Türklerde Toprak Bilgisinin Kökenleri
Orhan Sevgi*
O. Yalçın Yılmaz**
H. Barış Tecimen***
Taner Okan****
Özet:
Türklerin toprak bilgisinin oluşmasında, yaşadığı coğrafyaya ait özellikler ile tarihi
birikim en büyük etkide bulunmaktadır. Türkleri diğer milletlerden ayıran özellik, geçmişten
günümüze çok geniş coğrafyada kesintisiz olarak bulunmasıdır. Geniş coğrafyada yaşamak
aynı zamanda farklı ortamlardaki canlıları, olayları ve süreçlere ait tanımlamaları da
beraberinde getirmiştir. Bu çalışmada çeşitli kaynaklardan yararlanılarak Türklerin yaşadığı
bölgeler üç zaman dilimine bağlı olarak (MÖ 1000 – 0, MS 0 – 1000 ve 1000 – 2000)
haritalanmıştır. Ardından, bu coğrafyaya ait harita ile günümüz toprak haritası
örtüştürülmüştür. Üç bin yıllık Türk tarihinden elde edilen bulgularla göre, Türklerde toprak
bilgisinin kökenleri;
1) Yeniliklere açık hareketli toplumsal yapılarının olması,
2) Çeşitli yetişme ortamlarını içeren geniş bir coğrafyada yaşamaları,
3) Aynı coğrafyada uzun süre bulunmaları,
4) Diğer toplumlarla kolayca iletişim kurmasıdır. Üç bin yıldır Türklerin
yaşadığı coğrafya Dünya toprak bilgisinin kullanıldığı geniş bir alanı kaplamaktadır.
Önümüzdeki yıllarda bu bilginin günümüz insanının kullanabileceği duruma getirilmesi en
büyük temenni olacaktır.
1. Giriş
Toplumlar yaşadıkları coğrafyada etraftaki nesneleri yavaş yavaş kullanmayı
öğrenmekte ve bu bilgiyi nesilden nesile dille aktarmaktadır. Nesillerin öğrendiği bilgiyi diğer
nesle aktarmalarına yarayan araç dildir (Özkan, 2008: 82-87, 97-112). Böylece hangi bitkinin
yeneceği, hangi hayvanın avlanacağı vb. bilgiler iletişim ve aktarım yoluyla zaman içinde dile
yerleşmektedir.
Bilginin aktarımında sözlü aktarım kadar yazılı aktarım da önemlidir. Böylece
geçmişte üretilen birçok bilgi yazılı kaynaklarla günümüze aktarılmaktadır. Geçmişte üretilen
bilgiler hem sözlü hem de yazılı kaynaklarda bulunmaktadır. Örneğin tarla kelimesi hem
sözlü hem de yazılı kaynaklar yoluyla günümüze kadar gelmiştir. Türkçe’de ziraatçi için
kullanılan, “Tarıgçı, tarıkçı” gibi ifadeler, ekin manasına gelen “tarıg” ve tarla için “tarlag”
sözleri eski metinlerde sıkça kullanılmış olup, Kaşgarlı Mahmud’un kitabında ise çiftçi
anlamında “tarıgçı” deyişinin yanında bir de “tarıdaçı” yani tarım yapan sözü kullanılmıştır
(Ögel, 1985: 2). Daha çok Batı Türkçe’sinde kullanılan “Ekinci” sözü de ziraatçı anlamında
kullanılmaktadır (Ögel, 1985: 2). Günümüz Türkçe’sindeki tarla kelimesi “tarlag”, “tarlagım”
ve “ekinlig” kelimeleri Göktürk’lerden günümüze kadar kullanılmakta olan sözcüklerdir
(Ögel, 1985: 3-5). Bu genel ifadenin yanı sıra tarlanın niteliğini belirten sözcükler de
kullanılmaktadır. Örneğin ekilmemiş yer için “kır”, “yazı” vb., ekilmesi mümkün olmayan
yerler için “çorak”, “koçur” ve “sızlık” gibi ifadeler kullanılmaktadır (Ögel, 1985: 6).
Herhangi bir toplumun bilgi birikimi o toplumun yaşadığı coğrafyanın çeşitliliğiyle de
ilgilidir. Toplumlar aynı coğrafyalarda yer değiştirmeden uzun süreler yaşayabileceği gibi,
değişik coğrafyalara göç ederek, bilgi birikimini arttırabilir. Dağlık alanlar, yağmur ormanları
veya kutuplar gibi belirli bölgelerde yaşamış, toplumlarda bilgi birikimi sadece o coğrafyayla
ilgilidir. Örneğin kutuplarda yaşayan Eskimo’ların dağarcığında, kar veya buzla ilgili
kelimelerin fazla olduğu bilinen gerçeklerdendir. Bedevilerin kullandığı kelimelerde çölle
ilgili olanlar benzer şekilde zengindir.
Toplumların bilgilenme kaynaklarından bir tanesi de, diğer toplumların birikimidir.
Söz konusu toplumlararası birikim aktarımı, çeşitli nedenlerden doğan olaylar vesilesiyle ve
farklı düzeylerde temaslarla gerçekleşmektedir. Bu temaslar iki topluma ait bireylerin
karşılaşması olduğu gibi, iki kültürün karşılaşması şeklinde de olabilmektedir. Yazılı
kaynakların oluşmasından sonra bu durum, bir toplumun ürettiği yazılı kaynağın okunması
şeklinde olmuştur. Özellikle çağdaş olmayan toplumlarda bilgilenme veya aktarım yazılı
kaynaklar üzerinden olmuştur.
Geçmiş yıllarda bir toplumun bilgilenmesi; toplumun, coğrafyanın ve iletişim
halindeki toplumların özellikleriyle şekillenmekteydi. Günümüzde ise bilgi, teknoloji
vasıtasıyla çok hızlı oluşmakta ve yayılmaktadır. Eskiden uzun dönemde bireysel tecrübelerin
aktarımıyla oluşan bilgi edinme yerine, günümüzde deneysel bilgilere dayanılarak bilgilenme
yer almaktadır. Böylece uzun dönemde oluşan tecrübî bilginin yerini, kısa sürede elde edilen
deneysel bilgiler alarak, bilgilenme süresi kısalmıştır. Günümüzde bilgi, deneysel tecrübeye
bağlı olarak üretilmekte, kısa sürede elde edilmekte ve hızla yayılmaktadır. Bu durum
çalışmanın konusu olan toprak bilgisi için de geçerlidir. Toprak bilgisi; insanoğlunun toprakla
ilgili bütün fen ve sağlık bilimlerinde maddi olarak kullanılan toprak bilgisini ifade etmesinin
yanı sıra, felsefe, edebiyat, destan vb edebî eserlerde de toprakla ilgili bilgiler
kullanılmaktadır. Günümüz Toprak Biliminde Palmann (1948)’in yaptığı tanıma göre;
“Toprak katı yer yüzünün gevşemiş ve humus teşekkülü ve kimyasal ayrışma ile değişmiş
olan, humuslaşma ve kimyasal ayrışma ürünlerinin taşınması ile değiştirilmiş bulunan
kısmıdır” (Irmak, 1972). Toprak iklim, anakaya, zaman, yeryüzü şekli ve canlı toplumlarının
etkileri altında oluşmaktadır (Irmak, 1972). Bu çalışmada toprak yapan etmenlerin Türklerin
yaşadığı coğrafyalardaki çeşitliliğine dayandırılarak oluşturulan toprak bilgisinin kökenleri
inceleme konusu yapılmıştır.
2. Yöntem
Türklerin yaşadığı alanlar çeşitli yazılı kaynaklardan derlenerek haritalanmıştır.
Haritalama işlemleri üç zaman diliminde yapılmış olup, sırasıyla; M.Ö. 1000-0, M.S. 0-1000
ve 1000-2000 olmak üzere üç döneme ayrılmıştır (Çizelge 1) (Harita 1a, b, c). Daha sonra
dünya fiziki haritası üzerinde sınırları çizilen Türklerin yaşadığı alanlar (harita 1d) coğrafi
bilgi sistemine aktarılmıştır. Ayrıca üç dönemde de Türklerin temas ettiği diğer toplumlar da
belirtilmiştir. Türklerin yaşadığı alanlarda kurulan devletlerle birlikte, diğer devletler altında
yaşayan Türkler de haritalama işlemine tâbî tutulmuşlardır. Bununla birlikte, nüfus
yoğunluğunun çok olmadığı geçici olarak bulunulan yerler çalışma dışında bırakılmıştır.
Üç dönemin haritaları ayrı ayrı elde edildikten sonra toprak, yükselti, iklim ve ekolojik
bölge coğrafi bilgi katmanlarıyla çakıştırılması için MÖ 1000-MS 2000 bulunuş haritası
oluşturulmuştur. Toprak ve ekolojik bölge katmanları http: //www.fao.org/geonetwork, iklim
katmanı için http: //koeppen-geiger.vu-wien.ac.at/present.htm, yükselti ise http:
//glcf.umiacs.umd.edu/ ağlarından yararlanılmıştır. Toprak haritasının simgeleri için
FAO/Unesco, 1974. Legend of the Soil Map of the World. FAO, Rome, Italy. isimli kaynaktan
yararlanılmış ve Türkçe okunuşları esas alınmıştır.
Çizelge 1: Çalışmanın dönemleri ve kullanılan kaynaklar
Türklerin yaşadığı coğrafyalar
Türkler M.Ö. 1000-0 arasındaki dönemlerde Macaristan, Balkanlar ve Anadolu
(Rasonyi, L., 1937: 31-61), Türkistan, Doğu Avrupa, Sibirya, Tibet, Moğolistan, Hindistan
(Gumilëv, 2003: 39-64, 541-594, Bartold, 2010: 20-27, Almas, 1989: 41-43, 60-82, Grakov,
1971: 324-327), Ukrayna, Kırım ve Kafkasya’yı (Grakov, 1971: 32-39, 59-67) yurt
edinmişlerdir (Harita 1a). Bu dönemde Hindo-German toplumlar, Romalılar, Çinliler ve
Yunanlılar’la temas etmişlerdir.
MS 0 – 1000 arası olan dönemde ise Türklerin birinci dönemdekine benzer yerlerde
bulunduğu belirlenmiştir. Bu dönemde Türkler; Macaristan ve Balkanlar (Rasonyi, 1937: 31-
61, 1988: 64-73), Türkistan, Doğu Avrupa, Sibirya, Tibet, Moğolistan, Hindistan (Gumilëv,
2003: 39-64, 541-594, Bartold, 2010: 28-36 ve 99-135, Almas, 1989: 50-51, 84-103, 120-
123), Ukrayna, Kırım, Kafkasya (Kuzeyev, 2005: 13-29, Grakov, 1971: 60-39), Horasan
(Almas, 1989: 107-108), Kuzey Afrika, Mısır ve Orta Doğu’da (Togan, 1981: 178-180)
yaşamışlardır (Harita 1b). Türkler bu dönemde Romalılar, Doğu Roma (Bizans), Çinliler,
Moğollar, Yunanlı, Farslar ve Araplarla ilişki içindedirler.
Çalışma konusunun son dönemi olan MS.1000-2000 arası Türklerin dünyaya en çok
yayıldıkları dönem olmuştur. Bununla birlikte bu yayılışın önemli kısmı çalışma konusunun
dışında tutulmuştur. Bu bulunuşların çoğu kısa dönemli olmuş ve Türkler bu yurtlarda ya yok
olmuşlar ya da yok olmak üzeredir. Örneğin Amerika kıtalarına ve Okyanusya’ya göçler çok
düşük miktarda olduğundan değerlendirme dışı bırakılırken, Batı Avrupa’daki Türkler ise
çeşitli ülkelerde yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğundan değerlendirme dışı
bırakılmıştır. Ayrıca Dünya tarihinin en önemli iki savaşında cephelerde ve cephe arkasında
Türkler de ölmüşlerdir. Savaşta kaybedilen Türklerin toplam sayısı maalesef bilinmemektedir.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, bu 1000 yıllık dönemde Türkler aynı coğrafyada
tutunabilmişlerdir. Türkler; Macaristan ve Balkanlar (Rasonyi, 1988: 64-73, Togan, 1981: 1-
2), Kafkaslar (Kuzeyev, 2005: 87-103, Togan, 1981: 1-2), Kuzey Afrika, Mısır, Orta Doğu,
Balkanlar, Orta Avrupa, Kırım, Ukrayna, Kafkaslar (Agacanov, 1969: 69-125, Uzunçarşılı,
1988: 155-177, Togan, 1981: 1-2, 178-180), Horasan (Agacanov, 1969: 69-125, Bartold,
2010: 99-135), Türkistan (Bartold, 2010: 36-45 ve 99-135, Togan, 1981: 1-2, Almas, 1989:
363-396), Sibirya’da (Togan, 1981: 1-2) yaşamlarını sürdürebilmişlerdir (Harita 1c). Türkler,
Slav, Alman, Fransız vb. Avrupalı’larla, Araplar, Farslılarla veya Rusya, Moğalistan, Çin,
Hindistan ve Afganistan’da yaşayan toplumlarla iletişim kurmuşlardır.
Harita 1: Türklerin üç dönemde yaşadıkları coğrafya (a, b, c) ve 3000 yıldır herdem
bulundukları coğrafya (d)
Türklerin yaşadığı coğrafyanın genel özellikleri
Hareketli bir hayata sahip olan Türkler, yatayda 20°-100° Doğu boylamları ile 30°-60°
Kuzey enlemleri arasında daimi olarak yaşarken, daha az nüfuslarla, 0°-170° Doğu boylamları
ile 25°-70° Kuzey enlemlerine kadar genişleyen bir alanda bulunmaktadırlar (Harita 1a, b, c
ve d). Türklerin yaşadığı coğrafyalar hem düz ve geniş ovaların bulunması hem de yüksek
dağların bulunması ile belirginleşmektedir. Türk coğrafyası genelde 500m’nin altında olmakla birlikte, %1, 7’si 4000m’nin üzerinde bulunmakta (Şekil 1), en yüksek yeri ise 7315m1‘dir.
Türk coğrafyası dünyanın en önemli ekolojik alanlara sahiptir. Dünyadaki temel
ekolojik bölgelerden Türk coğrafyasında en yaygın bulunanları sırasıyla, Kuzey Ormanları ve
taygalar (%33, 13), Çöl ve Kurak alan çalılıkları (%16, 84), Ilıman çayırlık, savan ve çalılık
(14, 25), Ilıman geniş yapraklı ve karışık ormanlar (%11, 53) ve Tundra (%11, 51), diğerleri
ise %5’in altında bir alan kaplamaktadırlar (Şekil 3).
Türk coğrafyasının en belirgin ana toprak gurupları sırasıyla Litosol (%22, 34),
Podzoluvisol (%13, 43), Kambisol (%11, 89), Gley (%7, 61), Çernozem (%6, 54),
Kastanozem (%6, 18) ve Yermosol (%5, 01)’dir. Akrisol, Ranker, Andosol, Arenosol,
Redzina, Faozem ve Vertisol topraklar %1’in altında bulunmuştur. Diğer toprak grupları % 1,
0 ile 5, 00 arasında bulunmuştur (Şekil 4).
4. Tartışma ve Sonuçlar
Türklerin yaşadığı alanların belirlenmesi oldukça yoğun bir çabayı gerektirmektedir.
Türklerin kökeni olan yerlerle ilgili olarak çeşitli görüşler dile getirilmektedir. Bazı bilim
adamlarına göre; “Tiyanşan’ın garp ve şimal yamaçları ile Aral gölü mıntıkasında” (Togan,
1981: 10), kimi yazarlara göre ise; “Ortadoğu” daha kesin olarak ise “Irak’ın kuzeyi ile Van
Gölü’nün güneyini içeren bölge” gösterilmektedir (Karatay, 2003: 95-105). Türklerin geniş
coğrafyada yaşamasının doğal bir sonucu olarak bu konuda pek çok bilimsel çalışma
yapılmıştır.
Biner yıllık üç dönemde yapılan incelemelerin sonunda çıkan en önemli sonuçlardan
biri de Türklerin geniş bir coğrafyada hem yatayda (enlem ve boylam) hem de düşeyde
hareket ettiğidir. Bu hareket uzun dönemlerde kesintisiz olarak benzer alanlarda devam
etmektedir. Bundan dolayı, üç bin yıllık tarih boyunca Türkler aynı alanda kalmışlar ve çeşitli
ölçeklerde (Oba, boy, vb) bu alan içinde yer değiştirmişlerdir (göç etmişlerdir). Bu çalışmada
Türklere ait ortak değerler yukarıda belirtilen coğrafya esas alınarak yazılmıştır (Baykara,
2001: 1-234, Gömeç, 2006: 1- 341, Ögel, B., 1998: 1-664, 2006: 1-610, Kelimbetov, 2010: 1-
388).
Yaşam tarzından kaynaklanan toprak bilgileri
M.Ö. 1000’den öncesinde de Türklerin diğer toplumlarla sıkı bir ilişkide bulunduğu ve
söz konusu ilişkinin aşağıda belirtildiği gibi geniş bir alanda olduğu bilinmektedir (Togan,
1981: 10-17). “Çin yazılı kaynaklarında Hun’ların ataları Hu’ların milattan önceki hayatları
hakkında yazılanlar çok kısa olmakla birlikte önemlidir. Bozkırlarda düzenli bir hayat
sürdükleri, göçebelerin baharla birlikte dağlar arasında yer alan ve sürüler için elzem olan su
ve otlaklarla bezeli yaylalara çıkarlar; sonbaharla birlikte nisbeten karın az düştüğü bölgelere,
sürülerin fazla zorlanmadan yem bulabilecekleri yerlere çekilirlerdi. Yaylak ve kışlaklar,
göçebeler arasında kesin bir şekilde taksimlenir ve bunlar, boyların ve ailelerin şahsi mülkü
sayılırdı. Hunlar’da da durum böyledir” (Gumilëv, 2003: 42). Bu toplum yapısı günümüz
Türkiye’sinde yazın yazlıklara taşınma şeklinde devam etmektedir.
Türkler geçmişten günümüze göçer bir hayat yaşamışlar, bulundukları coğrafyaları
idari açıdan düzenlemeyi ve yönetmeyi hedeflemişlerdir. Bu amaca ulaşırken, bazen de, diğer
toplumlar tarafından veya kandaşları olan diğer boylar tarafından başka yurtlara sürülmüşler
ya da ortadan kaldırılmışlardır. Türkler çok geniş coğrafyada hareket etmelerine bağlı olarak,
hangi otun nerelerde ne zaman bittiği, hastalıklarda kullanılacak otların nerelerde olduğuna
yönelik bilgilerde dolaylı da olsa toprak bilgisine başvurmaktaydılar. Özellikle Türklerin
yaşadığı geniş coğrafya düşünülürse (bak: harita 1), bu alandaki bilgiler yaşanılan yurtlarda
devlet yapısını oluşturmanın en önemli dayanakları olmuştur. Çünkü söz konusu bilgiler geniş
coğrafyada beslenme-barınmayı sağlamanın yanında ticarete yönelik birikimlerin de
oluşmasını sağlamaktadır.
Türk kültürünün her ne kadar at kültürüne veya bunun yaşanılan alanı olan bozkıra
dayandığı belirtilse de, Türklerin ormanlık alanlarla olan ilişkileri (Ögel, 2006: 465), deniz ve
nehirlerle ilişkileri ve çok eskiden günümüze kadar tarım faaliyetlerinde bulunduğu da
(Grakov, 1971: 94, Ögel, 1985: 51, Almas, 1989: 397) bilinmektedir. Araziye dayalı
geliştirilen çeşitli yaşam tarzlarına bağlı olarak, toplumların toprak bilgisi farklılıkları da
oluşmaktadır.
Araziye bağlı bu yaşam tarzı hayatın tüm yönlerini kapsamaktadır. Günlük işlerde
veya sanat faaliyetlerinde de toprak bilgisi kullanılmaktadır. Ne tür topraklardan kap kacak
yapılacağı ve bunların nerelerde bulunacağı, hangi tür kayaçlara şekil yapılacağı
bilinmektedir. Örneğin sıvı maddelerin bir yerden bir yere aktarılmasında kullanılan kaplar
İskitler döneminde kilden yapılmaktaydı (Grakov, 1971: 102). Kerpiç evlerde kullanılan
toprakların ne nitelikte olacağının bilinmesi de oldukça yaygın bilgilerdir. Hatta, yeni doğan
çocukların kundağına “öllük”, Anadolu’da “höllük” veya “öllük” denilen, bir toprak
serilmektedir (Ögel, 1985: 125).
Yaşadıkları alanlardan kaynaklanan toprak bilgileri
Türklerin yayılış gösterdiği alanlar yeryüzü şekillerinin tüm çeşitlerini bünyesinde
bulundurmaktadır. Su azlığının en yüksek değerlere ulaştığı çöllerden, su fazlasının en yüksek
değerlere ulaştığı yetişme ortamlarının bulunduğu ekolojik bölgelere sahiptir (Şekil 2 ve 3).
Türkler, deniz seviyesinden 7315m’ye varan bir yükseltide, 30°-60° Kuzey enlemleri arasında
yaşamlarını sürdürmekte, tropiklerin dışında tüm ana iklim ve alt iklimlere sahip alanlarda
yaşamaktadırlar. Dolayısıyla toprak yapan etkenler olan, iklim, yeryüzü şekli, anakaya ve
canlıların çeşitli düzeylerde toprak oluşumuna katkı yaptığı alanları bu coğrafyada bulmak
mümkündür. Toprak yapan etkenlerin çeşitli düzeylerde katkıları sonucunda oluşan
topraklardan yaşamak için faydalanmak zorunda olan Türkler, sözkonusu toprakları
tanımlamışlar ve sınıflandırmışlardır. Yapılan sınıflandırmalarda hiyerarşik bir düzen
kullanılmamıştır. Onun yerine kumlu topraklar, geren topraklar, killi topraklar gibi nitelemeye
bağlı bir sınıflandırma yapmışlardır. Tabi ki bu değerlendirmeler çok yüzeysel kalabilir.
Çünkü Türk coğrafyasının toprakla ilgili bilgileri toplanmamış, eldeki mevcutlarda kapsamlı
bir değerlendirmeye konu edilmemiştir. Oysa Türk coğrafyasının ana toprak grupları
açısından son derece zengin, olup, tropiklerde gelişen topraklar dışındaki tüm topraklara ve alt
tiplerine rastlamak mümkündür (Şekil 4).
Diğer toplumlarla olan ilişkiler
Türklerin yaşadığı coğrafya, Güney Amerika’daki uygarlıkları değerlendirme dışı
bırakıldığında, dünya kültür hayatına katkı sağlayan temel uygarlıkların da doğduğu yerlerdir.
Türklerin dahil oldukları dinler ve kullandığı alfabeler (User, 2006: 26-376) birçok toplumla
açıkça iletişime girdiğini ve bunu bir özellik olarak taşıdığını göstermektedir. İletişim
kurduğu toplumlarla savaşmış, ticaret yapmış hatta evlilikler kurmuşlardır. Karşılaştıkları
toplumla etkileşime girme özelliğine sahip olan Türkler, diğer toplumlardan sadece belirli
konulardaki metinleri (dini metinler vb.) çevirmemişler, birçok konuda diğer toplumlardan
çeviriler yapmışlar, bunların bir kısmı da günümüze kadar ulaşmıştır. Ayrıca diğer
toplumlarla iletişim sonucu yeni teknikler geniş bir coğrafyada uygulanma şansı bulunmuştur.
Bu etkilere birçok tarihi eserde rastlamamız mümkündür.
Türklerde toprak bilgisinin kökenlerini özetlemek gerekirse;
1) yeniliklere açık hareketli toplumsal yapılarının olması,
2) çeşitli yetişme ortamlarını içeren geniş bir coğrafyada yaşamaları,
3) aynı coğrafyada uzun süre bulunmaları, 4) diğer toplumlarla kolayca iletişim kurmalarıdır.
Türklerde toprak bilgisinin kökenlerine bakıldığında dünya toprak kültüründe önemli
bir yeri olduğu kanaati oluşmaktadır. Fakat kökenlerinin güçlü olmasına rağmen günümüzde
bu bilgilerden yararlanılmadığı gibi, aynı zamanda bu bilgiler görmezlikten de gelinmektedir.
Günümüzün bilim anlayışına göre Türklerin yaşadığı alanlarda toprak bilgisinin tüm
bölümlerinin oluşturulması, geliştirilmesi ve düzenlenmesi için bütün yetişme ortamı etkenleri
mevcut olduğu gibi, 3000 yıldır aynı coğrafyada buna bağlı bir yaşam da oluşturulmuş, Türk
yaşam tarzlarının ürettiği bilgi birikimi de elimizin altında/yanı başındadır. Buradan yeni bir
Toprak Bilim anlayışı ve yaklaşımını oluşturmak, dünyamızın geleceği içinde önem arz
etmektedir.
Dipnotlar
* Orhan Sevgi, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı, 34473, Bahçeköy,
İstanbul.
osevgi@istanbul.edu.tr
** O. Yalçın Yılmaz, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Ölçme Bilgisi ve Kadastro Anabilim Dalı, İstanbul.
yilmazy@istanbul.edu.tr
*** H. Barış Tecimen, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı, 34473,
Bahçeköy, İstanbul.
btecimen@istanbul.edu.tr
**** Taner Okan, İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Ormancılık Ekonomisi Anabilim Dalı, 34473,
Bahçeköy, İstanbul.
tokan@istanbul.edu.tr
1 Bugünkü Doğu Türkistan'ın sınırları içinde kalan en yüksek yeri "Han Tengri" olarak anılmaktadır (Gömeç, S.,2006: 16)
Kaynaklar
Agacanov, Sergey Grigoreviç, Oğuzlar, çev. Ekber N. Necef ve Ahmet Annaberdiyev, 3.baskı, Selenge Yayınları, 2004, İstanbul 1969.
Almas, Turgut, Uygurlar, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları 2010, İstanbul 1989.
Bartold, Vasily Viladimiroviç, Orta Asya, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, 2010.
Baykara, Tuncer, Türk Kültür Tarihine Bakışlar, Atatürk Kültür Merkezi Yayınları, 252,2001.
FAO/Unesco. Legend of the Soil Map of the World. FAO, Rome 1974.
Irmak, Mustafa Asaf, Toprak İlmi, İstanbul Üniversitesi Yayın Nu: 1268, Orman Fak. Yayın Nu: 121, 1972.
Grakov, Boris Nikolaayeviç, İskitler, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları, 2006, 1971.
Gumilëv, Lev Nikolayeviç, Hunlar, çev. D. Ahsen Batur, Üçüncü Baskı, Selenge Yayınları,Nu: 1, 2003.
Karatay, Osman, İran ile Turan Hayali Milletler Çağında Avrasya ve Ortadoğu, KaraM Yayınları 5, Eskiçağ Kitaplığı 1, 2003.
Kelimbetov, Nemat, Türk halklarının ortak edebi eserleri, çev. Abdulvahap Kara, 2010,Selenge Yayınları, 2005.
Klyashtorny, Sergey Grigoryeviç ve Sultanov, Tursun İkramoviç, Kazakistan Türkün Üç Bin Yılı, çev. D. Ahsen Batur, Selenge Yayınları 10, Tarih Dizisi Nu: 7, 2003.
Kuzeyev, Raim Gumeroviç, Itil-Ural Türkleri, çev. Arif Acaloğlu, Selenge Yayınları, 2005.
Rasonyi, Laszlo, “Macar Arkeolojisinde Hunlar, Avarlar, Macarlar”, 1 Mayıs 1937’de Ankara
Halkevinde Konferans, Yayına Hazırlayan Yusuf Gedikli, Doğu Avrupa’da Türklük, s.31-61, Selenge Yayınları 2006.
Rasonyi, L Laszlo, “Türk-Macar İlişkilerinin Kaynakları”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi,
Temmuz, S. 41, s. 64-73, çev. Yard. Doç. Dr. Muslihiddin Karakurt, Yayına Hazırlayan Yusuf Gedikli, Doğu Avrupa’da Türklük, s. 87-112, Selenge Yayınları,2006, 1988.
Ögel, Bahattin. Türk Kültür Tarihine Giriş III, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 638,Kültür Eserleri Dizisi: 46, 1985.
Ögel, Bahattin, Türk Mitolojisi, I. Cilt, 3. baskı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu,Türk Tarihi Kurumu Yayınları, 1998.
Ögel, Bahattin, Türk Mitolojisi II. Cilt, 3. baskı, Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarihi Kurumu Yayınları, 2006.
Özkan Mustafa, İnsan iletişim ve dil, 3F Yayınevi, 2008.
Seroşevsky, V. L., Saka-Yakutlar, çev. Arif Acaloğlu, Selenge Yayınları, 2007,
User, Hatice Şirin, Başlangıçtan Günümüze Türk Yazı Sistemleri, Akçağ Yayınları, 2006.
Uzunçarşılı, İsmail Hakkı, Osmanlı Tarihi, 1. Cilt, 5. baskı, Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Tarih Kurumu Yayınları Dünya Tarihi, 1988.
Togan, Zeki Veli, Umumî Türk Tarihi’ne Giriş, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yayınları, nu: 1534, Tarih Araştırmaları, Nu: 1, Cilt: 1, 3. baskı, Enderun Kitabevi,1981.
http: //maps.grida.no/go/graphic/main-world-s-river-basins (Erişim 01.09.2011)
http: //www.fao.org/geonetwork (Erişim 08.09.2011)
http: //koeppen-geiger.vu-wien.ac.at/present.htm (Erişim 08.09.2011)
http: //glcf.umiacs.umd.edu/ (Erişim 08.09.2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder