Eski Türklerde Zaman ve Takvimler -Prof. Dr. lhami DURMUS
Türkler tarihleri boyunca çok genis cografyalara yayılmıs ve kültürlerinin izini
bırakmıslardır. Türkler'in tarih öncesi devirleri yalnız arkeolojik buluntu ve kalıntılarla
aydınlatabilmektedir. Tarihi devirleri ise, baglantılarının oldugu kavimlerin yazılı
kaynakları ve millî kaynakları sayesinde açıklıga kavusturulabilmektedir. Genelde
Türkler’in eski dönemlerde tarih yazmayan, fakat tarih yapan bir kavim oldugu bilinir.
Ancak, eski örnekleri M.Ö.5.yüzyıla kadar götürülebilen runik (oyma) yazının Türk
kültür çevrelerinde kullanılması, Mançurya’dan Macaristan’a kadar çok genis
cografyaya yayılması ve uzun zaman diliminde varlıgını koruması kayda deger bir
husustur (Durmus, 1997:91). Bu runik yazılı belgeler içerisinde Göktürk dönemine ait
olanlar daha da fazla deger tasımaktadır. Bunlar arasında Bilge Kagan ve Köl Tigin’e
ait olanlarda Türk tarihi, dili, hukuku, dini, iktisadi hayatı vb. hakkında kıymetli
bilgiler yer almaktadır (Durmus, 2002:224). ste bu belgelerde Türkler’de zaman ve
takvime dair bilgiler de bulunmaktadır. Ayrıca, senkronik (çagdas) kaynaklarda da bu
bilgilere rastlamak mümkündür.
Zaman
Türklerin hayatında yasadıkları kültür çevresinin çok büyük etkisi olmustur. Özellikle
baslangıçta yasadıkları bozkır kültür çevresinde insanın insanla, insanın hayvanla ve
tabiatla vermis oldugu mücadele yaylaktan kıslıga, kıslaktan yaylaga yapılan yorucu
göçler Türk insanını zaman belirlemeye yöneltmistir. Aynı sekilde savas öncesi ve
sonrası asker sayısının tespiti, kıslaktan yaylaga gidis ve dönüslerde hayvan sayısının
belirlenmesi vb. için yapılan sosyal, siyasi, iktisadi toplantılar da zamanın
belirlenmesinde önemli hususlar olarak ortaya çıkmıstır. Zaten yaylak ve kıslak
hayatı dogrudan iklimin yönlendirilmesinin dogal bir sonucu olarak belirmistir.
Bundan dolayı zaman kavramları Türk kültür çevrelerinde yaygın olarak kullanılmaya
baslanılmıstır
Türkler’de zamanla ilgili ilk bilgilere Göktürk yazıtlarında rastlanılmaktadır. Yazıtlarda
zaman, simdi, önce, sonra, ilk, son, gündüz, gece, ay, kıs ve yaz gibi zamanla ilgili
kelimeler bulunmaktadır.
Bilge Kagan kardesi Köl Tigin’in ölümü üzerine zamanla ilgili söyle demektedir: “ nim
Köl Tigin kergek boldu. Özüm sakındım. Körür közüm körmez teg, bilir biligim bilmez
teg boldu. Özüm sakındım. Öd tengri yasar. Kisi oglu kop ölgeli törümis.” (“Küçük
kardesim Köl Tigin öldü. Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu.
Kendim düsünceye daldım. Zamanı tanrı yasar, insan oglu hep ölmek için türemis”)
(Köl Tigin, Kuzey, 10).1Burada öd zaman olarak kullanılmıstır. “Ölgeli törümüs” tabiri ölmek için dogmus anlamınagelmektedir. “Öd tengri yasar” ifadesinden tanrının bütün zamanlar içerisinde var oldugu, ebediligi ve ölümsüzlügü anlasılır. Çünkü burada öd kelimesi bir sınırsızlık ifade etmektedir. “Bu ödke” “Ol ödke” ve “Antag ödke” tabirlerinde ise, bir sınırlamanın oldugu görülmektedir. “Tengri teg tenride bolmus Türk Bilge Kagan bu ödke oturtum.” (“Tanrı gibi gökte olmus, Türk Bilge Kagan, bu zamanda oturdum”) (Köl Tigin, Güney, 1). “Ol ödke kul, kullug bolmıs erti.” (“O zamanda kul kullu olmustu”) (Köl Tigin, Dogu, 21). “Antag ödke ökünüp Köl Tiginig az erin irtürü ıtımız.” (“Öyle bir zamanda pisman olup, Köl Tigin’i az erle eristirip gönderdik”) (Köl Tigin, Dogu, 39).
Bu çerçevede zaman kavramı hem belirli bir süreyi hem de sınırsız bir süreyi
belirtmek için kullanılmıstır. Burada ebedi Tanrı için zamanda sınırsızlık söz konusu
iken, hayatı dogmak ve ölmek arasında geçen, yaptıgı ve yapacagı isler belirli bir
zaman süreci içerisinde gerçeklesen insan için zamanda sınırlılık görülmektedir.
Bazı olayların öncelik ve sonralıklarını belirlemek için zaman terimleri de
bulunmaktadır. “Baslayu”, “Anda kisre”, “Anda ötrü” kavramları, bu sekilde
kullanılmıs olup, “Baslayu” önce, “Anda kisre” ondan sonra, daha sonra “Anda ötrü”
ondan sonra demektir. “Baslayu Kırkız kaganıg balbal tiktim.” (“Önce Kırgız kaganını
balbal diktim”) (Köl Tigin, Dogu, 25). “Anda kisre tengri yarlıkazu kutum bar üçün
ürlügüm bar üçün ölteçi budunug tirgüri igittim” (“Ondan sonra, Tanrı bagıslasın,
devletim var oldugu için kısmetim var oldugu için ölecek milleti diriltip besledim”)
(Köl Tigin, Dogu, 29). “Anta ötrü kaganıma ötündüm.” (“Ondan sonra Kaganıma arz
ettim”) (Tonyukuk I, Güney, 5).
Kronolojik olarak öncelik ve sonralıgı ifade eden sözlerde bulunmaktadır. Bilge Kagan
bu hususta söyle demektedir: “Üze kök tengri asra yagız yir kılındukda ikin ara kisi
oglu kılınmıs.” (“Üstte mavi gök, altta yagız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oglu
kılınmıs”) (Bilge Kagan, Dogu, 2). Burada yer ve gögün olusumundan sonra insanlar
yaratılmıstır. Ancak buradaki öncelik ve sonralık zaman olarak çok daha uzun bir
süreçtir. Böylece zamanda öncelik ve sonralıgında Türk kültür çevresinde
sistemlestirildigi görülmektedir.
Yazıtlarda zamanla ilgili bir sıralamada görülmektedir. “Ang ilk”, “ikinti”, “üçünç”,
“törtünç”, “bisinç” kelimeleri de zaman sırasını belirtmek için kullanılmıslardır. “Ang
ilk Togu Balıkda süngüstümüz.” (“ lk anda Togu Balıkda savastık.”) “ikinti”...,
“üçünç”..., “törtünç”, “bisinç”... (“ikinci, üçüncü, dördüncü, besinci olarak ...”) (Köl
Tigin, Kuzey, 4-7).
“Amtı” kelimesi ise, mevcut zaman, yasanılan zaman, simdi için kullanılmıstır. Bu
kelime su cümlede geçmektedir: “ llig budun ertim, ilim amtı kanı, kimke ilig
kazganur men tir ermis.” (“ lli millet idim, ilim simdi hani, kime ili kazanıyorum der
imis”) (Köl Tigin, Dogu, 9).
Günesin dogusundan batısına kadar zamanı ifade etmek için “Küntüz”, günesin
batısına kadar ki zamanı ifade etmek içinde “Tün” kelimesi kullanılmıstır. Bilge Kagan
bu hususta söyle demektedir: “Türk budun üçün tün utımadım, küntüz oturmadım.”
(“Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım”) (Bilge Kagan, Dogu, 22).
“Tang” kelimesi ise, tan, safak anlamında kullanılmıstır. “Tün katdımız. Bolçuka tang
öntürü tegdimiz.” (“Geceyi gündüze kattık. Bolçuya safak sökerken ulastık”)
(Tonyukuk, I, Kuzey, 11).
“ lgerü kün togsıka birigerü kün ortusıngaru kurıgarı kün batsıkınga yırıgaru tün
ortusıngaru anda içreki budun kop manga körür.” (“ leride gün dogusuna, beride gün
ortasına, geride gün batısına, yukarıda gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep
bana tabidir”) (Köl Tigin, Güney, 2). Burada gün dogusu, gün ortası, gün batısı ve
gece ortası tabirleri uzak mesafeleri belirtmek için kullanılmıs olmasına ragmen;
zamanla ilgili terimler olarak gece ve gündüzün bölümlerini göstermektedirler. Gün
dogusu günesin dogdugu sabahı, gün ortası günesin yeryüzüne tepeden baktıgı
ögleyi, gün batısı günesin battıgı aksamı, gece ortası ise, gecenin yarısını gösterir
ifadelerdir. Burada da görüldügü üzere, yalnız gece ve gündüz degil, onların
bölümlerini gösteren terimlerin kullanımı da zaman kavramlarının
sistemlestirildiginin bir kanıtı olarak görülmektedir.
Günle ilgili kavramlardan baska ay, mevsim ve yılları ifade eden kelimelerde
kullanılmıstır. “Amga korgan kıslap yazınga Oguzgaru sü tasıkdımız.” (“Amga
kalesinde kıslayıp ilkbaharında Oguza dogru ordu çıkardık”) (Köl Tigin, Kuzey, 8).
“Otuz artukı sekiz yasıma kısın Kıtany tapa süledim.” (“Otuz sekiz yasımda kısın
kıtaya dogru ordu sevkettim”) (Bilge Kagan, Güney, 2). “Bunca kazganıp kangım
kagan it yıl onunç ay altı otuz ka yog ertürtüm.” (“Bu kadar kazanıp babam Kagan
köpek yılı, onuncu ay, yirmi altıda uçup gitti. Domuz yılı besinci ay, yirmi yedide yas
töreni yaptırdım”) (Bilge Kagan, Güney, 10).
Yukarıdaki bilgilerden Göktürk döneminde zamanla ilgili gün, ay, mevsim ve yıl
kavramlarının sistemlestirilmis oldugu görülmektedir. Hatta yazın geçirildigi yazlak ya
da yaylak, kısın geçirildigi kıslak dogrudan yaz ve kısla ilgili kavramlardır.
Göktürkler döneminde kullanılan zamanla ilgili tabirlerin Uygurlar döneminde de
kullanıldıgı görülmektedir. Yıl, ay ve günler Uygur hukuk belgelerinde tarihlendirmede
kullanılmıstır (Arat, 1987a : 158). Zamanla ilgili erken, tan, sabah, ögle, kusluk,
aksam, gece yarısı, seher vakti gibi gece ve gündüzün bölümlerini gösteren kelimeler
yaygın olarak yer almıstır (Arat, 1987b : 169-173).
Takvimler
Türkler tarih sahnesine çıkıslarıyla birlikte kendileri için önem tasıyan tarihi olaylar ve
günlerin tarihlerini belirleme ihtiyacı duymuslardır. Yılın belirli günlerinde toplantılar
yaptıkları ve devlet meselelerini görüstükleri yazılı kaynaklarda geçmektedir. Hayat
tarzları geregi yaylaktan kıslaga, kıslaktan yaylaga göçte boylar ve boylar birligine
mensup insanların aynı anda harekete geçmeleri, toplum için birinci derecede önem
tasıyan siyasi, iktisadi ve dini toplantıların günlerinin sabitlestirilmesi belirli bir tarih
hesabının yapıldıgını ve takvime baglandıgını düsündürmektedir.
Asya Hunları’nın bütün kararların alındıgı ve gündemi önceden belirli olan meseleleri
yılın belirli günlerinde toplanan kurultaylarda görüsmeleri bu hususa açıklık
getirmektedir. Bu toplantılar Hun hakanı Mo-tun döneminden baslamak üzere, devlet
isleri ve dini törenlerle ilgili üç ayrı zamanda gerçeklestiriliyordu. Biri yılın ilk ayında,
ileri gelen davetlilerle hükümdar sarayında yapılıyordu. Dini vasfı baskın görünen
öteki toplantı Lung kalesinde, üçüncüsü ise, atların semislestigi Sonbaharda Tailim’de
yapılmaktaydı. Üçüncü toplantıda halkın ve hayvanların sayısı tespit ediliyordu
(De Groot, 1921 : 59).
Göktürk dönemine gelindiginde artık milli kaynaklardan anlasıldıgı üzere, Türk kültür
çevresinde takvim kullanılmaya baslanılmıstır. Türklerin zamanla genis cografyalara
yayılmaları ve çesitli kültürlerle temasları farklı takvimler kullanmaya basladıklarını
göstermektedir. Süphesiz bunlardan ilkini on iki hayvanlı takvim olusturmaktadır.
On ki Hayvanlı Takvim
Türk kavimlerinin en eski zamanlardan beri, en çok kullandıkları takvim sistemi, devri
on iki hayvanlı takvim sistemidir. slam-Türk alimleri bu on ikili sisteme “Tarih-i
Türki,” “Tarih-i Türkistan,” “Tarih-i Khıta” ve “Uygur” veya “Sal-i Türkan” (“Türk
yılı”) demektedirler (Turan, 1941 : 24). Bu takvimde Dünya’nın ömrü 3.600.000
yıldır. Bu süre 360 veridir. 1 ven 10.000 yıldır. 12 yıl 1 devirdir. 1 yıl 12 aydır. 1 ay 4
hafta ve 30 gündür (Nur, 1926 : 2). Bu on ikili sistemde her hayvan bir yıla ad
vermektedir. Devre tamamlandıktan sonra, yeniden on ikili devre baslamaktadır.
Yıllara adlarını veren hayvanlar sırasıyla sunlardır: 1) Sıçgan (sıçan), 2) Ud (öküz), 3)
Pars (pars), 4) Tavısgan (tavsan), 5) Nek (timsah), 6) Yılan (yılan), 7) Yund (at), 8)
Koy (koyun), 9) Biçin (maymun), 10) Tagaku (tavuk), 11) t (köpek), 12) Tonguz
(domuz) (Kasgarlı Mahmud : I, 346). Sıralamadan da anlasılacagı üzere, devrenin ilki
Sıçan, sonu ise Domuz yılıdır.
Takvimin kökeni ve yılların sırasının olusumuyla ilgili olarak da su bilgiler yer
almaktadır: Türk hakanlarından birisi kendisinden birkaç yıl önce geçmis olan bir
savası ögrenmek ister, o savasın yapıldıgı yılda yanılırlar, onun üzerine bu is için
Hakan ulusuyla genes (müsavere) yapar ve kurultayda “Biz bu tarihte nasıl
yanıldıksa bizden sonra gelecek olanlar da yanılacaklardır; öyle ise, biz simdi gögün
on iki burcu ve on iki ay sayısınca her yıla birer ad koyalım; sagıslarımızı bu yılların
geçmesiyle anlıyalım; bu aramızda unutulmaz bir andas olarak kalsın” der. Ulus bu
hakanın önergesini onaylar (Kasgarlı Mahmud : I, 345).
Bunun üzerine Hakan ava çıkar; yaban hayvanlarını “Ilısu”ya dogru sürsünler diye
emreder. Bu, büyük bir ırmaktır. Halk bu hayvanları sıkıstırarak suya dogru sürer. Bu
hayvanlardan avlarlar; bir takım hayvanlar suya atılırlar; on ikisi suyu geçer; her
geçen hayvanın adı bir yıla ad olarak takılır. Bu hayvanlardan birincisi “Sıçgan =
sıçan” imis. lk önce geçen bu hayvan oldugu için ilk yıl bu adla anılmıs ve ilk yıla
“Sıçgan” yılı denilmistir (Kasgarlı Mahmud : I, 345).
Yukarıda verilen bilgilerden en kayda degeri, eski bir zamanda Türk kültür çevresinde
sartların zorlamasının bir sonucu olarak, en azından bir savasın tarihini bile
belirlemede bu takvimin kullanılmaya baslamasıdır.
Bu takvimin Türkler’de belirgin olarak varlıgı Göktürk yazıtlarında ortaya çıkmaktadır.
Köl Tigin yazıtında onun ölümüyle ilgili su bilgi yer almaktadır: “Köl Tigin koyn yılka
yiti yigirmike uçdı. Tokuzunç ay iti otuzka yog ertürtümüz. Barkın bedizin bitigtasın
biçin yılka yitinç ay yiti otuzka kop alkdımız. Köl Tigin özi kırk artuki yiti yasında bulut
bustadı.” (“Köl Tigin koyun yılında (birinci ay) on yedinci günde uçtu. Dokuzuncu ay,
yirmi yedinci günde yas töreni tertip ettik.Türbesini, resmini, kitabe tasını maymun
yılında yedinci ay, yirmi yedinci günde hep bitirdik. Köl Tigin kendisi kırkyedi yasında
bulut çöktürdü”) (Köl Tigin, Kuzeydogu).
Bilge Kagan’ın ölümü için ise, su ilgiler bulunmaktadır: “Bunça kazganıp kangım
kagan ıt yıl onunç ay altı otuzka uça bardı. Lazgın yıl bisinç ay yiti otuzka yog
ertürtüm.” (Bu kadar kazanıp babam, kagan köpek yılı, onunca ay, yirmi altıda uçup
gitti. Domuz yılı besinci ay, yirmi yedide yas töreni yaptırdım”) (Bilge Kagan, Güney,
10).
Ayrıca, kaynaklarda sayılar için Göktürkler’in çetele tutmaları, bu tür belgelerin ok
ucu ile balmumu üzerine damgalanması (Eberhard, 1996 : 86) ve hesapları bir
degnek üzerine yapılan çentiklerden ibaret olması (Orkun, 1987 : 16) dikkate deger
bir husustur.
Yazıtlarda tümen (on bin) ve katlarından söz edilmesi de takvime baglı olarak yas ve
sayı kavramlarının gelismis oldugunu göstermektedir (Bilge Kagan, Dogu, 26).
Göktürkler’in kullandıgı on iki hayvanlı takvimde her hayvanın bir yılı gösterdigi, yıl
içerisinde aylar ve aylar içerisinde de günlerin varlıgı ortaya çıkmaktadır.
Göktürkler’in kullandıgı bu takvim Uygurlar tarafından da kullanılmıstır. Burada on
ikilik devrede yıl, ay ve günler gösterilmektedir. Uygur hukuk belgelerinde “Takıgu
yıl, törtünç ay, sekiz yangıya”, (“Tavuk yıl, dördüncü ay, sekiz yeniye”); “Koyun yıl,
onunç ay, bis ugrmige”, (“Koyun yılı, onuncu ay, sekiz yeniye”) gibi ifadeler aynı
anlayısın ürünüdür (Arat, 1987a : 158).
On iki hayvanlı takvim yalnız Orta Asya’da kullanılmamıs, çok genis cografyalarda
Türk kavimlerinin kullandıgı bir takvim olmustur. Bu takvimi kullanan kavimlerden
biri de Tuna Bulgarları’dır. Onlar hayvan adlarını kendi dillerinin yapısına uygun bir
biçimde belirlemislerdir. Ayları da diger Türk topluluklarında oldugu gibi sayı sırasına
göre belirtmislerdir (Tekin, 1987: 20).
Çin Seddi’nden Tuna Nehrine kadar çok genis cografyada Türk kültür çevrelerinde
yaygın kullanım alanı bulan on iki hayvanlı takvimde yıla adını veren hayvandan
hareketle yılların özellikleri 11. yüzyıldan baslamak üzere, çesitli kaynaklarda
belirtilmeye baslanmıstır. Bu çerçevede, yılların her birinde bir hikmet oldugunu
sanarak, onunla fal tutmaya ve ugur saymaya yönelmislerdir (Turan, 1941 : 91-96)2
Ayrıca, bu durum on iki hayvanlı takvimin Türk kültür çevrelerinde yaygın olarak
kullanıldıgının bir isaretidir. Yılların nasıl geçecegi, bolluk, kıtlık, savas, kuraklık, yagıs
vb. olup olmayacagı yıllara adını veren hayvanlara göre belirtilmistir.
Türk kaynaklara göre, on iki hayvanlı takvim Göktürkler döneminde kullanılmaya
baslanmıstır. Yıl, ay ve gün hesabına göre, bu takvimin Türkler arasında kullanıldıgı
ve çoktan gelisim sürecini tamamlamıs oldugu görülmektedir. Göktürk döneminde
aynen runik (oyma) yazının gelisimini tamamlayarak, bütün Türk toplumunun sosyal,
siyasi, hukuki, dini ve iktisadi ihtiyacını karsıladıgı gibi, on ikilik devreyi esas alan yıl,
ay ve günleri netlesmis bu takvimde toplumun zamanla ilgili dogum, ölüm, yas, yog,
savas gibi tarih zaptını zorunlu kılan bütün ihtiyaçlara cevap vermis olması söz
konusudur.
Bu durumda on ikilik devreyi esas alan takvim, yani on iki hayvanlı takvim Göktürk
dönemi öncesinde kullanılıyordu. Kökeni kuzey medeniyeti olup, Asya Hunları
tarafından da kullanılmıstır. On iki hayvanlı takvimin gerçek mucidi Türkler olmustur
(Turan, 1941: 64).
Asya Hunları’nda yılın belirli dönemlerinde gerçeklestirilen toplantılar aynen
Göktürklerde de yapılıyordu (Eberhard, 1996 : 87). Bu dönemler aynı zamana denk
geliyordu. Göktürkler bu zamanı belirli bir takvime baglamıslardı. Bu toplantılar
Göktürkler’e Asya Hunları’ndan intikal etmistir. Yılın belirli zamanlarına denk
getirilmesi aynı takvimin kullanıldıgına isaret sayılabilir.
Adı geçen takvimin Hunlar’dan öncede kullanılmıs olabilecegi ifade edilmektedir
(Turan, 1941 : 88). Gerçektende Saka döneminde kullanıldıgına dair bilgi kırıntıları
bulunmaktadır. M.Ö. 5. yüzyıla tarihlendirilen Eksik Kurganı’ndan çıkartılmıs gümüs
bir kap üzerindeki yazının, “Han’ın oglu yirmi üç yasında yok oldu. (Halkın?) adı da
yok oldu.” Seklinde okundugu kabul görmektedir (Durmus, 1999 : 50). Burada dil
Türkçe olup, yası belirtmek için sayı kullanılmıstır. Yasın belirli bir takvimle baglantılı
oldugu düsünülmelidir.
Kurganlardan çıkartılmıs olan buluntularda bir ölçüde on ikili sistemle baglantı
kurmayı mümkün kılmaktadır. Tuva’da Arzhan yakınında bulunan ve Sayan-Altay
Bölgesinin en büyük kurganında 360 at ortaya çıkarılmıstır. Burada 360 atın 1 yıl, 30
tanesinin 1 ayla ifade edildigi ileri sürülmektedir. Yine Kuban Bölgesinde de ortaya
çıkarılan kalıntılardan aynı anlayısın varlıgı belirlenebilmistir (Marsadolov, 2002 :
526-527).
Sakalar’la aynılıgı bilinen ve Sakalar’ın batıya geçmis kolunu olusturan skitler’e
(Durmus, 1993 : 29) ait kurganlardan on ikili devreyi gösteren buluntular ortaya
çıkartılmıs olup, bunlar skitler’de bu takvimin varlıgına isaret sayılmaktadır.3
Milattan sonraki dönemlerde yaygın olarak kullanılan ve milattan önceki dönemlerde
de varlıgı belirginlesen on iki hayvanlı takvimle günümüzde kullanılan takvimin
dönüsümleri üzerinde de durulmustur. Hesaplamalara göre, miladın birinci yılı Tavuk
yılına denk gelmektedir. Devrenin baslangıcı olan Sıçan yılı miladın dördüncü yılıdır.
Bu durumda Sıçan yılı miladın 4, 16, 28, 40 ... yıllarına denk gelir. O halde devre
adedi “n,” miladi yıl “M” ile gösterilirse, M = n x 12 + 4 ve buradan n = M – 4 / 12
olarak devre adedi bulunur (Turan, 1954 : 56).4
Celali Takvimi
Hicri kameri yılın mali islerde karısıklıga meydan vermesi yüzünden Büyük
Selçuklular’da Sultan Meliksah zamanında (1072-1092) takvimde bir inkılap
yapılmıstır. Günes yılını esas alan bu yeni takvimin adına Celaleddin Meliksah’ın
ismine izafeten “Takvimi Celali” denilmistir (Türker, 1940 : 36).
Celaleddin’in çagırdıgı bilim adamları hem 30’ar günlük 12 ayı eski adları ile hem de
yıla 5 gün ekleme usulünü aynen korumuslar, fakat bu günleri 12. ayın sonuna
eklemisler, diger taraftan her 4 yıllık bir devreye bir 6. ara gün katılmıstır. Bu takvim
o dönemde kullanılan takvimler arasında en az hataya sahip hale getirilmistir (Suter,
1988 : 59).
Bu bilim adamları senenin ilk gününü, yani yeni takvim bası olarak, hicri 471 yılı
Ramazanı’nın 10. gününü, günesin Hamel burcuna girdigi 15 Mart 1079 gününü
kabul etmislerdi. Sair Sadi (Ölm. 1263)’nin Gülistan’ında Celali yılının ikinci ayını yılın
en güzel ayı olarak belirtmesi, bu takvim sisteminin 13. yüzyılda da kullanıldıgını
göstermektedir (Suter, 1988 : 60).
Hicri Takvim
Hicri takvim, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göçünün esas baslangıç olarak
alındıgı ay yılını esas alan bir takvimdir. Bundan dolayı, takvimde 622 yılı 16
Temmuzu takvimin baslangıcı olarak kabul edilmistir. Hicri ay yılı yılda günes yılından
11 gün farklı oldugundan mali islerde hesaplara çok etki etmistir. Bu nedenle hicri ay
yılını esas alan takvimden baska yine Hicreti baslangıç kabul eden ve günes yılını
esas alan bir takvim de kullanılmaya baslanmıstır. Osmanlı Devleti’nde de diger islam
devletlerinde oldugu gibi Hicret’in baslangıç olarak kabul edildigi ve ay yılını esas alan
Hicri takvim kullanılmıstır (Türker, 1940 : 34,35,38).
Mali (Rumi) Takvimi
Hicri, ay yılını esas alan takvimde günes yılını esas alan takvimden farklı olarak
kaymalar ve yılbasının aynı zamana denk gelmemesi mali islerde aksaklıklar
olusturuyordu. ste bu sıkıntıların ortadan kaldırılması için Osmanlı Devleti’nde yeni
bir takvim sistemi gelistirilmistir. Bu takvime Mali (Rumi) takvim denilmistir.
Adı geçen takvim Osmanlı Devleti’nde yaygın olarak kullanılmıs, ancak aksaklıklardan
dolayı çesitli zamanlarda mali islerde düzeltmeler yapılmasını zorunlu kılmıstır
(Temelkuran, 2002 : 436,437).
Miladi (Gregoryen) Takvimi
Romalılar’da M.Ö. 46 yılında imparator Julius Caesar zamanında günes yılını esas
alan bir takvim kabul edilmistir. Bu takvimde bir yıl 365,25 gün oldugundan dört
yılda bir yıl 366 gün kabul edilmistir (Dilgan, 1957 : 6). Ancak 1582 yılında Papa
XIII. Gregoirus tarafından Julien takvimi üzerinde yeni düzenlemelere gidilmistir
(Pakalın, 1983 : III, 388). Daha sonraları 1 Ocak yılbası olarak kabul edilmis, yıllarda
Hz. sa’nın dogumu “0” sayılarak; önceki dönemler Milattan önce, sonraki dönemler
için ise, Milattan sonra tabiri kullanılmıstır. Bundan dolayı bu takvim “Miladi Takvim”
adıyla da belirtilmistir (Temelkuran, 2002 : 437).
Osmanlı Devleti’nde son dönemde devlet resmi islerinde bu takvim kullanılmaya
baslanmıssa da, bu durum tam bir geçisin oldugunu göstermemektedir (Türker, 1940
: 45). Nihayet Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması, inkılapların yapılması ile
birlikte Miladi takvim ve Uluslar arası saatin kullanımı kabul edilmistir. 1 Ocak 1926
tarihinden baslamak üzere “Miladi Takvim” kullanılmaya baslamıstır. Gün 24 saat
kabul edilip, gece yarısının günün baslangıcı kabul edilmesiyle saat uygulamasında da
yeni düzenlemeye gidilmistir (Köstüklü, 2002 : II, 261,262).
Sonuç olarak, Türkler’de zamanla ilgili kavramlar bulundukları cografi çevre ve kültür
dairesi içerisinde ortaya çıkmıs ve gelismistir. Göktürkler döneminde zamanla ilgili
kavramların fazlalıgı kavramların olusma ve gelisme sürecinin çoktan tamamlanmıs
oldugunu göstermektedir.
Türkler’in çok genis cografyalarda çok uzun zaman diliminde kullanılmıs oldugu
takvim “On iki Hayvanlı Takvim”dir. Türk kültür çevrelerinde yaygın olarak
kullanımından dolayı, “On iki Hayvanlı Türk Takvimi” denilmesi de gayet isabetlidir.
Göktürkler döneminde kullanıldıgı kesin bilinen bu takvimin daha önceki dönemlerde
de kullanılmıs oldugunu kabul edebiliriz. Zira yıl, ay ve günle, sistemlestirilmis bir
sekilde çıkan bu takvimin bir tekamül evresi geçirdigini düsünmemiz gerekir. Asya
Hunlar’ında varlıgı ileri sürülen bu takvimin çesitli Saka topluluklarında da kullanılmıs
oldugu gün geçtikçe açıklıga kavusmaktadır. Runik (oyma) yazıyı kullanan bütün
Türk topluluklarının bu on iki hayvanlı takvimi kullandıklarını söyleyebiliriz. Hatta
çesitli Türk topluluklarında halk arasında günümüzde de kullanılıyor olması, bu
yaygınlık ve sürekliligi göstermek açısından önemlidir. Diger takvimler ise, adı geçen
takvim kadar genis kültür cografyalarında ve uzun zaman diliminde kullanılmamıstır.
EK – I
On ki Hayvanlı Yılların Devri Vasıfları
I - Sıçan Yılı : Karısıklık, kargasılık ve kan dökme çok olur; Hırsızlar, yol kesiciler
çogalır, halk yerdeki böceklerden zarar görür; bazı yerlerde rahatlık ve huzur olur;
valilere ve divan ehline noksanlık ve ziyan yüz gösterir. Bu yılda yagmur orta halli
olur.
II - Sıgır Yılı : Sıgırlar dögüsgen olmasından bu yıl harp çogalır. Dert ve bas agrıları
çogalır, kıs soguk geçer, mevsim kendi tabiatına az uyar, havalar degisik olur,
soguktan meyvelere afet erisir, etrafı alemde fitne ve karısıklık çok olur, insanlarda,
bey ve sultanlarda keder çogalır.
III - Pars Yılı : Hükümdarlar birbirine süpheli nazarla bakarlar ve makam kavgasına
girisirler; ahid bozuculuk ederler. Yemis az olur. Hayvanlara afet az gelir. Kıs kısa ve
soguk olur; göze ve ırmakların suyu çok olur.
IV - Tavsan Yılı : Nimet ve feragat çok olur; bazı yerlerde hastalık, ölüm, bilhassa
kadın ve çocuklarda çok olur. Hükümdarlar adalet ve insafa meylederler, eger zulüm
vaki olursa adalet sebebi ile olur. Yagmur, çesme ve ırmak suları bol olur. Meyve her
nimet çok olur.
V - Ejder Yılı : Timsahın suda yasaması dolayısıyla bu yıl çok yagmur yagar ve bolluk
olur. Savas ve kan dökücülük çok olur. Mahsul bol olur.
VI - Yılan Yılı : Bu yıl meyve çok az olur, yıl kurak kıs soguk ve uzun olur. Yılan, sıçan
ve karınca bazı yerlerde çogalır. Hükümdarlar, beyler arasında düsmanlık olur. Halk
arasında hile artar, türlü hastalıklar meydana çıkar. Bazı yerlerde veba olur.
VII - At Yılı : Bu yıl karısıklık, fitne ile gelir, cenk ve savas zuhur eder. Yaz hos,
hububat çok olur; dört ayaklılara hastalık ve helak erisir. Kıs gayet yumusak ve uzun
olur; meyvelere afet erisir.
VIII - Koyun Yılı : Bu yılda nimetler bollasır; insanlar iyilik ve hayra yönelirler;
yagmur çok yagar, gerçi fitne ve karısıklık çıkarsa da çabukça sükun bulur ve asayis
yerine gelir.
IX - Maymun Yılı : Çok muharebe ve mücadele olur, reaya ve göçebelerin malı çok
olur; büyükler ve esraf birbirleriyle mevki kavgasına düserler. Hırsızlar ve fitneciler
galebe ederler ve halka mazarrat yaparlar; bu yılda, meyvelere afet erisir. At, deve
gibi büyük hayvanlarda çok telefat olur.
X - Tavuk Yılı : Hastalık çok olur, bazı yerlerde zelzele tahribat yapar, alıs veris
kesilir, esya bahalanır, bazı, yerlerde büyük harpler olur. Hububat az olur. Hayvanat
çogalır.
XI - T YILI : Fitne, karısıklık ve kan dökücülük, at ve katır ölümü olur, hayvanların
kıymeti artar; hırsızlar ve yol kesiciler çogalır, kıs gayet soguk geçer, çok hastalık
olur.
XII - Domuz Yılı : Hükümdarlar arasında mühalefet olur; reaya üzerine emir ve
nehiyleri geçer. Tehlikeli hastalıklar çogalır. Hırsız ve yol kesiciler artar. Meyveler
bollasır.
KAYNAKÇA
Arat, R.R.; “Türkler’de Tarih Zaptı”, Makaleler, I, Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara, 1987, 156-164.
Arat, R.R.; “Türkler’de Zaman ve Vakit Tesbiti”, Makaleler, I, Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara, 1987, 165-179.
De Groot, J.J.M.; Die Hunnen der vor Christlichen Zeit, I, Walter de Gruyter Berlin- Leipzig, 1921.
Dilgan, H.; Takvimler ve Tarihi Tekabülleri, .T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yayını, stanbul, 1957.
Durmus, .; )skitler (Sakalar), Türk Kültürünü Arastırma Enstitüsü Yayını, Ankara,1993.
Durmus, .; “Bozkır Kültür Çerçevesinde Runik (Oyma) Yazının Dogusu ve Gelisimi”,Türkiye Sosyal Arastırmalar Dergisi, 1 (1997), 87-100.
Durmus, .; “Bilge Kagan Dönemine Ait Yeni Arkeolojik Buluntular”, Türklük Arastırmaları Dergisi, 11, (2002), 223-232.
Eberhard, W.; Çin’in Simal Komsuları, (Çev. N. Ulugtug), Türk Tarih Kurumu Yayını, Ankara, 1996.
Ergin, M.; Orhun Abideleri, Bogaziçi Yayını, stanbul, 1991.
Gabain, A.V.; Eski Türkçe’nin Grameri, (Çev. M. Akalın), Türk Dil Kurumu Yayını,Ankara, 2000.
İsmail Hakkı; Marifetname, (Çev. T. Ulusoy), stanbul.
Kasgarlı Mahmud; Divanü Lûgat-it Türk, I-IV, (Çev. B. Atalay), Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 1992.
Köstüklü, N.; “Sosyal Alanda Yapılan nkılaplar”, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, II, Atatürk Arastırma Merkezi Yayını, Ankara, 2002, 249-267.
Marsadolov, L.S.; “Milattan Önce IX-VII. Yüzyıllarda Sayan-Altay Göçebeleri”,Türkler, I, Yeni Türkiye Yayını, Ankara, 2002, 526-532.
Nur, R.; “Türk Takvimi”, Türk Yurdu, IV/19, (1926), 2-17.
Orkun, H.N.; Eski Türk Yazıtları, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 1987.
Pakalın, M.Z.; Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlügü, III, M.E.B. Devlet Kitapları, stanbul, 1983.
Suter, H.; “Celâlî, Celâli Takvim”, )slam Ansiklopedisi, III, Milli Egitim Basımevi,
İstanbul, 1988, 59-60.
Serafeddin; “Türk Takvimiyle Takvimi Bazı badet ve Adetler”, Milli Tetebbular
Mecmuası, II/5, (1331), 337-341.
Tekin, T.; Tuna Bulgarları ve Dilleri, Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 1987.
Temelkuran, T.; “Türklerin Kullandıkları Takvim Çesitleri”; Türkler, III, Yeni Asya
Yayını, Ankara, 2002, 434-440.
Thomsen, V.; Çözülmüs Orhun Yazıtları, (Çev. V. Köken), Türk Dil Kurumu Yayını, Ankara, 1993.
Turan, O.; On iki Hayvanlı Türk Takvimi, A.Ü.D.T.C.F. Yayını, Ankara, 1954.
Türker, S.; Takvim ve Tarihi, Sumer Basımevi, Kayseri, 1940.
DİPNOTLAR
*Gazi Üniversitesi Fen – Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
1 Köl Tigin, Bilge Kagan ve Tonyukuk isimleri verilmis olup, onlara ait yazıtlar söz konusudur.
2 EK-I’de bu yıllar ve özellikleri gösterilmistir.
3 Ek II’de bu tasvirler gösterilmistir.
4 Bu hususta Ek III’e bakınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder