12 Şubat 2012 Pazar

''Koç, Sabancılar 'para' basıyorlar'' - Cemal Adem küresel merkez bankası sistemini anlatıyor. Röportajın 1.Bölümü


Siz sanırım uzun süre ABD'de kaldınız. Ne gibi çalışmalar yaptınız orada?

ABD'de, Citibank, State Street gibi dünyanın en büyük finans kurumlarında görev aldım. Hatta bir ara Philadelphia menkul kıymetler borsasında da çalıştım. Hani o insanları devamlı panik halinde gördüğümüz mekan. Bu görevler sırasında sistemin işleyişini öğrendim.

 İlk sistemle ne zaman tanıştınız?

Yatırım uzmanı olarak çalıştığım bir bankada yüzlerce varlıklı müşterinin hesabı benim kontrolümdeydi. Bu müşteriler milyon dolarlık insanlardı. Hatta aralarında adını vermeyeyim ama çok meşhur bir sporcu da vardı. Bir gün, bir hisse senedinin devamlı satış halinde olduğunu gördüm. Halbuki dışarıda şirket hakkında kötü bir haber yoktu. 1 hafta sonra ama bir baktım gazetelerde şirketin iflas edeceği haberler çıktı. Tabii o gün şirket hisseleri baya bir değer kaybetti. Çok şaşırmıştım ama o gün anlamıştım sistemin bazı efendileri olduğunu. O günden sonra bu konu hakkında araştırmalarım hız kazandı. Gece gündüz araştırdım. Bazen uyumadığım geceler bile olurdu. 

Peki sonunda sistemi çözebildiniz mi?

Evet sanırsam çözdüm. Sistem, bir mühendislik projesi. Ama aldatıcı. Sistemin adı, ''Merkez Bankacılığı''. 

Nasıl işliyor?

Çok basit. Merkezde bir 'merkez bankası' yani bankaların bankası. Siz her ne kadar merkez bankası devletin zannetseniz de aslında merkez bankası diğer bankalara hizmet ediyor. Bunu çoğu kişi farketmiyor. Merkez bankası diğer bankaların ortaklığını temsil eder. Sistem ise şöyle çalışır: Aldatma, insanlar ve ya milletin temsilcisi devletin borç alması ile başlar. Örneğin, siz bankaya gidiyorsunuz ve 100 TL borç alacaksınız. Bu 100 TL nereden geliyor?

Benim bildiğim diğer müşterilerin hesaplarından.

Hayır yanlış. Bu para yepyeni paradır. Yani banka parayı basar. Ama elektronik para olduğundan kimse bunun basıldığını farketmez.

Siz 100 TL borç istediğinizde diyelim bankada toplam 1000 TL para var. Çoğu kişi zannediyor ki, banka 100TL borç verdiğinde kasasında 900 TL kalıyor. Hayır kalmıyor. Bankanın kasasındaki para aynı kalıyor ama küçük bir hile yapılıyor. Her bankanın merkez bankasında bir hesabı vardır. Banka örneğin 1000 TL toplamı varsa bunun onda biri olan 100 TL'yi merkez bankasındaki hesabına yatırır. Merkez bankası da bankaya yatırdığı miktarın 10 katına kadar elektronik para basma yetkisi verir. Diyelim siz 100 TL borç istediğinizde, banka sizin hesabınıza klavyenin tuşlarıyla 100 TL girer ve para basılmış olur.

Nasıl basılmış olur? Benim bildiğim kağıt para darphanelerde basılır.

Bugün herkes kredi kartı kullanıyor. Kağıt parayı görmüyor bile. Önemli olan harcama yapabilmek. İster kağıt, ister elektronik. Siz bir süpermarkete gidip elektronik para harcıyorsunuz. Siz 100 TL borç istediniz ve banka bu parayı bastı. Bu ne demek, bankanın halen 1000 TL si var ve bir de sizin borcunuz olan 100 TL.

O halde banka borç verirken hiç riske girmiyor, kendi parasını bile vermiyor.
Bankanın tek riski şu: Sonuçta bu sistemde bankadaki 1000TL olan paranın 10 katı kadar borç verilebiliyor. Bu da bankadaki 1000 TLye karşılık piyasada 10000 TL olması. Eğer birçok müşteri bankadan kağıt parasını aynı anda çekmek istese banka batar.

Bazı zamanlarda bankalardan paralarını çekmek için kuyruk oluşturanları şimdi anlıyorum.

 Bankalar bu riski ortadan kaldırmak için çok yakın zamanda kağıt paradan tamamen kurtulmak isteyeceklerdir. Bunu unutmayın. Çok yakında 'yok böyle daha güvenli' gibi mazaretlerle tamamen kağıt parayı devre dışı bırakacaklar.

Bunun anlamı ne?

Bankalar sınırsız para basıp tüm ekonomik gücü ellerine alacaklar. Bu da modern kölelik demek. Eğer siz sisteme karşı iseniz alışveriş yapamayacaksınız. Sizin kartınızı iptal ettikleri anda ne olacak? Siz alışveriş yapacak parayı bulamayacaksınız. Çünkü para tamamen tekel olmuş olacak. Tüm dünyadaki banka sahipleri olan ailelerin amacı bu. Böylece tüm dünyaya egemen olmuş olacaklar.

Elektronik paranın nasıl basıldığını biraz daha açıklar mısınız?

En baştan başlayalım. Bankanın kasasında 900 var. Siz 100 olan maaşınızı bankaya yatırdınız.Bankadaki para 1000'e çıktı. Sonra Ayşe teyze 90 TL borç istemek için geldi. Banka hemen bilgisayara girdi. Ayşe teyze bu parayı çamaşır makinecisine verdi. Banka, Ayşe Teyzeye 90 lira verdiğinde ama halen bankanın 1000 TLsi var, bir de Ayşe teyzenin bankaya borcu.Demek ki bankanın toplam 1090 lirası oldu. Çamaşır makinacısı da bankaya gitti Ayşe teyzenin verdiği 90 TL'yi yatırdı hesabına. Banka bu sefer bu paranın 9 lirasını koydu merkez bankasındaki hesabına ve 9 katı kadar yeni borç yani para basma fırsatı doğdu. 81 TL borç isteyen biri hemen geldi ve borç verildi. Bu şekilde sizin yatırdığınız 100 TL'ye karşılık tüm sistemde (unutmamak lazım tüm bankalar aynı sistemin parçası yani ortaklar aslında) 1000TL yeni para yaratılmış oldu. Farkındaysanız bankalar devamlı borç alacak birilerini bulmaları gerekli, sistemi devam ettirebilmek için. O yüzden tüketim artmalı, hatta reklam, dizi, film gibi bir çok propanga araçları ile insanlarda ihtiyaç dışı talepler oluşmalı. İnsanlar devamlı borçlu olmalı ki kontrolü kolay olsun. Devlet savaşmalı ki daha çok borç verilebilsin. Devlet bankaların en yağlı müşterileri. Bu yüzden bankacılar savaşı çok sever. Savaş demek borç demek, borç ise bankaların daha fazla kazanması, güçlenmesi manasına geliyor.

Ama piyasada o kadar çok para olursa enflasyon olmaz mı?

İşte mühendislik harikasının bir başka ilginç yönü. Siz borcunuzun anaparasını ödediğinizde ne oluyor?

Para bankanın kasasına geri giriyor, değil mi?

Hayır niye girsin ki. O para hiç orada değildi ki. Sistem parayı yok ediyor.

Anlamadım.

Gayet basit. Para sistemden siliniyor. DEL tuşu ile bilgisayarlardaki. Peki bankaya ne kalıyor?

Ne?

Paranın faizi bankanın kasasına giriyor. Böylece de gün geçtikçe borçlar artıyor, borç arttıkça da faiz artıyor. Ve bir zaman sonra faiz kısmı toplam piyasadaki paranın daha fazlasına sahip oluyor. Ama aslında sistemin amacı başka.

Nedir o?

Güç. Para, ekonomik bahçemizin suyu, ekonomik hayatımızın kanı görevinde. Banka, bu suyu götüren hortumu elinde tutmak istiyor. Böylece hangi bahçenin yeşereceğine, hangi bahçenin solacağına karar veriyor. İstediği şirketler büyüyor, istemedikleri solabiliyor.Bugün bir çok zengin ailenin bankalara ortak olmasının sebebi budur. Onlar haksız yoldan piyasaya hakim olmak istiyorlar. Şimdi açıklayacağım belki okuyucularda şok etkisi yapacak ama söylemezsem dilsiz şeytan olurum. Koç ailesi, Şahenk ailesi, Sabancı ailesi sahip oldukları bankalar aracılığı ile darphane dışı para basıyorlar.Bu ailelerin bir çok üretim yapan şirketi var ve bu yolla satışlarını arttırmış oluyorlar.

Eskiden bakkallar vardı, veresiye çalışırlardı. 10 lira borcunuz varsa bakkal amca yazardı deftere. Bakkal amca size olan güveninden, dostluğundan böyle bir şey yapardı. Bu aileler bu işi ahlaksızlaştırdılar.Onlar da borç veriyorlar ama bu borç verecekleri parayı basıyorlar.Bakkal amca size borç verdiği parayı kendi alın terinden, satışlarından verirdi. Düşünsenize bakkal amca arkada bir odada para basıyor sonra size 10 tl bastığı paradan borç veriyor. Ne olur? Polisler basar ve hapise girer. Ama bakkal amca yakalanmadığı sürece, hem bakkal amca malını satmış olur, hem de riske girmez. Riske girmeden kazanmak. Bu parazitlik.

Devlet görmüyor mu?

 Devlet bir şey yapamaz. Bu sistemi ortadan kaldırmak, tüm dünyayı karşınıza almak demek. Bu da o kadar kolay değil. Ama 'yasal' hırsızlık ya da 'yasal katillik' ne kadar saçma ise, yasal kalpazanlık da o kadar saçma. Allah bize yardım etsin, yoksa bu örümcek kafalıların tüm insanlığı düşürdüğü ağ yakında hepimizi sarmalayacak, köleleştirecek.

Hiç yorum yok: