Abdülaziz Han’ın tahttan indirilişi bürokratların düzenlediği, siyasi amaçlı ilk darbedir. Serasker (Genelkur-may Başkanı) Hüseyin Avni Paşa’nın nazırları, vezirleri, mabeyinde çalışanları hatta cariyelerle kimi harem ağalarını dahi örgütleyerek gerçekleştirdiği bu darbe Sultanın öldürülmesiyle sona erer.
Abdulaziz Han’ın son durağıydı Feriye Sarayı. Harem dairesine hapsedilmişti. Ancak, Hüseyin Avni Paşa, Abdülaziz Han öldürülmezse rahat edemeyeceğini, yerine tahta çıkarttığı V. Murat’ın kararsız kişiliğinden, sürekli gel-gitler yaşamasından Abdülaziz Han’ın yararlanarak yeniden hükümdar olabileceği kaygısı ve korkusunu Şevk-Efza Valide Sultan’a, yani V. Murad’ın anasına açar. Abdülaziz Han’ın tahttan indirilmesi ve katlinde Hüseyin Avni Paşa’dan sonra en kindar ve muhteris kişi Şevk-Efza Sultan’dır.
Padişahı öldürmeden önce yanında kalan son silahı, Sultan III. Selim’in yadigarı palayı elinden almanın yollarını arar Hüseyin Avni Paşa. Palayı Abdülaziz Han pek sever başucuna asardı. Amcası III. Selim 69 yıl önce tahttan indirilmiş ve 68 yıl önce öldürülmüştü. Bu olaylar 1807-1808 yıllarında gerçekleşmiş, Tanzimat’ı getirenler ve savunanlar bunun Orta Çağ’a özgü bir rezillik olduğunu, Osmanlı sarayında bir daha böyle bir olayın yaşanmayacağını dillerinden düşürmezlerdi. Her neyse, bu palayı Abdülaziz Han Dolmabahçe’den, “sako” denen pelerininin altına saklayarak çıkarabilmişti. Topkapı Sarayı’ndan Feriyeye gelirken de yanında getirmişti bir yolunu bulup. Bütün bu gelip gitmeler sırasında pala Sultan’dan istenememişti. Ama artık Serasker Avni Paşa palanın alınmasını istiyordu. Ama kim isteyecekti palayı? Sultan pehlivandı; tepesi attı mı palayı çeker isteyenin kellesini uçuracağı gibi üç beş kişiyi de elleriyle boğarak öldürebilirdi. Sonunda palayı isteme görevi cuntanın adamı ve Abdülaziz Han’ın yanında, onu gözetlemek için bırakılan Fahri Bey’e verildi. Ama palayı kendi istemeyi göze alamayarak Abdülaziz Han’ın annesi Pertevniyal Sultan’dan rica etti. O da oğlunun kendine bir zarar verebileceği düşüncesiyle (!) palayı alıp Fahri Beye verdi. Böylece Abdülaziz Han silahsız bırakılmıştı!
Olay sabahı Şevk-Efza Sultan’ın işe aldığı üç bahçıvan Cezayirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı Pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan, mabeyinci Fahri Bey tarafından saraya sokuldu. Bunlarla birlikte Binbaşı Necib ve Binbaşı Ali Beyler de gelmişti. Fahri Beyle birlikte altı kişiydiler. Mabeyinci Fahri Bey, Sultan Abdülaziz Han’ın kapısında nöbet tutan Reyhan ve Rakım Ağa’lara kenara çekilmelerini emretti ve altı katil odaya daldı. Sedirde oturan padişah bu adamların içeri girdiğini görünce şaşırdı ve bu şaşkınlıktan yararlanan altı katil saldırıya geçti. Padişahın bir dizine Cezayirli Mustafa, diğerine Boyabatlı Mehmed oturdu. Fahri Bey padişahın iki kolunu arkaya çekerek hareketini kısıtlamıştı. Yozgatlı Mustafa’ysa elindeki çakıyla Sultan Aziz’in önce sağ sonra da sol kol damarlarını kesti. Bu arada Necib ve Ali Beyler kılıçlarını çekmiş oda kapısını kolluyorlardı. Sultan şaşkınlıkla “Aman Allah!” diye haykırmış, sonra kan kaybıyla kendinden geçmeye başlamıştı. Katiler odada beş dakikadan çok kalmadan savuştu...
Osmanoğulları, cinayet mi intihar mı konusunda bile kendi aralarında anlaşamamışlardır. Sultan V. Murad’ın çocukları ve torunları Abdülaziz Han’ın intihar ettiğini savunurken, Hanedanın Mecid ve Aziz dalları padişahın katledildiğinden emindir. Padişahın ölüm raporları, yazılışları, bunları imzalamaya hayır diyen, aralarında ünlü Marko Paşa’nın bulunduğu doktorların o anda başlarına gelenler ve sonradan anlatımları hem ağlatır hem de güldürüdür. Ama Sultan II. Abdülha-mid Han’ın cinayetten en küçük bir kuşkusu yoktur ve Yıldız Mahke-mesi’ni kurdurarak sorumluları teker teker yargılatır; cezalarını keser!
(Meraklısına Not: Yıldız Mahkemesi Tutanakları Yılmaz Öztuna— Bir Darbenin Anatomisi vb.,)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder