10 Şubat 2013 Pazar

Velev ki intihar olsun!Bülent Korucu

ASELSAN’da çalışan üç mühendisin peş peşe ölümü üzerindeki sis perdesi aralanmadı. Üzerinden altı yıl geçen ölümlerin dosyası intihar denilerek kapatıldı. 2006 şartlarında şüphelenmek ya da en azından şüphenin üzerine gitmek pek kolay değildi.


Ergenekon soruşturmalarından sonra yapabildiğimiz birçok şeye sanki çok uzun zamandır muktedirmişiz sanıyoruz. Hâlbuki Ergenekon soruşturmaları yakın tarihimizi kendinden önce ve sonrası diye ayıracak kadar önemli. Savunma sanayiinin hayati projelerinde çalışan mühendislerin dosyası da yeni durumdan etkilenerek mercek altına alınıyor. Albay Kazım Çillioğlu’nun mezarı açıldı ve intihar etmeyip öldürüldüğüne dair ciddi bulgular elde edildi. Özel Harekât Daire Başkan Vekili Behçet Oktay için de benzer bir süreç yaşanıyor. Cinayet, daha yüksek bir ihtimal olarak masaya konuyor.


Mühendis Hüseyin Başbilen dosyası da elde edilen deliller doğrultusunda gündeme geliyor. Başbilen’in ölüm şekli bir ‘intihar mühendisliği’ ile karşı karşıya olduğumuz intibaı veriyor. Kollar ve boyundaki kesikler, arabada olan ve olmayan kan izleri, ön kapıları açmak için hamle yapmış olması, evrak çantasının kanlar kuruduktan sonra arabaya konduğuna dair işaretler… liste böyle uzayıp gidiyor. Akabinde yaşananlar da şüphe bulutunu yoğunlaştırıyor. Bazı Ergenekon sanıklarının telefon konuşmalarında konuya dair söyledikleri, bazı etkili- yetkili kimselerin olayı kapatmak için çabalaması ve avukatın bürosuna giren esrarengiz şahıslar akla ilk gelenler.

Savunma sanayii, dünya üzerinde en acımasız rekabete ve akıl almaz entrikalara sahne olan bir sektör. Bu alandaki dışa bağımlılığımızın ekonomik faturasından öte ülke güvenliğini düşünmemiz gerekiyor. Silahlardaki elektronik aksam gelişip ‘akıllı’ hâle geldikçe söz konusu risk artıyor. Üretici ülkeye karşı kullanamadığın, hatta sana yönelebilecek silahlarla vatan savunmak ne kadar mümkün? Ya da bu iddialar tevatürden mi ibaret? Bilemiyoruz. Ama birilerinin bilmesi ve tedbir alması gerektiği çok açık. Böylesine hayati yerlerde çalışan üç mühendisin birkaç hafta içinde ‘intihar’ etmesi bile alarm durumuna geçmemizi sağlamalıydı. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın siyaset diline kazandırdığı ifade ile söyleyelim: Velev ki intihar olsun. Genç mühendisler, psikolojik baskı, tehdit veya şantaj altında mı kalıyor? Gerçekten intihar ettilerse bile sebebi neydi? Bir kümeste üç tavuk peş peşe ölse teyakkuza geçilir. Üç genç bilim adamının ölümüne bu hassasiyetle yaklaşmadık ne yazık ki...

Hiç yorum yok: