16 Mart 2013 Cumartesi

106 yıl önceki yangında Galatasaray Lisesi'nin tarihi de yanmıştı-Erhan Afyoncu


Galatasaray Lisesi'nin 1907'de geçirdiği büyük yangında binası, arşivi ve kütüphanesi yanmış, talebeler eğitimlerini Beyoğlu yerine Beylerbeyi'nde sürdürmüştü
Türkiye'nin en önemli eğitim kurumlarından Mekteb-i Sultanî, yani Galatasaray Lisesi'nin tarihini II. Abdülhamid'le ilgili birçok konuyu aydınlatan Prof. Dr. Vahdettin Engin kaleme almıştır. Vahdettin Engin, "Mekteb-i Sultanî" isimli kitabında lisenin 1907'de geçirdiği yangını teferruatlı olarak anlatır.

Büyük yangın

Mekteb-i Sultanî tarihindeki en büyük yangın, 7 Mart 1907 Perşembe gecesi saat ikiyi çeyrek geçe çıktı. Yangın ikinci müdür Mösyö Feuillet'in dairesindeki sobanın parlaması sonucu meydana gelmişti. Hizmetçiler, uykularından duman kokusuyla uyanıp mutfak tavanını ateşler içinde görünce feryada başladılar. Bir taraftan ateşi söndürmeye çalışıp, diğer taraftan Mösyö Feuillet'i ve ailesini uyandırıp durumu haber verdiler. Tavan yüksek olduğu için yangın söndürülemeyince durum itfaiyeye haber verilip, Müdür Abdurrahman Şeref Bey uyandırıldı.

Abdurrahman Bey "Aman eşyaları bırakın çocukları kurtarın" talimatın verince hademe ve mubassırlar, uyuyan talebeleri yataklarından kaldırıp mektep bahçesinde topladılar. Tatil günü olduğundan 950 talebeden 240'ı okuldaydı. Diğerleri ailelerinin yanına gitmişlerdi. Bu sayede talebeler rahatlıkla tahliye edilmişti.
Söndürme çabaları yetersiz kalınca, yangın süratle binanın çatısını sarmıştı. Beyoğlu ve deniz itfaiyelerinin olağanüstü çabalarına rağmen, ateşin önce üst kattan çıkıp çatıyı sarması sebebiyle söndürmek mümkün olmamıştı. Havagazı tesisatının alev alması ve okulun duvarlarının dışındaki bölümünün ahşaptan olması yüzünden yangın yayılmıştı. Ateşin söndürülmesi için herkesin elinden geleni yapmaya çalışmasına rağmen yangın gittikçe alt katlara sirayet etti.

Galatasaray'ın tarihi yandı

Yangın II. Abdülhamid'e duyurulunca sultan hemen yaverlerden Yüzbaşı Mazhar, Mülazım Selahattin ve Fuat beyleri yangın yerine göndererek, söndürme faaliyetlerine nezaret ettirmişti. Ancak üç saat süren yangında mektebin arka tarafında bulunan hademe koğuşları ve mutfak dışında bütün bina yanmıştı.
Tarihçi ve müdür Abdurrahman Şeref Bey'in dairesinden bir Kur'an-ı Kerim ve üç halı kurtarılabilmekle beraber, kendisinin kıymetli birçok kitabı yanıp kül olmuştu. İkinci müdür Mösyö Feuillet'in eşyalarından ise kurtarılan olmamıştı. Talebelerin de bütün şahsi eşyaları ve kitapları alevler arasında kalmıştı. Mektebin müze ve kütüphanesinde bulunan her şey de yanmıştı. Bu yangında kütüphane, müze ve mektebin arşivi de yandığından, Mekteb-i Sultanî tarihçesi açısından büyük önem taşıyan pek çok değerli evrak da yok olmuştu. Müzede yanan eşyalar arasında İstanbul sahillerinde avlanmış beş metre uzunluğunda bir balık iskeleti de mevcuttu.

Beyoğlu'ndan Beylerbeyi'ne

Yangından sonra yapılan tahkikata göre ikinci müdür Feuillet'in dairesinde bulunan petrol sobasında yemek pişirilmesi, tehlikeye adeta davetiye çıkarmıştı. Bu durumun sakıncaları kendisine defalarca hatırlatılmış olmasına rağmen Feuillet alışkanlığından vazgeçmemişti. Saçağı sarıncaya kadar yangından haberdar olunmaması ise ilgililerin görevlerini ihmal etmeleri olarak değerlendirilmişti.

Yangından sonra öncelikle talebenin tedrisata devam edebilmesinin yolları arandı. Beyoğlu'ndaki mekteplerden birinin Mekteb-i Sultanî'ye tahsis edilmesi istendi. Yapılan araştırmalar neticesinde Beyoğlu'nda münasip bir bina bulunamadı. Beylerbeyi Sarayı yanında bulunup hastane olarak kullanılan binaya geçici olarak yerleşilebileceği düşünüldü. Ancak büyük ve maliyetli bir hazırlık lazımdı. Beylerbeyi'ndeki mekanın toplam tamir ve bakım masrafları yaklaşık olarak 400 bin kuruşu buldu. Fakat bütün masraflara rağmen buradaki mekanların eğitime tam anlamıyla elverişli olmaması ve binalar arasında irtibat kurmanın güçlüğü gibi sebeplerle Beylerbeyi'nde geçen günler eğitim açısından çok sağlıklı olmadı. Bu yüzden Beyoğlu'ndaki binanın bir an önce tamamlanıp eğitime orada devam edilmesi için özel bir çaba sarf edildi. İki yıl sonra 1909'da tekrar Beyoğlu'na dönüldü.

Galatasaray Üniversitesi'nin yanan binasını Atatürk tahsis etmişti

Emel Engin "Mekteb-i Sultanî'den Galatasaray Lisesi"ne isimli kitabında geçtiğimiz günlerde yanan Galatasaray Üniversitesi binasının okula nasıl tahsis edildiğini anlatır. Atatürk 2 Aralık 1930'da Galatasaray Lisesi'ne bir ziyaret yapmıştı. Bu yıllarda okula kayıt yaptırmak isteyen öğrenci sayısı giderek artmış ve Beyoğlu'ndaki bina yetersiz kalmıştı. Atatürk'ün yakın ilgisi sayesinde Ortaköy'de üç ayrı binadan oluşan Feriye saraylarının ortasındaki bina 1930 Aralık ayında Galatasaray Lisesi'ne tahsis edildi. 1930 yılı itibariyle okuldaki öğrenci sayısı 1400'ü aşmıştı. Bu sıkışıklığın giderilmesi için ilkokul kısmının Ortaköy'e taşınması uygun bulundu.
Galatasaray'a tahsis edilen bina vaktiyle saray ve ikametgâh olarak inşa edilmişti. Bu yüzden binayı okul haline getirebilmek için bir kısım bölmeler kaldırılıp odalar genişletilmiş, bahçesi tanzim edilmiş ama yapılanlar yeterli olmamıştı. Ortaköy binasındaki bu eksikler zamanla giderilecek ve ilkokulu okuyanlar eğitimini burada sürdürdükten sonra altıncı sınıftan itibaren Beyoğlu'na geçeceklerdi.

Duvarlar sağlam

II. Abdülhamid, yangından sonra meseleyle bizzat ilgilenip, mektep binasının yeniden inşası ile tedrisata bir an evvel başlanabilmesi için gerekli tedbirlerin alınmasını emretmişti. Kontrol heyetinin kanaatine göre, duvarlar sağlam olup tamir yoluyla binanın yeniden ihyası mümkündü.

Gerekirse Amerika'dan mühendis getirin

II. Abdülhamid'e göre, Mekteb-i Sultanî binası çok zaman önce yapılmıştı. Şimdi bir de yangın geçirdiğine göre, bina duvarlarının dayanıksız olma ihtimali mevcuttu. Bu yüzden gerekirse binanın demir ve çelikten yeniden inşası hususunun da göz önünde bulundurulmasını istedi. Hatta bunun için Amerika'dan maharetli bir mühendisin getirtilmesinin de mümkün olduğunu söylemişti.

Hiç yorum yok: