21 Şubat 2013 Perşembe

Biz din milliyetçisi olabilir miyiz?-Birgül hanımın hatırlattıkları-Abdurrahman Dilipak


Faruk Aksoy Rotahaber’de “Milletsiz medeniyet olur mu?“ diye soruyor ve ekliyor: “Ben, ırk milliyetçiliğinin, ülke milliyetçiliğinin ve hatta ulus devlet milliyetçiliğinin bittiğini düşünüyorum, bundan sonra da ‘medeniyetler milliyetçiliğinin’ başlayacağına inanıyorum.” diye yazdı..

Mümtazer Türköne’nin başlattığı bir tartışmaya kendi penceresinden cevap verdi.. Ben bu tartışmalardan bağımsız olarak, hatta ulus devlet tartışmalarından da bağımsız olarak kendi perspektifimi ortaya koymak istiyorum..

Birileri medeniyet milliyetçiliği, din milliyetçiliği yapabilir, ama bizim yapmamız gereken Milletçilik ve Ümmetçiliktir.. Doğduğumuz ana babayı, zamanı ve toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi biz seçmedik. Hepimiz Adem’in çocuklarıyız ve Adem (as) de topraktandır. Hepimiz O’ndan geldik ve ona döndürüleceğiz.. Bu dünya bizim için imtihan yeridir. Ve Allah (cc) bizi görüp gözetlemektedir. Gün gelecek yaşadığımız her anın hesabı sorulacaktır!

Bizler Alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti olarak haksızlık kimden gelirse gelsin kimse yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız.. Zalim babamız, mazlum düşmanımız da olsa. Bu bir..
İki; bir kavme, kişiye ya da topluluğa olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. Zira biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz

Üç; İşi ehline vereceğiz. Dört: Yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimi sayılacak..
Allah’tan başka kimse bizim ilahımız ve Rabbimiz değildir ve biz de kimseye İlahlık ve Rablik taslamayacağız.. Kimseye kendi inanç ve düşünce şeklimizi, yaşam tarzımızı dayatmayacağız.. Böyle yaparsak, doğru değilse yanlış yapmış oluruz..

Belki de günümüzde, hem bizim içselleştirmemiz, hem de bizim dışımızdakilere anlatmamız gereken en temel konu bu.

Bu konu hem Türkiye, hem diğer Müslüman ülkeler ve hem de diğer ülkeler için geçerli..
Biz etnik, kültürel, dini ve mezhebi milliyetçilik/ırkçılık yapacak mıyız?

Yoksa herkes inandığı gibi yaşayacak ve düşündüğünü özgürce ifade edebilecek mi?
Bana göre, biz Müslümanlar olarak kendi aramızda ciddi bir İTTİHAD oluşturmamız gerek.. Yine aynı şekilde bizim dışımızdaki topluluklarla sözleşmeli ya da ilkesel birliktelikler, Medine sözleşmesi ya da Hılful fudul örneğinde olduğu gibi İTTİFAK’lar oluşturabilecek miyiz? Menfaat birlikteliğimizin esas ve şartları, yani İTİLAF konusunun sınır ve çerçevesi ne olacak?

Allah’ın dini bir tane de, dine ilişkin yorumlar çok farklı.. Tarihten tek bir model damıtamazsınız bu anlamda.. Ya da dine yüklenen anlamlar da farklı. Kimi Tarihselci takılıyor, kimine göre her şey bir mecazdan ibaret..

Bu konuda çatışmanın üç sacayağı var. Şii, Sufi, Selefi! Üçü de nerede ise birbirini teklif ediyor..

Bu farklılıklardan barış içinde çıkmak için bir kere kendi lider, örgüt, mezhep, tarikat, din büyüklerimizi, ilah ve Rab edinmekten vazgeçmemiz gerek!
İttifak ettiğimiz zaman birlikte hareket edip, ihtilaf halinde birbirimizi mazur görebilecek miyiz?

Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabileceğini kabul edebilecek miyiz? Bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati din günü bize gösterildiğinde kınayanların, kınananlardan daha doğru olmadığı anlaşılırsa ne yapacağız..

Mukemleri bırakıp müteşabihlerin peşine düşerek, kendi zannımızı mutlaklaştırmak gibi bir yanlışa düşmekten kendimizi alı koyabilecek miyiz?
“Biz müslümanlardanız” diyenlerden olabilecek miyiz?

Zira aynı Allah’a, Resul’e ve kitaba iman edenler, tek bir cemaattir. Biz tek bir cemaatiz. Kim ki, ikinci bir cemaatten söz ediyorsa, haşa kendine ya yeni bir ilah, ya yeni bir kitap ya da yeni bir resul edinmiş olması gerekir. Aynı Allah’a, resulüne ve kitabına iman edenler tek bir cemaattir. Aralarındaki işler istişare ve şura iledir. İhtilaf ettiklerinde hakeme giderler ya da karşısındakileri ya affeder, ya da ertelerler.

Kafamızı kiraya vermeyeceğiz. Sabırlı olacağız. Birbirimize güzel sözle hitap edeceğiz. İftira, gıybet, dedikodu yapmayacağız.. ADALET’ten ayrılmayacağız ve maslahatı gözeteceğiz. Sulhetmeyi gaye edineceğiz ve affedici olacağız.. Zira affetmeyenler, affedilmeyeceklerdir…

Bir mü’min kişi, eğer kardeşi hakkında, onda olmayan bir şey isnat ederse, o kişi bilsin ki, kendisi sanki o işi yapmış gibi muaheze olunacaktır.
Sanırım şimdi oturup başkalarına nizam vermeden önce kendi içimize bakmamız, aklen ve ahlaken arınmamız gerekiyor..

Bilmediğimiz şeylerin peşine düşmememiz gerekiyor.. Sabırlı olmamız ve sabrı tavsiye edenlerden olmamız gerekiyor.. Para, kadın, makam gibi şeylere tamah etmemek gerek..

Merhametimiz gazabımıza, sevgimiz nefretimize galip gelmeden biz bu mücadeleyi kazanamayız..

Unutmamamız gereken bir hakikat de şu ki; “Allah cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyecektir” Ve Allah (cc) bizi, mallarımız canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir.. O servet ve iktidarı, halklar ve ülkeler arasında evirip çevirecektir..

Selam ve dua ile..

Birgül hanımın hatırlattıkları

“Türk ulusuyla Kürt milliyeti eşit değil” sözleriyle gündeme damgasını vuran CHP’li Birgül Ayman Güler, “keşke diyeceğim sözü söylemem” dedi ve ekledi: “Benim sözlerim Atatürk’ün ulus tanımının aynısı” Buyurun! “Atatürk demişse doğrudur” mu diyeceğiz..

Bu tartışmanın arasında kaybolup giden bir ayrıntı çoğu kimsenin dikkatini çekmedi.. O da şu: Türk milleti/ulusu Mustafa Kemal’le başlayan bir kavram. Bir tanım. Daha önce Türk adı, bir millet/ulus adı değildi..

Kafkaslar’dan Moğolistan’a kadar yaşayan halklar arasında kullanılagelen bir dil kümesinin adı idi.. Biraz da batılıların kullandığı bir sıfat.. Lozan’da bütün Müslüman anasır da “Türk” kabul edildi. Onun için Gürcü, Arap, Kürt, Arnavut, Çerkez vd ayrıca azınlık olarak tanımlanmadı..

Türk=İslam oradan kaynaklanıyor.. Bizim devletimizin adını da onlar verdi.. Mesela TürkiYA mı, TürkİYA mı dememiz gerek? Bu ülke TÜRKİ’lerin mi, Türklerin mi “vatan”ı?.. Burası bizim ülkemiz mi, yurdumuz mu, vatanımız mı ya da hepsi mi? YA ya da İYA takısı aslında NİA’nın farklı bir telaffuzu AlmaNİA, Avustralia, Avustria Cocia, Syria (Suriye), vs. Türkiye’ye “Türkiye” diyenler, Suriye’yi Asurların ülkesi ilan edenler yani anlayacağınız..

Yani Türkçe bir isimlendirme şekli değil. Eğer bunu bölge dili ile isimlendirecek olsaydık, herhalde Batı Türkistan filan derdik! İsmimiz de, rejimimiz de, sınırlarımız da, iktidar erki de bu egemenlerin dayattığı yapılar (dı) düne kadar! Neyse ki, elhamdülillah bu durum değişiyor yavaş yavaş.. Türklük daha çok, pek de olumlu çağrışımlar yapmayan bir sıfat olarak kullanılmış uzun bir süre.. Öyle Alparslan’a birlikte Anadolu’nun Türkler tarafından fethi gibi bir anlayış yok o dönemde. Oğuzlar MÖ gelmişler Anadolu’ya, Mezopotamia’ya. Bu güçler, bu “ulus”cuklar için bir de tarih, onlar için bir de kendileri için tehlike oluşturmayacak din telakkisi ürettiler..

Nasıl ki, Kudüs’ün Selahaddin Eyyubi tarafından fethinden Kürt fethi olarak söz edilmiyorsa.. Alparslan’ın Anadolu’yu fethinde, ordusunda önemli ölçüde diğer dinlerden ve halklardan insanlar da vardı.. “Türkleştirme” operasyonu çerçevesinde işin bu yanı görmezden gelindi.. Erken dönemde Anadolu’ya gelen Mevlana kendini Türk olarak değil, Rum olarak tanımlar mesela..

Selçuklular döneminde ahiyanı rum, baciyanı rum, gaziyani rum şeklinde bir örgütlenme vardır. Rum diye bir millet icad edilmesi de hikaye anlayacağız.. Öyle saf bir Kürt ırkı da yok.. Olamaz da. Dilleri de öyle.. Irk olarak, Hz. Nuh’a kadar herkes kendini Hz. Adem’e nisbet ediyordu zaten.. Hz. Nuh sonrası, en uzun dönem saf ırk, Yakub aleyhisselamın soyundadır ve O da bin yıl saflığını koruyabildi.. Ondan sonra en uzun süreli saf ırk koruması, Hz. Muhammed (SAV) döneminde, Şia geleneği içinde 12. imama kadar sürdürüldü..

İstanbul’un Türkler tarafından fethi de gerçek değil. Fatih’in ordusundaki gayrimüslimlerin sayısı Bizans’ın ordusundan fazla idi.. Son savaşlardan biri Çanakkale savaşında da 72 millet de vardı adeta.. Mesela, Yunan diye de bir millet yok. Grek var, ama onlar Girit-Mora havalisindeki bir halk.. Yunan dediğiniz İon denizi havzasındaki halkın adı. Medeniyeti de Mısır Filistin havzasından denizyolu ile aldıkları ve bir de İskandinavların Avrupa’ya etkilerinden ibaret! Makedonlar, Trekler, Rumlar, Helenler Yunan değil anlayacağınız..

Fransız millet de öyle bir şey işte. Aslında diğerleri de çok da farklı değil.. Saf ırk iddiasını günümüzde sürdüren tek topluluk Yahudilerdir.. Zaten Türkçülük de bu çevrelerin icadı.. Beyaz Türklerin 2. İsrail hayalinin ürünü olan bir iddia.. Lazaro Franko’lar, Moiz Kohen’lerin, Şimon Zwi’lerin rüyası.. Birgül hanımın şu iddiası doğru: Mustafa Kemal öncesi Türk milleti diye bir topluluk yok. Oğuzlar, Kazaklar, Özbekler filan var.. Sadece Transkafkas’ta 10’a yakın halk var bu anlamda.

“Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” tartışması Osmanlı’da 1900’lerde ortaya çıkan bir mesele. JÖNTÜRK hadisesi de öyle!. Bir isim benzerliği olmakla birlikte, Türk ulusu, Anadolu halklarının karması bir ulus projesidir.. “Ne mutlu” diye, bu “on yılda yaratılan 15 milyon genç”e deniyor.. Güya bu cumhuriyet “yoktan varedilen” bir cumhuriyettir.. Bu cumhuriyetin tek dini vardır o da bilimdir. Tek hedefi vardır, o da muasır medeniyettir!.

Kemalist bir anlayışla, Türk olmayanlar, insanlaşma aşamasını tamamlamamış bir canlı türüdür belki! Onun için Mustafa Kemal “İlahların bir eşi”dir. Kemalizm bir dindir! Onun için onun adını yücelten Amentüler, Mevlidler yazılır.. Buradan baktığınızda Birgül hanım haklı! Hiçbir topluluk Türk’e eşit olamaz. “O Tanrının oğludur” çünki! “Onun yolu bizi yalancı ahiret cennetine değil, hayata kavuşturacaktır”. Onun heykelinin taşı “Kabe’nin taşından daha kutsidir.” “Kurtuluşa ermek için onun yolundan gitmek kafidir ve Allah’a ihtiyaç yoktur”…

Mustafa Kemal’in “Cumhuriyetine tapmak”, bu ulusun borcudur bu anlamda.. Hanımefendiye niye kızıyorsunuz ki. Bu ifadeler, Cumhuriyetin 15. yıl şeref kitabında fazlası ile mevcut.. O inanca göre, o bir yaratıcıdır ve her şeyi yoktan vareden odur ve onun bağlıları için ahiret günü hesabı da yoktur!..

“Hani milliyetimiz İslam idi, ırkçılık da ne” diye sorar Akif Safahat’ında. Ve ekler: “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”…

Bu konuyu bundan sonra daha çok konuşacağız, bireyden kul’a, ulustan ümmete doğru evrilirken!

Selâm ve dua ile..

Hiç yorum yok: