15 Haziran 2012 Cuma

Meleklerin Aklı Var mıdır? -Sorularla İslamiyet


Bediüzzaman Said Nursi’nin, melekler hakkında vediği bilgiler şöyledir:
“Hakikat kat’iyen iktiza eder ve hikmet yakînen ister ki, zemin gibi, semâvâtın dahi sekeneleri bulunsun ve zîşuur sekeneleri olsun ve o sekeneler o semâvâta münasip bulunsun. Şeriatin lisanında, pek çok muhtelifü’l-cins olan o sekenelere “melâike ve ruhaniyat” tesmiye edilir.”
“Evet, hakikat böyle iktiza eder. Zira, şu zeminimiz, semâya nisbeten küçüklüğü ve hakaretiyle beraber zîşuur mahlûklarla doldurulması, ara sıra boşaltıp yeniden yeni zîşuurlarla şenlendirilmesi işaret eder, belki tasrih eder ki, şu muhteşem burçlar sahibi olan, müzeyyen kasırlar misali olan semâvât dahi, nur-u vücudun nuru olan zîhayat ve zîhayatın ziyası olan zîşuur ve zevil’idrak mahlûklarla elbette doludur.”
“O mahlûklar dahi, ins ve cin gibi, şu saray-ı âlemin seyircileri ve şu kâinat kitabının mütalâacıları ve şu saltanat-ı rububiyetin dellâllarıdırlar. Küllî ve umumî ubûdiyetleriyle, kâinatın büyük ve küllî mevcudatın tesbihatlarını temsil ediyorlar.”
“Evet, şu kâinatın keyfiyâtı, onların vücutlarını gösteriyor. Çünkü, kâinatı had ve hesaba gelmeyen dakik san’atlı tezyinat ve o mânidar mehâsinle ve hikmettar nukuşla süslendirip tezyin etmesi, bilbedâhe, ona göre mütefekkir istihsan edicilerin ve mütehayyir takdir edicilerin enzârını ister, vücutlarını talep eder.”
“Evet, nasıl ki hüsün elbette bir âşık ister. Taam ise aç olana verilir. Öyle ise, şu nihayetsiz hüsn-ü san’at içinde gıda-yı ervah ve kut-u kulûb, elbette melâike ve ruhanîlere bakar, gösterir.”
“Madem bu nihayetsiz tezyinat, nihayetsiz bir vazife-i tefekkür ve ubûdiyet ister. Halbuki, ins ve cin, şu nihayetsiz vazifeye, şu hikmetli nezarete, şu vüs’atli ubûdiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir. Demek, bu nihayetsiz ve çok mütenevvi olan şu vezâif ve ibadete, nihayetsiz melâike envâları, ruhaniyat ecnasları lâzımdır ki, şu mescid-i kebîr-i âlemi saflarıyla doldurup şenlendirsin.” (Sözler, Yirmi Dokuzuncu Söz)
Yukarıdaki tespitler bize gösteriyor ki melekler, zişuur ve akıl sahibidir. melekleri akıl ve şuurdan mahrum kabul ettiğimiz taktirde, şöyle bir sonuç ortaya çıkar; ins ve cinnin hilkatinden önceki varlığı ve varlıktaki nihayetsiz sanat esrlerini ve ins ve cin nazarlarının ulaşmadığı şu sonsuz derecedeki fezada bulunan masnuat-ı ilahiyeyi abesiyetle ittiham etmek durumuyla karşı karşıya kalırız.
Cebrâil (a.s) gibi vahy alıp ve vahy ulaştıran, aynı zaman da Peygamber Efendimiz (asm) gibi bir zata muallimlik yapmış bir meleğin, mensup olduğu melaike nevini akılsız ve şuursuz kabul etmek, fevkalade zorlama bir tevildir kanaatindeyiz.

Hiç yorum yok: