Bu kadar önemli olan Rönesans’ı Osmanlı niye fark edip gereğini yapmadı?
Bu soru iki bakımdan yanlıştır.
Evvela tarihe aykırıdır. Bugünden geriye bakan bir sorudur. İtalya’da Rönesans’ı yürütenler de, aynı dönemdeki Osmanlılar da bunun gelecek asırlardaki sonuçlarını bilmiyorlardı. Kaldı ki, Sinan hiçbir şekilde Da Vinci’den geri değildi, hatta başarıları daha somuttu. Osmanlı’nın oraya özenmesi için o asırlarda bir sebep yoktu.
Sualin yanlış olmasının ikinci sebebi, Rönesans denilen uzun ve karmaşık toplumsal hadiseler zincirinin ‘devlet’ kararıyla yapıldığı sanılarak Osmanlı’nın devlet olarak ne yaptığının sorgulanmasıdır. Halbuki Rönesans olaylarının devletle ilgisi yoktu.
Akdeniz’in rolü
Rönesans’ı anlamak için önce “Niye İtalya?” diye sormalıyız. Öyle ya, Rönesans denilen gelişmeler İslam dünyasında olmadığı gibi Hıristiyan Kuzey ve Doğu Avrupa’da da olmamıştı, değil mi?
İtalya’da ortaya çıkmasının sebebi, ileride Rönesans denilecek gelişmeleri yaratacak olan ‘burjuvazi’nin, Akdeniz ticareti sayesinde İtalya’da ortaya çıkmış olmasıdır.
Akdeniz’in büyük tarihçisi Fernand Braudel, “Medeniyet Tarihi” adlı eserinde, çok özetle şöyle anlatır:
Haçlı seferlerine kadar Akdeniz ticareti Müslümanların elindeydi. Büyük ve parlak İslam medeniyeti bu ticaretin yarattığı Müslüman burjuvaziye dayanıyordu. Moğol istilasının tahribatının yanında, Haçlı seferleriyle Akdeniz ticareti İtalyan gemicilerin eline geçti... İtalyan şehirlerinde muazzam servet biriktiren burjuvazi Rönesans denilen gelişmeleri yarattı...
Braudel, İslam medeniyetinde 12. asırdan itibaren ortaya çıkan duraklamayı Gazali’ye bağlamanın yanlış olduğunu da belirtir.
İslam ve Rönesans
Gerçekten, Akdeniz’deki Haçlı ordularını taşıyarak muazzam servet edinen İtalyan şehirleri, yine deniz ticaretiyle, İslam medeniyetini de tanımışlardı. Rönesans’ın büyük tarihçisi Jacob Burckhardt, “İtalya’da Rönesans Kültürü” adlı muhteşem eserinde şöyle yazar mesela:
“Hiç şüphesiz İtalyanlar İslam milletlerinin erişmiş bulundukları, özellikle Moğol istilasının öncesindeki yüksek kültürü, Haçlı seferlerinden beri tanıyor ve buna hayranlık duyuyorlardı. Ayrıca kendi prenslerinin yarı İslami tarzda hükümdarlık sürmeleri, kiliseye karşı duydukları sessiz ikrah ve hatta nefret, Yakındoğu üzerine sürekli olarak yaptıkları seyahatler, Akdeniz’in doğu ve güney limanlarıyla ticari temasları İtalyanların bu duygusunu besliyordu.” (Cilt II, sf. 724)
Rönesans böyle ortaya çıkmıştı.
Başka bir Rönesans
Rönesans devlet kararıyla değil, asırları tutan bu toplumsal ve iktisadi dinamiklerin yerleşik kalıpları kırarak yaratıcılığa yol açmasının eseri halinde İtalyan kentlerinde ortaya çıktı. Dünya ticareti okyanuslara kayınca, Akdeniz ticareti ‘kenar’da kaldı, İtalya da Osmanlı da çöktü. Üstünlük, okyanus ticaretiyle muazzam servet biriktiren ve bu sayede sanayi devrimi yapan Batı Avrupa’ya, sonra da Amerika’ya geçti.
Çağımızda ise teknoloji mesafeleri aşıyor. İşte dünya ticaretinde Asya’nın payı hızla artıyor, dört yüz yıldır gerileyen Asya yeniden yükseliyor. Batı çökmeyecek ama eşitliğe razı olacak uzun vadede.
Günlük ve kısa vadeli sorunlarımız içinde bizler bu “Asya Rönesansı”nın ne kadar farkındayız? Merak edenlere Kishore Mahbubani’nin “Asya Yarımküresi” adlı kitabını tavsiye ederim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder