınmayan tek merasimdi Osmanlı sarayında. 5. Murad ve ardından Sultan Reşad'a sarayda dahi değil, Harbiye Nezareti binasında ayaküstü biat edilip geçilmişti. Buna karşılık iki dini bayramda da resmi kabul ve kutlamaların olabildiğince coşkulu ve görkemli gerçekleşmesi için saray seferber olurdu. 

Muayede

Muayede denilen bayram davetleri Topkapı Sarayı'nın dışında Merzifonlu Karamustafa Paşa'nın köşkünde silahtarağanın verdiği ziyafetle başlardı. Padişah bu yemeğe katılır, burada çavuşlarla hasekilere hediyeler verirdi. Daha sonra saraya geçildiğinde, padişah akağalar kapısı önünde kurulan tahta nakibüleşrafın okuduğu duayla oturur, enderun çavuşları bu duayı hep bir ağızdan 'Aleyke Avnullah' nidasıyla karşılar, aynı anda mehter takımı marş çalmaya başlardı. Bu törenlerde Kırım hanedanı mensupları tahtın sol yanında durur, sağda kızlarağası ve silahtar yer alırdı. 

En ayrıntılı kurallarına sahip olmasıyla ünlü Osmanlı devlet protokolü bundan sonra da aynı dikkatle uygulanırdı. Örneğin saatler süren bu kabul sırasında padişahın her ayağa kalkışında hazırunun 'Maşallah' diye bağırması âdettendi. Bu kabul tamamlandıktan sonra topluca Sultanahmet Camii'ne gidilir burada da herkes ancak kendisine gösterilen yere oturabilirdi. Dolmabahçe Srayı'nın inşaatı bittikten sonra törenler bu yapının muayede salonunda Babıâli Teşrifat Kalemi'nin yönetiminde 'Aleyke Avnullah', 'Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var' sedaları arasında yapılmaya devam etti. Dolmabahçe Sarayı'ndaki davetlerin farkı mehterin hünkâr marşı çalmasıyla tebrik kabulünün başlaması ve yabancı diplomatların merasimi salonun üst katındaki balkondan bunu izlemesine izin verilmesi oldu.

Veladet merasimi ve beşik alayı

Harem'de kus'u şadımani denilen köslerin vurulmasıyla bildirilen doğum sonrası her koğuşun önünde şehzade dünyaya gelmişse beş, sultan doğmuşsa üç kurban kesilmesiyle 'veladet merasimi' başlardı. 

Kösü işitip ilk kurbanı kesen padişah tarafından ödüllendirilirdi. Padişah da haberi alınca Çinili Köşkün içine altın serper, sıra sıra dizilen ağalara bahşiş dağıtılırdı. 

Veladet merasiminde mehter dışında 'ince saz' denilen müzik grubunun eğlenceli parçalar çalması ve bunun eşliğinde harem kızlarının oynamaları ilgi çekerdi. 

Şehzade veya sultan kızın adı konulduğunda şairler doğumuna tarih düşmek için yarışırlardı. Ayrıca sultan doğumlarında üç, şehzade doğumlarında beş gün top atışı yapılır, böylece halka sarayda doğum olduğu, bebeğin kız mı erkek mi olduğu duyurulurdu. Bunun dışında padişahın çocuğu olunca hazine kâhyası darphanede gümüş beşik yaptırır, beşik halkın da izlediği törenle saraya getirilir ve harem dairesinin kapısında kızlarağasına teslim edilirdi.

Osmanlı merasimleri deyince bunun ardının arkasının kesilmesi imkânsız gibi. Ramazanın 15'inde yapılan Hırka-i Saadet ziyareti töreni, yine ramazan ayı içinde yapılan Kadir gecesi alayı sarayın ve halkın önem verdiği merasimlerdi. 

Kutsal emanetler odasında 

Hırka-i Saadet ziyaretinin yapılacağı gün padişah sabah namazını kutsal emanetin muhafaza edildiği odada kılar, peygamberin hırkasının muhafaza edildiği sandığın silindiği bezleri devlet erkânına hediye eder, sandığın açılışında hazır bulunup bohçaya hırkayı sarılı olduğu bohçanın dışından öperek tazim ederdi. 

Kadir gecelerinde de padişah Mukaddes Emanetler Dairesi'nden Ayasofya Camii'ne kadar meşalelerle aydınlatılmış yoldan, ellerinde fener taşıyan hasekiler eşliğinde geçer, o geceye mahsus olmak üzere kendi imamının kıldırdığı namaza iştirak ederdi. Son yıllarda kadir alayları saltanat kayıklarıyla gelinen Nusretiye Camii'nde yapılır oldu. Bunların dışında savaşlarda kazanılan zaferin ardından baklava alayı yapılması âdetti. On kişiye bir tepsi baklava hesabıyla yapılan merasimde bir tepsi baklava da padişah için ayrılırdı. Ulufe merasiminde ise hesap 40 bin asker üzerinden yapılırdı. Sadrazam saraya gelir ve ulufe olarak dağıtılacak parayı taksim edip padişahın huzurunda bu keseleri komutanlara teslim ederdi. Genç Osman'ı öldüren 'orta'nın adı okunduğunda hep birlikte 'kahrolsun' diye bağırılması şarttı.

Nevruz

Osmanlı sarayında önem verilen merasimlerden birisi de yılbaşı tebrikiydi kuşkusuz. Muharrem ayının ilk günü padişah Çinili Köşk'e geçer, burada saray ağalarına 'muharremiye' denilen tatlı ikram ederdi. Ayrıca helvahanede yapılıp kâselere doldurulan 'nevruziye' tabir edilen şekerlemelerin dağıtımı yapılırdı. Padişah da Çırağan Sarayı'nda tebrikleri kabul ederdi.

Bayezid'den kalan âdet 

Halk açısından törenlerin en görkemli ve ilgi çekenlerinden biri kılıç alayıydı muhakkak. Yıldırım Bayezid zamanından kalma âdetti bu. İlk defa Niğbolu zaferinden sonra düzenlendi. Dönemin ünlü din bilgini Emir Bunari Bayezid'e kılıç kuşattı. Sultan Reşad meşreb olarak Mevlevi olduğu için, kılıcını Konya'dan gelen Mevlevi çelebisi kuşatmıştı. İngiliz sarayının taç giyme törenini andıran bu merasim için halk yollara dökülür, talebeler bayraklarla sıra olur Edirnekapı'da kurulan muhteşem çadırda oturan padişah ve kordiplomatik geçit törenini izlerdi. Sonra arabalarla 

Eyüb'e gidilir burada yeni padişaha Yavuz Sultan Selim'in kılıcı kuşatılırdı.Sadrazamlara sadaret mührünün verilmesi münasebetiyle düzenlenen sadaret alayı, Kösem Sultan'la başlayan valide alayı, Hz. Muhammed'in doğum günü için Balıkhane Köşkü'nde ve Sultanahmet Camii'nde okunan mevlid vesilesiyle düzenlenen Mevlid Alayı, şehzedelerin ilk saç kesimi dolayısıyla yapılan tıraş merasimi, Hac mevsiminde padişahın Mekke'ye göndereceği hediyeleri taşıyan kafilenin hareketi münasebetiyle yapılan sürre alayı ve daha onlarca merasim yıkıldığı gününe kadar, belki görkeminden kaybederek ama bir teki aksatılmadan sürdürüldü imparatorluk asırları boyunca.


Kıyafet değil coşku 

Atatürk için Cumhuriyet'in ifade ettiği değerlerin halk tarafından kabulü, bu çerçevede tören, davet ve bayramlardaki coşku önemliydi; katılımcıların ne giydiğine hiç bakılmadı. 1927'de Polatlı'daki Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına katılan halktan grup (sol üst) bunun örneklerinden biri. Osmanlı'nın en görkemli törenlerinden biri kılıç alayı (sol alt) idi. Osmanlı yönetimi, çok sayıda halka açık tören düzenliyordu.

Hiç yorum yok: