13 Şubat 2012 Pazartesi

Tarihe saygı - Mehmed Niyazi


Bir milletin sanatkârlarının en önemli görevi, toplumun gelenek ve göreneklerini çağdaşlaştırarak devam ettirmektir; çünkü bu durum cemiyeti temel iskelete kavuşturur.Aksi takdirde o milletin değerleri hamura döner; düştüğü avucun şeklini alır. Amerikalıların çevirdikleri kovboy filmlerine bakınca sözünü ettiğimiz gerçeği bütün canlılığıyla görürüz; zira kovboylar toplumlarının tarihî dokusunu oluştururlar. Bizim tarihî dokumuzda padişahların, devlet başkanlarının çok önemli payları vardır. Bunlara dair sanat eseri yapılırsa, mutlaka tarihî olaylar göz önünde bulundurulmalıdır. Üç gün okula gitmiş bir insanımız dahi, haremde de olsa padişahın açık başlı olamayacağını bilir. Sonra Kanuni sıradan bir devlet adamı değildir; Busbecq'in "Türkiye'yi Böyle Gördüm" kitabını okuyan, onun gerek bizim tarihimiz, gerekse dünya tarihi bakımından önemini idrak eder. Bugünün güçlülerinin, her şeyi kendilerine mal etmeye kalkışmalarına rağmen, dünyanın en önemli kanun adamlarından biri olarak Kanuni'yi saymaları bize çok şey anlatmıyor mu?

Celalzade ve Şehnameci Seyyid Lokman'a göre Kanuni Sultan Süleyman doğunca ona ad takmak için Kur'an-ı Kerim tefeül edilmiş (açılmış) ve "İnnehû min Süleyman" ayeti ile karşılaşılmış, Allah'ın bu ayeti takdir ettiğine inanılmış ve bebeğe Süleyman adı verilmiştir. Daha gençlik yıllarında halkın dikkati üzerindeydi, tavrından, hayatındaki olaylardan anlam çıkarırlardı. Mesela on rakamının onunla manevi bağı olduğuna dair inanç halk arasında yaygındı. Nitekim onuncu padişahtı ve on evlada sahipti. Yanında, onunla beraber milletin bekası ve devletin yükselmesi için çalışan on büyük dâhi vardı. Piri, İbrahim Lütfi, Rüstem ve Sokullu Mehmed Paşalar, alim olarak Kemalpaşazade, Ebussuud Efendi; şiirin iki büyük dâhisi Baki ve Fuzuli, taşa ruh veren Mimar Sinan ve Barbaros Hayrettin Paşa gibi bir cengâver. Süleymaniye Camii'nde on şerefe bulunmasının hikmetinin hem onuncu padişah olduğuna hem de bu on büyük yıldıza işaret ettiğine halk arasında inanılırdı. Dört minaresi de İstanbul'un fethinden sonra dördüncü padişah olmasıyla izah edilirdi. Bu devlet, ilim ve sanat adamları Kanuni'nin dönemindeki kültür seviyemizi de ortaya koymaktadır.

Kanuni, kelimenin tam anlamıyla gerçek bir yiğitti. Mohaç Savaşı'nda elli iki Macar şövalyesi Kanuni'yi öldürmeye yemin ederler. Savaşın cereyan şekli onları ilgilendirmeyecek, bütün fırsatları Kanuni'ye ulaşmak için değerlendireceklerdi. Vuruşma başlayınca şövalyeler Kanuni'nin savaşı yönettiği tepeyi tespit ederler; ona yaklaşmanın yollarını ararlar. Kan gövdeyi götürürken kırk dokuz şövalye safları yarmaya çalışırken ölür. Yeniçeriler de şiddetli bir savaşa tutuştukları sırada Kanuni ile üç şövalye tepede karşı karşıya gelirler. Dördünün arasında ölümüne bir mücadele başlar; kılıçlardan ateşler çıkar. Kanuni tek başına üç şövalyeyi de yere serer. Bu kapışmanın anısını canlı tutmak amacıyla Osmanlı bu tepeciğe köşk yaptırır. Sayısız savaşlarda gösterdiği kahramanlıkları, dirayetleri bir yana bırakılsa bile, sözünü ettiğimiz bu kılıç kılıca vuruşma onun nasıl bir yiğit olduğunu ispat etmektedir.

Kanuni'nin ne kadar büyük bir devlet adamı olduğunu işaret eden pek çok vakayı tarihin sayfalarında bulmak mümkündür. Üzerinde hiç durulmayan şu olay bile onun şahsiyetini gün ışığına çıkarmaktadır; bizim Preveze'den sonra kazandığımız en büyük deniz muharebesi olan Cerbe deniz zaferini takip eden günlerde Kanuni'den, muzaffer kumandan Piyale Paşa'yı vezirlik (büyük amirallik) rütbesiyle ödüllendirmesini devlet ricali istirham eder. Cihan padişahı, iki yıl önce beylerbeyi (oramiral) olduğunu, bu kadar çabuk yükselmenin kanunen imkân dahilinde bulunmadığını belirterek reddeder. Fakat Kanuni, Piyale Paşa'yı mükâfatsız bırakmak istemez; onu torunu Gevherhan Sultan ile evlendirir. Bir kanunsuzluğa başvurmamak için torununu yani ciğerparesini riske etmesi devlet düzeninin üzerindeki hassasiyetini göstermiyor mu?

Cihan padişahı olan Kanuni'nin 46 yıllık saltanatının 10 yıl 8 ay 11 gününü devletin şevket ve bekası için at üstünde seferlerde geçirdiği düşünülürse onun saltanatta bulunmasının ne anlama geldiği iyi anlaşılır. Sefer hazırlıkları, zaferlerden sonraki düzenlemeler göz önünde bulundurulursa, devlet işleriyle hangi ölçülerde meşgul olduğunu idrak ederiz. Bir mektupla kralları zindandan kurtaran, devlet kuran bir hükümdarın cephede, Zigetvar önlerinde can vermesini değerlendirebilirsek, onu dünyada kaç devlet adamıyla mukayese edebileceğimizi takdir imkânına kavuşuruz. Herhalde böyle ulu bir şahsiyetin anısına bizden başkası saygısızlık edemezdi

Hiç yorum yok: