28 Mart 2013 Perşembe

Turancılık resmi devlet politikası - Aziz ÜSTEL


Almanya’nın Türkiye’ye saldırmayacağı henüz kesin değildir; İngiliz ve Fransız elçiler sürekli olarak, Türk Hükümetine tarih vererek, Almanların saldırıya geçmek üzere olduğunu söylerler. Ankara bu baskı ve saldırı korkusuyla yatıp kalkarken son çare Turancılığa sarılır. Ve Turancılık devlet politikasına dönüşür. Bunların öncüleri arasında Zeki Velidi Togan’dan CHP Genel Sekreteri Cevdet Kerim İncedayı’ya birçok kişi vardır. Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu da Turancılığı dilinden düşürmez.

Turancılar NAZİ Partisi Dışişleri Birim Başkanı Alfred Rosenberg’le birlikte çalışır, İdil-Ural Türklerinden İdris Alemcan’ın Berlin’deki evi Turancıların toplantı yeridir. Almanlar, Sovyet topraklarında ilerledikçe Türkiye’deki Turancılık akımları da o denli güçlenir. Başta Cumhuriyet gazetesi, basının hemen hemen tümü faşizm ve Nazizm savunucusu kesilir. O günlerde Başbakan Şükrü Saraçoğlu, ilk kez açık bir biçimde Kırım ve Kafkas Bölgesi’nin Sovyetler teslim olduktan sonra, nasıl bir yapılanmaya gideceği konusunda Nazilerle masaya oturmayı gündeme getirir.
Ruslar kendi topraklarında yenilgi ardına yenilgi aldıkça, tek parti hükümeti ve Milli Şefin küllenen hayalleri canlanmaya başlar. Genelkurmay adına Nazilerle işbirliğini yürüten Mürsel Paşa, Alman elçisi Von Papen’e, Berlin’in Kafkaslardaki Türk sorunuyla ilgili görüşmelerde bulunmak istediği kişilere Almanya’ya yolculuk izni verileceğini bildirir. Bu arada Sovyet topraklarına sızan MAH ajanlarının getirdiği çok önemli ve gizli bilgiler Almanlara sunulur. Bu bilgiler Sovyetlerin Çita, Tomak ve Omsk yakınlarında kurdukları yeni uçak fabrikalarının ve yeni açılan petrol kuyularının yerlerini, petrol sevk yollarıyla akaryakıt depolarını içermektedir.
***
Almanlarla bu “gayrı-resmi ilişkiler”, Nazi orduları Stalingrad önünde durduruluncaya kadar sürer. Savaş boyunca Almanlarla yakın olabilmek için Turancılığı devlet politikası haline getiren Mili Şef, Turancılıktan çark etmeye başlar o saat. Ve Turancılık bir günde en büyük suç haline gelir. Devlet eliyle 1943’te yayınlanan bir broşür, Turancılığın en büyük tehlike olduğunu vurgular. Daha düne kadar Turancılık da Turancılık diye nutuklar atan CHP Genel Sekreterinden, Dışişleri Bakanı Numan Menemencioğlu’na kadar hükümet, “memleketimizde faşizm akımı yoktur, Pantürkizm kabul edilemez!” demeye başlar! Alman yenilgileri arttıkça, Turancılara baskı da o denli artar. Turancılığın öncülerinden Nihal Atsız ki, daha üç beş ay öncesine kadar baş tacı edilmişken, “Sovyet yanlısı” damgası yemiş Sabahattin Ali’ye hakaret ettiği gerekçesiyle hapse atılır. Turancılığı öve öve bitiremeyen CHP’nin resmi yayın organı Ulus gazetesi, Turancılık karşıtı kampanya başlatır. Turancılığın uzun süre savunucusu ve bir tür teorisyeni olan Falih Rıfkı Atay, bir gecede Türkçülük düşmanı kesilir. Türkische Post Gazetesi Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, İstiklal Madalyalı A. İhsan Sabis Paşa tutuklanır.
Ve 7 Eylül 1944’te İstanbul Sıkı Yönetim Mahkemesi’nde Irkçılık-Turancılık davasıyla, Turancılık dönemi son bulur. Bu davada yargılanan toplam 23 sanık arasında Alpaslan Türkeş, Nihal Atsız, Reha Oğuz Türkkan gibi kişiler vardır. Dava sonunda 29 Mart 1945’te 13 kişi beraat eder, 10 kişi de 10 yıla kadar hapis cezasına çarptırılır. Ancak karar 31 Ekim 1945’te Askeri Yargıtayca bozulur, ikinci yargılama sonucu 31 Mart 1947’de sanıkların tümü beraat etmiştir. Gerekçeli karar 87 sayfadır ve ırkçılık ya da Turancılığın suç olmadığını belirterek, “suç olmayan bir fikrin cemiyet haline getirilmesi, de suç olmayacağından....” demektedir.
Böylece ırkçılık ya da Turancılık yasal kimliğine kavuşur bir kez daha. Sanıkların “tabutluk” adı verilen hücrelerde çektikleri işkenceler yanlarına kar kalır. Ama hepsi de eski görevlerine geri döner. Örneğin 1944’deki ilk davada 11 aya mahkum olan Cabbar Şenel, yargıç olarak Hakkari’ye atanır! Derken 1960 darbesinde Askeri Yargıtay Başsavcı Yerdımcısı olur ve Yargıtay 15. Hukuk Dairesi Başkanlığı’ndan emekliye ayrılır. Alpaslan Türkeş, 1960 darbesinin en güçlü subayıdır. İsfendiyar Barıönü, ki önce tutuklanıp sonra serbest bırakılmıştır, 1988’de DGM Başsavcılığı’ndan emekliye ayrılır...
(Meraklısına Not: Erdal Şimşek’in Türkiye’de İstihbarat Savaşları adlı kitabını okumanızı öneriririm. Çok yararlanacağınızdan eminim.)

Hiç yorum yok: