CarI GÖLLNER*
Çeviren:Ooğan GÜN**
Ortaçağın sonunda, İspanyol ve Portekizlilerin dünyayı kapsayan pervasız
deniz seferlerine ilişkin haberlerin yanı sıra hümanistlerin ve reformatörlerin
Türk tehlikesine ilişkin yazıları ve Osmanlı imparatorluğuna ilişkin çeşitli yazılı
eserler, Batı ve Orta Avrupa'da büyük ilgi çekiyordu.
Bu çağ insanlarının ilgisi her şeyden önce hayal gücünü işleten bilinmeze,
doğunun "sırlarına" yönelikti. Kanlı Türk savaşları hakkındaki haberler soylu
bir büyük ailedeki rahatlık ve güvenliği özellikle arzu edilir bir şey haline
getiriyordu. Goethe bu davranışı Faust'ta gerçekten güzel tasvir etmiştir:
Çok uzakta, Türkiye'de
Kavimler birbirine girerken
Pazar ve tatil günlerinde
Savaştan ve savaş çığlıklarından
Söz etmekten başka bir şey gelmiyor aklıma
Uzaktaki Eflak'ta ve Macaristan'da, ortalığı yakıp yıkan Türklerden korunma duygusunu, Albrecht Dürer'in gravürü "Büyük Top" tasvir etmektedir. Topçubaşı, sert ve gururlu bakışıyla Türklerin saıdırısını püskürtecek top
namlusuna kolunu atmış bir halde durmaktadır. Dağlardaki güçlü kaleler Nürnberg'in sakinlerine koruma vaat etmektedir. Böyle toplar tarafından savunuluyor olmanın bilinci muhtemelen insanlara cesaret veriyordu.
Bu nedenledir ki, Türklerin boyundurukları altına aldıkları ülkelerde - Karl Max'ın belirttiği gibi- "sömürü, soygun, hegemonya ve baskıya dayanan feodal bir askeri rejim kurmaları ve gerek askeri gerekse sivil ve yargı makamlarını ellerine geçirmeleri" ve umursamadan erkeklerin kafalarını uçurmaları, kadınların ırzına geçmeleri, çocukları köle yapmaları- soyluların umurunda değildi.
Gittikçe daha sıkılaşan engeller ekonomik ve siyasi yaşamı boğdu.
Böylece, Osmanlı hakimiyeti Balkan Yarımadasındaki ve Romanya'daki
halkların ekonomik ve kültürel gelişimini engelledi.
Ne var ki Mohaç Meydan Savaşından sonra (1526) Macar Feodal Devleti
parçalanınca Türkler tehditkar bir şekilde Almanya'nın kapılarına dayandı.
Güvenlik duygusu kayboldu ve uzakta~i tehlike yakında esen bir fırtınaya
dönüştü. Türkler, artık yükselmekte olan burjuvaziyle ortaya çıkmaları, Papalık
ve Luther tarafından yorumlandığı gibi "Flagellum Dei"(Allah'ın kırbacı veya
belası) gibi görünüyorlardı. Ancak öte yandan çok az bilinen ve dolayısıyla da o
ölçüde esrarlı görünen şarkın temsilcileri olarak giderek daha fazla ilgi
çekiyorlardı. Dolayısıyla "Türklere Dair Matbuat"ın büyük bir ilgiyle okunuyor
olması şaşırtıcı değildi.
Sonuçta bu yazılar, okuyucuya hiç bilinmeyen adetler, gelenekler ve
oldukça farklı bir siyasi yapısı olan bir dünya ve anlaşabilecekleri ticari bağların
kurulabileceği yepyeni bir dünyanın kapısıni açıyordu. İnsanlar, Batı Avrupa
için imkansız gibi görünen yeniçeri ve sipahilerin silahlı gücünden oluşan
profesyonel bir orduya dayanan askeri karakterli bir feodal rejimin
organizasyonundan hayrete düşüyordu. Ancak tüm feodal beylerin vasallık
ilişkileri ve Sultan ile Hıristiyan ülkelerdeki fief ilişkileri arasında yapılan
karşılaştırmalar, Türkiye'deki feodal beylerin de aynen Orta ve Batı Avrupa'da
olduğu gibi kaçan bir köylüyü aramak ve zorla tımarlı araziye getirme hakkına
sahip olduklarını ortaya koyuyordu.
Tüm bunları, gerek kapsam gerekse içerik açısından birbirinden çok farklı
olan Avrupa' da Türkiye ile ilgili olarak yayımlanan dergilerden "Turcica"lardan
öğreniyoruz. Üretken bir yazar olan Captivus Septemcastrensis'in ayrıntılı
kılavuz kitapçıklarr veya Paolo Giovio'nun bilimsel risalelerinin yanı sıra tek
yapraklar ve "Yeni Gazeteler" dikkat çekicidir. "Yeni Gazete" (Avviso-Avis)
kavramının tanımında, basının sayfa sayısından çok, bir olayın haber yapılış
tarzı önem taşır. Ne yazık ki bu basıların çoğu kaybolmuş ve bugün bulunmaları
artık mümkün değildir. Bu basılar çok yaygın' bir şekilde okunuyordu ancak
küçük boyutlu ve ucuz baskılar kısa zamanda okunup atılıyor, nadiren de
kitaplar gibi özenle saklanıyordu. Bu nedenle bunlar günümüzde son derece
nadir olup kütüphane müdürleri tarafından büyük bir özenle korunmaları bir
zaruret haline gelmiştir .
16.yüzyıldaki kütüphaneciler ve kitapseverler, ucuz kağıda basılı yeni
gazeteler yerine, sanatsal ciltlere sahip kitap ve yazma eserlerle değerli
parşömen el yazmaları toplamak eğilimindeydiler.
Ne var ki çoğu zaman itibar görmeyen yeni gazeteler, "Gassenmerlin" ve
apocryphen (uydurma veya yakıştırma) mektupların yanında bilimsellik iddiası
olmayan eklemeler ve alıntılarla orijinal ve değerli bilgiler olarak tarihçiler için
değeri giderek artan birer kaynak haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu konusundaki bu yeni gazetelerin içeriğinin tarihsel
değeri, yayımcının elinde bulunan bilgilerle belirlenmektedir. İstanbul çıkışlı
haberlerin bilgi değeri çok yüksektir. Bunların yanı sıra 16. yüzyılda "Ocilus
Totius Occidentis"(bütün Batı'nın gözü) konumuna gelmiş olan Venedik ile
Alman İmparatorluğunun fikri yaşamının ve ticaretinin merkezi ve önemli
yolların kavşak noktası olan Ausburg ve Nürnberg'ten gelen haberler de önem
taşımaktadır.
Türklere karşı savaş haberleri ve onların gelenek ve göreneklerine ilişkin
bilgiler bu yeni malzemeyi lirik, epik ve dramatik tarzda işlemeye çalışan
şairlerin ruhlarını etkiliyordu. Bu bağlamda nadiren edebi değerlere sahip
olsalar da önemli kültürel tarih belgeleri olan İtalyanların "Lamentis",
"Canzones"leri (hüzünler ve şarkılar) ile Almanların "Türkenlieder"leri (Türk
şarkıları) sayılmalıdır.
Sayıları özellikle alıcıların talebiyle belirlenen 16.yüzyıldaki tüm bu
"Turcica"ların genel bibliyografyası, Türklerle savaşların veya Osmanlı
İmparatorluğundaki olayların, kamuoyunu ne ölçüde meşgul ettiği konusunda
tahminler yapılmasına imkan vermektedir. Ayrıca bunlar okuyucuların
duyguları ve ruh halleri konusunda bilgi vermekte ve yansıttığı konuların
çeşitliliği ile çok hareketli bir yüzyıldaki kültür yaşamının renkli ve gerçekçi bir
tablosunu çizmektedir.
"Turcica" lara şöyle bir göz atmak bile Türklere yönelik ilginin her şeyden
önce büyük savaş olaylarının seyri ile belirlenmiş olduğunu göstermektedir.
Kıbrıs'ın düşüşü (1522)*** özellikle Sen-Jan (Rodos) şövalyelerinin
cesaretlerinin övüldüğü bir çok yayımda yansıtılmıştır. Daha sonra Mohaç
Meydan Savaşı, Türklerin ilk Viyana Kuşatması (1529) İslam'a yönelik ilgiyi
yeniden artırmış ve bu Lepanto (İnebahtı) Deniz Savaşı (157l) ve Cesur
Michael ve Sigismund Bathoris'in (1594-1598) Türklerle yaptığı savaşlarla
doruk noktasına ulaşmıştır.
16.yüzyılda Türk matbuatı ve halk kitaplarının sürümü mezmurlar, Latin
ve Yunan klasik metinlerininkinden daima daha fazla olmuştur. Bilgin
Hümanist Bongarsius, yeni gazetelerin yayımcılarının, ürünlerini, haberlere hiç
bu kadar meraklı olmamış bu günkü avam tabakasının gönlünü hoş etmek için
pazar yerlerinde sattıklarından yakınmaktadır. Bu açıdan Frankfurt yortu ve
sonbahar fuarının katalogları ile Frankfurtlu kitap tüccarı Michael Harder'in
1569 tarihli fuar anı kitabı önemli bilgiler sağlamaktadır.
Türk yayımların dağıtımı ne dil ne de devlet sınırları tanıyordu. Almanca
risale ve dergiler İtalya'da tercüme ediliyordu; İtalyanca Avvislerin içeriği
Fransa'da Avvis (haber) olarak basılıyor ve buradan Ren nehri üzerinden
Frankfurt' da ki fuarlara gelirken Almanca basımıar, Paris ve Lyon'a ulaşıyor
ve burada Fransızca'ya çevriliyordu.
Bartholome Gerogijeviç'in Osmanlı İmparatorluğu hakkındaki yazıları
Latince, Almanca, Fransızca, Hollandaca ve Lehçe olarak yayımlandı. Mohaç
meydan savaşı hakkındaki Almanca Yeni Gazeteler İtalya'da, Fransa'da ve
Hollanda'da tercüme edildi. Nitekim Leiden' de ki Thysius kütüphanesinde bu
Türk zaferi hakkındaki Almanca haberlerin üç Hollandaca çevirisi
bulunmaktadır. Romen ve Transilvanya (Erdel) beyleri ordularının Türkler'e
büyük kayıplar verdirdiği Giurgiu, Calugareni ve Tirgoviştesavaşlarının (1595)
öyküsünü Thibaud Ancelin Lyon'da bir İtalyan Avvisoya (habere) dayanarak
yayımladı. Bu Fransızca broşür daha aynı yıl Guillaume le Noir tarafından
Paris'te kopya edildi ve daha sonra Lyon'lu yayımcı Jean Pillehotte tarafından
yayımlandı.
Yeni Gazeteler, çoğu zaman birkaç gün içinde aynı kentte bir çok yayımcı
tarafından kopya ediliyordu. Ne yayım hakları ne de bir basın eserinin yeniden
kopyalanmasında herhangi bir sınır vardı. Luther, yayımcıları bir kitabı başka
bir nüsha halinde basmadan önce iki ay beklemeleri konusunda uyarıyordu.
Ancak tirajlar çok küçüktü ve 100 ile 1000 nüsha arasında değişiyordu. Çünkü
harfler ve ahşap baskı kalıbı çok çabuk aşınmakta ve büyük oranda tiraj
imkansız oluyordu.
Bir tirajın daha geniş bir bölgeye yayılmasını sağlamak için baş sayfalar,
içeriği canlandırmaya çalışan ve çoğu zaman büyük bir sanatsal beceriyi de
kanıtlayan ahşap gravürlerle süsleniyordu. Çocukça nahiv kitap süslemelerinin
yanı sıra sanat açısından değerli ahşap gravürlerde yer alıyordu. 1522 tarihli bir
Türk kitapçığının güzel süslü baş harfleri Holbein'e atfedilmektedir. Viyana
Singreiner atölyesindeki Türk matbuatının ahşap gravürleri de büyük bir
sanatsal becerinin kanıtlarıdır. Ancak matbuatın tirajı arttıkça kapakların
süslenmesi de ihmal edilmiştir. Zamandan kazanmak ve maliyetleri düşürmek
için basılanlar daha eski ve önceden yayınlanmış ahşap gravür ve kitap
süslemeleriyle bezeniyordu. Rhodis'in tarih kitabının kapak ahşap gravürü
(1513) ve metindeki 33 ahşap gravürden 11' i 1496 tarihli Latince Ulm
basımının kötü kopyalarıdır; bunlar daha sonra Strazburglu kitap basımcısı
Martin Flach tarafından Türk kronikası (1513) için kullanılmış, daha sonra da
hiç aldırmaksızın 1516 tarihli nüsha için Knobloch tarafından devralınmıştır.
Nitekim çoğu zaman teks ve kitap etiketi arasında bir bağıntı yoktur. Bazı
yayımcılar çok korkutucu başlık ve buna uygun ahşap gravürlerle iyi bir sürüm
sağlamaya da çalışıyorlardı.
Halen elde bulunan Türk matbuatı bugüne kadar bütünüyle hiçbir
bibliyografyada bir araya getirilmemiştir. Yüzyıldan daha fazla bir süre önce
Josef Hammer, tarih, istatistik, edebiyat ve sanat arşivi dergisinde, (XIV -XVııı
YY. Viyana), Osmanlı tarihine ilişkin İstanbul dışında Avrupa'da basılan
eserlerin toplu bir fihristini yayımlamıştır. Bu çok yararlı ve Avrupa tarih
araştırmaları için vazgeçilmez bibliyografik liste, birkaç yıl sonra kendisinin
Osmanlı İmparatorluğu 'nun tarihi adlı eserinin 10. cildinde yeniden
yayımlanmıştır.
Hammer'in batılı Türk literatürünü derleyip düzenlemesi, o zaman için
şaşırtıcı bir bilimsel çalışmaydı. Hammer ilk olarak, Osmanlı İmparatorluğu
hakkında yayımlanan kitap formatlarına göre yer alan XVII. ve XVIII. yüzyılın
referans eserlerinin aksine, tarih araştırmacısına Doğu ve Batı arasındaki
savaşların uzun zincirinde, belli bir olay hakkındaki ihtisas literatürünü, bir
bütünlük içinde sunan kronolojik bir sunuş gerçekleştirmiştir.
Ne yazık ki, Hammer'in listesinde daima yeni hatalara yol açan ve hem
bibliyograflara hem de tarih araştırmacılarına, bu kişiler uzun ve yorucu
araştırmalar ve zaman kaybettirici soruşturmalardan sonra, muhtemelen hiçbir
zaman yayımlanmamış bir kitap isminin ifadesinin söz konusu olduğu sonucuna
varıncaya kadar, Osmanlı tarihine dair mevcut olmayan eserleri aratan, bir çok
hata ve yanlış ifadeler bulunmaktadır. Diğer bibliyografik referans eserleri, hiç
düşünmeden Hammer'in hatalı literatür bilgilerini yayımlamıştır. K.M. Kertbeni
(Macaristana ilişkin Almanca ilk basımı) ve Karl Schmitt (Avusturya
İmparatorluğunun tarihine ilişkin bibliyografya) bibliyografyalarında böyle bir
çok literatür bilgilerini devralmış ve bunlar vasıtasıyla bu yanlış literatür daha
da yayılmıştır. Ama büyük bir bilimsel özenle çalışan başka bilim adamları da,
Hammer'in Türk bibliyografyasını daima kullanmak zorunda kalmıştır.
Osmanlı tarihinin bu zengin hazinesini göz ardı etmek mümkün olmamıştır.
Benzer hatalardan sakınmak için elinizdeki eserde sadece kütüphanelerde
bizzat sakladığımız ve tanımladığımız ya da mevcut olduğundan veya bir zaman
mevcut olduğundan emin olduğumuz matbuatı zikretmeye çalıştık. Maalesef
bunlar kısmen tek nüsha olan ikinci dünya savaşında yanan değerli yazılı
eserlerdir. Ve elinizdeki bu eser muhtemelen bunların ilk ve son olarak
tanımlarını yapmaktadır.
XVI. yüzyıl, henüz çoğu kez araştırılmamış bibliyografya açısından henüz
keşfedilmemiş yeni topraklar oluştururken, alıntı baskılar Hain tarafından,
ayrıca Proctor ve diğer bibliyograflar tarafından özenle betimlenmiş
olduğundan, Turcica'lar XVI. yüzyıl basılarının tasviriyle başlamaktadır.
Ayrıntılı araştırmalara rağmen kuşkusuz elinizdeki eserde yer almayan XVI.
yüzyıldan kalma Türk matbuatı vardır. Ancak yazarlara (Sibiu, Muzeul
Brukenthal) kütüphanelere ve kitap severlere, tarafından bir ekte
değerlendirilebilecek tamamlayıcı malzemelerin sağlanacağını umuyoruz.
Dipnotlar
* Cari Göııner, "Die europaischen Türkendrucke des XVI. lahrhunderts" TURCICA, Band I,
MDI-MDL, Baden, 1994, s.7-]3
**Araş Gör. Mersin Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
• Çevirmen notu; bu iddialar asılsızdır. Yazarın apaçık Oryantalizmin etkisi altında kaldığı
anlaşılmaktadır. Türkler hakkında yazarın bu haksız yargısı batı kaynaklarından alınan ifadelerle
açıklamada daha kuvvet cevaplandınlması yerinde olacaktır.
••• Çevirenin Notu: Yazar Kıbrıs'ın düşüşünü orijinal metinde i522 olarak belirtmiştir. Oysa
Kıbrıs'ın Osmanlılar tarafından fethedilme tarihi 1571 'dir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder