1 Ekim 2012 Pazartesi

Cumhuriyetten öncesi de var sonrası olduğu gibi -CHP demokrasi devrimini nasıl yok etti - Aziz Üstel

Türkiye’de kimi çevreler, hele de kalem erbabı, ülkenin toplumsal, ekonomik ve kültürel gelişimini “cumhuriyetten önce ve sonra” diye ikiye ayırırlar. Sanki bu millet, bu halk, 29 Ekim 1923 öncesinde yokmuş da, cumhuriyetin ilanından hemen sonra gökten zembille inivermiş bu topraklara! Türkiye Cumhuriyetinin, hem hukuksal hem de toplumsal bir devamı olduğunu anlamak istemezler Osmanlı’nın. Kardeşim, Osmanlı’yla Cumhuriyet arasında, ikisini birbirine bağlayan sayısız, beşeri köprü vardır. Yahu biz Osmanlı’nın borçlarını ta rahmetli Menderes döneminde bitirmedik mi? Eğer aramızda hiçbir bağ yoksa niye borçlarını üstlendik ki! Yasal deyimiyle “reddi miras” eder, geçer giderdik! Bu topraklarda soluk alıp veren her şey Osmanlı’nın devamıdır. Aksini söylemek“soysuzluğu kabul etmektir ki, bu da hepimize hakarettir!”

“Türkiye’de Reformlar” başlığı altında cumhuriyet sonrası yazılan kitaplar hep 1923 sonrasına alkış tutar. Eğer konu reformlarsa, İkinci Mahmud döneminde bir göz atmak yeter de artar bile. Sultan II. Mahmud dönemi cumhuriyete değin uzanan, dahası günümüzü de ciddi biçimde etkileyen nice reformun yapıldığı, kurumun oluşturulduğu yıllar. Seçme ve seçme seçilme hakkından tutun, ilk siyasi partilere, tıp ve mühendislik okullarının kurulmasına, düzenli orduya geçişe kadar sayısız reform Osmanlı döneminde yapılmış değil mi? Mustafa Kemal siyasal düzeni cumhuriyete dönüştürerek, radikal bir neşter atmış düzene, şapka, takvim, harf devrimleriyle de toplumsal dönüşümü hedeflemiş. Bakınız ve şu yadsınamaz gerçeği kabul ediniz sövüp saymadan: Mustafa Kemal bir Osmanlı generalidir; Osmanlı’nın reform mirasını sürdürmüş, daha da ileriye götürmüştür.

Gelin 1808’e dönelim ve II. Mahmud’un kurduğu yeni orduya bir göz atalım. Bu yeni ordu, yani Sekban-ı Cedid kurulur kurulmaz Yeniçeriler, alışkanlıkları gereği kazan kaldırınca, sultan Eşkinci adında yeni bir ordu sürdü ortaya. Yeniçeri durur mu? Kazan kaldırdı o saat. Ve Sultan II. Mahmud kelle koltukta, bu kanayan yaraya tuz basarak yeniçeri ocağını kapattı! Millet öylesine mutlu oldu ki Vaka-i Hayriye yani hayırlı olay dedi başlarına bela kesilmiş yeniçerilerin tarihe karışmasına.

Beğenin beğenmeyin ama Sultan Mahmud’dur ilk kıyafet kanununu yürürlüğe koyan; devlet memurlarının sarık, kavuk, şalvar ve çarık giymesini yasaklayarak fes, pantolon, ceket giyilmesini şart koşan. Kendisi de setre pantolon giydi, resmini bütün devlet dairelerine astırdı. Bunlar o güne değin ne görülmüş ne de duyulmuş işlerdi Osmanlı mülkünde. Derken 1811’de salt erkekleri kapsayan bir nüfus sayımı yaptırdı, böylece de yeni kurduğu ordunun devamını sağlayacak insan ve servet varlığının saptanmasını sağladı. Divanı kaldırıp bakanlıklar kurdu. Sadaret makamına Başvekalet, sadrazama da “başvekil” denmesini buyurdu. Maliye, Dahiliye, Hariciye, Evkaf nezaretleri onun döneminde kuruldu. Yabancı tüccarlarla rekabet edebilmeleri için Osmanlı ticaret erbabına gümrük kolaylıkları getiren de odur.

Tabi bu reformlara yönelik direniş o gün de vardı cumhuriyet döneminde de. Düzende değişiklik yapmak isteyen nice sultan kellesinden olmuştur. Yalnız kelle almak geleneği Osmanlı’ya özgü değildir! Cumhuriyetle de devam etmiştir? Menderes’le arkadaşlarını düşünün hele! Cumhuriyet her reformu, her değişiklik girişimini “düzene yönelik bir saldırı” olarak algılamıştır. Cumhuriyet tarihindeki sayısız darbe, darbe girişimi, andıç ve muhtıranın altında yeniçerinin kazan kaldırma ruhu yatar! Hep yineliyorum ve Kemal Tahir’e rahmet okuyorum: “Bir milletin geleceği geçmişinden kesilir!” Geçmişi yok sayarsan bugün olan biten her şeyin karşısında apışır kalırsın! (Meraklısına Not: Sevgili Murat Erdin’e çok teşekkür ederim; nice konuyu aklıma düşürdüğü için.)


CHP demokrasi devrimini nasıl yok etti
Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Fırkası’na muhalefet edecek, hatta iktidarı onun elinden halkın oylarıyla alacak bir siyasi partinin kurulması gereğine 1930’da çıktığı bir yurt gezisinden sonra karar verir. O gezide, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak’a şöyle der:

Bunalıyorumçocuk, büyük bir ıstırap içinde bunalıyorum. Görüyorsun ya, her gittiğimiz yerde dert ve şikayet dinliyoruz. Her taraf derin bir yokluk, maddi ve manevi perişanlık içinde...”
Halk Fırkası ülke kalkınması için tek kaynağa sırtını dayamıştır o da vergi, vergi yine vergi! Üstelik Halk Fırkası yönetici ve kimi milletvekilleri, devlet ihalelerini iş adamları adına kovalayarak kendi ceplerini dolduruyor ve günün deyimiyle nüfuz suiistimali yapıyorlardı dur durak bilmeksizin. (Hasan Rıza Soyak)
Mustafa Kemal, geç de olsa Halk Fırkası’nın ülkeyi perişan ettiğini anlamış ve çare olarak en yakın dostu Fethi Okyar’ı “beş gün beş gece Yalova’da güçlükle ikna ederek” Serbest Fırka’yı kurmasını sağlamıştır.
Serbest Fırka’nın kurulması halkı öylesine mutlu etmiştir ki, İzmir’de sokaklara doluşan binlerce insan Fethi Bey’i karşılarken “Yaşasın Gazi, Yaşasın Fethi Bey!” diye haykırmış, Gazi’nin onları ikinci kez kurtarmakta olduğu kanısına varmıştır.
Ancak kendini Devrimlerin Bekçisi ilan eden Halk Fırkası, Fethi Bey, Nuri Conker, Gazi’nin kız kardeşi Makbule Hanım, Ağaoğlu Ahmet Bey, Dr. Reşit Galip, Mehmet Emin Yurdakul ve daha nice Serbest Fırka üyesini irticayla, dini siyasete alet etmekle suçlar! Günümüzde cılkı çıkmış bu bayat suçlama o gün fırından yeni çıkmış taze ekmek kıvamında Gazi’nin önüne konur. Mustafa Kemal, bu iddiaların saçma olduğunu söyler, ciddiye bile alınamayacağını haykırırsa da, kimseye laf dinletemez. Çünkü“hükümetle CHP artık onun denetiminden çıkmış İnönü ve Peker’in eline  geçmiştir. “ (Şevket Süreyya Aydemir)
Fethi Bey fırkayı kapatacağını söylediğinde Mustafa Kemal karşı çıkar, dayanmasını, direnmesini söyler ama Fethi Bey :”İsmet Paşa hükümetinden bıkmış, bunalmış olan halkın kurtararılması için değişikliğe ihtiyaç olduğu kesindir...Cumhuriyet kelimesi bunların (Halk Fırkası’nın) elinde sadece dudaklarda kalmış ve kalplere girememiş. Yetersizlik, sınır tanımayan hırs, hiçbir dayanağı olmayan iddialar, ülkenin yuvarlanmakta olduğu uçurumu kavrayamama beceriksizliği korkarım bizi felakete sürüklemektedir...” sözlerine rağmen, kendisi ve arkadaşlarına yönelik çirkin iftiralara dayanamayarak partisini kapatır.
CHF ya da daha sonraki adıyla CHP’den ayrılarak Serbest Fırkayı kuranların iki özelliği vardır: Bunlardan biri kurucularının hepsi Mustafa Kemal’in en yakın arkadaşı, dostu ve güvenini kazanmış kişiler olmasıdır. Diğer özellikse hepsinin İsmet Paşa yönetimine karşı olmalarıdır ki, Recep Peker’in faşist hayranlığı Serbest Fırkacılar’ın en büyük şikayetlerinden biridir.
Serbest Fırka’nın kısa sureli muhalefeti İsmet Paşa iktidarına sert darbeler indirmiştir. Eğer Serbest Fırka yaşasaydı ilk genel seçimleri kazanacağı kuşkusuzdu. Ne var ki, Serbest Fırka tarihe karıştıktan sonra iktidar iyice sertleşecek, ülkede tek parti düzeni hepten yerleşecekti. CHP’nin çizdiği sınırlar dışında söz söylemek, düşünce açıklamak gittikçe zorlaşacak, özellikle de Mustafa Kemal’in ölümü üzerine İnönü kendini Milli Şef ilan ederek tüm özgürlükleri boğacaktır. Bu yüzden Serbest Fırka sür-git İsmet Paşa ve Recep Peker’in bakış açısından değerlendirilmiştir siyasi tarihimizde. Ve “gericilikle” suçlanmıştır. Ama Mustafa Kemal’in Serbest Fırka’yı kurdurmak için onca uğraşması hatta parti programının yazılmasına katkıda bulunmasının en büyük nedeni İsmet Paşa’yı ve onun faşizm özlemiyle yanıp tutuşan yandaşlarını iktidardan uzaklaştırma isteğidir. Özetle Serbest Fırka girişimi, Prof. Dr. Çetin Yetkin’in pek güzel belirttiği gibi, Mustafa Kemal’in, kendi iradesi dışında, başarısızlıkla sonuçlanmış bir demokrasi devrimidir. (Meraklısına Not: Serbest Cumhuriyet Fırkası-Çetin Yetkin; Hasan Rıza Soyak -Atatürk’ten Anılar, Fethi Okyar- Hatıralar vb...)

Hiç yorum yok: