TRABZON’UN OSMANLILAR TARAFINDAN FETHİ
Doç. Dr. Kenan İNAN
Karadeniz Teknik Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi
inan@ktu.edu.tr
Özet
Anadolu tarihinde meydana gelen en köklü ve kalıcı değişiklik Anadolu’nun Türk-leşmesi ve İslâmlaşmasıdır. 1071 Malazgirt Savaşı akabinde Anadolu Müslüman Türkler tarafından fethedilerek bugüne kadar devam eden Türk devletleri zincirine sahne olmuştur. Bu devletler zincirinin en önemli halkalarını Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları ve Os-manlı Devleti oluşturmakta olup, kurucuları 11. Yüzyıldan itibaren kendilerine Türkmen de denilen Oğuzlardır. Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı ilk önce anılan Oğuz boyu muhtemelen Çepniler olup, Karadeniz kıyılarının fethinde önemli rol oynamışlardır. Fatih 1461’de Trabzon seferine çıktığında Giresun’dan itibaren Karadeniz kıyıların Trabzon tekfurlarının elinde olmakla birlikte bu toprakların güneyinde ve yaylalarda uzun zamandan beri büyük bir Türk yerleşimi mevcuttu. Fatih’ten önceki dönemde de Osmanlılar Trabzon ve çevresindeki siyasi gelişmelere kayıtsız kalmamışlardır. Rum tekfurlarının Osmanlı aleyhtarı milletler arası bir ittifak kurma çabaları Orta, Doğu Anadolu ve Karadeniz’de sürekli hakimiyet kurmak isteyen Fatih’in dikkatini çekmiştir. Osmanlı kara ve deniz kuv-vetlerinin ortaklaşa yürüttüğü seferle Trabzon Türk idaresine alınarak Bizans’ın Anado-lu’daki son kalıntıları temizlenmiştir.
1. Giriş
Doğu Karadeniz bölgesine yerleşme hadisesi çok eski tarihlere uzanmakta-dır. Araştırmalar bölgeye ilk olarak M.Ö.III. bin ile II. bin yılları arasında Oğuz-lar’ın öncü kollarından biri olarak kabul edilen “Gas/Kas” ve “Gud/Gutiler” in, M.Ö. 675 yılından itibaren Kimmerler’in yerleşmeye başladıklarını ve bunların Anadolu ve Azerbaycan’da ilk Bozkır kültürünü yaşayan Proto-Türkler olduğunu göstermektedir. Trabzon şehrinden ilk olarak bahseden müellif Xenophon’dur. O’nun verdiği bilgilere göre M.Ö. 400 yılında Doğu Karadeniz’de yaşayan kavim-ler Kolhlar, Driller, Mossinoikler, Haibler ve Tibarenler olup, Faruk Sümer’e göre bunlar kesin olarak Yunan asıllı değillerdi. Doğu Karadeniz bölgesine Kimmerlerden sonra İskitler, Medler, Persler hâkim olmuştur. Bu hâkimiyet Make-donya kralı İskender’in M.Ö. 334 yılındaki doğu seferine kadar devam etmiştir. M.Ö. 312 -280 tarihleri arasında bölge İskender’in komutanları hâkimiyetinde kalmıştır. Bölge M.Ö. 280-63 yılları arasında Pontus Devleti idaresi altında kalmış-tır. M.Ö. 63 - M.S. 395 yılları arasında Doğu Karadeniz, Roma İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girmiştir. M.S. 394-1204 yılları arasında bölge Roma’nın devamı olan Bizans’ın denetiminde kalmıştır. Bu dönemde Bizanslılar tarafından mağlûbi-yete uğratılan Bulgar Türklerinden bir kısmı Trabzon havalisine yerleştirilmiştir.
Yine bu dönemde yaklaşık 40.000 Kuman ailesi Gürcistan’a inerek Hıristiyan olmuş daha sonra da Doğu Karadeniz’e ve Doğu Anadolu’ya yerleşmişlerdir.1
Hiç şüphesiz ki, Yakın Doğu siyasî ve medeniyet tarihi açısından ve Ana-dolu’nun bir Türk-İslâm yurdu olması açısından en önemli hadiselerden birisi Maveraünnehir-İran-Irak ve etrafındaki bir kısım bölgeleri hakimiyetleri altında bulunduran Selçuklu Devleti’nin kurulmasıdır. Anadolu’nun tarihinde meydana gelen en köklü ve kalıcı değişiklik Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasıdır. 1071 Malazgirt Savaşı akabinde Anadolu Müslüman Türkler tarafından fethedile-rek bugüne kadar devam eden Türk devletleri zincirine sahne olmuştur. Bu devlet-ler zincirinin en önemli halkalarını Büyük Selçuklu, Türkiye Selçukluları ve Os-manlı Devleti oluşturmakta olup, kurucuları 11. Yüzyıldan itibaren kendilerine Türkmen de denilen Oğuzlardır. Bu şekilde Oğuzlar, dünya tarihinde büyük rol oynamış bir Türk kavmi olarak yer almışlardır.2
2. Osmanlı Fethi Öncesinde Trabzon ve Çevresinde Siyasi Gelişmeler
Türkiye tarihinin yerli kaynaklarında adı ilk önce anılan Oğuz boyu, muh-temelen, Çepnilerdir. 1277 yılında “Çepni Türkleri” Trabzon Rum tekfuruna karşı denizde parlak bir zafer kazanarak o zamanlar Karadeniz’in en önemli ticaret lima-nı olan Sinop’un rakibinin eline geçmesine mani olmuşlardır. Bu mühim olaydan sonra Çepniler Karadeniz fatihleri arasında yer aldılar. Böylece onlar bir yandan Samsun yönünden, öbür yandan da Şebinkarahisar-Bayburt yöresinden Karadeniz kıyılarına yapılan fetihlere katıldılar. On dördüncü yüzyılda Ordu yöresindeki Bayramlu beyliği, çok kuvvetli bir ihtimal ile, Çepniler tarafından kurulduğu gibi, Giresun-Kürtün ve Vakfıkebir arasındaki bölge de onlar tarafından fethedilmiştir.3
Karadeniz sahil şeridinde yukarıda izah edilen fetihleri gerçekleştiren Türkmenlerin ne kadar nüfusları olduğu konusunda fazla bir malûmata sahip deği-liz. 1348’den önce Canikli Nureddin Hamza’nın 7000 atlı ve daha fazla yaya askeri bulunduğu konusunda bilgiler mevcuttur. Yine Panaretos’a göre Çarşamba bölge-sine hâkim Taceddin’in 1386’da 12.000 adamı bulunmaktadır4. Clavijo’ya göre ise Emiroğulları Beylerinden Altamur (Erzamir)’un 1404’de 10.000 atlısı bulunmaktadır5.
Giresun’u 1397’lerde fethetmiş olan Bayram Bey’in torunu ve Hacı Emir Bey’in oğlu Süleyman Bey’in başında bulunduğu beyliğin sonu hakkında kesin bir bilgi mevcut değildir. Kesin olarak söylenebilecek bir şey varsa, o da bu beyler sayesinde Ordu bölgesine pek yoğun ve temiz bir Türk nüfusunun yerleşmiş olma-sıdır. Trabzon Rum tekfurları Akkoyunluların desteğiyle ayakta dururken, Bayramlu beyliğinin yıkılması üzerine Giresun Kalesi’ni geri almışlardır. Bu se-beple, Fatih “Trabzon” seferine çıktığında Görele, Tirebolu ve Giresun kaleleri büyük bir ihtimal ile tekfurun idaresinde idi6. Buna karşılık Kürtün-Dereli-Giresun-Tirebolu-Eynesil arasındaki geniş kırlık kesim de Çepni beylerinin elinde bulunu-yordu. Osmanlı kuvvetleri Trabzon Devleti topraklarına girince Çepni beyleri de Osmanlı fethine yardımcı olmuşlardır. Osmanlı Devleti de hepsini veya büyük bir kısmını zeamet ve tımar gibi dirlikler vererek hizmetine almıştır. On beşinci yüzyılla beraber yerleşik hayata geçtikleri görülen Çepniler’in hakim olduğu bölgelerde hiç bir Hıristiyan yerleşim birimi görülmemiştir7.
Fetihten önceki dönemde Osmanlıların bu bölgeye ne zamandan itibaren gelmeye başlayıp Trabzon için ciddî bir tehdit oluşturmaya başladıkları hakkında kısa bir malûmat verelim. Trabzon tarihinde, Osmanlıların ilk defa Karadeniz’de, bilhassa Giresun önlerinde belirdiği hadise Panaretos’a göre Osmanlı azap ve si-pahi gemileri tarafından 1368 yılı Temmuzunda Giresun adasına yapıldığı bildiri-len akındır. Bu akından hemen sonra Panaretos’unda bulunduğu bir elçilik heyeti İstanbul’a yardım istemek üzere gönderilir. Bu hadiseden sonra bu tür akınlardan bir daha bahsedilmez8.
Bundan sonraki dönemde Osmanlılar, daha önce Giresun’a kadarki sahil kesiminde kurulmuş olan Türk beyliklerinin topraklarını el geçirmek suretiyle Batı Karadeniz’de üstünlüklerini perçinlemişlerdir. II. Murad döneminde Trabzon üze-rine taarruz maksadıyla gönderilen Osmanlı donanması fırtına yüzünden başarısız-lığa uğramıştır9. Bunu takiben 1456 senesinde vuku bulan bir hadise üzerine Os-manlılar Trabzon’a tekrar müdahale etmek zorunda kalmışlardır. Bu yıl içinde, etrafına Türkmenleri toplamış olan Şeyh Cüneyd Trabzon Devleti topraklarına karşı bir akın düzenlemiş, Akçakale’yi almış, karşısına çıkan kuvvetleri bozguna uğrattıktan sonra da Trabzon önlerine kadar gelmiş, ancak şehri almayı başarama-mıştır. Şehri alamayan Cüneyd çekilirken Osmanlılar devreye girmişlerdir. Rum Beylerbeyi Hızır Bey Osmanlı kuvvetleri ile Trabzon’a doğru akına çıkmıştır. Os-manlı kaynaklarından Aşıkpaşazade’ye göre bu akın Cüneyd’i Trabzon toprakla-rından çıkarmak için yapılmıştır10. Osmanlıların bölgeye yaptıkları akınla beraber Trabzon Rum tekfuru Kalo İoannes önce iki bin bilahare üç bin altınlık senevî bir vergi ile Osmanlı yüksek hâkimiyetini tanımak zorunda kalmıştır11.
Bu gelişmeler üzerine Trabzon tekfuru kendisine güçlü bir müttefik arayışına girmiş ve Akkoyunluların desteğini almaya çalışmıştır. Bu şekilde karşılıklı menfaatler ve Trabzon Rum tekfurunun kendisine Osmanlılara karşı müttefik bul-ma arayışının bir neticesi olarak yapılan evliliklerin sonuncusu Akkoyunlu Uzun Hasan ile Theodora arasında 1458 yılında yapılmış olup, bunun karşılığı olarak Uzun Hasan Trabzon Devletini Osmanlılara karşı koruma garantisi vermişti.12 Bu koruma garantisine ek olarak Uzun Hasan Doğu Anadolu’ya Osmanlıların daha fazla yaklaşmasına müsaade etmek niyetinde değildi. Bu meyanda Uzun Hasan’ın birlikleri 1460-61 yıllarında iki devlet arasındaki sınırı teşkil eden Koyulhisarı almıştır. Bunun üzerine Fatih’in kaleyi geri almak için gönderdiği Rumeli Beyler-beyi Hamza Bey başarısızlıkla geri çekilmek zorunda kalmıştı. Ebu Bekir Tahrani’ye göre Uzun Hasan’ın oğlu Uğurlu Muhammed de 1460 yılında adı geçen bölgeye bir sefer yapmış, Melet kalesini kuşatarak civarında yağma ve tahripte bulunmuştu. Uzun Hasan bu faaliyetlerde bulunurken, aynı anda Fatih’e Murad Bey’i elçi olarak gönderip Trabzon ile uğraşmamasını, bu bölgenin kendi nüfuz sahasında olduğunu bildirmişti.13
Yukarıda izah edildiği gibi Anadolu’da var olan diğer küçük beyliklerin Candar oğulları ve Karamanoğullarının, Trabzon’un istediği korumayı sağlamaları mümkün değildi. Bu küçük beylikler, ancak daha büyük bir Osmanlı aleyhtarı itti-fakın parçaları olabilirdi. Kalo İoannes’in kardeşi David’in bu niyetle Avrupa’da kendisine müttefikler bulmak için çaba sarf ettiği bilinmektedir. Bu baptan olmak üzere David, Burgondia dükası Filip’e 1459’da bir mektup yazdığı bilinmektedir. David’in mektubunda kendisine müttefik olarak saydığı devletlerin en kuvvetlisi olarak Hasan Bey belirtilmektedir. Bu şekilde Sultan Mehmed’in Osmanlı tahtına geçmesinden sonra Trabzon tekfuru, Uzun Hasan’ı yanına alarak Osmanlı tehlike-sine karşı Batı-Hıristiyan dünyası ile temasa geçmiştir14.
3. Trabzon’un Fethi
Osmanlı Devleti tarafından dikkatle takip edilen bu gelişmeler, Fatih Sul-tan Mehmed’i acil tedbir almaya sevk etmiştir. Aksi takdirde Osmanlı aleyhtarı bir ittifakın gerçekleşmesi mümkün olabilirdi. Sultan Mehmed 1459 yılında, Karade-niz kıyısında Cenevizlilerin elinde bulunan Amasra’yı Osmanlı hakimiyetine dahil etmişti. Daha sonra 1461 yılında sırası ile, Candaroğulları’nın elinde bulunan Kas-tamonu, Sinop ve son olarak da Trabzon fethedilmiştir. Fatih, Osmanlı tahtına geç-tikten sonra bu yerleri fethetme fikrinde olduğunu beyan etmişti. “Ve bil-cümle birgün Hünkâr Mahmud Paşa’ya eyitti: ”Mahmud, birkaç niyetim var. Umarım ki Hak Teala ben zayıfa kuvvet verip, anı nasib ede. Evvel biri, şol İsfendiyar vilâye-tidir ki, Kastamonu ve Sinob ve Koyul-hisar’dır. Benim huzurumu bunlar giderir. Ve biri şol Trabzon’u bir cünüb kafir yiyip yürür. El-hasıl bunlar benim maksu-dumdur. Gece ve gündüz hayalimdem gitmez” dedi.15
Bu tarihlerde Trabzon Rum Devletinin toprakları Giresun’dan başlayıp yaklaşık olarak Batum civarına kadar uzanan Karadeniz kıyılarını kapsamakla be-raber, bu topraklar dahilinde yaşayan külliyetli miktarda Türk nüfusunun bulundu-ğu ve Türk kültürünün birçok alanda etkisini hissettirdiği bir gerçektir16. Kıyının hemen gerisindeki bölgelerde ve yaylalarda Çepni Türkleri yaşamaktaydı. Zigana dağlarının güneyindeki dağlık alanlarda bir kısım yerli Hıristiyan beyleri yarı ba-ğımsız olarak yol kesmek ve adam soymak gibi faaliyetlerle hayatiyetlerini devam ettiriyorlardı.17 Fatih, 1461 yılındaki Trabzon seferinde özellikle Koyulhisar’ı alıp18 Erzincan yakınlarına geldiğinde Erzincan ovasına bir günlük yürüyüş mesafesinden daha yakın bir mevkideki Yassı-çemen adındaki yaylada kamp kurdu. Osmanlı ordusu burada iken Uzun Hasan Trabzon’a olan ilgisi münasebeti ile annesi Sare Hatun’u bazı itimat ettiği adamları ile beraber Fatih’e gönderdi. Gelen heyet gece Osmanlı ordugâhına ulaştığında önce Mahmud Paşa ile görüştüler. Heyet, Mahmud Paşa’dan ara bulucu olmasını istedi. Aynı gece Mahmud Paşa Fatih’e haber gönde-rerek Uzun Hasan’ın elçileri vasıtası ile af dilediğini beyan etti. Sultan Uzun Ha-san’ı affetti. Ancak “Madem ki Uzun Hasan benim hizmetime gelmeyip gaza seva-bından mahrum kaldı, o zaman annesi ve adamları ordu ile beraber kalacaklar”19 diyerek, Uzun Hasan’ın Trabzon lehine yapmak istediği hareketi engellemiş oldu.
Fatih, bu mevkiden itibaren Trabzon üzerine yürürken bilinen yolları takip etmeyip, Kelkit civarına geldiğinde ordusunu ikiye ayırmış, kendisi doğudan veziri Mahmud Paşa da batıdan Trabzon’u muhasara etmek için geçit vermez dağları aşmak suretiyle Trabzon’a varmış ve Osmanlı ordusunun böyle bir güzergahı izle-yemeyeceği tahmininde bulunan Trabzon tekfurunu gafil avlayıp şehri almaya muvaffak olmuştur. Fatih’in, ordusuna hiç de kolay olmayan bu yolları seçmesini, bu bölgedeki yaylalarda yerleşik olan Çepni Türkmenlerinden gerektiğinde kılavuz olarak yararlanmak istemesine bağlayabiliriz. Trabzon’a batıdan ulaşmaya çalışan ve Fatih’e göre daha zor bir yolu tercih eden Mahmud Paşa’nın da Çepni kılavuzla-rı kullanmış olması mümkün görünmektedir.20
Fatih ve Mahmud Paşa’nın takip ettikleri yollarda kendilerine eşlik etmiş olan iki görgü şahidinin eserlerine sahip bulunmaktayız. Bunlardan birincisi Mahmud Paşa’ya eşlik etmiş olan Divan Kâtibi Tursun Bey’dir.21
Tursun Bey’ eserinde Bayburd taraflarından Trabzon’a kadar geçilen yolla-rı şu şekilde anlatmaktadır. “Vaktâ ki sipâh-ı zafer-penâh Bayburd yolından, kûh-ı felek-şükûh Barkar-ı pür-kardan urûc ve hübût vâkı’ olup serhadd-i Tırabzon’a karib varıldı; Mahmûd Pâşâ’ya asker-i muzaffer-i nusrat-rehber nâm-zed idüp, reh-i meysereden Tırabzon üzerine ılgar ittürdü; şol kasda ki, tekûr-ı mağrûr nüzûl-i azâbdan vukuf bulup tedârük-i firâr itmedin hisârda muhâsara idiler. Ve kendü, kapusı ile, Anatolı çerisi ile, “ke’t-tavdi’l-azim” taraf-ı meymeneden yöridi. Ve murâd-ı pâdişâh üzre, tedbîr takdîre muvafık oldı; ya’ni, çün himmet-i pâdişâh-ı sâhib-kırân-ı zamân hâl-i Mâhmûd Pâşâ’ya yoldaş oldı, ol yoldan –ki kuş uçmağ ile varılması mümteni’ görüldi- kesret-i esbâb vâsıtası ile, kazmacılar ve baltacılar aça aça, ve tâyife-i voynık, tulû’-ı subh-ı sâdıktan tâ beyne’s-salâteyn, tağ depesinden dibine hezâr zahmet ü ta’ab ile inildi. Sefâyin-i nusrat-hazâyin hôd mukaddemâ gelüp muhâsara itmiş idi; ammâ, küffâr-ı bed-kirdâr bu sebebden ki pâdişâhun ol memlekete varmasın mümteni‘âttan add eder idi, her gün muhâsara iden ehl-i keştî ile darb u harb itmeği lu‘b u lehv idinüb kal‘ada gâfil oturur idi. Nâgâh, hamâhim-i huyûl-i sipâh-ı zafer penâh cemâcim-i kûhsârdan ki sem‘-i küffâra yitişti ve ılgar çarhacısı irişti; mecâl-i firâr bulmayup, kapusın yapup, baş kayusın görmeğe başladı.”22
Diğer görgü şahidi de sefer sırasında Osmanlı ordusunda bulunan bir ya-bancıdır. Osmanlı ordusunda, tahminlere göre yeniçerilere hizmet veren bir mevki-de olan Konstantin Mihailoviç, hatıratında Fatih’in izlediği yolda karşılaştığı güç-lükler hakkında tafsilatlı bilgiler vermektedir23. Mihailoviç eserinde Trabzon Sefe-rini anlattığı kısma “Sultan Mehmet deniz kenarında bulunan Trabzon İmparatoru-na karşı nasıl yürüdü” şeklinde başlamaktadır. Yazar şöyle devam eder:
“Trabzon, Sinop gibi Karadeniz sahilinde yer almaktadır. Trabzon toprak-ları büyük ve dağlıktır. Her tarafından putperestler ve Tatar olan Büyük Han, Uzun Hasan ve Canik Beyi tarafından sarılmıştır. Bu Tatar beyleri, Sultan Mehmet ve onun dinindense, Trabzon İmparatorunu komşu olarak tercih etmişlerdir. Bu ne-denle Trabzon’a doğru yürürken bu Tatarlar ve Rumlardan sıkıntı çektik. Çünkü, Trabzon’un yukarı kesimlerinde Büyük Han’ın topraklarına yakın olarak büyük ve nüfuslu bir Rum ülkesi yer almaktadır. Bu topraklarda aralarında büyük bir anlayış bulunan bir kral ve prens bulunmaktadır. Putperestler bunlara bir şey yapmaya muktedir olamadıklarından onları rahat bırakmak zorundadırlar. Putperestlerin dilinde bu topraklara Gürcistan ismi verilmektedir. Bu isim bizim dilimizde revaçta olan kuvvet manasına, başka bir anlamda da fildişi demektir. Bu topraklar da Trab-zon İmparatoruna bağlıdır. Ve biz büyük bir gayret ve kuvvetle Trabzon’a doğru yürüdük. Sadece ordu değil Sultanın kendisi de aynı güçlüğe katlandı. Bunun bi-rinci sebebi mesafe, ikincisi çevredeki insanların orduyu çeşitli şekillerde rahatsız etmeleri, üçüncüsü açlık, dördüncüsü de dağların büyük ve yüksek olması idi. Bu-nun yanı sıra oldukça yağışlı ve bataklık yerlerdi. Ve buralarda yağmur her gün yağar. Bu nedenle yol, atların bellerine kadar çıkan çamurla kaplanmıştı.
Biz bu şekilde Trabzon bölgesinde bir dağa ulaştık. Bu dağdan aşağıya i-nen yol oldukça bozulmuş ve düşen ağaçlar tarafından kapatılmıştı. Sultan’ın ken-disine ait yüz adet arabası vardı. Yol şartlarının kötülüğünden ve çamurdan dolayı Sultan’ın arabaları çamura saplandı ve bunların yüzünden ordu hareket edemez hale geldi. Sultan emir vererek bu arabaları kestirtti ve yaktırdı. Bunları çeken atla-rı kim istediyse verdi. Bu arabaların yüklerini develere yükledi. Sultan daha önce-den bölge hakkında elde ettiği bilgiler çerçevesinde, yol şartlarının kötü olabilece-ğini tahmin etmiş ve kendisi ile beraber sekiz yüz deve getirtmişti. Ve bu mevkiden Sultan, develerle beraber dağdan dağa yürüdü. Ve bir yere gelindiğinde hazineleri taşıyan develerden bir tanesi yoldan aşağıya üzerindeki sandıkla beraber yuvarlan-dı. Sandık parçalara ayrılırken içerisinde altmış bin altının bulunduğu para keseleri de parçalandı. Ancak yeniçeriler hemen hadise mahalline gelerek kılıçlarını çekmiş vaziyette altınları muhafaza altına alıp kimsenin almasına müsaade etmediler. Ha-zinenin sahibi olan Sultan gelene kadar o şekilde beklediler. Bu hadise yüzünden bütün ordu durmak zorunda kaldı. Çünkü o anda başka bir yol olmadığı gibi çok şiddetli bir yağmur yağıyordu. Bu dakikada Sultan gelerek ordunun durma sebebini sordu. Sultan’a hadise anlatıldı. O da hemen herkese, alabildiği altını almasına müsaade etti ve ordu ilerlemeye başladı. O anda hadise mahallinde olanlar çok şanslı idiler. Bazıları bu hadiseden faydalandılar. Ben de orada idim ancak geç kalmıştım. Altınlar çoktan sahiplerini bulmuş, geriye siyah toprak kalmıştı. Her kim fırsatını buldu ise çamur ve otlarla beraber altınları almıştı. Gerektiğinde bir-birlerinin ellerinden bile almışlardı. Bu şekilde dağdan aşağıya inmeden önce bir-çok dertlere maruz kaldık. Toprak sanki lapa gibi yapışkandı. Yeniçeriler, Sultanı kollarına alarak aşağıya ovaya kadar taşımak zorunda kaldılar. Hazineleri taşıyan develer ise dağda kaldı bunun üzerine Sultan Mehmet yeniçerilere rica edip devele-ri aşağıya indirmeleri için çaba sarf etmelerini söyledi. Bu şekilde biz büyük bir gayret sarf ederek tekrar dağa tırmandık. Bütün gece develerle uğraşarak onları aşağıya indirmeyi başardık. O gün Sultan orada istirahat etti. Yeniçerilere araların-da paylaşmaları için elli bin altın verdi. Buna ek olarak yeniçerilerin maaşlarını artırdı. Bundan önce dört gün için bir altın alanlara bundan böyle iki gün için bir altın verdi. Bu şüphe götürmeyen bir gerçek olarak bugün de böyledir. Çünkü Sul-tan her neyi kanun olarak vaz ederse bu sonuna kadar değişmeden kalır.24
Büyük ihtimalle bu ve buna benzer güçlüklerle yoluna devam eden Osman-lı ordusu ve Sultan’ın durumu, Uzun Hasan’ın Osmanlı ordusu ile birlikte bulunan annesi Sare Hatun’a Trabzon lehinde Fatih’den dilekte bulunmasına fırsat verdi. “ Hay oğul! Bir Durabuzun çün bunca bunca zahmatlar çekmek nedür” ve kale civa-rına gelindiğinde “Bu benim gelinime taallüktür. Bunu bana bağışla oğul” demiş Fatih ise buna karşılık “Ana ! Bu zahmatlar Durabuzun içün değüldür. Bu zahmatlar Din-i İslam yolınadır. Kim ahrette Allah hazretine varıcak hacil olmayavuz deyüdür. Zira kim bizim elümüzde İslam kılıcı vardur. Ve eğer biz bu zahmatı ihtiyar etmesevüz bize gazi demek yalan olur.”25 sözleriyle cevaplamıştır.
Mihailoviç şu şekilde devam etmektedir. “Sultan buradan iki bin atlıyı Trabzon’a doğru gönderdi. Bunlar Trabzon önlerinde yenilgiye uğratılıp öldürüldü-ler. Sultanın kendisi bütün azameti ile Trabzon’a varana kadar onlardan bir haber almaya muktedir olamadık. Trabzon’a vardığımızda gidenlerin ölü vücutlarını gör-dük. Sonra Sultan Trabzon’u kuşattı. Aynı zamanda Sultanın büyüklü küçüklü yüz elliye varan gemileri Kara Deniz’den gelip büyük silâhlarla denizden Trabzon’u kuşattılar. Sultan, altı hafta boyunca büyük zayiata katlanıp şehri almaya muvaffak oldu. Trabzon İmparatoru Sultan‘a teslim olmak zorunda kaldı. Sultan onu Edir-ne’ye gönderip bütün Trabzon topraklarını ele geçirdi. Ve Sultan denizde birçok gemiye ve karada büyük bir orduya sahip olarak yukarıda açıkladığımız Rum top-raklarındaki kral ve prense karşı yürümek istedi. Ancak bunların arasının çok iyi olduğunu işittiğinden onları bıraktı ve Edirne’ye geri döndü.26 Osmanlı kaynaklarının aksine Mihailoviç, Osmanlı ordusu dağları indikten sonra Sultan’ın Trabzon’a iki bin kişilik bir öncü kuvveti gönderdiğini ve bu kuv-vetin hepsinin kale önünde meydana gelen çarpışmada öldürüldüğünü beyan et-mektedir. Yine Osmanlı kaynaklarının, şehrin kuşatmadan sonra çarpışma olmaksı-zın hemen teslim olduğu şeklindeki açıklamalarına karşılık, Mihailoviç Sultanın şehri büyük kayıplara uğrama pahasına altı hafta müddetle kuşattığını bildirmekte-dir.27 Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade’ye göre seferin başlangıcında, yüz gemiden oluşan Osmanlı donanması Mahmud Paşa tarafından hazırlanarak Sinop’a gönderilmişti. Tursun Bey’de seferde Osmanlı donanmasının bulunduğunu hatta Osmanlı ordusu şehir önlerine gelmeden evvel donanmanın kuşatmayı başlatmış olup, kaledekiler ile savaşıldığını bildirmekte ancak donanma mevcudu hakkında bilgi vermemektedir.28 Buna ek olarak diğer bir tarihçi Kritovulos’a göre Osmanlı donanması üç yüz gemiden müretteb olup, bunların içinde top taşıyan gemiler de vardı. Bu donanma Gelibolu Sancağı Beyi Kasım ve Kaptan-ı Derya Yakup Bey komutaları altında bulunmakta idi. Yine Kritovulos’a göre Osmanlı ordusu, şehri yirmi sekiz gün müddetle kuşatmış ve kuşatma sırasında kaledekiler kuşatanlara karşı çıkış hareketlerinde bulunmuşlardır. Mahmud Paşa Sultandan bir gün önce şehir önüne ulaşmış Katabolenuz adlı bir zatın Tomas adlı oğlunu elçi olarak İmpa-ratoru teslim olmaya ikna etmesi için gönderip, teslim olduğu takdirde kendisine büyük toprak parçaları ve yeterli gelir temin edileceğini bildirmiştir. Kritovulos’a göre Trabzon’u İmparatordan Mahmud Paşa teslim almıştır. 29
Trabzon’un fethi hadisesini eserlerinde zikreden Osmanlı tarihçileri fethin hangi ay ve günde yapıldığı konusunda bilgi vermemektedirler. Trabzon seferinde büyük ihtimalle Mahmud Paşa’nın maiyetinde bulunan Tursun Bey, fethin H. 865/1461 yılında gerçekleştiğini bildirmekte, ancak gün ve ay vermemektedir. Yine fetihten bahseden diğer Osmanlı kaynaklarından Aşıkpaşazade, Neşrî ve Oruç Bey’de 865/1461 yılını vermekte fakat gün ve ay konusunda tafsilat vermemekte-dirler.30 Bizans tarihçilerinden Dukas ve Sphrantzes de fetih tarihini 1461 olarak göstermektedirler.31 Trabzon seferi sırasında Osmanlı ordusunun izlediği güzergâh hakkında tafsilatlı bilgileri Anthony Bryer’ın çalışmasından faydalanarak şu şekil-de izah etmek mümkün görünmektedir. Fatih Sultan Mehmed 23 Mart 1461’de Edirne’den hareket etmiş ve Gelibolu yoluyla Mudanya’ya geçmiştir. 21 Nisan 1461’de Bursa’ya ulaşmış, 12-21 Mayıs’ta Ankara’ya ulaşmıştır. Kasım Bey, do-nanma ile Trabzon’a 13 Temmuz 1461’de gelip kuşatmayı başlatmış, Fatih’ten bir gün önce Mahmud Paşa 14 Ağustos’ta Trabzon önlerine varmış, Fatih de 15 Ağus-tos’ta geldikten sonra şehir aynı gün Osmanlılara teslim olmuştur.32 Fahrettin Kırzıoğlu çeşitli kaynaklara dayanarak fetih gününü 15 Ağustos olarak zikretmek-tedir.33 İsmail Hakkı Uzunçarşılı ise fetih tarihini 26 Ekim 1461 olarak göstermek-tedir. Uzunçarşılı, W. Miller’i kaynak gösterip verdiği tarihe gerekçe olarak Trab-zon’un sükutunu Macaristan’daki Venedik elçisine bildiren bir Venedik vesikasının 26 Ekim 1461 taşımasından hareket ederek vermektedir.34 Yakın zamanda Trabzon tarihine ait mühim bir çalışma ortaya koyan Hanefi Bostan da Bryer ve Winfield’ın Osmanlı ordusunun takip ettiği güzergâh ve takvime ait verdikleri bilgileri destek-leyip fetih tarihi olarak 15 Ağustos 1461’i göstermektedir.35
Trabzon’un tesliminden sonra tekfurun ailesine ve şehirlilere ne yapıldığı konusu hakkında kaynaklarda şu bilgiler mevcuttur. Tursun Bey’e göre herhangi bir çarpışma olmadan tekfur aman dileyerek kaleyi teslim etmiş ve kendine yaraşır şekilde taltif edilmiştir. Ailesi ve ileri gelen şahsiyetler malları ile İstanbul’a gön-derildikten sonra “Kal’a ve memleket bi-esriha zabt olunup, sancak-beği ve kadı-lar ve dizdar ve hafaza nasb olundı. Ve kefere-i kal’anun oğlanların ve kızların beğlik idüp, baki mallerin ve esbabların kendü ellerinde ibka idüp yerlerine mukar-rer konuldı. Cizye-i şer’î ve rüsum-ı örfî rıbkasını rakabelerine muhkem kıldı. An-dan sonra ba’zı üsârâyı ve eskâl ü ahmâli merâkib-i bahriye tahmil idüp, derya yüzünden gemiler meşhun idüp İstanbul’a gönderildi.”36 Bir başka Osmanlı tarihçi-si Aşıkpaşazade “Padişah, kanun nice ede gelmiş idi her hisarun üzerinde, bu Durabuzuna dahi anun gibi etdiler.” kelimeleri ile Trabzon’un fethinden sonra geleneksel Türk-İslam iskân politikasının izlendiğini belirterek şunları eklemekte-dir, “İçinde mescitler ve medrese olundı. Ehl-i İslâmdan evler sürüb getürdiler. Bu kâfirlerün hali kalan evlerini bu gelen müsülmanlara mülklüğe verdiler. Ve hisarı muhkem berkitdiler.”37 Osmanlı kaynaklarına ek olarak Trabzon fethinde Osmanlı ordusunda bulunan Mihailoviç, fetihten sonra yapılanlar hakkında fazla bir tafsilat vermeden Tursun Bey’in verdiği bilgilerden şehirden kız ve erkek nüfustan bazıla-rının beylik olarak alınması hadisesinden bahsetmektedir.38 Yine diğer bir Rum tarihçi Sphrantzes fetihten sonra özellikle hemen bütün ileri gelenlerin ve askeri sınıfa mensup olanların Trabzon’dan alınarak Edirne’de ikamete mecbur edildiğin-den bahsetmektedir.39
4. Sonuç
1461’de Fatih Sultan Mehmed Han’ın fethi ile Osmanlı Devleti’ne katılan Doğu Karadeniz bölgesi, Rum eyaletine tabi bir sancak olarak teşkilâtlandırılmıştır.Sancağın merkezi Trabzon şehri olduğundan sancak bu adla anılmıştır. Trabzon 1514’te Erzincan Bayburd vilâyetine, 1517 yılının sonlarında Anadolu eyaletine, 1520’de yeni kurulan “Vilâyet-i Rum-ı Hadis’e, 1535’te de Erzurum eyaletine bağlanmıştır. 1580-1581’de Batum sancağı ile birleştirilerek eyalet haline getirilmiştir.40
KAYNAKÇA
Aşıkpaşazade, s. 207
Ballance, S., “Early Turkish Buildings in Trabzon”, Belleten, 113-116, s. 75, Ankara
Bostan, H., XV - XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat,Ankara 2002, s. 1-2.
Bryer & Winfield, “Excursus on the Routes taken by Mehmed II in 1461”.
Bryer, A. & D. Winfield, “The Byzantine Monuments and the Topography of the Pontos”, Dumbarton Oaks Papers, I, Washington, 1985, s. 60-65
Bryer, A., “Greeks and Türkmens: The pontic Exeption”, Dumbarton Oaks Papers, 29, 1975, s. 148.
Bryer, A., D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of The Pontos,
Volume I, “The City and District of Kerasus”, Washington, 1985, s. 129.
Bryer, Ludovico da Bologna and the Georgian and Anatolian Embassy of 1460-1461, Variorum, London, 1980.
Çiftçioğlu, N. A., Osmanlı Tarihleri, Aşıkpaşaoğlu Ahmet Aşıki Tevârîh-i Âl-i Osman, İstanbul 1947.
Doukas, Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks, translation by H.J. Magoulias, Detroit 1975
Emecen, F., “XV-XVI. Asırlarda Giresun ve Yöresine Dair Bazı Bilgiler”, Ondokuzmayıs Üniversitesi Egitim Fakültesi Dergisi, Sayı 4, Samsun 1989, s. 157-166.
Gonzales, Ruy de Clavijo, Anadolu Orta Asya ve Timur (Embajada a Tamor lan), Tercüme, Ö. R. Doğrul, İstanbul 1993.
Hinz, Walter, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi, Çev. T. Bıyıklıoğlu, Ankara 1992.
İnalcık, H. - R. Murphey, The History of Mehmed the Conqueror by Tursun Bey, Chicago 1978.
İnalcık, H., "Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror's Time", Wiener Zeitschrift für die Kunda des Morgenlandes, Vol. LXIX, 1977, s. 55-71.; Tezkire-i Sehi, Haz. M. Şükrü, İstanbul, 1325, s. 69.
İnan, K., “Bedestenlerin Türk ticari Mimarisindeki yeri ve Trabzon Bedesteni”, OTAM 7, s. 119-134, Ankara 1996.
İnan, K., “Giresun ve Havalisinde Türkmenler (XIII. Ve XV. Yüzyıllar)”, Giresun Tarihi Sempozyumu 24-25 Mayıs 1996 Bildiriler, İstanbul 1997, s. 59-75.
İnan, K., “Osmanlılara Dair Layığı ile Değerlendirilmeyen Bir Kaynak: Konstantin Mihailoviç ve Eseri”, 11-13 Eylül 1996.
İnan, K., A Summary and Analysis of the Tarih-i Ebü’l-Feth (History of the Father of Conquest) of Tursun Bey (1488), (Basılmamış Doktora tezi ), Manchester 1993.
Kırzıoğlu, F., “Fatih’in Turabuzon Seferi Sırasında Yaya Aştığı Bulgar Dağı Neresidir?”, VI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara 1967.
Kırzıoğlu, M. F., Osmanlılar’ın Kafkas - Elleri’ni Fethi (1451 - 1590), Ankara 1993.
Kitab-ı Cihannüma, Neşri Tarihi II. Cilt, Yayınlayanlar, F. R. Unat - M. A. Köymen, Ankara, 1957.
Kritovoulos, History of Mehmed the Conqueror, translated by C.T. Riggs, Princeton 1954.
Landwehrv, Moriz. Pragenau, Ludwig von Bologna, Patriarch von Antiochien. Mitheliungen des Instituta für Oesterreische Geshichtsforschung. XXII (Innsbruck, 1901) s. 288-296.
Levend, Sırrı, Gazavatnameler, Ankara 1956.
Mihailoviç, Konstantin, Memoirs of a Janissary, translated by Benjamin Stolz. Historical commentary and notes by Svat Soucek, Ann Arbor 1975.
Oruç Beğ Tarihi, Haz. N. Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1972.
Pius II., Secret Memoirs of A Renaissance Pope, The Commentaries of Aeneas Sylvıus Piccolomini Pius II, An Abridgement, Translated by Florence A. Gragg, London, 1988.
Setton, K. M., The Papacy and the Levant, 4Vols. Philadelphia, 1976-84, Vol II s.237,
Shukurov, R., “Between Peace and Hostility: Trebizond and the Pontic Turkish Periphery in the Fourteenth Century”, Mediterranean Historical Review, Vol. 9/1. 1994, s. 20-72;
Shukurov, R., “The campaign of Shaykh Djunayd Safawi against Trebizond (1456 AD/860 H)”, Byzantine and Modern Greek Studies, Volume 17, Birming-ham, 1993, s. 127-140.
Sphrantzes, George, The Fall of the Byzantine Empire 1401-1477, translated by M. Philippides, Amherst 1980.
Sümer, F., Çepniler - Anadolu’nun Bir Türk Yurdu Haline Gelmesinde Önemli Rol Oynayan Oğuz Boyu, İstanbul, 1992.
Sümer, F., Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy teşkilatı-Destanları, İstanbul 1980. s. V.
Sümer, F., Tirebolu Tarihi, İstanbul 1992.
Tarih-i Ebü’l Feth, Haz. Mehmed Arif, İstanbul 1912.
Tihrani, Abu Bakr-i, Kitab-i Diyarbakriyya Ak-Koyunlular Tarihi, Yayınlayanlar N. Lugal – F. Sümer, II, Ankara 1964, s. 382.
Tulum, M., Tursun Bey Tarih-i Ebü’l-Feth, İstanbul 1977, s. 108-109.
Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Cilt, s. 55.
Uzunçarşılı,İ. H., Osmanlı Tarihi, Cilt II. Ankara 1983. s. 52.
Yediyıldız, B. -Ü. Üstün, Ordu Yöresi Tarihinin Yerli Kaynakları I 1455 Tarihli Tahrir Defteri, Ankara, 1992, s. 10.
Yücel, Y., Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, Ankara 1991.
81
DİPNOTLAR
1 H. Bostan, XV - XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, Ankara 2002, s. 1-2; Konu hakkında ayrıca bk. F. Sümer, Tirebolu Tarihi, İstanbul 1992, s. 1-44.
2 F. Sümer, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy teşkilatı-Destanları, İstanbul 1980. s. V.
3 F. Sümer, Çepniler - Anadolu’nun Bir Türk Yurdu Haline Gelmesinde Önemli Rol Oynayan Oğuz Boyu, İstanbul, 1992, s. 5.
4 A. Bryer, “Greeks and Türkmens: The pontic Exeption”, Dumbarton Oaks Papers, 29, 1975,s. 148.
5 Ruy Gonzales de Clavijo, Anadolu Orta Asya ve Timur (Embajada a Tamor lan), Ter-cüme, Ö. R. Doğrul, İstanbul 1993, s. 68.
6 Y.a.g.e. s. 40. B. Yediyildız-Ü. Üstün, Ordu Yöresi Tarihinin Yerli Kaynakları I 1455 Tarihli Tahrir Defteri, Ankara, 1992, s. 10.
7 XV. ve XVI. Asırlarda Giresun ve havalisindeki nüfus hareketleri hakkında detaylı bilgi için bakınız; F. Emecen, “XV-XVI. Asırlarda Giresun ve Yöresine Dair Bazı Bilgiler”, Ondokuzmayıs Üniversitesi Egitim Fakültesi Dergisi, Sayı 4, Samsun 1989, s. 157-166; Trabzon Rum İmparatorluğu ile İmparatorluğu çevreleyen topraklardaki Türk beylikleri arasındaki ilişkiler için bk. R. Shukurov, “Between Peace and Hostility: Trebizond and the Pontic Turkish Periphery in the Fourteenth Century”, Mediterranean Historical Review, Vol. 9/1. 1994, s. 20-72; K. İnan, “Giresun ve Hava-lisinde Türkmenler (XIII. Ve XV. Yüzyıllar)”, Giresun Tarihi Sempozyumu 24-25 Ma-yıs 1996 Bildiriler, İstanbul 1997, s. 59-75.
8 A. Bryer, D. Winfield, The Byzantine Monuments and Topography of The Pontos, Volume I, “The City and District of Kerasus”, Washington, 1985, s. 129.
9 İ. H. Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, Cilt II. Ankara 1983. s. 52.
10 N. A. Çiftçioğlu, Osmanlı Tarihleri, Aşıkpaşaoğlu Ahmet Aşıki Tevârîh-i Âl-i Osman, İstanbul 1947, s. 250.(bundan sonra Aşıkpaşazade)
11 Y. Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I, Ankara 1991, s. 210-211, Veri-len eserde zikredilen kaynaklara ek olarak Cüneyd’in Trabzon’a yaptığı sefer ve tarihi hakkında geniş malumat için bakınız; R. Shukurov, “The campaign of Shaykh Djunayd Safawi against Trebizond (1456 AD/860 H)”, Byzantine and Modern Greek Studies, Volume 17, Birmingham, 1993, s. 127-140. F. Sümer, Çepniler, s. 34-35.
12 Bryer, “Greeks and Türkmens”, s. 135-136
13 Tafsilatlı bilgi için bakınız. Kitab-ı Cihannüma, Neşri Tarihi II. Cilt, Yayınlayanlar, F. R. Unat - M. A. Köymen, Ankara, 1957. s. 749-751; Abu Bakr-i Tihrani, Kitab-i Diyarbakriyya Ak-Koyunlular Tarihi, Yayınlayanlar N. Lugal – F. Sümer, II, Ankara 1964, s. 382.
14 Batıda Fatih’e karşı açılacak bir haçlı seferinde doğulu taraftarlar bulmak için Papa V. Nikolaus ve III. Calixtus tarafından doğu ülkelerine gönderilen Minorit rahibi Bolognalı Ludovico’nun da faliyetlerinden bahsetmak gerekmektedir. II. Pius papalığa geçişinden sonra (Ağustos 1458) onu doğuya göndermiştir. Ludovico, Trabzon, Gür-cistan, Karaman ve Uzun Hasan’ı ziyaret ederek doğulu müttefikler aramıştır. Ludovico’nun 1460 yılında Trabzon İmparatoru David’in Burgondia Dükü Philippe’e yazdığı mektupta adı geçen devletlerin elçileri ile beraber Roma’ya gelmesi bu faaliye-tinin sonuçsuz kalmadığını göstermektedir. Ludovico’nun hayatı ve faaliyeti hakkında bilgi için (Yücel, Anadolu Beylikleri Hakkında Araştırmalar I den naklen) bakınız; A. Bryer, Ludovico da Bologna and the Georgian and Anatolian Embassy of 1460-1461, Variorum, London, 1980, s. 178-195., Moriz Landwehrv. Pragenau, Ludwig von Bologna, Patriarch von Antiochien. Mitheliungen des Instituta für Oesterreische Geshichtsforschung. XXII (Innsbruck, 1901) s. 288-296. Ayrıca bakınız. Walter Hinz, Uzun Hasan ve Şeyh Cüneyd XV. Yüzyılda İran’ın Milli Bir Devlet Haline Yükselişi, Çev. T. Bıyıklıoğlu, Ankara 1992, s. 28-33. K. M. Setton, The Papacy and the Levant, 4Vols. Philadelphia, 1976-84, Vol II s.237, Yukarıdaki eserlere ek olarak papa II. Pius’un Türklere karşı açılması düşünülen haçlı seferi için yaptığı çalışmalar hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız. Secret Memoirs of A Renaissance Pope, The Commentaries of Aeneas Sylvıus Piccolomini Pius II, An Abridgement, Translated by Florence A. Gragg, London, 1988. s. 211-233, 317-369.
15 Kitab-ı Cihan-nüma, Neşri Tarihi II. Cilt, F. R. Unat-M. A. Köymen, s.741.
16 Bryer, “Greeks and Türkmens”, s. 140-141; Clavijo, s. 72; Trabzon’daki Türk eserleri ve bu konudaki tartışmalar için bk. S. Ballance, “Early Turkish Buildings in Trabzon”, Belleten, 113-116, s. 75, Ankara 1965; K. İnan, “Bedestenlerin Türk ticari Mimarisin-deki yeri ve Trabzon Bedesteni”, OTAM 7, s. 119-134, Ankara 1996.
17 Clavijo, s. 73-76, Bölgede yer alan bağımsız Rum beylerinden Kabasika adlı birisinin Timur’a elçi olarak giden Clavijo ve adamlarından bölgeden geçmeleri karşısında para ve hediye vermeleri gerektiği detaylı bir şekilde anlatılmaktadır.
18 Aşıkpaşazade, s. 207.
19 M. Tulum, Tursun Bey Tarih-i Ebü’l-Feth, İstanbul 1977, s. 108-109. (bundan sonra Tursun Bey)
20 Osmanlı Ordusunun takip ettiği yol hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız, “Excursus on the Routes taken by Mehmed II in 1461”, Bryer & Winfield, Topography of the Pontos, s. 60-67., F. Kırzıoğlu, “1461 ‘Turabuzon’ Fethi Sırasında Fatih Sultan Mehmed’in Yaya Aştığı ‘Bulgar Dağı’ Neresidir?”, VI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 1967, s. 322-329., Mihailoviç seferden önce Osmanlı Padişahının bölge hakkında istih-barat elde ettiğini ve elde ettiği bilgilere göre ordusunu techiz ettiği yolunda bilgiler vermektedir. Bakınız, Konstantin Mihailoviç, Memoirs of a Janissary, translated by Benjamin Stolz. Historical commentary and notes by Svat Soucek, Ann Arbor 1975. (bundan sonra Mihailoviç), s. 118
21 Tursun Bey'in hayatı hakkında tafsilatlı bilgi için bakınız. H. İnalcık, "Tursun Beg, Historian of Mehmed the Conqueror's Time", Wiener Zeitschrift für die Kunda des Morgenlandes, Vol. LXIX, 1977, s. 55-71.; Tezkire-i Sehi, Haz. M. Şükrü, İstanbul, 1325, s. 69. Tursun Bey Tarihi’nin altı adet yazma nüshası bulunmaktadır. Bunlar: Vi-yana yazması no. 984, Topkapı Sarayı Revan Kütüphanesi 1097 ve 1098 numaralar, Hazine Kütüphanesi no. 1470, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, no. 4369, Ayasofya Kütüphanesi no. 3032 (Şu anda Süleymaniye Kütüphanesinde) dir. Bunlardan sonun-cusu II. Bâyezid'in damgasını taşımakta olup II. Bâyezid'e sunulmak üzere yazılmış o-lan nüsha olmalıdır. Bu yazma nüshalar hakkında tafsilatlı bilgi için bkz. A. Sırrı Levend, Gazavatnameler, Ankara 1956, s. 16; H. İnalcık - R. Murphey, The History of Mehmed the Conqueror by Tursun Bey, Chicago 1978, s. 27-29. Tursun Bey Tarihi ilk defa 1912 yılında basılmıştır. Tarih-i Ebü’l Feth, Haz. Mehmed Arif, İstanbul 1912. Tursun Bey’in kullandığı yazılı ve sözlü kaynaklar hakkında tafsilatlı bilgi için bkz. K. İnan, A Summary and Analysis of the Tarih-i Ebü’l-Feth (History of the Father of Conquest) of Tursun Bey (1488), (Basılmamış Doktora tezi ), Manchester 1993.
22 Tursun Bey, s. 108-110;
23 Hatıratında anlattığına göre 1453 İstanbul kuşatmasında Sırp despotunun gönderdiği 1500 kişilik birlikte bulunması onun 1430’larda doğmuş olabileceği ihtimalini ortaya çıkarmaktadır. Yine Temmuz 1455’de Novobrdo’nın Osmanlılar tarafından fethedildi-ğinde esir düştüğü zaman çok genç olduğunu belirtmesi kendisinin 1430’dan daha önce doğmuş olma ihtimalini ortadan kaldırmaktadır. Eserin ismi yazarı bir yeniçeri olarak takdim ederken, Mihailoviç hatıratın hiçbir yerinde yeniçeri olduğunu söylememiştir. Hatıratta verdiği bilgilere dayanarak onun yeniçeri birliklerin arasında yardımcı bir hizmette bulunduğu ancak bir yeniçeri olmadığı söylenebilir. 1456 Belgrad kuşatma-sında yer aldığını belirten Mihailoviç’in bir yıl gibi kısa bir süre içerisinde uzun bir eğitim süresi isteyen yeniçeriliğe geçmiş olması imkansız görünmektedir. Eserde ver-diği bilgilere göre onun 1453 İstanbul kuşatmasında yer aldığını görüyoruz. 1455’de Mihailoviç ve iki kardeşi Türkler tarafından esir alınır. 1456 Belgrad kuşatmasında, 1461 Trabzon seferinde, daha sonra Vlad Drakul’a karşı yapılan seferde ve 1463 Bosna seferinde de bulunduğu anlaşılmaktadır. 1463 seferi sırasında Bosna’da Zveçay kalesi-ne bir garnizonla bırakılan Mihailoviç, Macar kıralı Matyas Korvinus’un kaleyi alması ile beraber tekrar ülkesine geri döner. Mihailoviç, s. XXI-XXII; Mihailoviç’in hatıratı-nın Osmanlı kaynaklarıyla sınırlı bir karşılaştırması için bakınız. K. İnan, “Osmanlılara Dair Layığı ile Değerlendirilmeyen Bir Kaynak: Konstantin Mihailoviç ve Eseri”, 11-13 Eylül 1996 1. Türk Tarihi ve Edebiyatı Kongresi Manisa’da sunulan bildiri.
24 Fatih’in Trabzon seferi sırasında kullandığı yollar hakkında geniş bilgi için bakınız. FKırzıoğlu, “Fatih’in Turabuzon Seferi Sırasında Yaya Aştığı Bulgar Dağı Neresidir?”, VI. Türk Tarih Kongresi, Kongreye Sunulan Bildiriler, Ankara 1967, Ayrıca bakınız, A. Bryer & D. Winfield, “The Byzantine Monuments and the Topography of the Pontos”, Dumbarton Oaks Papers, I, Washington, 1985, s. 60-65.
25 Aşıkpaşazade, s. 208.
26 Mihailoviç, s. 119.
27 Tursun Bey, s. 110,Mihailoviç, s. 119
28 Aşıkpaşazade, s. 208, Tursun Bey, s. 109-110.
29 Kritovoulos, History of Mehmed the Conqueror, translated by C.T. Riggs, Princeton 1954, s. 173.
30 Tafsilatlı bilgi için bakınız. Tursun Bey, s. 105; Aşıkpaşazade, s. 209; Oruç Beğ Tarihi,Haz. N. Atsız, Tercüman 1001 Temel Eser, İstanbul 1972, s. 118
31 Doukas, Decline and Fall of Byzantium to the Ottoman Turks translation by H.J.
Magoulias, Detroit 1975, s. 258. George Sphrantzes, The Fall of the Byzantine Empire 1401-1477, translated by M. Philippides, Amherst 1980, s. 84.
32 Bryer & Winfield, “Excursus on the Routes taken by Mehmed II in 1461”, s. 60-61.
33 M. F. Kırzıoğlu, Osmanlılar’ın Kafkas - Elleri’ni Fethi (1451 - 1590), Ankara 1993,s.31
34 Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, II. Cilt, s. 55.
35 H. Bostan, XV - XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal ve İktisadi Hayat, s. 6-7.
36 Tursun Bey, s. 110.
37 Aşıkpaşazade, s. 208
38 Mihailoviç, s. 121.
39 Sphrantzes, The Fall of the Byzantine Empire 1401-1477, s. 85.
40 H. Bostan, XV-XVI. Asırlarda Trabzon Sancağında Sosyal Ve İktisadî Hayat, s. 8-10
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder