13 Şubat 2013 Çarşamba

Suriye rejiminin fikir babası Mişel'i ölümünden sonra Müslüman yaptılar-Murat Bardakçı


Esad ailesinin Suriye'de, Saddam Hüseyin'in de Irak'ta işbaşına gelmesini sağlayan Suriyeli Rum Ortodoks 'ın tuhaf öyküsü...

Suriye'de senelerdir iktidarda olan baba-oğul Esadlar hem devletin, hem de iktidar partisi Baas'ın lideridirler ama baba Esad'ın yıldızı Baas'ın üç kurucusundan biri olan Mişel Eflâk ile hiç barışmamış, Eflâk'a Irak'ın sabık lideri Saddam Hüseyin sahip çıkmıştır. Saddam, 1989'da ölen Rum Ortodoks Mişel Eflâk'ın "aslında Müslüman olduğunu" iddia etmiş ve âyetlerle süslü bir türbeye defnettirmişti.



AYLARDAN buyana karmakarışık olan ve çıkan olaylarda kaç kişinin can verdiği bile artık hesaplanamayan Suriye ile ilgili haberlerde, arada bir "Baas" adında bir siyasî partinin ismi geçer.
Baas, 1963'ten buyana Suriye'de herşeyin hâkimidir ve halkın işbaşından ayrılması için sokaklara döküldüğü Beşşar Esad da Baas'ın genel sekreteridir. Parti 1968'den 2003'teki Amerikan işgaline kadar Irak'ta da işbaşında olmuş ve Irak Baası'nın liderliğini Saddam Hüseyin yapmıştır.
Adı "yeniden doğuş" ve "diriliş" anlamına gelen Baas'ın geçmişi darbelerle, idamlarla, cinayetlerle, velhâsıl kan ile doludur! Partinin vakti zamanında çok yakın arkadaş olan ve içtikleri su bile ayrı gitmeyen kurucuları da zamanla birbirlerine girip can düşmanı hâline gelmişler, birbirlerinin kuyusunu kazmışlar ve neticede onbinlerce kişinin parti uğruna hayatından olmasına sebebiyet vermişlerdir.
Baas'ın tarihinin bir de "ölümden sonra din değiştirtme" bahsi vardır ki, evlere şenliktir... Partinin kurucularından olan Rum Ortodoks Mişel Eflâk 1989'da Paris'te ölmüş, cenazesi Irak'a götürülmüş, Irak'ın o zamanki lideri Saddam Hüseyin tarafından yapılan bir açıklama ile "Eflâk'ın seneler önce Müslüman olup Ahmed adını aldığı" duyurulmuş ve âyetlerle süslü bir kubbenin altına Müslüman âdetlerine göre defnedilmiştir!
İşte, bu Baas olayının ve Baas düşüncesinin mimarlarının öyküleri...
Baas'ı, farklı dinden ve mezhepten üç yakın arkadaş kurdu: 1910'da doğan Mişel Eflâk, 1912 doğumlu Salâh Bitar ve 1908'li Zeki Arsuzi... Mişel Rum Ortodoks'tu, Salâh Sünni Müslüman, Zeki ise Nusayri...
Mişel ve Salâh Suriyeli, Zeki de Hataylı idi. Üçü de Paris'te, Sorbonne Üniversitesi'nde felsefe okumaya gitmişlerdi. Paris'te rastladıkları düşünce akımları, onları Arap dünyası için yeni bir ideoloji yaratmaya sevketti.
Okullarını bitirip memleketlerine dönünce, liselerde hocalık etmeye başladılar ve düşünce kulüpleri kurdular.
Zeki Arsuzi, gençliğinde Fransız mandası altında olan Hatay'da yaşıyordu, oranın vatandaşıydı ve Paris'ten yine Hatay'a döndü. Ama siyasi faaliyetleri yüzünden işinden atıldı, Hatay Türkiye'ye bağlanınca da Suriye'ye geçip Şam'a yerleşti ve faaliyetlerine Suriye'de devam etti.
Üç arkadaş, 1940'tan itibaren kendilerini lider kabul eden düşünce ve çalışma gruplarını siyasi bir parti haline getirmeye çalıştılar. Mişel ve Salâh aynı, Zeki ise başka bir gruba liderlik ediyordu. 1943'te birleştiler ve "El Baas el Arabî" yani "Arap Dirilişi" adını verdikleri hareket, Şam'da, 1947'de siyasi partiye döndü. "Baas Partisi" böylelikle resmen kurulmuş oldu ve genel sekreterliğe Mişel Eflâk seçildi. Kuruluş amaçlarını tüzüklerine "Arap dünyasını tek bir bağımsız devlet haline getirmek için mücadele" diye yazmışlardı ve iktidara oynamaya başladılar.
Üç arkadaşın arasına, bu tarihten itibaren yavaş yavaş bir karakedi girdi... Küçük anlaşmazlıklar daha sonra büyük ideolojik kavgalar halini alacak, hayatları iktidar meyvelerini çok kısa sürelerle tatmakla ama genellikle sürgünlerle, ihanetlerle ve mücadeleyle geçecekti.
Mişel Eflâk, 1949'da Suriye Eğitim Bakanı oldu, Salâh Bitar ise hükümete girmek yerine partide çalışmayı tercih etti. Ama Şam'da 1952'de yaşanan darbe, bu iki gençlik arkadaşını sürgün yoluna çıkardı. Mişel gizlice Lübnan'a gitti, Salâh da bir müddet izini kaybettirdi. Tehlikenin geçmesi üzerine 1954'te yeniden Şam'a döndüler. Baas, bu arada Suriye Sosyalist Partisi ile birleşip gücünü daha da arttırdı, adı "Arap Sosyalist Baas Partisi" oldu, genel sekreterliğe yeniden Mişel Eflâk getirildi, Salâh Bitar da parlamentoya girdi.
Salâh Bitar daha sonraları çeşitli bakanlıklara gelecek ve nihayet başbakan olacaktı...
Bitar, 1956'dan itibaren dışişleri bakanı olarak Suriye ile Cemal Abdülnasır'ın 1952'de bir darbe ile başına geçtiği Mısır'ın "Birleşik Arap Cumhuriyeti" adı altında tek bir devlet haline gelmesinin mimarlığını yaptı. İki devlet birleşti ama bu beraberlik sadece iki sene sürdü.
Baas'ın kurucularının büyük hayalleri, daha en baştan hayal kırıklığıyla neticelenmişti. Bunun üzerine öncelikle Suriye'ye tek başlarına hâkim olmanın yolunu aradılar. Baas 1963 darbesi ile Şam'da iktidarı ele geçirdi ve başbakanlığı Salâh Bitar üstlendi.
Baas artık devlete hâkim olmuş ama yönetimde büyük kavgalar çıkmıştı. Parti içi anlaşmazlıklar 1966'da kanlı bir mücadele halini almak üzereyken, Mişel Eflâk bir daha dönmemek üzere Suriye'yi terketti. Önce Lübnan'a, burada hayatından emin olamayınca çok daha uzaklara, Brezilya'ya gitti.
İktidar, Salâh Bitar'a da yaramadı ve sadece üç sene başbakanlık yapabildi. 1966'da o da Lübnan'a kaçmak zorunda kaldı ama sürgün onun için çok daha zor oldu. 1969'da ihanetle suçlandı ve gıyabında idama mahkûm edildi. Daha sonra Hafız Esad tarafından affedildiyse de Suriye'ye dönmedi. Gençlik yıllarını geçirdiği Paris'e yerleşti, burada Suriye muhalefetini örgütlemeye çalıştı. Hafız Esad yıllar sonra, 1978'de, Bitar'ı barışmak için Şam'a davet edince sabık başbakan memleketine sadece birkaç günlüğüne gitti ama Esad ile hiçbir konuda anlaşamadı ve yine Paris'e döndü.
Salâh Bitar'ın hayatı, 1980 Temmuz'unda Paris'te silahlı bir suikastle noktalanacak, suikastten Suriye yönetimi sorumlu tutulacak fakat hiçbir delil bulunamayacaktı.
Sürgünün ilk yıllarını Brezilya'da geçiren Mişel Eflâk ise, Baas doktrinini daha sonra bir başka memlekette, Irak'ta hayata geçirdi...
Baas düşüncesi Irak gençliğini de etkilemiş, Baasçılar krallığın 1958'de devrilmesinden sonra uzun seneler yönetime oynamış ama her seferinde dışlanmışlardı. İktidarı ancak 1968'de, kanlı bir darbeyle ele geçirebildiler. Mişel Eflâk, Irak'taki yeni yönetim tarafından Bağdat'a davet edildi, Irak vatandaşı yapılıp partinin başına geçirildi ve ülkenin ideolojisini belirlemeye başladı.
Ürdün Kralı Hüseyin, o sırada memleketindeki Filistinli gerillalara karşı büyük bir askerî operasyona başlamıştı. Mişel Eflak, bütün çabalarına rağmen Irak Baası'nın Filistinliler'e destek vermemesine kızdı, 1970'te bu defa Irak'ı terkedip yeniden Lübnan'a yerleşti. 1974'te Bağdat'a tekrar dönecek, partinin en yüksek makamına getirilecek, halktan ve devletten büyük saygı görecek, Saddam Hüseyin'in iktidarı tek başına elde etmesinde büyük yardımı olacak ama yönetimde hiçbir şekilde söz sahibi yapılmayacaktı.
Mişel Eflâk, 23 Haziran 1989'da Paris'te bir hastahanede öldü. Cenazesi Irak'a götürüldü ve çok büyük bir merasimle Bağdat'taki Devrim Komuta Konseyi binasının hemen yanına defnedildi.
Ama, cenaze öncesinde Bağdat'ta tam bir komedi yaşandı. Saddam Hüseyin'in, iktidarını borçlu olduğu Eflâk'a minnet borcunu ödeyeceği tuttu ve Baas'ın fikir babasına "ölümünden sonra" din değiştirtti!
Saddam, Rum Ortodoks olan ama dinle ve imanla hayatı boyunca pek alâkası olmayan Mişel Eflâk'ın son günlerinde İslamiyet'i seçtiğini ilân etti ve "Son günlerinde gayet mü'min bir Müslüman olmuştu" dedi. Sonra Eflâk'ın adının başına bir "Ahmed" ilâve edip ismini "Ahmed Mişel" yaptı, mezarının üzerine de kubbesi ayetlerle dolu bir türbe inşa ettirdi!
Suriye Ortodoksu Mişel Eflâk, "Ahmed Mişel Eflâk rahmetullahi aleyh" olarak şimdi bu türbede yatıyor.
Baas düşüncesine fikir babalığı eden bu üçlü arasında sadece bir kişi, Hataylı Zeki Arsuzi rahat bir hayat sürdü. Baas'ın siyasî bir parti haline gelmesinden sonra çekişmelerden uzak kaldı, 1963'te Suriye Hava Kuvvetleri Kumandanı ve sonraki senelerin lideri Hafız Esad, kendisi gibi Nusayri olan Arsuzi'yi Suriye ordusuna Baas doktrinini aşılamakla görevlendirdi. Arsuzi, 1968'deki ölümüne kadar orduyu Baasçı yapmakla uğraştı.
Dünyaya Esad ailesini ve Saddam Hüseyin'i hediye eden Baas düşüncesinin kurucuları işte böyle bir hayat sürdüler... Devrim kendi evlâtlarını tek tek yedi ve meydanda artık pek bir kimse kalmadı. Baas, Suriye'de de can çekişiyor ve gösterilerin ülkenin dört bir yanını sarması üzerine binlerce askerin ve bürokratın partiden istifa ettikleri söyleniyor.
Mişel Eflâk'ın Bağdat'taki türbesinin Amerikan işgalinden sonra ne olduğunu merak edenler için yazayım:
Eflâk keramet gösterdi, günlerce süren bombardımanlarda türbesi hasar görmedi. Türbenin hemen yanıbaşındaki Devrim Komuta Konseyi binası Amerikan birlikleri tarafından karargâh haline getirildi, türbeyi bir Müslüman din büyüğünün kabri zanneden Amerikalılar da mavi kubbenin önünde şimdi bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyorlar.


Mişel Eflâk'ın en büyük iki eseri: Esad ailesi ve Saddam Hüseyin

BAAS Partisi'nin üç kurucusundan biri olan Suriyeli Rum Ortodoks Mişel Eflâk, birkaç nesil boyunca siyaset ile uğraşmış bir aileye mensuptu.
Babası hem Osmanlı, hem de Fransız yönetimi sırasında defalarca tutuklanmıştı ve Mişel'in hayatı da sürgünlerle, darbelerle ve ölüm korkusuyla geçti.
Mişel Eflâk, hayatını "Arap Dirilişi" demek olan Baas düşüncesini bütün Arap dünyasında hâkim kılmaya vakfetti. İdeologluğunu yaptığı Baas doktrini, lâik temele dayanıyordu. Baas, İslamiyet'i bir din olarak değil, "Arap kültürünün çok önemli bir mirası" olarak kullandı ve Eflâk, ideolojisini bu çerçevede ördü.
Eflâk gerçi Arap dünyasının tamamını Baas çizgisine getiremedi ama dünyaya Baas düşüncesinden de önemli iki hediye verdi: Hafız Esad ile Saddam Hüseyin'i...
Her iki lider de, Eflâk ile arkadaşlarının yazdıklarından gençlik yıllarında büyük ölçüde etkilenmiş, Arap dünyasının kurtuluşunun bu düşüncelerin hayata geçirilmesi ile mümkün olacağına inanmışlardı. Ama, Eflâk'ın Suriye'de iktidarı ele geçiren Hafız Esad ile arası hiçbir zaman iyi olmadı, buna karşılık Saddam Hüseyin'e hocalık etti ve Saddam'ı liderlik makamına kendi elleri ile oturttu.
Saddam Hüseyin, 1979'da Irak'ın başına geçmesini Mişel Eflâk'a borçlu olduğunu hiçbir zaman unutmadı ve Eflâk'a gösterdiği saygıyı onun ölümünden sonra da devam ettirdi. Bir röportajında Eflâk'tan "Benim için yaptıklarını nasıl unutabilirim? O, Irak'a ve Araplar'a cennetin bir armağanıydı" diye bahsedecekti.

Hiç yorum yok: