20 Eylül 2012 Perşembe

Modern olmak uğruna nelerden vazgeçtik Aziz Üstel


Pek bir meraklısı olduğumuz “modernlik” kavramı beşinci yüzyılda yazıya dökülür. Latincedir. “Bugün var olan...günümüzde saltanatını sürdüren; geçerliliğini koruyan” anlamına gelir. Modernliği sırtına ilk atanlar bir şal örneği, Hristiyanlardır; “modern” derken antik ya da pagan olmayandan söz ederler. Batı, İsa’nın izinde antik ve çok tanrılı, pagan Yunan’ı çöp kutusuna atar. Bizim modernin asıl başlangıcı olarak belediğimiz Rönesans’la birlikte yeniden hatırlar antik Yunan’ı. Rönesans moderni masaya sürmez, Antik Yunan’ı başköşeye oturtur. Biz ne yaparız peki? Biz modernleşiyoruz arkadaşlar derken geçmişi, geleneği, hafızayı kaldırır çöpe atarız bir hışım! Rönesans aslında basit bir çeviriler dönemidir. Yani Antik Yunan’ın Latinceye tercümesidir. Ortaçağ’da Batı’nın hemen hemen yanına uğramadığı, genellikle Aristo’nun mantık üzerine yazdıkları Antik Yunan metinleri önce İslam düşünürleri Arapçaya çevirir sonra da Yahudiler bunları alır, Latinceye tercüme eder. Batı Rönesans’la birlikte kendi geçmişini okur, yorumlar, kolları sıvar ve inşa eder. Yani? Yani Rönesans kendini yeniden keşfetme ve yapılandırma sürecidir.
Daha önce de söyledik batı modernleşmemiştir; modern olmuştur. Modernleşmeyse bizim gibi modernliği önünde bir olgu, bir vaka olarak bulmuş, ona kayıtsız kalamayacağını anlamış toplumların koyduğu bir tepkidir! Batı’nın modernliği toplumsal bir girişimken bizimkisi siyasal bir tepeden inmeciliktir. Bizim modernleşmemizin kökeninde devleti kurtarma güdüsü yattığından, garip bir biçimde, tutarlı sayılabilecek bir davranış olarak da algılanabilir. Günümüzdeyse Nilüfer Göle’nin Batı dışı modernliği gibi kavramlar, üzerinde çok durulası ve tartışılası tezlerdir bence.
Profesör Besim Dellaloğlu’nun bir anısı bizim neden gerçek değerlerimize burun kıvırıp modernleşmenin, ne olduğunu bile bilmeden, peşinde düştüğümüzün güzel bir örneğidir: “Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehri’ni okuyan bir öğrencim ‘ne kadar da muhafazakar bir adam bu hocam. Sürekli Süleymaniye’den, Mimar Sinan’dan, Dede Efendi’den, Itri’den söz ediyor’ dedi.” Modern olduğunun sanan bu öğrenci Tanpınar’ı muhafazakar saydığı için bir, kitaplarını Dergah Yayınları bastığı için iki, İstanbul’dan söz ederken saz, caz, varyeteyi bir yana bırakıp Süleymaniye’den, Sinan’dan, Itri’den dem vurduğu için üç, okumuyor! Dergah “muhafazakar” olduğu için kapısından girmediği bir yayınevi. Tanpınar’ı Yapı Kredi Yayınları basmaya başlayınca içeri dalıp raflara uzanıyor hemen! Çünkü ona göre Yapı Kredi Yayınları modern!
Tarih ve bizim gerçek edebiyatımız modernler için anlamlı görülmemiştir. Halbuki ayılıp bayıldıkları Rönesans, Reform ya da Aydınlanma gibi konuları anlamak ve kavramak bizim gerçek tarihimizi ve edebiyatımızı bellemeden mümkün değildir. Artık Tanpınar, Peyami Sefa, Necip Fazıl ve daha nice edebiyatçımızı okumanın onları anlamanın ve gene Tanpınar’ın çok güzel söylediği gibi “sükut suikasti” ne son vermenin zamanı gelmiştir...

Hiç yorum yok: