Küçük bir ülke varmış. Burada yaşayan insanların sakin ve huzurlu hayatları varmış fakat bilim, sanayi, askerlik ve güvenlik konuları ile hiç ilgilenmiyorlarmış. Soranlara “Biz mutluyuz ya, yeter” diyorlarmış. Bir gün güçlü bir düşmanın yakıp yıkmaya geldiği haberini alıyorlar.
Panik içinde gelerek Bilge olarak bilinen kişiye soruyorlar; “Ne yapalım?”. Bilge cevap veriyor ; “Okul açın”. “Okul işe yaramaz” diyerek itiraz ediyorlar. Bilge kişi bu defa şöyle cevap veriyor: “Şu anda onlara direnemeyiz ama gelecek sefere hazır oluruz.”
İpsos Araştırma Şirketi’nin dünya çapında yaptığı ‘Dünyanın Mutluluk Tablosu’ çalışması sonuçlarına göre ilk sırada “çok mutluyum” diyenlerin oranı sıralanıyor.
Birinci, %53 Endonezya,
İkinci, %43 Meksika, Hindistan,
Üçüncü, %30 Türkiye, Brezilya,
Dördüncü, %28 ABD, Avustralya,
Beşinci, %27 Kanada (12.02.2012, Habertürk Gazetesi)
‘Mutluluk Bilimi’ insan psikolojisi ile uğraşanların son yıllarda çok kafa yordukları önemli konulardan birisi oldu. Çünkü modern yaşamın hayatı kolaylaştıran bir çok kazanımlarına rağmen insanoğlu mutluluğu artıramıyordu.
Kapitalizm önce hasta ediyor sonra tedavi etmeye mi çalışıyor?
Psikiyatrik hastalıklarda beyin fonksiyonları ölçülmeye başladıktan sonra felsefe ile tıp arasında köprü kurulabilir oldu. Aşağıdaki tabloda göreceğiniz gibi insan ruh halindeki değişimlerin biyolojik kanıtları artık ölçülebilir oldu. Depresyon gibi hastalıkların tedavisinde ilaç tedavisinin, elektriksel (EKT) ve manyetik (TMU), mikro akım (tDCS, CES) tedavileri gibi bir çok tedavi seçenek olarak önümüze çıktı.
Fakat hiçbir tedavi psikoterapinin önemini azaltmadı.
Hiçbir tedavi yine doğru yaşamanın koruyucu ruh sağlığına katkısını azaltmadı.
Hiçbir tedavi insanı mutlu yapmaya yetmedi.
Tedaviler insanı ‘Eksi’ den ‘Sıfır’ a getirdi. Ancak insanı ‘Sıfır’ın üzerine yani ‘Artı’ ya çıkarmak gerekiyordu. Bu bilim dalı ile uğraşan disipline ‘Pozitif psikoloji’ denildi. Uyguladığı tedavi yöntemine de “Pozitif Psikoterapi “ denildi.
Pozitif Psikoloji’nin öğretisine de bakıldığında Mevlana’yı yeniden keşfedensistematize edip metodolojisini geliştiren yöntemler kümesi olduğu u görüyoruz.
Modern insan geçtiğimiz yüzyıllara göre daha varlıklı, daha güçlü, daha müreffeh oldu ama daha mutlu değil. Bunun pek çok nedeni var ki, o da varoluşun anlamının değişmesi ile ilgili.
Aydınlanma çağının tanımladığı ‘Modernlik’ kavramının üç ayağı vardı: ‘Akılcılık’, ‘Dünyasallık’ (sekülarizm) ve ‘Bireysellik’ idi. Modernizm sonucu seküler talepler artacak, insanoğlunun dini taleplere ihtiyacı kalmayacak ve böylece tanrısız bir dünya doğacaktı. Bunun için verilen tarih 20.nci yüzyılın sonu idi. Bilim ve teknolojideki gelişmeler insanoğlunu mutlu edebileceği için din ve tanrı inancı yok olacaktı. Din Psikolojisi Profesörü Ali Köse’nin aktardığı bilgilere göre Amerika’nın ünlü sosyologlarından Rodney Stark ‘Dinin Geleceği’ isimli eserinde “Dinsiz gelecek düşüncesinin bir yanılsama” olduğu ifade ediliyor. (Zaman Gazetesi 12.02.2012)
Akılcılık insanın bütün sorularına cevap veremiyordu. Dinin teselli etme, hayata anlam katma gücü ve işlevini karşılayamıyordu. Akıl insana güçsüzlük, çaresizlik ve ölüm gibi hayat olayları karşısında zihinsel sığınak sağlayamıyordu.
Ölümün ve sonsuzluk ihtiyacının olduğu bir yaşamda dünyevilik insanı tatminden uzak kalıyordu. Dünyasallaşmanın konforculuğa dönüştüğü dünyamızda yoksulluk ve ayrımcılık azalmıyor, artıyordu.
Bireyselliğin bencilliğe dönüşmesi sonucu ile de insanoğlu yalnız ve mutsuz olmaya başlamıştı.
Bu sebeplerle ölümsüzlüğe veya mutluluğa ilaç bulma çabaları ‘Yeni Çağ Modernizmi’ni doğurdu. Bu gerekçe ile 21.nci Yüzyılla birlikte ‘Bilgelik Çağı’başladı. Bilgelik çağının ayak sesleri de pozitif psikoloji çalışmalarıdır.
Mutluluk Bilimi’ne göre
1-Mutluluk ekonomik değer gibidir üretilmeden tüketilmez.
2-Mutluluk dış gerçekliğe ve kaynaklara göre değil iç gerçekliğe ve kaynaklara göre üretilir. “Daha iyi bir hayatım olsa ne yapardım demek yerine, sahip olduğum hayatla daha iyi neler yapardım” demektir.
3-Üretilen mutluluk rasyonel kaynak yönetimi davranışı gibi uygun yerde uygun zamanda ve uygun biçimde yönetilir.
Bütün bunlara baktığımızda Endonezya, Türkiye, Hindistan, Meksika gibi geleneksel değerlerin henüz tam değişmediği veya devam ettiği toplumlar daha mutlu.
O halde başlangıçtaki bilge gibi modernizmin kazanımlarını devam ettirelim ama sahte mutluluk ve yapay gülücüklerin yerine doğru değerlerle geleceğimizi ve hayatımızı okul haline getirerek yeniden inşa edelim diyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder