11 Mart 2013 Pazartesi

Büyük Constantin ve İstanbul-İlber Ortaylı


Bu yıl Rusya’da bir takım kitleler huşu ile Romanovların 400’üncü taht yılını kutlayacaklar. Böyle olaylar, yaşanan müşterek tarihi anmak için bir vesiledir. Bizde de Türk-Rus tarihiyle ilgili bir iki konferans ve küçük toplantının yapılması gereklidir


Devlet-i Aliyye, Moskova Devleti’yle 1490’larda ilişki kurdu. Rusya’nın o zamanki savaş ve barış muhatabıKırım Hanlığı idi. Bir mümtaz eyaletin hükümdarları olan yani vasal statüdeki Kırım Hanları dış ilişkiler kurabiliyorlardı. Moskova sefirleri de Kırım’ın merkezi sayılabilecek Akmescit’te mukimdi. Kırım Hanlığı, Moskova Rusyası’na karşı Osmanlı Devleti’nin ilişkilerini yönetmeseler de yönelttiler. Moskoflara karşı müttefikleri Polonya’ydı. Devlet Giray Han’ın Moskova’yı kuşattığı hatta şehri tahrip ettiği biliniyor. Bu uzaktaki steplerin merkezini uzun boylu elde tutmak mümkün değildi. Devlet-i Aliyye, Rusya’yla ancak Romanovlar devrinde temasa geçmiştir. Viyana Muhasarası’ndan sonra uzun süren savaşlar sırasında Rusya; Almanya, Polonya ve Venedik’in müttefikiydi.

1699 Karlofça Barışı’ndan sonra 1700 İstanbul Barışı’yla İstanbul’da bir elçilik kurdu. İlk büyükelçi, büyük yazar Lev Tolstoy’un büyük büyük dedesidir.

Pyotr Andreyevich Tolstoy, Petro’nun donanmasındaki ilk amirallerdendi. Yazdığı uzun raporlar (Rus arşivlerindeki) henüz değerlendirilmedi ama o dönemin Osmanlı tarzı için birinci derecede öneme haizdir.

Rusya tarihinin kutsal sayılan hanedanı Ruriklerdir. Ne var ki Korkunç Ivan öldükten sonra onun başmüşaviri aslen bir Tatar olan Boris Godunov tahtı gasp etti. Gaspedilen bu taht Rus tipi bir sahnelemeyle dolduruldu. Halk anarşiye düşen devletin içinden bir kurtarıcı aradı. Bunun da uzun bir saltanatı çok yakında bulunduğu Çar Korkunç Ivan’la birlikte götüren ve Rusya’yı tanıyan bir adam olması gerekliydi. Boris Godunov’un ilk işi Çar’ın reşit olmayan masum küçük oğlunu katletmek oldu. Küçük Çareviç Dimitri’nin Çar tarafından ortadan kaldırdığı söylentisi hemen yayıldı. Kutsal Hanedan Ruriklerin hanedanı böylelikle bitmişti.

İnanan, inanmayan
herkes Dimitri’ye katıldı

Ardından sahte bir Dimitri ortaya çıktı. Polonyalılar onu Boris’in elinden kurtulan hakiki Çareviç gibi allayıp pullayıp Rusya’nın üstüne saldılar, muhalif çoktu; inanan, inanmayan herkes Dimitri’ye katıldı ve Moskova düştü. Türkçe’ye de çevrilen Puşkin’in eseri “Boris Godunov” adlı dram okunursa, tiyatro, tarihi nasıl anlatıp yorumluyor canlı örneğiyle görülebilir. Polonya’nın ve sahte Dimitri’nin işgalindeki Moskova ve Rusya 13 yıllık bir fetret dönemi yaşadı. Rusya’yı yabancı istilasından Moskova halkı ve tüccarların reisi Kuzma Minin ve asilzadelerin önderi durumundaki Knez Dimitri Pojarski’nin öncülüğündeki bir isyanla kurtardılar.

Bu ülkenin tahtı hiç de istenen bir nimet değildi. Zemsky Sobor’un (yani bütün asilzadeler ve şehir temsilcilerinin meydana getirdiği büyük meclis) en sakin ve uyumlu üyesi Michael Romanov adeta yalvar yakar tahta çıkarıldı.

21 Şubat 1613, yeni Rusya tarihinin başlangıcıdır. Romanovlar tahta çıkışlarının 300’üncü yılını, 1913 Şubat’ında bayramlar, açılış törenleriyle oldukça kendilerinden emin en azından istikbale umutla bakan bir havada kutluyorlardı. Avrupa’nın üzerinde geniş bir harbin kara bulutları dolaşmaktaydı. Milletler nasıl bir yıkımın geleceğinin henüz farkında değillerdi, Rusya da değildi. Tarihçi Vernadsky savaşın sonunda demokrasinin geleceği kehanetinde bulunmuştu. Sosyal Revolüsyonerler ve Bolşevikler de haklı olarak umutlanıyorlardı. Bütün gayri Rus milletler bağımsızlık umudu içindeydiler. Boş bir ümit... Mülteci bir tarih bilgini 1960’larda babama dert yandığında yanındaydım; “O çarlığı yıkmak için neler yaptık, arkasından gelecek kabusu ne bilelim!” Romanovlar Japon Savaşı’nın getirdiği hayal kırıklığı ve yenilginin utancını telafi ederiz diye düşünüyorlardı.

En pahalı bedeli
bu hanedan ödedi

1913 Rusya seçkinlerinin ve milliyetçilerin kutladığı bir yıldı. Dört yıl sonra koca imparatorluğun yere yıkacağı bir kavim yeni bir umutla Şubat İhtilali’ni yaptı. Romanov Hanedanı’nın sonu gelmişti. Çok geçmedi, devrilen Çar’ın iltica talebini kabul etmeyen Avrupalı müttefikler utanılacak bir olayı gözlediler; Çar ve ailesi, Yekaterinburg’da gaddarca kurşuna dizildi. “Yıkılan tahtlar ve devrilen taçlar” savaştan önce Rusya maliye nazırı Sergei Witte’nin kehanetiydi. O, Rusya’da savaşı istemeyen akıllı liberallerdendi. En pahalı bedeli Romanov Hanedanı ödedi. Efsane yayıldı; “Ruriklerin tahtı başkasına uğursuzluk getirir, Büyük Petro varisini kendisi cellata verdi, kızlarıyla hanedan aslında tükendi. Gelen Alman karışımı Rus çarların da hiçbiri yatağında ölmedi” dediler. Birinci Alexander’ın meçhul bir inzivaya çekildiği yazıldı. I. Nikola Kırım Savaşı üzerine fücceten gitti. II. Alexander suikastla gitti. III. Alexander ise aile uğradığı bir suikasttan zor kurtuldu ve olayın kalıntılarıyla ömrü tamamlandı. II. Nikola ve ailesinin akıbeti ise en korkuncu oldu. Romanovların bugünkü varisleri bile gurbette birbirleriyle didişmekle meşgul. Ortada tahtın varisi olduğunu iddia eden iki aile üyesi var.

Romanovlar Rusya’sı zengindi, savaşçıydı

Romanovlar Rusya’sı bir bakıma bir imparatorluktu, bir bakıma da Rusya Devleti’nin en ulusal biçimiydi. Devamlı kalkınan bir devletti, zengindi, savaşçıydı. Ama ülkenin sefaletini Hindistan’ın önderlerinden İsmaili mezhebinin lideri Aga Han bile esefle gözlemişti; “Hind’teki işçiler daha iyi durumda. Hiç değilse berbat fabrikalarından çıkıp temiz hava alabilirler. Rusya’nın soğuğunda bu dahi imkansız” diyor. Yenilgisinde ve zaferlerinde dahi bir yolsuzluk ve kitlelere karşı bir acımasızlık vardı.

Rusya bir bakıma Romanovlar devrinde muasır Avrupa medeniyetinin içine girdi. Bir yönüyle de el’an acımasız şartların sürdüğü bir Doğu devletiydi. Uzak Kafkasya’da ve Orta Asya’daki köylüler bile Rusya’nın milyonlarca serf statüsündeki köylüsünden daha iyiydi. Polonya ve Finlandiya gibi
ilhak edilen toprakların halkı ise yaşadıkları uygarlık düzeyi bakımından Rusya’nın hep önündeydiler.

18’inci asırdan itibaren Napolyon istilası ve Japonya Seferi hariç tutulursa Rusya’nın savaştığı başlıca devlet Osmanlı Türk İmparatorluğu’ydu. Rusya, Türk İmparatorluğu içindeki Slav kardeşleriyle Türk İmparatorluğu ise Rusya’daki Müslümanları ile uğraşıyordu. Tarihteki bu gerilimin aslında gelecekteki bir kültürel alışveriş ve sentez için işe yarayacağı açıktır.

Bu yıl Rusya’da devlet bir görev olarak ama birtakım kitleler ise huşu ile Romanovların 400’üncü taht yılını kutlayacaklar. Böyle olaylar yaşanan müşterek tarihi komşu devletler ve milletlerle birlikte anmak için bir vesiledir. Bizde de Türk-Rus tarihiyle ilgili bir-iki konferans ve küçük toplantının yapılması gereklidir.

Hiç yorum yok: