12 Şubat 2012 Pazar

Türkiye’de Gizli Savaş * Gladio uzmanı İsviçreli tarihçi Daniele Ganser' "Nato'nun Gizli Orduları" kitabından bazı notlar


Gladio uzmanı İsviçreli tarihçi Daniele Ganser, Türkçe'ye de çevrilen kitabı "Nato'nun Gizli Orduları"nda Türkiye'deki derin yapılanmaya dair önemli bilgileri biraraya getiriyor. İşte bazı notlar...

Gladio Gerçeği İle İlk Yüzleşenlerden Talat Turhan

Türkiye'den çok az kişi meseleyi açıkça dile getirme cesare­tini gösterebildi. Bu cesareti gösterenlerden biri subay Talat Turhan'dı. Talat Turhan 1960 darbesinde yer alan isimlerdenbiriydi. Dört yıl sonra ordudan Topçu Kurmay Yarbay rütbe­siyle emekli edildi. Türk emniyet sisteminin en karanlık sır­ları hakkında konuşmayı sürdürdüğü için, 1971 darbesinden sonra ordu Turhan'ı ortadan kaldırmaya çalıştı ve kontrgerillanın işkencesine maruz kaldı.

Daha o zamanlar Turhan şu açıklamada bulunmuştu: "Bu, NATO ülkelerinin gizli birimi­dir." Ancak1970'lerin Soğuk Savaş konteksinde kimse Tur­han'ı dinlemeye yeltenmedi… Turhan "Türkiye'de Gladyo biçimindeki özel kuvvetler, halk tarafından kontrgerilla adıy­la bilinir" diye açıklıyor ve"tüm çabalanma ve siyasi partile­rin, demokratik kitle örgütlerinin ve medyanın girişimlerine karşın, kontrgerilla hâlâ soruşturma altma alınmadı." diyerek Avrupa Birliği'ni konuyla ilgili soruşturma yürütmeye davet ediyordu.

…Turhan, Bozkurtlar'ın kontrgerilla yapısına dahil olduğu­na, İstanbul'un Erenköy semtinde bulunan Ziverbey Köşkü'ndeki işkence odalarında, ilk elden tanık oldu. Köşk 1950'lerde eski Sovyet ülkelerinden, özellikle de Bulgaristan ve Yugoslavya'dan insanları "sorguya çekmek" için kullanıl­maktaydı ve kontrgerilla, işkence teknikleri üzerine ilk eğiti­mini bu köşkte almıştı. Köşkün karanlık odalarında, izleyen yıllarda da, kontrgerilla tarafından öldürülen ya da sakat bıra­kılan yüzlerce insanın çığlıkları yankılandı. Turhan yaşadık­larının bir bölümünü, "İstanbul Erenköy'deki işkence köş­künde, MİT sorgu timi şefi emekli subay Eyüp Özalkuş'un iş­kence timi gözlerime gözbağı taktıktan sonra ellerimi ve kol­larımı bağladılar. Sonra bana 'artık Ordu üst yönetimi emrin­de, anayasa ve yasalardan bağımsız faaliyet gösteren bir kontrgerilla biriminin ellerinde' olduğumu söylediler. Bana 'beni bir savaş esiri gibi gördüklerini ve ölüme mahkûm edil­diğimi' söylediler.'" sözleriyle aktarıyordu.

Turhan, içinde bulunduğu durumu, öncelikle yaşadığı travmatik deneyimi tanımlayarak kavramıştı: "Bu köşkte ellerim ve ayaklarım bağlı, bir yatağa zincirlenmiş vaziyette bir ay geçirdim ve bir insanın tasavvur etmesi güç işkencelerden geçtim" diyordu. Turhan "Kontrgerilla ismiyle ilk kez bu koşullar altında tanış­tım" diye açıklıyor ve ardından Bozkurtlar'ın kontrgerillayadoğrudan bağlı olduğunu belirtiyordu ve: "Kendilerine kontr­gerilla diyen işkencecilerin çoğunluğu, Türk istihbarat servi­si MİT'ten ve Bozkurtlar'dan çıkma adamlardı. Bu gerçekler meclisin gündeminde olduğu halde, bugüne kadar su yüzüneçıkarılmadı [1977]" diyerek devam ediyordu.
  
Gladio’yu Sadece Dış Bağlantılara Kukla Görmek, Onu Basite İndirgemek Olur

Türk kontrgerilla uzmanı Çelik'e göre, Beyaz Saray'ın Soğuk Savaş bo­yunca Türkiye'deki gizli askeri kuvvetler üzerinde mutlak bir hâkimiyete sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Çe­lik"Kontrgerillayı sadece ABD tarafından verilen emirlere itaat eden salt ABD ürünü bir yapı olarak tanımlayarak, ko­nuyu fazlasıyla basite indirgemiş oluruz"34 demektedir. Türk gizli askerlerinin hemen hepsini ortak bir paydada birleştiren pantürkizm ideolojisi nedeniyle, NATO'nun Türkiye'deki gizli gölge ordusu, Batı Avrupa ülkelerindeki diğer gölge şe­bekelerle kolay kolay karşılaştırılamayacak bir karaktere sa­hiptir. Çelik "Türk kontrgerillasının diğer NATO ülkelerinde­ki ordularla bir tutulamayacağına" dikkat çekiyor. "Bunları aynı tanım içinde ele alarak meselenin gerçek boyutlarının uzağına düşeriz" diyen Çelik, her şeyden önce birimin zorba­lığının ve kurumsal anlamda devlet yapısıyla iç içe geçmişliğinin hafife alınmış olacağını, "çünkü Türkiye'de kontrgerillanın tüm devlete nüfuz etmiş bir mekanizma olduğunu" vurguluyor.
  
Başbakan Ecevit, kontrgerillayı kazara öğrendi

Kontrgerilla gölge ordusu operasyonlarını yaygınlaştırdığı sıralarda, hükümeti 1973'te devralan Başbakan Bülent Ecevit, kendi ifadesiyle "tamamen tesadüf eseri" gizli kuvvetten haberdar edildi. Ecevit daha sonraları, 1974'te dönemin Ge­nelkurmay Başkanı Orgeneral Semih Sancar'ın, ABD deste­ğinin kesilmesi nedeniyle, "acil bir ihtiyaç için Başbakanlık'ın örtülü ödeneğinden bir kaç milyon dolar istemesiyle" başlayan ve kendisini "dehşete düşüren" bilgilendirilme süre­cini şöyle aktaracaktı:

“O yıllarda milyonlar büyük paraydı ve benden istenen miktar da örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı... Genel­kurmay'dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorun­da kaldım. 'Özel Harp Dairesi için istiyoruz' yanıtı geldi.”

“Öyle bir resmi dairenin, o zamana kadar adını bile duy­mamıştım... 'Şimdiye kadar bu dairenin giderleri neredenkarşılanıyordu?' diye sordum. O zamana kadar bu dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD'nin karşıladığı; ancak artık ABD'nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle başbakan­lığın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi... Özel Harp Dairesi'nin nerede bulunduğunu sor­dum. 'Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada' yanı­tını aldım...”

Aldığı yanıt nedeniyle “hayrete düşen ve kaygılanan” Ecevit, ordudan söz konusu dairenin işlevleri ve kuruluş biçi­mi hakkında bilgi istemiş, bunun üzerine kendisine bir brifing verilmişti: “Özsunuş (brifing) toplantısına rahmetli Milli Sa­vunma Bakanı Hasan Esat Işık'la birlikte katıldım. Bilgi ver­mek üzere de rahmetli Genelkurmay başkanı Semih Sancar'la, o sırada Özel Harp Dairesi Başkanı olduğunu öğrendi­ğim General Kemal Yamak ve bir-iki subay katıldı.” Ecevit brifingde anlatılanları özetle şöyle aktarıyordu:

“Özel Harp Dairesi, Türkiye'nin veya bir kısım topraklarımı­zın düşman istilasına uğraması durumunda, istilacılara karşı gerilla yöntemleriyle ve her türlü yeraltı etkinliğiyle mücade­leye hazırlanmak üzere kurulmuştu.”

Adları gizli tutulan bazı 'vatansever gönüllüler' de Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısı olarakçalışmak üzere ömür boyu görevlendirilmişlerdi. Gereğinde bu gönüllü sivil vatan­severlerin kullanmaları için de, Türkiye'nin bazı yerlerinde gizli silah depolan oluşturulmuştu.

“Brifingde verilen bilgiler çok gizli olduğu için; o acı dev­let sırrını bir zehir gibi içimde saklamak zorunda kaldım” di­yen Ecevit'in kaygılarının ne kadar doğru olduğu zamanla or­taya çıkacaktı. 1977 yılında Türkiye'de büyük bir katliam ya­şandı. 1970'lerin terör yıllan boyunca Türkiye'deki işçi sendikaları konfederasyonlan uluslararası işçi günü 1 Mayıs'ta Taksim Meydanı'ndabüyük eylemler gerçekleştirmişlerdi. 1976'da süregelen ve artan terör olaylarına karşın eyleme 100 bin kişi katılmış ve banşçıl bir gösteri yapılmıştı. 1977'de ise meydanı 500 bini aşkın eylemcidoldurmuştu. Dehşet saatle­ri gün batımında, konuşmacılann bulunduğu platforma, mey­dana hâkim konumda bulunan Sular İdaresi'nin duvarlan üzerinde ve İntercontinental Otel'in çatısında mevzilenmiş meçhul kişiler tarafından kalabalığa ateş açılmasıyla başladı. Kalabalık panikledi ve yaşanan olaylarda otuz sekiz kişi öl­dü, yüzlerce insan yaralandı. Silah atışı 20 dakika boyunca devam etmiş, ancak alanda bulunan bir kaç bin polisten hiç­biri müdahale etmemişti.

1978'de yeniden başbakanlık koltuğuna oturduktan sonra da Özel Harp Dairesi'nin “sivil uzantısı ve gizli silah depola­rının” izini sürmeye devam eden Ecevit, kuşkularını doğrula­yan bir anıyı da aktarıyordu: “1978-1979'daki Başbakanlı­ğım sırasında bir Doğu ilçemizi ziyaret ederken, oradaki as­keri birliğin komutanı olan generalle görüşüyordum. Kendi­sinin bir ara Özel Harp Dairesi'nde çalışmış olduğunu öğre­nince, kuşkularımı belirterek, kendisinden bilgi almaya çalış­tım. Generalin kuşkularımı yersiz bulması üzerine bir soru yönelttim: 'Farzımuhal, bu ilçedeki Milliyetçi Hareket Parti­si (MHP) Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi'nin sivil uzantısındaki gizli elemanlardan biri olamaz mı?' General, 'Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arka­daşımızdır' yanıtını verdi.”
  
Derin Devlet’le Hukuken Mücadele Eden Savcı Öz Katledildi

Aynı dönemde Albay Türkeş'in sağcı partisi MHP, kontr-gerilla, Özel Harp Dairesi ve terör olayları arasındaki bağlan­tıyı araştırmaya başlayan bir isim daha vardı: Ankara Cumhu­riyet Savcısı Doğan Öz. Araştırma sonrası hazırladığı nihai raporda Öz, "Bütün bu çalışmalar içinde askeri ve sivil gü­venlik güçleri vardır. Kontrgerilla, Genel Kurmay Harp Dairesi'ne bağlıdır" diyor ve ekliyordu:"Kontrgerilla il ve ilçe­lerde seferberlik işlemini yürüten kurum olarak askerlik şu­belerince yönetilmektedir. Bu konuda en çok, aşamalı eğitim­den geçen astsubaylar kullanılmaktadır. Sivil güvenlik güçleri içinde de MİT elemanları ve I. Şube görevlileri kullanıl­maktadır." Her iki kesimin de "Gerillaya karşı eğitim, ideolo­jik eğitim ve halk içinde gelişme ve halktan kadrolar oluştur­ma eğitiminden" geçirildiğini belirten Öz, "goşist sol hare­ketleri de bunların yönlendirdiğinden, ardından bunlara karşı savaşım vererek tabanı kazandıklarından ve demokrasi karşı­tı eğilimleri geliştirip örgütlediklerinden" kuşku duyduğunu vurguluyordu.

Savcı Doğan Öz, 24 Mart 1978'de uğradığı suikast sonucu yaşamını yitirdi. Katili ülkü­cü İbrahim Çiftçi'nin yargılanması tam yedi yıl sürdü ve bu süre içinde Ankara Sıkıyönetim 1 No'lu Askeri Mahkemesi dört kez Çiftçi'ye oybirliği ile ölüm cezası verdi. Karar her defasında Askeri Yargıtay tarafından bozuldu. Yerel mahke­me son kararda şu kaydı düşerek davayı kapattı: "Sanık İbra­him Çiftçi'nin... Doğan Öz'ü taammüden öldürdüğü mahke­memizce sabit görülmüştür. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararlan mahkememizi bağlayıcı nitelikte bulundu­ğundan... sırf bu hukuki zorunluluk nedeniyle sanık İbrahim Çiftçi'nin beraatine... karar verilmiştir." Serbest bırakılan Çiftçi, son olarak 1997 yılında MHP genel başkanlığına adaylığını koydu.

Derin Devlet, PKK ve Para Üçgeni

PKK'ya karşı mücadelede yer alan Türk paramiliter birimlerin eski komutanlarından Binbaşı Cem Ersever, yayımladığı kitapta kontrgerilla ve diğer para­militer birimlerin PKK'ya karşı mücadelede yürüttüğü gizli savaş ve terör yöntemlerini anlatıyordu. Afganistan'dan batı­ya gönderilen uyuşturucuların geçiş yolu Türkiye'de, terör birimlerinin 'Eroin Yolları'ndan kazandığı vergilerle nasıl zenginleştiğini açıklıyordu. Ersever'in açıkladığı kontrgerilla harekâtları arasında, PKK kılığına girmişkontrge­rilla üyelerinin köylere saldırıp kadınlara tecavüz ettiği ve in­sanları gelişigüzel öldürdüğü yanlış yönlendirme harekâtları da bulunuyordu. Bu, bölgede PKK'ya verilen desteği zayıflatmak ve halkı PKK'nın karşısına almak için kullanılan bir yöntemdi. Ersever pek çok eski Bozkurtçu'nun ve benzeri aşın sağcı kimselerin doğrudan cezaevlerinden alınarak göl­ge ölüm timlerine dahil edildiğini teyit ediyordu. Bunlar ara­sında itirafçı PKK'lılar ve İslamcılar da bulunuyordu. Erse­ver durumu tüm gerçekliğiyle ortaya koyduktan sonra, 1993 yılı Kasım aymda klasik kontrgerilla metotlarına uygun bi­çimde öldürüldü. Ersever'in işkenceye uğramış ve kafasın­dan vurulmuş cesedi, elleri arasından bağlanmış vaziyette bu­lundu.
  
İtalya’da Gladio Açığa çıkınca Türkiye’de Ne Yapıldı?

Türk gizli ordusu kontrgerilla, gizli NATO gölge orduları Batı Avrupa genelinde açığa çıkartıldıktan sonra da faaliyeti­ni sürdürmeye devam etti. Paramaliter birimler sistemin içine kanser gibi yayılmış ve öylesine derinden nüfuz etmişti ki, kolay kolay kapatılmaları mümkün olmayacaktı. İtalya Baş­bakanı Guilio Andreotti'nin açıklamalarının ardından Türki­ye'deki askeri hükümet de bir adım atmak zorunda kaldı. Ka­muoyundan gelen baskılar neticesinde 3 Aralık 1990'da Ge­nelkurmay Harekât Dairesi Başkanı Korgeneral Doğan Beya­zıt ile Özel Harp Dairesi Başkam Tuğgeneral Kemal Yılmaz önce milletvekillerine ardından da 100'ü aşkın basın mensu­buna birer brifing verdiler. Brifingde gizli NATO kıtalarının Türkiye'de varlık gösterdiğini kabul eden generaller, Özel Harp'in düşman işgali altında kalan bölgedeki "gerilla, yeral­tı ve kurtarma-kaçırma" çalışmalarını ifade ettiğini ve bu gö­revin ÖHD komutasında yürütüldüğünü belirttiler.
  
Türk Gladyosu: Yeni İcat Değil, Yirmi Yıllık Tartışma

Generaller Türk Gladyosu'nun üyeleri için "vatansever" tanımım kullanıyorlardı. Bu, gazeteci Mehmet Ali Birand'm 13 Kasım 1990'da Milliyet gazetesinde belirttiği Türkiye'nin de gizli bir ordusu bulunduğu bilgisini doğruluyordu. Birand köşesinde, Eski Başbakan Bülent Ecevit'in açıklamalarına yer vererek gizli birimin başlangıçta Birleşik Devletler tara­fından kurulduğunu ve"grup üyelerinin vatansever kimseler­den oluştuğunu; ülkenin işgal altına alınması halinde kontrge­rilla operasyonları yürütmek üzere özel olarak eğitildiklerini" alıntılıyordu.

Ecevit'in ardından Lüksemburg Başbakanı Ja-ques Santer de 13 Kasım'da "Türkiye'deki gizli örgütün adı kontrgerilladır" diye açıklıyordu. CIA eski Direktörü Willi-am Colby ise şöyle diyordu: "Türkiye bir NATO üyesi oldu­ğu için, böyle bir örgütün varlığı son derece mümkündür." Türkiye Komünist Partisi Soğuk Savaş süresince yasaklan­mış olduğu halde, Colbyher zamanki gibi amacın komü­nizmle mücadele olduğunu vurgulamayı da ihmal etmiyordu: “Türkiye'nin komünistlerin ellerine geçmesini engellemek için antikomünist örgütlere destek verilmektedir.”

İsviçre'de Neue Zürcher Zeitung "Devletin güvenilirliğine darbeTürkiye'de bir Gizli Ordu'nun maskesi düşüyor" baş­lığı altında yayınladığı haberde kontrgerilla karargâhının ABD askeri gizli servisi DIA ile aynı binada bulunduğu bil­gisini veriyordu. Alman haber dergisi Der Spiegel Gladyo üzerine yayımladığı uzun bir araştırmada Yunan ve Türk Gladyo örgütleri arasındaki paralelliklere dikkat çekerek, her iki ülkede de gölge kuvvetlerin askeri darbelerde yer aldığını vurguluyordu. Dergide, Yunan Gladyosu'nun 1967'deki et­kinliği gibi,Özel Harp Dairesi kontrgerilla timlerinin de 1980 askeri darbesinde doğrudan faaliyet gösterdiği vurgulanıyor­du.
  
Ecevit Biliyorsa da Susması Gerekir

Uluslararası basın NATO ve Pentagon'un nasıl olup da Türkiye'deki katliamlara doğrudan destek sunabildiğini sorgulamaya başlar başlamaz, Türkiye'deki askeri yönetim 1990'da ileriye dönük tüm araştırmaların önüne geçti. Mec­liste kontrgerilla gölge yapısını ya da Özel Harp Dairesi'ni incelemek üzere bir komisyon kurulması talebi reddedildi. Askeri yönetim meclisten ve bakanlardan gelen soruları ya­nıtlamayı reddetti. Hatta Savunma Bakanlığı'nı skandaldan bir kaç ay önce terk etmiş olan Safa Giray, Bülent Ecevit'in kontrgerillayla ilgili açıklamalarına son vermesi için bir uya­rıda bulunarak, "biliyorsa da bilmiyorsa da susması gerekir" dedi.
  
Derin Devlete Karşı Toplum ve Aydın Refleksi

3 Kasım 1996'da şehirler arası yolda hızla yol alan bir Mercedes İstanbul'a 100 kilo­metremesafedeki Susurluk kasabası yakınlarında bir kamyo­na çarptı. Yolcularından üçü öldü: Üst düzey bir polis yetkili­si Hüseyin Kocadağ, cinayet ile uyuşturucu ticaretinden aranan ve namlı Bozkurtlar'dan olan Abdullah Çatlı ve Çatlı'nın sevgilisi eski Türkiye güzellerinden mafya bağlantılı Gonca Us. Tek kurtulan kişi meclisin sağ kanat üyelerinden olan ve hükümet tarafından Kürtler'le mücadele etmek için aşiretinesilah ve mali destek sağlanan aşiret reisi Sedat Bucak'tı. Bir polis, bir milletvekili, bir uyuşturucu lordu ve bir mafya kra­liçesinin aynı arabada bulunması o kadar sıra dışı bir rastlan­tıydı ki, basın, henüz olaylar arasındaki bağlantılar açığa çı­kartılmamış olduğu halde kazanın üstüne gitme gereği duydu ve eski Başbakan ve Demokratik Sol Parti (DSP) lideri Bü­lent Ecevit 5 Kasım'da mecliste düzenlediği basın açıklama­sında doğru bir noktaya parmak basarak, "devleti içinden çü­rüten karanlık ilişkilerin, ancak bazı trafik kazaları veya cina­yetler üzerine tesadüfen, bir ucundan aydınlığa çıkabildiğini" belirtti.

Kazanın ardından Türkiye, kontrgerillaya ve soysuz hükü­met yetkililerine karşı bugüne kadar yapılmış en büyük ey­lemlere tanıklık etti. Her akşam saat 9'da öfkeli kalabalıklar "ülkenin çetelerden temizlenmesi" talebiyle sokaklara çıktı. Basın ve televizyon kanallarında haftalarca skandal ve yoz­laşmış "Susurluk Devleti" ile ilgili yeni açıklamalara manşet­lerden yer verildi. Başkentte yapılan bir mitingde 100 binden fazla işçi, gölge ordu askerleriyle ilgili gerçeklerin açıklan­ması talebiyle bir araya gelirken, yapılan her ankette sokakta­ki insan Türk adli sisteminin düzgün çalışmadığına ve hükü­metin yozlaştığına dair inançlarını dile getirdi; halk şiddetten ve gizli operasyonlardan bıkıp usanmıştı. Ülke geneline yayı­lan "Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık" eylemlerinde bir aydan daha uzun bir süre boyunca milyonlarca insan her akşam dokuzda evlerinin, işyerlerinin ışıklarını bir dakika bo­yuncasöndürüp tüm şehri karanlıklara gömdü; aynı saatte on-binlerce kişi mahallelerinin sokaklarına çıkıp spontane ey­lemler gerçekleştirdi.
  
Fikri Sağlar: Araştırma Susurluk’la Sınırlı Kalamaz!

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde Susurluk kazasının ar­dından ortaya çıkan ilişkiler ve iddialarla ilgili bir komisyon kurulmasına karar verildi. Komisyon çalışmalarını 1997 yılı Mayıs ayında tamamlayarak 27 Mayıs 1997'de meclise sun­du. Ancak komisyonda yer alan milletvekilleri arasından bi­le, raporun yetersiz olduğundan şikâyet edenler bulunuyordu. Bunlardan biri olan TBMM Susurluk Komisyonu üyesi CHP İçel Milletvekili Fikri Sağlar, komisyon araştırmasının "za­man darlığı" gerekçesiyle sadece Susurluk skandalıyla sınırlı tutulmasını eleştirerek yazdığı "muhalefet şerhinin"- rapora eklenmesini sağladı. Sağlar, bu muhalefet şerhinde şöyle de­mekteydi:

“Komisyonumuzda ifadesine başvurulan kişiler ile çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarından intikal eden bilgi ve belgeler, Türkiye'de yasa dışı biçimde kurulmuş ve devletin bazı ke­simlerince de maddi ve manevi biçimde desteklenmiş çetele­rin varlığım inkâr edilemeyecek biçimde ortaya koymuştur. Bu ilişkilerin Gladio adı verilen ve NATO ülkeleri arasında kurulduğu belirtilen örgütten itibaren ele alınması gerekir... Türkiye'de 1952 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu'nun ku­rulması, daha sonra da Özel Harp Dairesi ve Özel Kuvvetler Komutanlığı olarak adlandırılan oluşumun irdelenmesi zo­runluyken, bu konu göz ardı edilmiştir.”

Devamla, Özel Harp Dairesi desteğiyle "yeni yapılar oluş­tuğu iddiaları bulunduğunu" dile getiren Sağlar "Bu yapılara ilk örnek, Komünizmle Mücadele Derneği'dir. Daha sonra, bu dernek dönüşerek ülkücü komando kampları şeklinde fa­aliyet göstermiş ve militan yetiştirilmiştir. Komisyonumuza verilen ifadelerde, bu kişilerin bazılarının siyasi cinayetlerde de kullanıldıkları açıklanmıştır" diyordu. Bu kişi ve oluşum­ların bir bölümünün "yer altına inerek, çek senet, arazi işleri­ne girmişler, gasp, adam öldürme gibi faaliyetler" yürüttüğü­ne ilişkin bulguları da hatırlatan Sağlar, "ancak bu konuda da yeterince araştırma yapılamamıştır" diye devam ediyor ve vurguluyordu: "Oysa, devleti korumak, sorunlara doğru teş­his koyarak çözüm yollarını sağlamakla olur. Teşhisi koyabil­mek için gerçek bilgilere ve doğru yönlendirmelere ihtiyaç vardır.”
  
Rezaletin Daniskası

Bu raporun ardından Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'a bir rapor daha hazırlatan yeni Başbakan Mesut Yılmaz, 1998 yılı Ocak ayında katıldığı bir televizyon prog­ramında, kirli ilişkilerin ortaya çıkarılan kısmıyla ilgili şu yo­rumda bulundu: "Ortaya çıkanlar rezaletin daniskası." "Dev­let içinde bir infaz grubunun oluşturulduğunu" doğrulayan Yılmaz, devletin tüm kurumlarının durumdan haberdar oldu­ğunu da belirtti.

Hiç yorum yok: