8 Kasım 2012 Perşembe

Lastik- Ergün Diler

İstanbul'da düzenlenen otomobil fuarına ben de gittim. Herkes gibi birbirinden lüks araçlara bakarken aklıma geldi. Markası, motor hacmi, gücü, fiyatı, özelliği ne olursa olsun hepsinin tek ortak özelliği LASTİK'ti... O olmadan aracın hiçbir önemi yoktu.
Belki otomobillerin en ucuz parçasıydı ama gerekliydi! Olmazsa olmazdı!
Bunları düşününce dalıp gittim...
Nereye mi?
Anlatayım...
Lastik, ham maddesi tropikal ağaçlardan elde edilen bitkisel bir üründür. Elde edildiği ağacın ismi de Hevea brasiliensis'tir... Anavatanı Brezilya'dır. Yerliler ağaca "heve" yani "göz yaşı" adını verdi... Ağaç Humus'u bol toprakları ve nemi seviyordu. Ağacın kabuğu kazınıp içinden AKAN SÜTÜN ileride sanayi için vazgeçilmez bir ürün olacağı bilinmiyordu. Ama Kristof Colomb'un "Yerliler ilginç insanlar. Zıplayan bir topun peşinden gidiyorlar" tespiti Avrupa'ya gelmişti. Zıplayan top elbette kauçuktan yapılmıştı... Bu ilgi artınca misafirler de çoğaldı. FransızCharles de la Condamine araştırma için gelip sütleri doldurdu gitti. Yerlilerin ayağında gördüğü BEYAZ AYAKKABILARI da beraberinde götürdü...
Kimse bu SÜTTEN bir sonuca varamıyordu. Ta ki CHARLES GOODYEAR ortaya çıkıncaya kadar... Goodyear borç içinde yüzen, beş parası olmayan sık sık içeri girip çıkan batık bir hırdavatçıydı. Doğal kauçuk Amerika'da moda olmuştu.
Ayakkabı, yağmurluk ve cankurtaran simitlerinde kullanılıyordu. Su geçirmez özelliği bilinse de soğukta TAŞ KESİLMESİnedeniyle bir türlü istenilen sonucu vermiyordu!
Goodyear olmayan parasını ve zamanını bu ÜRÜNE ayırdı. Deney üstüne deney yaptı. Ancak bir türlü kışın sertleşen, yazın da eriyen KAUÇUK'a bir çare bulamadı...
Hayat bazen tesadüfleri sever ya!
İşte öyle bir şey oldu.
Çocuklarına komşularının verdiği SÜTLE bakabilen hırdavatçı yaptığı bir ayakkabıyı tanıtırken sobanın üstüne düşürdü. Kükürt dolu kabın içinden yuvarlanan ayakkabı ateşin üzerinde kalakaldı. Goodyear "Eyvah ayakkabım gitti!" diye yakarırken yaptığı ayakkabının sıcakta erimediğini, aksine katılaştığını gördü. Tarihler 1839'u gösterirken LASTİKbulunmuştu!
Batık hırdavatçı bu buluşa rağmen işlerini arttırdıysa da bir türlü ZENGİN olamadı. Hayatı, PATENT DAVALARIYLAuğraşmakla geçti. Yıllar sonra kendi ismi DEV bir firmaya verilirken ne kendisinin ne de çocuklarının beş parası vardı!
Çığır açmış ancak borç içinde ölmüştü!
Bu buluştan sonra bütün DEVLER Brezilya'ya hücum etti.
Herkesin tek derdi kauçuğu ele geçirmekti. Ama daha sonra DARBELERLE gidecek olan yönetimler buna izin vermedi. AmaİNGİLİZLER'de çare tükenmezdi!
İngiliz derin devleti AMAZON benzeri bir iklimin peşine düştü. O yer kısa zamanda bulunmuştu. Doğru adres MALEZYA idi...
VESTEL'de ileri teknoloji Türk bilgisayarı yapan ve dünya meyvesebze devi Del Monte'yi satın alan Asil Nadir nasıl batırıldıysa, o dönemde, Brezilya da sarsılacaktı! Yerlilerin "Heve" den başka çaresi yoktu!
İlk eylem Farris adında birinden geldi.
Çok sıkı denetim altına alınan ağaç tohumlarından 2000 adet kaçırdı. Tohumlar İngiltere'ye uğradıktan sonra Kalküta'ya gönderildi. Ama tutmadı! İngilizler yılacak değildi. İkinci operasyona Henry Wickham imza attı.
Kaçırılan tohum sayısı bu kez 70 bindi... Doğrudan SEYLAN'a götürüldü. Tuttu. Ama yine de istenilen yer burası değildi. Derin İngiliz aklı devreye girdi, MALEZYA işgal edildi! Kraliçe'nin emri altına alındı! Ağaçlar buraya taşındı. H. N. Ridley ismindeki botanikçinin müdahalesiyle de İNGİLİZLER KAUÇUK DEVİ oldu!
Artık ne Brezilya'da ne de Afrika'da üretilen kauçuğun önemi vardı. Brezilya'da evlerin akan damına konulan kauçuk otomobil sektörünün gelişmesiyle ELMAS değerinde bir madde haline gelmişti.
İngilizler bu TEKELİ oluşturunca otomotiv sanayiinde fırlamak isteyen Almanlar da 30 bin kimyacıya "sentetik kauçuk yapın" emri verdi. Büyük devletler kendi istekleri doğrultusunda karar alıp uyguluyorlardı.
Osmanlı da bunu yapmıştı. En az onlar kadar akıllıydı. Osmanlı'da tımarhaneye düşen ve zamanla iyileşme görülen hastaların önüne PÖSTEKİ atılır ve "Burada kaç tüy varsa say. Eğer sayarsan serbestsin" derlerdi... Hasta tüyleri saymaya başladığında ASLA dışarı çıkamayacağını bilmezdi!
İngilizler yıllarca kafamıza LASTİK geçirip pösteki saydırdı.
Nüfus yapımızı iyi etüd ettikleri için istedikleri gibi oynadılar. Bazen laiklikle, bazen dinle, bazen milliyetçilikle bizi birbirimize düşürdüler. Defalarca söylediğim gibi bütün bunları BİZE yaptırdılar.
Onlar sadece düğmeye bastı.
Onlara ayak uyduran ABD de "NATO" diyerek, "Komünizm tehlikesi var" diyerek aynı yolu kullandı... Darbeler oldu, bankalar battı, gelecek çalındı...
Hep BORÇ veren oldular. Vergi toplanmasına hep karşı çıktılar...
Ekonomiyi içeriden kontrol ettiler.
Onların adamları zengin oldu.
Onların güvendiği isimler MEDYA PATRONLUĞUNA yükseldi!
Türkiye'yi MİLLİ çizgiye getirmeye çalışan herkes faturayı ödedi!
Kural hiç değişmiyordu.
LASTİK'i çıkarmaya çalışan, başına belayı alıyordu!
Çünkü LASTİK bizim burada başka amaçla kullanılıyordu! Dünya petrollerinin yüzde 67'sine 5 Arap ve 2 Türk devleti sahipti!
O LASTİK yüzünden hiç buralara gidip kucaklaşamadık!
Onlar otomobillerini yürütürken biz kafamızı bile kaldıramadık!
Şimdi işler değişti. Şimdi onlar için 'heve' zamanı!
NOT: 
Geçen gün Özal'la ilgili yazdığım yazıdan sonra bir dostum mail yollamış: Özal, Türk Cumhuriyetleri'nin enerjisini Türkiye'ye getirmek istediği için bir İNGİLİZ PETROL şirketi tarafından ortadan kaldırıldı. Özal'ın mirasına sahip çıkan Dışişleri'nin saygın isimleri Mehmet Ali Bayar ve Yaşar Yakış da ivedilikle bölgeden uzaklaştırıldı. Cezayı kesen de yine birTÜRK'tü!

Hiç yorum yok: