Geçtiğimiz günlerde dostlarla umreden yeni dönmüş bir büyüğümüzü ziyarete gittik.
Hicazın tarifsiz manevî havasını, engin feyzini, gül kokusunu heyecanla ve hasretle dinledik…
Ardından söz dönüp dolaşıp ‘imtihan’ hakikatine geldi. Her mekânın ve zamanın şarlarına göre imtihan şartlarının değiştiği gerçeğinden bahisle, külfetin nimet nispetinde ve mukabilinde arttığı kanaatine ulaştık.
Bu meyanda, Kâbe’nin, Mescid-i Nebevî’nin kokusu henüz simasından silinmemiş büyüğüm “Cumartesi Balıkları”nı hatırlattı ve ilâve etti: “Herkesin cumartesi balıkları vardır!”
Neydi peki “Cumartesi Balıkları?”
Önce A’râf Sûresi 163 ve 164. âyet-i kerimelerin meâllerin okuyalım: “Bir de onlara, denizin kıyısındaki veya denize nazır olan o karyenin hâlini sor. Yani o kasaba ahalisinin başına nasıl bir bela geldiğini İsrailoğulları çok iyi bilirler. Sen bir sor da kendileri söylesinler.”
Elmalılı Hamdi Yazır, bu âyet-i kerimeleri şöyle tefsir eder: “Bu kasaba Medyen veya Taberiyye denilmiş ise de çoğunluğun görüşü, Medyen ile Tur arasında bulunan “Eyle” kasabası olduğudur. Onlar o vakit Cumartesi yasağını çiğniyorlardı. Dinleri gereğince Cumartesi günü bütün işleri tatil edip, ibadet edecek yerde balık avlıyorlardı, çünkü sebt yaptıkları vakit, yani Cumartesi yasağına uydukları gün, balıklar onlara açıktan açığa sürüler halinde geliyorlardı, zira o gün balıklar saldırıya uğramamaya alışmışlardı, o gün kendilerine dokunulmayacağını hissediyorlardı, kaçmıyorlardı. Sebt yasağına riayet etmeleri balıkların bu suretle o civara ısınıp alışmasına da sebep olmuş oluyordu.
Sebt yapmadıkları gün ise gelmiyorlardı. Yani, diğer günlerde avlanmak korkusundan dolayı öyle gelmezlerdi. Cumartesi yasağına riayet etmedikleri gün hiç gelmeyeceklerdi ve artık o kasabanın yeşilliğinin ve güzelliğinin sebebi olan ekonomisi ve ticareti sönecek, zenginliği gidecekti. Lâkin o fasık ve saldırgan halk, Cumartesi günleri balıkların öyle akın akın gelmesine imrendiler, hırslarını tutamadılar da dinlerinin emrini dinlemediler, yasak demeyip balıkları avlamaya başladılar. Ve böylece sebtin kutsallığını çiğnediler. İşte o vakit bunlar ne oldular, sor da söylesinler. İşte biz onları böylece, işledikleri fısk u fücurdan dolayı belaya çarptırdık. O saygısız ve saldırgan İsrailoğulları’nı, ötedenberi fısk edegelmeleri, Allah’ın emirlerine itaat etmekten kaçıp, açıkça yasakları çiğnemeyi alışkanlık haline getirmeleri, huy edinmeleri sebebiyle böyle imtihanlara çeker, belaya uğratırız. Yoksa fıskta ısrar etme âdetleri ve huyları olmasa idi, böyle ağır belalara uğratılmazlardı.”
Peki, hiç sizin cumartesi balığınız olmadı mı?
Normal vakitlerde çokça istediğiniz helal bir şey, haram tepsilerde hiç size sunulmadı mı?
Sair vakitlerde hiç hayal semtinize uğramayan bir yığın tezvirat namaza durunca birden bire ve topyekûn taarruza geçmiyorlar mı?
Dünyevî bir servet kavşağında, mesleki bir kariyer virajında yüksek manevî fiyatlar karşılığında çizginizden, istikametinizden, istikrarınızdan fedakarlık yapmanız hiç beklenmedi mi?
“Başka çaren yok ki!” diye başlayan terapilerin içinden çıkılması müşkil hatta imkânsız bataklıklara sürüklediği çokça vâkidir.
Belki sekeratta şeytanın su ile gelip insana vesvese vermesi gibi bir şey bu!
Cumartesi balıkları!…
Her “imtihan” kendi cumartesi balığını içinde barındırır…
Cumartesi balıkları…
Bazen bir iş adamı için süslü tepsilerle sunulmuş cazip bir kredidir…
Ehl-i nâmus için her türlü şartları olgunlaşmış nâmeşru bir fırsattır…
Dine hizmeti kendisine adamış bir mücahid için parlak bir kariyer teklifidir…
Yüksek makamları işgal eden bir yönetici için hükmettiği servet ve mâlî kaynaklardır…
Yaz sıcaklarında oruç tutan bir mü’min için buz gibi bir sudur…
Ve hâkezâ…
Gerçekten “Herkesin cumartesi balıkları vardır…”
Mühim olan her kişinin cumartesi balıklarını tespit edip onlara avlanmamak!
Değil mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder