11 Mayıs 2012 Cuma

Menemen Olayı-Yavuz Bahadıroğlu


Cumhuriyet Gazetesi’nin manşetine göre, her şey apaçık ortada: “Menemen’de ayaklanan dinciler, üzerlerine gönderilen yedek subay Kubilay’ı kesti!”
“Resmi tarih” de zaten yıllardır aynı şeyi söylüyor: “Gericiler Menemen’de ayaklanıp, Kubilay’ı şehit ettiler.” Yani, “resmi tarih” cephesinde yeni bir şey yok!
“Resmi tarih”le ilk tanışmam ortaokul sıralarında oldu. Okul müdürümüzün isteği üzerine bir duvar gazetesi çıkarmış, ilk başmakalemi de özene-bezene yazmıştım. Ancak duvara astıktan yirmi dakika kadar sonra, bizzat Müdür Bey tarafından duvardan söküldü: Makalem “resmi tarih” tezine aykırı bulunmuştu. Halbuki görüş bile beyan etmemiş, yalnızca tarih kitabındaki bir çelişkiyi dikkate vermiştim. Müdür Beyin buna tepkisi çok sert oldu: “Sana gazete çıkar dedikse, ortalığı karıştır demedik. Sana mı kaldı devletin ders kitabını tenkit etmek?..”
Sonra hafiften gülümsedi. Gözlerimin içine baktı ve iki satır öğüt verdi: “Bak evlâdım, bu kafayla gidersen, hayatın boyunca başın beladan kurtulmaz. Hele okulunu bitir, büyü, bir yerlere gel, bir baltaya sap ol; bunları ondan sonra konuşur, yazarsın.”
Aradan yıllar geçti, ama Müdür Beyin “sonra”sı hiç gelmedi! Oysa okullarım bitmiş, gazeteci olmuş, üst üste konduğunda boyumu geçecek kadar kitap yazmıştım. Müdür Beyin deyişiyle, “bir baltaya sap” olmuştum çok şükür.
Fakat hâlâ inandığımı yaşayamıyor, düşündüğümü yazamıyorum. Hâlâ “sus, söyleme” diyorlar, “söylersen başın derde girer!” Hele konu yakın tarihe ilişkin ise, ya resmi tarih tezini savunacaksınız, yahut ebediyen susup oturacaksınız!
Lâtife Hanım’ı bile susturanlar, hiç bizi konuştururlar mı?
Bu girişten sonra, yakın tarihimizde, “resmi tarih tezi” ile alternatiflerinin kıran kırana çatıştığı meşhur Menemen Olayı’na gelebiliriz…
“Resmi hizmete mahsus” tarihçilere göre, olay, “mürtecilerin cumhuriyeti yıkma girişimi”dir. “ötekiler”e göre ise, kafaları esrarla dumanlanmış birkaç “meczup”un densizliğinden ibaret bir “zabıta vakası”dır.
Taraflar, tarihi bir olayın üstünden bir birleriyle kavga ederken, tarihin kendi gerçeği yine güme gider: Doğrular ya toz-duman arasında kalır, ya da bir kavram kargaşasına kurban edilir.

Hiç yorum yok: