Amerika'da yeni yapılan iki ayrı araştırmada tavuk, hindi gibi kümes hayvanlarının yemlerinde pek çok ilaç ve kimyasal madde bulunduğu ortaya çıktı.
Bu araştırmalar beni gerçekten hayrete düşürdü. Birincisi bu yemlerin tavuk tüylerinin işlenmesiyle elde edilmiş olması. Kümes hayvanları kesildikten sonra tüy ve telekleri atılmıyor, yeme dönüştürülüyor ve gübre veya yem olarak kullanılıyor. Buna 'tüy yem' adı veriliyor. Endüstrinin tavuk tüylerini bile ziyan etmeyip değerlendirmesi gerçekten çok ilginç. Sineğin kanadından yağ çıkarmak sözü yerine bundan sonra rahatlıkla 'tavuğun tüyünden yem üretmek' sözünü kullanabilirsiniz.
İkincisi ise bu tüy yemlerde çeşitli antibiyotikler, parasetamol, difenhidramin, kafein, fluoksetin gibi ilaçlar ile arsenik bulunması. Tavuğun tüylerinde de tıpkı insan tırnağında veya saçında olduğu gibi vücuda girmiş olan kimyasal maddeler birikiyor ve uzun sürede burada kalıyor. Bakar mısınız, yem değil adeta ilaç deposu mübarek!
Şimdi gelin tavuk tüylerinde bu ilaçların ve kimyasal maddelerin ne işi olduğuna bakalım ve antibiyotiklerden başlayalım. İncelenen yem örneklerinde altı farklı sınıftan olmak üzere 2 ila 10 antibiyotik bulunduğu görülüyor. Antibiyotikler tavuklara herhangi bir enfeksiyonun tedavisi için değil, daha kısa sürede gelişmeleri, daha etli olmaları için veriliyor. Bu çok sakıncalı ve üstelik de kanun dışı bir uygulama.
Sakıncalı, çünkü bu gereksiz antibiyotik kullanımı antibiyotiklere dirençli mikropların üremesine yol açıyor. Bunlar da hayvanlardan insanlara geçiyor. Antibiyotiklere dirençli mikroplar tıbbın çaresiz kaldığı durumlardan biri. Amerika'da bu sebepten ölenlerin sayısının AIDS'ten ölenlerin sayısından fazla olduğunu söyleyeyim, siz anlayın.
Bu aynı zamanda da kanun dışı, çünkü bu ülkede 1977 senesinde yürürlüğe giren yönetmeliklere göre hayvanlara enfeksiyon olmadan, daha hızlı büyümeleri için antibiyotik verilmesi yasak. Ama anlaşılıyor ki Amerikalı fabrika tavukçuları yasak-masak dinlemiyor.
Hayvanlara antibiyotik verilmesi aynı zamanda da çok önemli; zira Amerika'da satılan antibiyotiklerin yüzde 80'i hayvanlarda kullanılıyor. Dolayısıyla bunlardaki yanlış kullanımın etkilerinin daha fazla olması da kaçınılmaz oluyor.
Tavuk yemi ecza deposu gibi
Gelelim incelenen 12 örneğin 10'unda tespit edilen diğer ilaçlara. Bunlardan ağrı kesici ve ateş düşürücü bir madde olan parasetamolu biliyor olmalısınız. Difenhidramin ise bir antihistaminik. Bu ilaçlar stres giderici, rehavet verici etkilerinden yararlanılmak için veriliyor. Difenhidraminin ayrıca iştah açıcı etkisi de var. Çocuklara verilen iştah açıcı şurupların içinde antihistaminik olduğunu bilmeyenlere hatırlatmak isterim. Fluoksetin ise antidepresan bir ilaç; herkesin bildiği dünyaca meşhur Prozac'ta bulunan etken madde. Antidepresan ilaçların çoğunun kilo artırıcı etkisi olduğu malumunuzdur. İşte, bu ilaç kokteyli ile tavuğun stresten uzak olması, daha iyi beslenmesi ve etinin yumuşak olması sağlanıyor. Tüy yemlerde ilginç bir kimyasal daha var ki o da kafein. Kahve küspesi veya yeşil çay tozu verilerek tavukların uyanık kalması sağlanıyor; çünkü bunlarda bulunan kafein sinir sistemini uyaran bir madde. Böylece bir taraftan antihistaminik ve antidepresanlarla sakinleştirilen tavuklar kafein ile de uyanık tutuluyor; beslenmek için daha fazla zamanları oluyor.
Beslenme uzmanları pişkin, araştırmacılar şaşkın!
Sırada hepimizin cinayet romanlarından bildiğimiz öldürücü bir zehir olan arsenik var. Amerika'da besi tavuklarının yüzde 90'ının yemlerine arsenik katıldığı zaten bir sır değil. Test edilen her 'tüy yem' örneğinde de kilo başına 44-4100 mikrogram arasında arsenik bulunuyor. Arsenik hem antibiyotik özelliğinden faydalanmak hem de ete pembe bir renkvermek için kullanılıyor. Arsenik suda, toprakta ve hatta soluduğumuz havada da var. Çok az miktarda alınması belki sakıncalı değil ama bu maddenin içme sularında hangi miktarda bulunabileceği belirlenmişken yiyecekler için böyle bir standart olmaması üzerinde düşünmeye değer bir husus. Kimsenin kendisine hiçbir faydası olmayan arsenikten 'eser' miktarda da olsa almak isteyebileceğini sanmıyorum.
Amerikan Milli Tavuk Konseyi bu araştırmalara hemen itiraz etmiş. Diyorlar ki: "Bu araştırma tavuk etinde değil tüyünde yapılmıştır. Amerika'da eti için üretilen kümes hayvanlarına arsenik veya adı geçen ilaçların hiçbiri verilmez. Bu araştırmalarda kullanılan çok hassas metotlar bu kimyasal maddeleri hemen her şeyde, yıllardan beri ve hatta hiç kullanılmamış olsalar da tespit edebilir."
Bu sözleri anlayabilselerdi, herhalde tavuklar da kahkahalarla gülerlerdi. Tavuğun tüyüne geçen ilaç, etine geçecektir elbette. Siz adı güya beslenme uzmanı olan ama aslında 'endüstrinin besleme uzmanları' olan bu zevatın sözlerine kanmayın sakın. Bakın, araştırmayı yapan bilim adamlarından Nachman ne diyor: "Karşılaştığımız sonuçlar karşısında şaşırdık kaldık. Zaten her araştırmamızdan sonra organik yiyeceklerin değerini daha iyi anlıyor ve onlara yöneliyoruz. Yemlerde 7 seneden beri yasak olan antibiyotikler var. FDA'nın bu işin denetimini endüstriye bırakması olacak iş değil."
Gelelim neticeye: Bu, Amerika'da yapılan bir araştırma. Bizdeki durum nedir bilemem ama bizim üreticilerin hep Amerika, Avrupa standartlarında üretim yaptıklarını söylediklerini hatırlatayım, kararı siz verin. Bu araştırmalar doğru ise, yakında ilaç almak için eczaneye değil markete gitmemiz gerekecek. Üstelik bundan sonra yutması zor, tatları berbat tabletler, şuruplar; canımızı yakan iğneler yerine birtakım besinleri afiyetle yememiz de yeterli olacak.
Ey vatandaş, sağlıklı besinler için sesini yükselt. Yoksa daha çok tokat da yersin, zehir de! Ama "Yok, biz Prozac yerine tavukgöğsü, Calpol yerine hindi budu, Cipro yerine tavuk suyuna çorba yemek istiyoruz" diyorsanız, afiyet şeker olsun size.
İkincisi ise bu tüy yemlerde çeşitli antibiyotikler, parasetamol, difenhidramin, kafein, fluoksetin gibi ilaçlar ile arsenik bulunması. Tavuğun tüylerinde de tıpkı insan tırnağında veya saçında olduğu gibi vücuda girmiş olan kimyasal maddeler birikiyor ve uzun sürede burada kalıyor. Bakar mısınız, yem değil adeta ilaç deposu mübarek!
Şimdi gelin tavuk tüylerinde bu ilaçların ve kimyasal maddelerin ne işi olduğuna bakalım ve antibiyotiklerden başlayalım. İncelenen yem örneklerinde altı farklı sınıftan olmak üzere 2 ila 10 antibiyotik bulunduğu görülüyor. Antibiyotikler tavuklara herhangi bir enfeksiyonun tedavisi için değil, daha kısa sürede gelişmeleri, daha etli olmaları için veriliyor. Bu çok sakıncalı ve üstelik de kanun dışı bir uygulama.
Sakıncalı, çünkü bu gereksiz antibiyotik kullanımı antibiyotiklere dirençli mikropların üremesine yol açıyor. Bunlar da hayvanlardan insanlara geçiyor. Antibiyotiklere dirençli mikroplar tıbbın çaresiz kaldığı durumlardan biri. Amerika'da bu sebepten ölenlerin sayısının AIDS'ten ölenlerin sayısından fazla olduğunu söyleyeyim, siz anlayın.
Bu aynı zamanda da kanun dışı, çünkü bu ülkede 1977 senesinde yürürlüğe giren yönetmeliklere göre hayvanlara enfeksiyon olmadan, daha hızlı büyümeleri için antibiyotik verilmesi yasak. Ama anlaşılıyor ki Amerikalı fabrika tavukçuları yasak-masak dinlemiyor.
Hayvanlara antibiyotik verilmesi aynı zamanda da çok önemli; zira Amerika'da satılan antibiyotiklerin yüzde 80'i hayvanlarda kullanılıyor. Dolayısıyla bunlardaki yanlış kullanımın etkilerinin daha fazla olması da kaçınılmaz oluyor.
Tavuk yemi ecza deposu gibi
Gelelim incelenen 12 örneğin 10'unda tespit edilen diğer ilaçlara. Bunlardan ağrı kesici ve ateş düşürücü bir madde olan parasetamolu biliyor olmalısınız. Difenhidramin ise bir antihistaminik. Bu ilaçlar stres giderici, rehavet verici etkilerinden yararlanılmak için veriliyor. Difenhidraminin ayrıca iştah açıcı etkisi de var. Çocuklara verilen iştah açıcı şurupların içinde antihistaminik olduğunu bilmeyenlere hatırlatmak isterim. Fluoksetin ise antidepresan bir ilaç; herkesin bildiği dünyaca meşhur Prozac'ta bulunan etken madde. Antidepresan ilaçların çoğunun kilo artırıcı etkisi olduğu malumunuzdur. İşte, bu ilaç kokteyli ile tavuğun stresten uzak olması, daha iyi beslenmesi ve etinin yumuşak olması sağlanıyor. Tüy yemlerde ilginç bir kimyasal daha var ki o da kafein. Kahve küspesi veya yeşil çay tozu verilerek tavukların uyanık kalması sağlanıyor; çünkü bunlarda bulunan kafein sinir sistemini uyaran bir madde. Böylece bir taraftan antihistaminik ve antidepresanlarla sakinleştirilen tavuklar kafein ile de uyanık tutuluyor; beslenmek için daha fazla zamanları oluyor.
Beslenme uzmanları pişkin, araştırmacılar şaşkın!
Sırada hepimizin cinayet romanlarından bildiğimiz öldürücü bir zehir olan arsenik var. Amerika'da besi tavuklarının yüzde 90'ının yemlerine arsenik katıldığı zaten bir sır değil. Test edilen her 'tüy yem' örneğinde de kilo başına 44-4100 mikrogram arasında arsenik bulunuyor. Arsenik hem antibiyotik özelliğinden faydalanmak hem de ete pembe bir renkvermek için kullanılıyor. Arsenik suda, toprakta ve hatta soluduğumuz havada da var. Çok az miktarda alınması belki sakıncalı değil ama bu maddenin içme sularında hangi miktarda bulunabileceği belirlenmişken yiyecekler için böyle bir standart olmaması üzerinde düşünmeye değer bir husus. Kimsenin kendisine hiçbir faydası olmayan arsenikten 'eser' miktarda da olsa almak isteyebileceğini sanmıyorum.
Amerikan Milli Tavuk Konseyi bu araştırmalara hemen itiraz etmiş. Diyorlar ki: "Bu araştırma tavuk etinde değil tüyünde yapılmıştır. Amerika'da eti için üretilen kümes hayvanlarına arsenik veya adı geçen ilaçların hiçbiri verilmez. Bu araştırmalarda kullanılan çok hassas metotlar bu kimyasal maddeleri hemen her şeyde, yıllardan beri ve hatta hiç kullanılmamış olsalar da tespit edebilir."
Bu sözleri anlayabilselerdi, herhalde tavuklar da kahkahalarla gülerlerdi. Tavuğun tüyüne geçen ilaç, etine geçecektir elbette. Siz adı güya beslenme uzmanı olan ama aslında 'endüstrinin besleme uzmanları' olan bu zevatın sözlerine kanmayın sakın. Bakın, araştırmayı yapan bilim adamlarından Nachman ne diyor: "Karşılaştığımız sonuçlar karşısında şaşırdık kaldık. Zaten her araştırmamızdan sonra organik yiyeceklerin değerini daha iyi anlıyor ve onlara yöneliyoruz. Yemlerde 7 seneden beri yasak olan antibiyotikler var. FDA'nın bu işin denetimini endüstriye bırakması olacak iş değil."
Gelelim neticeye: Bu, Amerika'da yapılan bir araştırma. Bizdeki durum nedir bilemem ama bizim üreticilerin hep Amerika, Avrupa standartlarında üretim yaptıklarını söylediklerini hatırlatayım, kararı siz verin. Bu araştırmalar doğru ise, yakında ilaç almak için eczaneye değil markete gitmemiz gerekecek. Üstelik bundan sonra yutması zor, tatları berbat tabletler, şuruplar; canımızı yakan iğneler yerine birtakım besinleri afiyetle yememiz de yeterli olacak.
Ey vatandaş, sağlıklı besinler için sesini yükselt. Yoksa daha çok tokat da yersin, zehir de! Ama "Yok, biz Prozac yerine tavukgöğsü, Calpol yerine hindi budu, Cipro yerine tavuk suyuna çorba yemek istiyoruz" diyorsanız, afiyet şeker olsun size.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder