23 Şubat 2013 Cumartesi

Bir emrivakiye bir devlet-Avni Özgürel

Osmanlı, tarihinin güçlü dönemlerinde sefere çıkarken hükümranlığı altında bulunan Hıristiyan asıllı ahalinin yaşadığı toprakların bir kısmında yarı özerklik verdiği prensleri askerleriyle birlikte orduya katılmaya çağırırdı.


Florance Nightingale
Elbette Osmanlı ordusunun bel kemiğini Müslüman asli unsur oluştururdu ama bu 'bayrak gösterme' itaat ölçüsü, savaş sırasında fırsattan yararlanıp huzursuzluk çıkarmama garantisi sayılırdı. O bakımdan bu katılımları Avrupalı güçlerle yapılmış ittifaklar olarak görmek mümkün değil. Kaldı ki çağrılanların neredeyse tamamı Ortadoks inancına bağlıydılar. Dolayısıyla Katolik ya da Protestan dünyası demek olan 'Batı' tarifine girmiyorlardı.
Osmanlı 'Batı'yla' ilk kez Kırım Harbi vesilesiyle ittifak yaptı. 1853'te Rusya Hıristiyan hacılar meselesini bahane edip Prut Nehri kıyısında geçiş yolu üzerinde bulunan Memleketeyn'i işgal edince 26 Eylül günü toplanan 163 kişilik 'fevkalade meclis' bir tek aleyhte oya karşılık şavaş kararı aldı. Gerçi bu karar öncesinde gelişmelerden tedirgin olan İngiltere, Avusturya ve Fransa 'Barışçı bir çözüm bulmak' amacıyla iki tarafla müzakere edip bir anlaşma taslağı ortaya çıkardılar, ama Babıâli İngiltere'den gelen. "Bu belgeyi imzalamayın, sizin yanınızdayız" mesajına itibar edip uzlaşmayı reddetti. Katolik-Protestan Batı'nın endişesi Osmanlı'nın zamansız çöküşünün sadece Rusya'ya yarayacak olmasıydı. Bundan dolayı İstanbul'a destek vermekte tereddüt etmediler. 
Kasım ayında Osmanlı-Rus savaşı fiilen başladı, aralık ayında İngiliz ve Fransız donanması İstanbul'a geldi. Ertesi yıl savaş devam ederken mart ayında Osmanlı, İngiliz, Fransız ittifak anlaşması imzalandı. İstanbul halkı o zamana kadar 'gâvur düşmen' olarak bildiği ülkelerin askerlerini tanıyor, Osmanlı ülkesini korumak için memleketlerinden kopup gelmiş olmalarına inanamıyordu. Yaralı askerlere şefkat elini uzatan Florance Nightingale adı hızla efsaneleşti. O günlerden geriye şehitlikler ve İskoç askerlerinin yürüyüş marşından bozma 'Katibim' şarkısı kaldı. Ertesi senenin martında Rusya kesin olarak yenildi, Çar Nicola üzüntüsünden intihar etti.
Bu Batı'yla 'yan yana' yaptığımız ve kazandığımız ilk tek savaş oldu. 1912 yılında Balkan Harbi'yle başlayan bitmez tükenmez savaşlar dizinde karşımızdaki güç yarım asır önceki müttefiklerimizdi.
Alman baskısı
Trablusgarp ve Balkan savaşları noktalandığında Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmakta olduğu artık herkes tarafından kabul ediliyordu. Almanya atak davranıp 1913'te Osmanlı ordusunun ıslahı ve silah mühimmat bakımından takviyesini öngören bir anlaşma imzalamayı başardı. Liman Von Sanders, 70 kişilik bir askeri heyetle Türkiye'ye geldi ve 'örnek kolordu' teşkil edeceği için İstanbul'daki 1. Kolordu Kumandanlığı'na tayin edildi. İngiltere ve Fransa telaşlandılar. Ama ikircikli oynamaya başlayan Babıâli, Limpus Paşa adıda İngiliz amiraline donanmanın ıslahı görevinin verildiğini, Fransız Baumann Paşa'nın da jandarmanın ıslahıyla meşgul olduğunu, dolayısyla telaş edilecek bir şey bulunmadığını söyleyerek bir süre tepkileri savuşturdu, zaman kazandı. Oysa Londra da, Paris de kendi subaylarının konumuyla Liman Von Sanders'in konumunun kıyaslanamayacağının, Alman generalinin Osmanlı ordusunun komuta kademesine dahil edildiğinin farkındaydı.
Enver Paşa'nın gizli işleri
Osmanlı tahtında Sultan Reşat vardı ama tek söz sahibi iktidar partisi İttihat Terakki, hatta onun da 'iç kabinesi'ydi. Berlin bütün görüşmelerini Enver Paşa'yla yürütüyor, o da uygun gördüğü bilgiyi kabine arkadaşlarının bir kısmına veriyordu. Kendisini paşalığa terfi ettirip Harbiye Nazırlığı görevini üstlenmiş olan Enver'in gözünde Almanya'nın desteği imparatorluğun geleceğini kurtarmanın tek çaresiydi. Başlamış olan Birinci Dünya Savaşı'na İstanbul'un bir an önce katılmasını temin için Almanya her vaadde bulunarak Enver Paşa üzerindeki etkisini savaş kararına dönüştürmenin derdindeydi. Osmanlı hazinesinde para olmayışı, askerin elinde silah bulunmaması dahil her mazerete karşı hazırlıklıydı Berlin. Enver 'para' dedi hemen yardım anlaşması imzalandı ve daha buna ilişkin belgeler onaylanmadan paşanın ricasıyla hemen avans verildi. 
Gizli ittifak anlaşması
Silahlar hemen vagonlara doldurulup yola çıkarıldı. 3 Haziran 1914'te Saraybosna suikastı gerçekleşmiş, 1 Ağustos günü Almanya Rusya'ya savaş ilan ederek yangının yayılmasını sağlayan kararı almıştı. Bunun bir gün sonrasında İttihat Terakki, kabine üyelerinden sadece dördünün bilgisi dahilinde Alman-Osmanlı ittifak anlaşmasını gizlice imzaladı. 
Üzerinde mutabakada varılan metinde "Almanya şayet Rusya'yla savaşırsa..." hükmü 'ihtimal' olarak vardı. Oysa bu imzalar atılmadan bir gün önce Almanya, Rusya'ya savaş ilan etmişti. Yani anlaşma düzmece, lider kadroların aldığı kararın devlet siyasetine hâkim kılınmasını temin için usulen hazırlanmış belgeydi. Sadrazam Said Halim Paşa, Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Harbiye Nazırı Enver Paşa ve Meclis-i Mebusan Reisi Halil Bey'di. Ve Batılı devletlere karşı Osmanlı hükümeti hâlâ 'tarafsızlığını koruyacağını' söylüyordu. Ama oyun 11 Ağustos 1914 günü iki Alman zırhlısının İngiliz donanmasının takibinden kurtulmak için Çanakkale'den Marmara'ya girmesi; Osmanlı hükümetinin bu gemilerin satın alındığını iddia edip adlarını değiştirmesi ve personeline fes giydirerek onları sözde Türk donanmasına dahillermiş gibi sunmasıyla bozuldu. Oyunun sebebi İngiltere'nin Babıâli'ye nota vererek, "Şayet tarafsızlık iddianızda samimiyseniz bu gemileri silahsızlandırıp 24 saat içinde karasularınızın dışına çıkarın" demiş olmasıydı. 
Komplo bu kadarla da kalmadı; Yavuz ve Midilli adları verilen gemilerin İstanbul'a gelmesine tek başına izin veren Enver Paşa, yine tek başına aldığı kararla 1914 Kasım'ında onların Karadeniz'e çıkmalarına muvafakat etti. Ve rivayet odur ki Yavuz'un sırf Osmanlı İmparatorluğu'nun savaşa girmesini temin için emrivakiyle Sivastopol'u bombalayacağından Enver Paşa'nın da haberi yoktu.
Sonuç
Birinci Dünya Savaşı'nın akışını ve finalini anlatmaya gerek yok. Mustafa Kemal sayesinde elde sadece Anadolu kaldı. Mustafa Kemal daha Vahdettin'in veliahtlığı sırasında onunla Alman askeri manevralarını izlemek için gittiği Berlin'de yaklaşan faleketi görmüş, "Savaşı kaybediyoruz, burada anlattıklarınızın hiçbiri gerçek değil. Hedeflenen hatların yakalanması da hayal" hükmünü Alman askeri heyetiyle yapılan toplantıda Vahdettin'in huzurunda söylemişti.

Hiç yorum yok: