12 Şubat 2013 Salı

Taşramız başkentimizden önce seçimle tanışmıştı-Erhan Afyoncu


Tanzimat'tan sonra eyalet ve sancaklarda meclisler oluşturularak, halkın ileri gelenleri buraya alındı.
1877'de ilk meclisimiz açıldığında taşralılar seçimi önceden biliyor, İstanbullular ise ilk defa seçim görüyorlardı
Osmanlı İmparatorluğu sıkıntıya girdiği dönemlerde ıslahat yaparak kendisini toparlamıştı. 17. yüzyıl ıslahatlarında örnek, imparatorluğun kendi geçmişi, özellikle de Kanunî dönemindeki günleri idi. Bu dönemde Avrupa örnek değildi.
Gelenekten kopuş
18. yüzyılda Lale Devri ile birlikte Osmanlı İmparatorluğu ilk defa yüzünü Batı'ya döndü. Avrupa'daki gelişmeler örnek alınmaya başlandı. Ancak bu dönemde de Avrupa tam bir model değildi. 18. yüzyılın sonlarında Avrupa tam olarak örnek alınmaya başlandı. Fakat bu dönemde de gelenekle karışık bir Batılılaşma vardı. İkinci Mahmud dönemiyle birlikte gerçek manada Batılılaşma başladı.

İkinci Mahmud dönemi Osmanlı tarihinde gelenekten köklü bir kopuşun olduğu ve klasik Osmanlı sisteminin tamamen değiştiği bir dönemdir. Bunda da daha önce reformlara karşı muhalefetin en önemli dayanağı olan Yeniçeri Ocağı'nın 1826'da ortadan kaldırılması etkili olmuştur. Sultan Mahmud'un bu dönemde yeniliklerde padişahın en önemli destekçisi Serasker Hüsrev Paşa'dır.
Tanzimat dönemi
Sultan Mahmud'un imparatorluğun klasik yapısını tamamen değiştiren reformlarını, 3 Kasım 1839'da Gülhane'de Mustafa Reşid Paşa tarafından okunan hatt-ı hümâyunla Tanzimat reformları takip etti. Ancak Tanzimat reformları mali konularda zorlanınca yeni bir sistem oluşturulma yoluna gidildi.
Vergilerin mükellefler arasında dağıtılması, tahsili ve miktarlarının tespiti hususlarında reformlar yapıldı. 1840'ta vergilerin iltizama verilip, mültezimler aracılığıyla toplanması usulüne son verildi. Ancak gerekli altyapının kurulamaması yüzünden Hazine'nin büyük kayıplara uğraması üzerine kısa süre sonra yer yer iltizam usulüne geri dönüldü. Her türlü angarya ve devlet görevlilerinin halktan resmî vergiler haricinde kendileri için aldıkları bütün vergiler yasaklandı. Örfi tekâlif ismiyle tahsil edilen bütün vergiler kaldırılarak, bunun yerine "an-cemaatin" vergi ismiyle tek bir vergi getirildi ve bu yeni verginin herkesten gelirine göre alınması kararlaştırıldı. Mükelleflerin ödeyecekleri miktar, o bölgede yapılan tahrirlere göre tespit edildi. An-cemaatin verginin tahsilinde mültezimler yerine devlet görevlileri ve bölgedeki halkın temsilcilerinden istifade edildi.
Devletin istediği zaman istediği vergiyi salıp, taşra defterdarları veya diğer metotlarla vergi toplama sisteminin yerini mahalli halkın temsilcilerinin de katıldığı muhassıllık kurumu almıştı. Belirli miktarda malı, mülkü ve geliri olup, vergi verenler bu kurullara seçildiler. Daha önce bu kurullara âyan ve eşraf denilen o bölgenin ileri gelenleri alınırdı. Tanzimat'la birlikte artık Hristiyan ahalinin temsilcileri de alınmıştı. Müslüman temsilciler bu durumu başlangıçta kabul etmek istemedi. Aralarında ihtilaflar çıktı. Ancak zamanla birlikte çalışmaya alıştılar.
İlk Meclis'e giden yol
Tanzimat'tan sonra eyalet ve sancaklarda meclislerin oluşturularak, halkın ileri gelenlerinin buraya alınması halkın yönetime katılması açısından önemli bir adımdı. Bu durum mutlakıyetten meşrutiyete giden yolda önemli bir kilometre taşıydı. Her yıl vilayetlerden Meclis üyeleri gelerek, meselelerini Şuray-ı Devlet'e bildirirler, taşralıların sıkıntıları burada müzakere edilirdi. İlber Ortaylı hocamız araştırmalarında ilk meclisimiz üzerinde vilayet meclisleri tecrübesinin üzerinde teferruatlı olarak durur.
Osmanlı yönetimi taşra idaresinde çıkan sıkıntıları gidermek için 1864'te vilayet nizamnamesi çıkardı. Nizamnameye göre Müslüman ve gayrimüslim vilayet meclisi üyeleri cemaatler tarafından seçilmeyecekti. Vilayet yönetiminin gösterdiği adaylar, belli bir miktarda vergi verenler tarafından seçilecekti. 1871 Nizamnamesi ile sistem yaygınlaşıp, imparatorluğun son yıllarına kadar uygulanan şeklini aldı.
1876'da Meşrutiyet'in ilânıyla birlikte seçim hayatımıza tamamen girdi. 19 Mart 1877'de ilk Meclisimiz Osmanlı Meclis-i Mebusan toplandı. Bu meclis imparatorluğun her tarafından mebusların katıldığı renkli bir meclisti. Mebusların önemli bir kısmı daha önce vilayet meclislerinde seçimle görev yapmış kişilerdi. İstanbul ise ilk defa seçimle tanışmıştı. Taşranın seçim tecrübesi daha fazlaydı. Nitekim Meclis'te taşradan gelen mebuslar, kendilerinin Tanzimat'ın başlangıcından beri seçim usulünü bildiklerini, İstanbul'un ise ilk defa seçim gördüğünü ifade ettiler. Edirne Mebusu Rasim Bey, bir oturumda "Biz taşralıyız. Bu işi elbette daha iyi biliriz. Biz Tanzimat'ın başından beri bu işin içindeyiz. İstanbul daha bu sene seçime girdi" demişti.
Seçim tarihimiz muhtar seçimleriyle başlar
Seçimle ilk defa İkinci Mahmud döneminde (1808-1839) tanıştık. İmparatorluğun yapısının baştan ayağa değiştiği bu dönemde kurulmuş olan muhtarlık teşkilatı, halkın kendi yöneticilerini seçmelerinin de başlangıcıydı. Zaten muhtar kelimesinin sözlük manası da "seçilmiş" demektir. Mehmet Güneş'in muhtarlık teşkilatı üzerine yaptığı tez bu kurumun tarihini aydınlatmıştır.
Osmanlı yöneticileri asırlarca İstanbul'a göçü engellemek için her şeyi yapmışlar ama muvaffak olamamışlardı. İkinci Mahmud, İstanbul'a göçü azaltmak, güvenlik ve asayişi temin etmek için 1829'da Üsküdar, Eyüp ve Galata kadılıklarında muhtarlık teşkilatını kurdurdu. Ancak ilk muhtarlar seçimle değil tayinle görevlerine başladılar. 1833'te İstanbul dışında Kastamonu-Taşköprü'de ilk taşra muhtarlık teşkilatı kuruldu. Zamanla muhtarlık imparatorluğun her tarafına yayıldı. Mehmet Güneş'in bulduğu belgelere göre, ahalinin katılımıyla muhtar seçimlerinin yapıldığı ilk yer ise Bolu'dur.
1833'ten sonra muhtarlık teşkilatı yavaş yavaş ülkenin her yerinde uygulanmaya başlandı. 1864 vilayet nizamnamesinden sonra Müslüman ve Müslüman olmayanların beraber yaşadığı köylerde her cemaat kendi muhtarını bir yıllığına seçmeye başladı.
Muhtar seçimlerine, Osmanlı uyruğunda olan ve 18 yaşını doldurmuş erkeklerden yıllık en az 50 kuruş vergi veren kimseler katılabiliyordu. Muhtar olabilmek için de belli miktarda vergi vermek şartı vardı.
Gölgede kaldı
Yapılan köklü reformlar sebebiyle Tanzimat gerçek manada ikinci Mahmud döneminde başlamış ancak Sultan Mahmud'un imparatorluğun klasik yapısını tamamen değiştiren reformlarının Tanzimat'ın gölgesinde kalması yüzünden bu durum anlaşılamamıştır.
Gerçek Tanzimat
Prof. Dr. Ali Akyıldız'a göre Tanzimat döneminde yapılanlar, İkinci Mahmud'un reformlarının ayrıntılarıdır. Tanzimat Dönemi'nin başlangıcı 3 Kasım 1839'daki Gülhane Hatt-ı Hümayunu'nun ilanı değil, İkinci Mahmud dönemidir.

Hiç yorum yok: