16 Mart 2013 Cumartesi

Gerçekdışı yeni çağa girdik


Polonyalı sosyolog Zygmunt Bauman, yeni kitabını yayımladı. Bauman, “Yeni bir çağa giriyoruz” diyor. Modern toplumlara ilişkin sosyolojik analizleriyle günümüzün en sivri dilli toplum bilimcilerinden biri olarak kabul edilen Zygmunt Bauman, Barselona’da Culture in a Liquid Modern World (Likit Modern Dünyada Kültür) adlı yeni kitabını tanıttı. Bauman, Batılı toplumların sınırsız büyümenin olduğu gerçekdışı bir dünyada yaşadıklarını öne sürdü. Zygmunt Bauman, refahın hızlı yükselişini ise yalan hayatlar yaşanmasına bağlıyor. “Kazancımızdan daha fazla para harcıyoruz, torunlarımızın zararı pahasına borç alıyoruz ve bir gün bu aşırı tüketimin bedelini ödemek zorunda kalacağız. Şimdi büyük bir yalan ve yanlış anlama içinde yaşadığımızı anladık.” diyor Bauman.
Zygmunt Bauman

Bauman‘a göre, küreselleşen güçler saltanat günlerini yaşıyor, bunun bedelini de yerelliğe çakılıp kalmış zavallılar ödüyor. Hayat toprağa, yerele bağlı olmayı sürdürüyor; oysa güç artık yurtsuz ve ne emekçilere, gençlere, muhtaçlara ne de gelecek nesillere karşı sorumluluk duyuyor. Küreselleşme bu dengesizlik üzerinde duruyor. Yereller dağarlarında ırk, millet, etnik köken, sınıf gibi ne varsa kullanarak yeni bir biz duygusu yaratmaya çalışırken, artık yoksullara ihtiyaç duymayan küreseller onların içlerine kapanmalarını körüklüyor.
Batı, bir zamanlar dünyayı aydınlatmak ve kendisine benzetmek için harcadığı çabayı şimdi herkesin olduğu yerde ve olduğu gibi kalması için harcıyor. Küreselleşme kitabında Bauman, küreselleşmenin getirdiği ahlâki ikilemlere çarpıcı örnekler vererek değiniyor. Yiyeceğin bol olduğu yere gitmek isteyen açlar, büyük paralar ödeyerek sonunda kendilerini çatık kaşların beklediği yolculuklarına çürük teknelerle, kimliksiz çıkarken; zenginler uçakların birinci mevkilerinde şampanyalarını yudumlayarakküreselliğin tadını çıkarıyor, üstelik daha ucuza.
Küreselleşme sahnesine çıktığında, devlet striptiz yapmaya başlar. Gösterisinin sonunda üzerinde yalnızda çıplak acil ihtiyaçları, yani baskı güçleri kalır. Maddi temeli tahrip olmuş, egemenliği ve bağımsızlığı iptal edilmiş, politik sıfatı silinip kaybolmuş ulus devlet, mega şirketlerin bir güvenlik birimi haline gelir. Dünyanın yeni efendilerinin doğrudan yönetmeye ihtiyacı yoktur. Ulusal hükümetler onlar adına işleri yoluna koyma görevini üstlenmiştir.
İnsanların esas korktukları şey, zamanın gerisinde kalmak ve bu yüzden de dışlanmak. İnsanlar, bütün beceri ve zekalarını, korkularına merhem olacak kadar yakın ve sıkı ancak kendilerini boğmayacak kadar da gevşek olan ilişkiler kurmak için kullanıyorlar. Ölümlülük, dünya üzerindeki her şeyi değiştirebileceği ve kendine uyarlayabileceği inancından beslenen insanoğlunun en büyük yenilgisidir. Tarih, yönetici sınıflarının adlarını ölümsüzler listesine yazdırmak için yaptığı fetihlerin kaydıdır. Aşk, akıldan, akıl aşktan korkar. Kendi aralarında konuşmazlar, daha çok bağırarak birbirlerini susturmaya çalışırlar. Kuşkusuz, akıl aşktan daha iyi bir konuşmacıdır!
Suç ve ceza anlayışındaki değişim üzerinde de duruyor yazar; artık hapishanenin istihdamın bir alternatifi haline geldiğini, ihtiyaç duyulmayan yığınla insandan kurtulmanın ve yatırımcıların güven duyacakları bir ortam yaratmanın yeni bir yolu olduğunu söylüyor. Gelecek hakkında ilginç olduğu kadar korkutucu öngörülerde bulunan Baumana göre yereller yerellikleri etrafına kalın duvarlar örerken, küreseller yerellikleri toplama kamplarına dönüştürme peşinde. Küreselleşme ve onun ikiz kardeşi yerelleşme,aynı amaca hizmet ediyor: Parçalanma ve Yabancılaşma. Bauman’nın kitapları, yerelleşmenin de küreselleşmenin de ağırlıklarını fazlasıyla hissettirdiği günümüz Türkiyesini anlamak için vazgeçilmez bir kaynak niteliği taşıyor.

Hiç yorum yok: